“artık o çürümüş seherde gülü gülle açıklayamayız şeyhim” –Kemal Varol
Toprağımız bereketli. Ben, zaman buldukça sanatçılarımızı, yazarlarımızı, şairlerimizi, düşünce üreten bilim insanlarımızı tanıtmaya çalışıyorum, ama arada atladıklarım oluyor. Bunlardan biride Kemal Varol. Hani insan bazen gözünün önündekini görmez ya, benim de Kemal Varol’u şimdiye kadar tanıyamamam, fark edememem, kendisi ve eserleri hakkında bilgi edinememem öyle bir şey.
Ergani ve Diyarbakır’dan yıllar önce ayrılmam, politik maceram, cezaevi süreci, cezaevi sonrası İstanbul’a yerleşmem, İstanbul’da sosyal ve maddi yaşamımı yeniden kurma uğraşım ve coğrafi mekân ayrılığım Kemal Varol gibi bir şairimizi tanımamış olmama mazeret olamaz. Yazan biri olarak fark etmem, bilmem gerekirdi. Çünkü Kemal Varol Özgür Gündem, Radikal Kitap, Kitap Zamanı, Milliyet Sanat, Varlık, E Dergisi, Mesele gibi dergi ve gazetelerde roman, şiir ve müzik üzerine eleştirel yazılar kaleme alan, röportajlar yapan bir yazarımız. Dahası Yas Yüzükleri, Kin Divanı, Temmuzun On Sekizi isimlerinde yayınlanmış üç şiir kitabı var. Kitapla oturup kitapla kalkıyor. “[Y]ıldız paylaşan üç kardeş/devlet ve babamızdan korurduk kitaplarımızı” (Yas Yüzükleri, s.9) dizelerinde kardeşlerini de suç ortağı yapacak kadar okumayı seven; Anton Çehov’un “Yazabileceğiniz kadar çok yazın! Parmaklarınız kırılıncaya kadar yazın, yazın, yazın!” öğüdüne harfiyen uyan bir yazarımız o. Ve dolu bir şair.
Şiir, bence duyguların sözcük sözcük ak kâğıt üstüne dökümü ya da yazımı değil sadece. Şiir yaşamaktır, hüzündür, sevinçtir, başkaldırıdır, paylaşmaktır, sevgidir, öfkedir, aşktır. Bazen hüzünlendirir, bazen yüreği acıtır/burkar, bazen deli Fırat gibi coşturur, bazen Karacadağ gibi duyguları yoğunlaştırır, bazen Diyarbakır surları gibi siper olup kollar, bazen de yaşamı sorgular. Can Yücel; “Şiir, evrenin içinde büyük seslerin molekül ve atomlardan başlayan bütünlüğü, bu bütünlüğün müziğidir” demektedir ki, Kemal Varol’un şiirlerinde bunların tümü var.
Şiir eleştirmeni olmadığım için, şiirlerin sanatsal yönü ve tekniği hakkında bir şey söylemem doğru olmaz. Ama şiir seven ve zaman zaman da yazan biri olarak şunu söyleyebilirim: Sözcüklerin seçimi, sözcüklerin dizilimi, dizelerin oluşumu, sözcüklerin ve dizelerin uyumu, yazım kurallarındaki kusursuzluk, büyük harflere öncelik tanımayıp tüm dizelerin küçük harflerle yazılışı, doğu’nun mistik kavramlarını harmanlayışı, kurgu ve içeriği çok güzel. Şiirleri okumaya başlayınca iyi bir şairle karşı karşıya olduğumu anladım ve bu bana mutluluk verdi. Hani kimi kitapları ele aldık mı bırakmak istemeyiz ya; Kemal Varol’un Yas Yüzükleri, Kin Divanı, Temmuzun On Sekizi isimli kitapları da işte o elden bırakılamayacak türden. Üzerlerinde fazlasıyla çalışılmış. Okurken çok değişik hazlar alınıyor.
Yas Yüzükleri(1) kitabında yer alan ve “ey bulanık geçmiş, onun gam oğulları/neden babalarla bu kadar sus çocuklar” sorusuyla başlayan I. Küfran bölümündeki şiirlere bayıldım. “seferi bir halkın öksüzü” ve “aşıkların kılıç artığı” olan şairimiz sözcükleri bileyip “kavmim kadar ümmîydi babam/ya da herkes kadar sis” (s.10) diyerek kendisi ve “kuytu konuş”an babası arasındaki derunî bağı şiir tadında sunuyor. Bir bölümünü paylaşmak istiyorum:
“ezber bir dille uzandım sayfalara.
umarsız tepeler, suyu azalmış hürmetler dolandım
sabah ezanları kadar kimsesizdim artık.
oysa nasıl da yalandı geçtiğim âyetler
bunca küf, bunca batık ve sır neyi söylerdi
marifet miydi sümbüllerle açılan sesimin örgüsü
beni ehven-i şer’den öteye götürür müydü
tâkatsiz dillerin esvâbını yırtan menkıbeler
küllenen bir ocağın başına oturtup
babama o giz sözleri söyletir miydi yeniden:
günüm ve zamanım nerdeyse orda tamamım
nerdeyse şer meleklerim orda hazırım…
rüzgarda dalgalanan bir perde kadar
dokunaklıydı onca aleve susan babamın gözleri.
bakmam diye düşünürken
nişân oldum ona.” (Yas Yüzükleri, s.19)
…
“sabaha karşı, mağlûp trenlerin
sararmış istasyonlara yanaşması gibiydi babam.
herkesin kulak kesildiği bir sala oldu sonunda.
unuturum diye düşünürken
mürekkep oldum:
artık buruşuk bir çarşaf gibi dağılan
yüzüne bakınca duydum ancak:
anneler erken
ölümüne yakın sevilir babalar.” (s.10)
Kin Divanı(2) ise, gerçekten bir kin divanı. Nerdeyse bütün şiirlerin başlıkları “kin”le başlıyor. Ama şairimiz kindar değil. “[Y]alnızlığın herkese düğme olduğunu” (s.18) bilerek, dilini ve rüyalarını geride bırakıp “sözün harfi bağışlamadığı yerden”, “herkesin yalanın saçlarını okşadığı yere” (s.11) gider kitabında. O, “hiç gitmeyenler(in) sonunda herkese yol” (s.48) olacağını biliyor çünkü. Şehirde “iki kirpik değimi zaman kadar” (s.63) kalır. Bu zaman diliminde:
“şehirde herkes tebdil, erkekler yalan
orada herkes tacir arzusunda
şimdiden sonra her söz tehir gelir onlara
orada zifiri kadınlar zamanla kendilerine kararır” (s.23)
diye söylenmeye, şehir yaşamını ve aşkını sorgulamaya başlar. “[A]nlamak gizli kefendir doğu’da” (s.42) der, ama dayanamaz seslenişlerini harflere döker: “başkasına ıslanan mendil”(s.46) olsun diye kelâmı Kin Divanı’nda şiir olur. “Dengbêj Gecesi” başlıklı şiirinde ise, şairimizin kendisi dengbêj olur:
“cembeliyê hekarî, filîto quto, rizgan û nurê
yani bir ocak başında okunan kasideler
yani doğu’nun başka bir zamanında
tamamlanacak olan dengbêj geceleri.
çoban ateşleriyle başlayıp
vaat edilmiş topraklarda biten
bütün o kürt söylenceleri
hepsi bir rüya içindir
âh o bozkır kederi.
ordaydım o gece
duydum içime damlayan o doğu
sözlerin vasiyetini.”(s.55)
…
“doğu’nun son oğulları ve kahreden kelimeler
tespih tespih geçer zamandan.” (s.55)
Temmuzun On Sekizi(3) kitabında da, giden sevgilinin ardından sayıklanan “ses”, harflere dökülüp dize dize yankılanmış. Belki sevgili duyarda gelir diye. Şairimiz derviş varı, “dizeler karnında” ağlar. Aşk vurgunudur. Unutamamıştır söylerken ağladıkları o son tangoyu: “temmuzun on sekizi ağlatsın ikimizi”yi (s.45). “[H]arfler belki susar” sanıyor, ama hayır, “bir bıçaktan dökülen zerreymiş aşk”(s.6) gibi temmuz sıcağı dizeler ses olup yankılanır ve sonra da:
“senden kopan taş kapattı kuyumu
o harlı bahçede
ne yandım, ne söndüm.
sınırım oldun
sırrım oldun
gelip bana kurdu çadırını iki dağ:
sen ilmek ilmek eksilirken
ben yunus oldum.
kırıldı tenimdeki testi
damlada umman arayan hafız oldum.” (s.24)
***
Lütfen “laf körüğü dünya”da savaş naralarına değil, Kemal Varol gibi duyarlı şairlerimizin şiirlerindeki sese kulak verelim. Eğer dünyanın bir tarafı karanlıksa, diğer tarafı da şairlerimizin yüzü suyu hürmetine ay(dınl)ıktır. Unutmayın!
Kemal Varol Kimdir?
Kemal Varol, 1977 Diyarbakır-Ergani doğumlu. İlk ve ortaokulu Ergani’de, Liseyi İzmir ve Diyarbakır’da okudu. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu. Üniversite yıllarında çeşitli yerel televizyonlarda haber sunucusu ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. İki yıl kadar öğretmenlik yaptıktan sonra istifa ederek Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi yaptı. Yüksek Lisansını tamamlamadan tekrar öğretmenliğe döndü. Halen Ergani’de görev yapmaktadır. Üniversite yıllarından itibaren Özgür Gündem, Radikal, Zaman gibi gazeteler ile Milliyet Sanat, Mesele, Varlık, Esmer gibi dergilerde roman, öykü ve müzik üzerine çok sayıda eleştiri yazısı yazdı. Yayımlanmış üç şiir kitabı vardır: Yas Yüzükleri (2 Baskı), Kin Divanı (2 Baskı), Temmuzun On Sekizi. Türk edebiyatından demiryolu temalı öyküleri derlediği “Demiryolu Öyküleri” adlı bir antolojisi de bulunmaktadır. Kemal Varol’un, aralarında Kültür Bakanlığı tarafından verilen Nüzhet Erman Şiir Ödülü ile İHD Şiir Ödülü olmak üzere pek çok şiir ve öykü ödülü bulunmaktadır. Halen, bir roman üzerinde çalışmaktadır.
(1) Yas Yüzükleri, Artshop Yayıncılık, İkinci Basım, Mart 2010.
(2) Kin Divanı, Artshop Yayıncılık, İkinci Basım, Mart 2010.
(3) Temmuzun On Sekizi, Everest Yayınları, Birinci Baskı, Aralık 2007.
30 Ocak 2011 tarihinde http://www.insanokur.org/?p=26076 da,
30 Ocak 2011 tarihinde http://gonulsitesi.net te,
30 Ocak 2011 tarihinde http://ergani.gen.tr/ de,
31 Ocak 2011’de http://www.kritize.net de,
31 Ocak 2011’de http://www.sivildusunce.com da,
31 Ocak 2011’de http://www.gelawej.net de yayınlandı.
4 Şubat 2011 de Ergani Söz gazetesinde yayımlandı.