Merkez Bankası Başkanı Mustafa Durmuş konuştu, faiz yükseldi. -15 Ocak 2011 tarihli gazeteler.
Para, borç ve faiz çok tartışılan hayatî şeylerdir.
Para, borç ve faiz daima “üçü bir yerde”dir.
Borç faizin anası, para babasıdır.
Paranın olduğu yerde borç, borcun olduğu yerde faiz vardır.
Para, insan ilişkilerinin en iyi tarafını ortadan kaldırabilecek bir nesne; faiz, toplumu soyup soğana çevirecek bir araçtır.
Para, insanı baştan çıkarır, insanlar arasındaki ilişkileri nesneleştirir. Faiz, insanların önce gözünü kamaştırır, sonra köleleştirip onursuzlaştırır.
Ve para, her ulusun anladığı dilden konuşur.
Tarihe dönüp baktığımızda insanoğlunun paradan önce ticareti keşfettiğini, daha sonra da parayı keşfettiğini görürüz. Goethe’nin, şeytan ruhlu Faust’un ağzından, “Ben soygun değil, değiş-tokuş istiyordum” şeklinde söylettiği gibi ticaret, bir mal veya ürünün bir başka mal veya ürünle takas edilmesiyle başladı. Sınır tanımadan gelişti. Sonra takas artık ticaretin hızına yetişemez oldu. İnsanoğlu parayı devreye koydu ve dünya paranın ekseni etrafında dönmeye başladı.
Bu hızlı dönüşten olmalı ki, David Hume, Ahlak ve Politika Üzerine Makaleler (1741) adlı eserinde, “para ticaretin tekerleklerinin hareketini kolaylaştıran ve kayganlaştıran yağdır” demektedir.
Genel kabul: Artık “paranın satın alamayacağı hiçbir şey yoktur”.
Paranın olduğu yerde borç, borcun olduğu yerde faizin olacağını düşünen dinî ve felsefî önderler gelişen bu durumu eleştirmiş ve faize iyi gözle bakmamışlardır. Faizin panzehirin iman/ahlak olduğunu söylemişlerdir. Ama kutsal metinler, dinî kitap ve önderler faizciliği ne kadar men etseler de, faiz küresel boyutta yaygınlaşıp kök salmakla kalmayıp, artık insanların günlük yaşamlarının bir parçası, olmazsa olmazlarından olmuş, dinî metinlerdeki faize dair hükümleri rafa kaldırmıştır. Faiz, insanları dinden imandan uzaklaşmayı kolaylaştıran ve yoldan çıkmayı sağlayan “yağ” olmuştur. Ve konu ciddi ciddi tartışılmaya ve araştırılmaya başlanmıştır. Paranın devreye girmesinden yıllar sonra Alman Georg Simmel, Paranın Felsefesi‘ni yazarak, “insan ile insanı bir araya” getiren anlayışı sorgulayarak paranın toplumsal ilişkileri somutlaştırıp parçalara ayırdığını yazma gereksinimini duymuştur.
Bugün para ve faiz, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Artık biri olmadan diğeri olmuyor. Ama toplum tarafından faizciler “kan emiciler” olarak nitelendiriliyor. En büyük dâhiler bile aynı şeyi söylemektedir. Dante’nin İlahi Komedya’sında Cehennem’in yedinci çemberinde “para canlısı” faizcilerin hapsolduklarını yazması boşuna değildir. William Shakespeare de, Venedik Taciri(*) adlı eserinde “borç para verenleri, talihsiz borçluların kanını emen katıksız sülükler” olarak nitelendirmektedir. Bu nitelendirmelere göre en büyük “kan emiciler” ve “sülükler” günümüzde kuşkusuz bankalar ya da bankacılardır. Ben yorumcuların yalancısıyım, bazı yorumculara göre faiz ekonominin kanını emerek beslenmektedir. Faiz oranı aşıldığında, yani fazla kan emildiğinde ise ekonomi can çekişir bir duruma gelmektedir.
Gelinen noktada artık kim ne derse desin, sanayi toplumu olmanın bir sonucu olarak sermaye ve ticaretin gelişmesiyle faiz, tüm ahlakî ve dinî söylemlere karşın kendisini yasal olarak kabul ettirmiştir. Batı, faiz olayını zaten baştan kabullenmiştir. 1906’da Werner Sambart “Amerika, kapitalizmin cennetidir” diyerek. İslam dünyası ise, faizi haram bellemiş, ama “yeşil sermaye” buna başka bir şekilde çare üretmiştir: “Kâr Ortaklığı”. Yani maskelenmiş faizcilik.
Aklımızdan çıkartmayalım: “İçimizde zehirli yabani otlar yetiştiren tehlikeli bir ahlak kirleticidir”. Ve tüm kutsal metinlerde bunun şahididir.
Tevrat’ta Levililer 25: 37’de; “faizle para vermeyeceksin. Ödünç verdiğin yiyecekten kâr almayacaksın”. Ve Yasa 23: 19’da; “Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey ödünç verdiğinizde, ondan faiz almayacaksınız” diye yazılmaktadır. Hezekiel 18:13’te ise;“Faizle para verir, aşırı kâr güder. Böyle biri yaşayacak mı? Hayır, yaşamayacak! Bütün bu iğrençlikleri yapmıştır, öldürülecektir. Onun kanından kendisi sorumlu olacaktır” diye uyarmakla kalınmayıp açık açık ölümle tehdit edilmektedir.
İncil’de durum biraz daha yumuşayıp ruhaniyet kazanmıştır. Para ve faiz açık olarak ifade edilmese dahi genel olarak zenginlik hoş görülmemiştir. Markos 10: 20-22 ve Luka 18: 8-19’da İsa’nın taraftarlarıyla yaptığı bir konuşmayı aktaran kısmı buna örnek verebilirim:
“İsa şu karşılığı verdi: ‘Adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalan yere tanıklık etme, annene babana saygı göster ve komşunu kendin gibi sev.’
Genç adam, ‘Bunların hepsini yerine getirdim’ dedi, ‘daha ne eksiğim var?’
İsa ona, ‘Eğer eksiksiz olmak istersen, git, varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver; böylece göklerde hazinen olur. Sonra gel, beni izle’ der.
Genç adam bu sözleri işitince üzüntü içinde oradan uzaklaştı. Çünkü çok malı vardı.”
Kur’ân’da da bu konuda kesin hükümler bulunmaktadır. Faizcilerin/bankacıların tümünün Cehenneme gideceği çok açık yazılmış ve faiz haram kılınmıştır. Rûm Sûresi’nin 39. ayetinde; “İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır” denilmektedir. Bakara Sûresi’nin 275. ayetinde ise; “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alış veriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır” diye uyarmaktadır.
Uzakdoğu ve Afrika’daki dinler veya inançların ise, bu konuda neler söylediklerini bilemiyorum.
Şimdi içinde yaşadığımız dünya ile tasarladığımız ya da düşlediğimiz ideal dünya arasındaki faizin gerçekliğini baz alarak soruyorum: Para mı, iman mı daha kuvvetli bir etkiye sahiptir?
Ne dersiniz?..
(*) William Shakespeare, Venedik Taciri‘nde Yahudi taciri Shylock’ın kişiliğinde aynı zamanda Yahudi düşmanlığı da yapmaktadır. Bu ırkçı yaklaşım bir kısım insanın çıkarına geldiği veya hoşuna gittiği için görmemezlikten gelinmekte, bir kısım insan da Shakespeare’in büyüklüğü karşısında ezilmekte ya da büyüklüğün etkisiyle sesini çıkartmaktan çekinmektedir bence.
Yazı aşağıdaki site ve gazetelerde:
19 Ocak 2011 tarihinde www.sivildusunce.com,
19 Ocak 2011 tarihinde www.kritize.net,
19 Ocak 2011 tarihinde www.gonulsitesi.net,
20 Ocak 2011 tarihinde www.yeniyurtgazetesi.com,
20 Ocak 2011 tarihinde www.erganisoz.com da yayınlandı.
21 Ocak 2011 tarihinde http://www.kurdek.com/?part=haberdetay&id=88476&sid=188994348 yayımlandı.