Makam, Makam Çiçeği ve Bülbül

okuma süresi: 12 dk.

-ergani ve erganililere dair yayınlanmış yazılar-

Müslüm Üzülmez, Titiz Yayınları, Mayıs 2010, İstanbul, 320 sayfa.

Önsöz

Ünlü sözdür: “Dünü olmayanın yarını olmaz” diye!

Dün dediğimiz yaşanmış olandır, tarihtir. İnsanoğlunun birikimi, tecrübesidir. Ondan öğrenilir dersler çıkarılır. Bu tarih hazinesi hassasiyet gerektiren bir emeği hak eder. Bir terzinin kumaşa, marangozun elindeki tahtaya kazandırdığı kimlik gibi tarih çalışması da bir zan’atkârlık emeği gerektirir. Sabır, beceri ve ciddiyet ister.

Sevgili Müslüm Ergani’nin dünü ve bugünü üzerinde kafa yoruyor.

Müslüm Ergani’lidir. Osmanlı döneminde Ergani’ye yerleşen bir Osmanlı zabit ailesinden. Hemşehriyiz. Önemlisi dostuz. Müslüm Ergani’nin içinden. Aile kökeni itibariyle kentli. Ergani ve çevresine olan sevdası, onu böyle bir çabaya yöneltmiş. Dostluğumuz otuzbeş yılı devirdi. 1974’te tanışmışız. Göçebe hayatımıza, alt-üst oluşlara karşın kopmadık. Aramızdaki dostluk her gün güçlenip büyüdü. Daha önce Müslüm’le konuşurken söylemiştim. Müslüm’ün üzerinde çalıştığı bu bölgeyi (Ergani-Çermik) birlikte gezmek için bir fırsat yaratacağız. O zaman onun gözüyle bakacağım o topraklara ve büyük bir keyif alacam.

Anadolu toprakları tarihi bir hazine. Her yerinde bir tarih saklı. Ergani ve Diyarbakır’ın içinde yer aldığı coğrafya, yani Dicle-Fırat arasındaki topraklar. Anadolu’nun Güneydoğusu. Medeniyetin doğduğu Mezopotamya toprakları. İlk para birimini basan Lidya’lılar Anadolu insanı. Batı medeniyetinin temeli Antik çağın bir yanı da Anadolu. Antik çağın büyük filozofu Aristoteles bu toprakların insanı değil mi? Hıristiyanlık; yasaklı-gizli yıllarında Anadolu’da kendini var etti. Truvalılar(Troyalılar), Urartular, Med’ler, Asurlular, Bizans ve Orta Asya’dan Anadolu’ya Türkler. Arap yarım adasından çıkıp Anadolu’yu saran İslamiyet. Rum, Süryani, Türk, Kürt, Ermeni, Arap ve Yahudi sayısız halkın yarattığı bir dünya! Bir taş koyana sonradan gelenin iki eklediği renkli, renkli olduğu kadar zengin bir tarih. Bugüne kadar farkında olmadan reddederek yasadığımız bu tarihin değeri bilinmedi. Yoketmek için kendimizi fazlasıyla yorduk. Sevindirici olan ona gücümüzün yetmemiş olmasıdır. Bundan sonra bu tarihin değerini bilmeliyiz. Umalım ki bu değer bilme sözde kalmasın. Bu açıdan, bu yönde atılan büyük-küçük her adımın değeri tartışılmaz. Sözü fazla uzatmadan sahibine bırakıyorum. Kardeşim Müslüm Üzülmez’i bu alandaki çalışmalarından dolayı kutluyorum.

Devam et sevgili dostum. Sakın vazgeçme!

Şeref Yıldız
08 Aralık 2009
Stockholm-İsveç

Sunu

Makam, Makam Çiçeği ve Bülbül adını taşıyan bu kitabımda yer alan yazılar çeşitli dergi, gazete ve sitelerde yayınlanmış Ergani ve Erganililere dair yazılarımdan oluşmaktadır. Bu yazıların gazete sayfaları arasında eskiyip sararmasına ya da internet ortamının sonsuzluğunda kaybolup gitmelerine gönlüm razı olmadı, bu seçkiyi oluşturdum.

Yazıların hiç birinde içeriğe dair değişiklik veya düzeltme yapılmamıştır. Sadece bir iki sözcük değişimi veya ilavesi yapılmış, var olan yazım ve imla hataları düzeltilmiştir.

Yazılar, konularda hem akışkanlığı ve hem de bütünselliği sağlamak için yayınlanış tarihlerine göre Tarih, Eğitim ve Kültür, Çevre ve Yerel Yönetimler, Her Telden Yazılar başlıkları altında 4 bölümde numaralandırılarak toplanmıştır. Yazıların sonunda, önce yayım tarihi sonra da yayınlandıkları gazete, dergi veya Web sitelerinin adları yazılmıştır.

Kitabın kültürel yaşamımıza az da olsa bir zenginlik katacağını düşünüyorum.

Saygılarımla…

Müslüm Üzülmez
Kasım 2009-İstanbul

İÇİNDEKİLER

Önsöz
Sunu

Birinci Kısım: Tarih
1. 30 Ağustos’un Düşündürdükleri
2. TÖS Diye Bir Sendika Vardı
3. Altın Arayıcıları (Defineciler) ve Bilginin Tahribi
4. Sezai Karakoç ve Çayönü Kazıları
5. Bilim, Çayönü ve Halet Çambel
6. Güneş, Ay ve Hilar
7. Çayönü ve İnsanın Çamurdan Yaratılışının Hikâyesi
8. “Tarih Şereflidir”, Ama…
9. Hilar Adı Üzerine
10. Çayönü ve Tarihin Dönemlere Ayrılması
11. Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri
12. “Tarih Hilar’da Başlar”
13. “Hilar, Yerleşim Yeri Değil, Tapınak Merkeziydi”
14. Hefaystos, Bir Mayıs ve Ergani İsminin Kökeni
15. Tarım ve Uygarlığın Başlangıcı
16. Dünyada Madenciliğin İlk Başlangıç Noktası
17. R. J. Braıdwood’un Bira mı, Ekmek mi Tartışması
18. “Bira mı, Ekmek mi Tartışması”na Aldığım Mektuplar
19. Molla Gürani Türk mü, Kürt mü?
20. Ergani Tren İstasyonu Açılalı 80 Yıl Oldu
21. Sofibekirler ve Bilgi Kırıntılardan Tarih Yazmak
22. Tarih Öğretimi ve İşçi Tarihine Bakmak
23. Şevki Bey ve Hakkındaki Kimi Bilgiler
24. Ergani Bölgesinde Arkeolojik Araştırmalar
25. “Doğunun Sorunları” Tartışmasından Kısa Bir Kesit

İkinci Kısım: Eğitim ve Kültür
1. Kitap ve Okumaya Karşı İlgisizliğin Nedenleri?
2. Ergani Kitabının Hikâyesi
3. Delilik Üzerine
4. Her Şeyin Başı: Kitap
5. Şerafettin Güneli’nin Ardından…
6. “Hapishanede Yazmak”
7. Kitapların Değerini, Kütüphanemizin Kıymetini Bilelim
8. Türküler, Halkevleri ve Maden
9. “Çayönü’nde İnsan”
10. Dil Üzerine…
11. Fevzi Karadeniz’in Yeni Kitabı: “Başım Gözüm Üstüne”
12. “Ergani Halkevlerinin Çalışmaları”
13. Karacadağ Dergisi’nde “Ergani’nin Zülküf Dağı”
14. Diyarbakırlıların Gururu: Şair Sezai Karakoç
15.A hmed Arif 80 Yaşında
16. Mıgırdiç Margosyan, “Tespih Taneleri”, Ergani…
17. Gurbetteki Bir Dostun Selam ve Kitabı
18. Bir Şairimiz: Hayri Çakmak
19. Amidalılar/Sürgündeki Diyarbekirliler
20. 12 Eylül’ün Şair Ettiği Bir Hemşerimiz: İsa Tekin
21. “Zordur Zorda Gülmek”
22. Felsefenin Kenarından Geçen Bir Ozanımız
23. “Kar Beyrut Kar”
24. Mehmed Uzun’un Ardından…
25. Resul Üstün’ün Çığlığı: “Deşifre Etme Yalnızlığımı”
26. Osmanlıca Öğrenmek İsteyenler İçin İki Önemli Kitap
27. Derinden Gelen Sessizliğin Patlaması: “Sus/Kuyu/Su”
28. Bir Neyzenimiz: Ergün Sönmez
29. Naci Gümüş’ün Yeni Çıkan “Gül Aydınlığı”nda Dört Kitabı
30. Bir Rastlantı Sonucu Edindiğim Fotoğraflar
31. Ergani’nin Bayan Şair ve Yazarı: Gülistan Çoban
32. “Piran’da Büyümek”
33. “Fırtınada Yürüyüş”
34. Karikatürcüler, Karikatür ve Lütfü Çakın

Üçüncü Kısım: Çevre ve Yerel Yönetimler
1. “Çevre Sorunları” Ne Demektir?
2. Çimento Fabrikası ve Kirliliğinin Çözümü
3. Çirkin Görüntülere Son Verilemez mi?
4. “Yerel” Tartışmaları ve Ergani’nin Kalkınması

Dördüncü Kısım: Her Telden Yazılar
1. Makam, Makam Çiçeği ve Bülbül
2. Makam ve Dua
3. “Anarşist Sebzesidir Bahçelerin Acı Biber”
4. Emeğin Dönüşümü
5. Ergani İle İlgili Gözlemlerim
6. Ergani’de Şarapçılık Yeniden Canlandırılamaz mı?
7. Bahar, Gül ve Bir Mayıs
8. Anılarımdaki Maden
9. Gördüğüm Bir Rüya
10. Kan, Petrol ve İskender’in Kılıcı
11. Çermik’te Culfacılık ve Culfacılar
12. Bir Ziyaretin Düşündürdükleri
13. Diyarbakır 5 Nolu “Adalet ve Özgürlük Müzesi” Olsun!

Kitabın Dördüncü Kısım’da 9. ve 13. sırada yer alan iki yazı:

9. Gördüğüm Bir Rüya

Rüya dediğin, demet demet hayallerdir“.
Kuran -Yusuf Suresi, Ayet: 44.

Rüyamda, bir akşamüzeri, elimde iki bira şişesi, Çiftpınar yolu üzerinde bulunan babamın mezarı başında bir tümseğe oturmuşum. Güneş yeni batmış, etraf alacakaranlık. Bir çobanın önüne kattığı davarların, arkasında toz bulutları bırakarak geçtiği yolun öte yanından, bağ ve bahçelerinden dönen güneşten kavrulmuş üretken, çalışkan insanlar yorgun adımlarla ilerliyor. Çimento Fabrikası beyazımsı toz bulutlarını her zamanki gibi, Zülküf Peygamber ve Meryem Ana’ya ait kutsal mekânların bulunduğu Makam Dağı’na savurup, dağın heybet ve kutsallığını öldürüyor. Sıcaktan ve de çimento tozlarından olacak, bağ kenarlarındaki, bahçelerdeki ağaçların yaprakları ya sararmış ya da tümden kurumuş. Çermik tarafından eserken hafifçe yanakları okşayan rüzgâr kararsız bir şekilde hem kesif çimento kokusunu, hem de sonbahar kokusunu yüklenmiş. Divaneliler’in çoban köpeği evlerin arkasında dikkat kesilmiş beni izliyor.

Gölün yanındaki ağaçlardan gelen koro halindeki serçe cıvıltılarının eşlik ettiği kavurucu sıcakta, alaca akşam serinliğindeki soğuk biradan aldığım her yudum ruhumda ve bedenimde dirilik yaratıyor. İçerken hüzün ve diriliği birlikte yaşıyorum. Bir nevi iç hesaplaşmadayım: Yapmak istediklerimi, yaptıklarımı, yapamadıklarımı ve daha çok da yaşadığım sancılı süreci ve bu süreçte babamın çektikleri, beni benden alıp geçmişe götürüyor. Bir evlat olarak kendisine verdiğim sıkıntıları ve gerektiği şekilde ödevlerimi yerine getiremediğimi sessizce anlatmaya çalışıyorum. Anlatırken, bir yandan da biramdan yudumlar alıyorum. Doğrusu hem içiyor, hem de dertleşiyorum:

-Herkes ölmüşlerinin mezarına Fatiha okumak, dua okumak için gündüz gider. Ben bu akşam mezarın başına içki içmeye geldim. Baba, beni anlayacağını umuyorum ve duaya ihtiyacın olmadığını düşünüyorum.

-Doğru düşünüyorsun, benim duaya ihtiyacım yok. Namussuzların, yalancıların, üçkâğıtçıların, zalimlerin, yetim hakkı yiyenlerin… duaya ihtiyacı olur. Ben kimseyi incitmedim, günah sayılacak bir eylemde bulunmadım. Kumar oynayıp içki içtimse, bunlar hayatın renkleri ve zevkleri olduğu için yaptım. Hayatın renklerini görmeyen ve zevklerini tatmayanlar Allah’ın nimetlerini geri tepenlerdir. Hayatına renk ve zevk katmayanlar zavallılar ve kara cahillerdir. Ben, insanı, yaşamı ve sevgiyi kıble bilenlerdenim. Neyse… hoş geldin, nasılsın?

-İyiyim. Bak, bir şişe senin, bir şişe de kendim için getirdim. Bu akşam birlikte içelim diye.

-İyi ettin geldin, ama ben içemem, ölüler içmez; benimkini de sen iç. İçki, uygun koşullarda ölçülü içildiğinde bellekteki fırtınaları dindirmeye yarar.

-Baba, seni hiç unutmadım. İstanbul’da da bazen evde yalnız başıma içerken aklıma sen düşüyorsun. Fırtınalı günlerde seni çok üzdük. Sana tam faydamız olacakken de bizleri bırakıp gittin.

-Herkes ömrünce yaşar oğlum, benim ömrüm de o kadarmış. Ama sizlerin beni hatırlaması, mahcup etmemesi burada rahat uyumamı sağlıyor. Sen ve kardeşlerinle övünç duyuyorum. Aç kaldınız, susuz kaldınız, işsiz kaldınız; işkence gördünüz, zulüm gördünüz; baba ocağını terk etmek zorunda kaldınız, ama gücün, egemenin, zulmün ve paranın karşısında eğilmediniz, utanç duyulacak bir şey yapmadınız. Hep başınız dik, alnınız açık gezdiniz. Bugün halen bir kısım sıkıntılar yaşasanız da, zoru başardınız. Kendi maddi yaşamınızı ürettiniz; insanlara yardımcı olmayı temel ilke edindiniz. Parazit değil, hep üretici oldunuz. Bundan güzel daha ne olabilir?

-Teşekkür ederim baba. Bunlar hep senin sayende: Ne öğrendikse, senden öğrendik. Sen değil misin: “Cumali şahin yüceden yüce/Âlemin dilinde para senin erenler” diyen. Bizler yenildik, ama teslim olmadık. Bedelini ağır ödesek de, yaptığımız o dönem bizlerin zulme, baskıya, yoksulluğa, geri kalmışlığa bir isyanı, başkaldırısıydı. O günler yakın tarihimizin onurlu sayfalarıdır…

Söyleyeceklerimi daha bitirmemiştim ki, baktım biralar bitmiş: Ayıldım, kendime geldim. Kalktım: “Her şeyde bir hayır vardır” deyip, Üçevler’deki evimize, anamın yanına gittim.

Rüya; kişinin bilinçaltındaki düşüncelerinin, özlemlerinin ya da isteklerinin uyku esnasında bir film şeridi gibi göz önünden geçmesi olarak tanımlanır. Hep, “rüyalar gerçek olsa” dileğinde bulunulur. Peki, gerçekler rüya olsa ne olur?

***

Ölüm, insanın en güçlü düşmesidir doğadan.
İnsan bir kere düşmesin. Bir düşünce, bir daha kalkış yok!
Ölüme katlanmak zor, ama ölüm kaçınılmaz.

Babam Cuma Üzülmez’in daha yaşayacağı güzel günler, okuyacağı çok kitap, yazacağı çok şiir, yapacağı daha çok cami ve minare, bir şeyler öğreteceği çok insan, kahvede arkadaşlarıyla oynayacağı oyun ve daha içeceği çok rakı varken, 13 yıl önce, 8 Temmuz 1993’te yaşama gözlerini yumdu: Yıldız olup, gökyüzüne aktı.
Bu nedenle, bulutsuz duru gecelerde yıldızlara her baktığımda hep hüzünlenirim.
(6 Eylül 2006-Ergani)

3 Kasım 2006 tarihinde Ergani Haber gazetesinde
ve Aralık 2006’de Berfin Bahar (Sayı:106) dergisinde yayınlandı.

13. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi “Adalet ve Özgürlük Müzesi” Olsun!

Kamuoyu ve basına açıklama…

1982-1984 yılları arasında Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde tutuklu kaldım.

Tutuklu kaldığım süre içinde çok ağır baskı ve işkenceler gördüm. Tutuklu ve hükümlülere yapılan baskı ve işkencelere tanık oldum. Anlatılması çok zor, iğrenç şeyler duydum.

Burada bunları anlatacak değilim, yeri ve zamanı değil.

Ancak, 22 Ağustos 2009 günü akşamı birçok televizyon kanalında, haberlerde: “‘Açılım’ Kapattı“, “Kürt Açılımında İlk Adım“, “Demokratik Açılımda Yeni Bir Sayfa Açılıyor“, “Ünlü Cezaevi Kapatılıyor” ana başlıkları altında; Hükümetin 12 Eylül sonrası işkence merkezine dönüşen Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’ni kapatacağı… 5 Nolu Cezaevi’nin Ergani-Diyarbakır karayolu üzerinde kent dışında yeni yapılacak bir cezaevine taşınacağını… İşkence merkezi olarak kötü şöhrete sahip mevcut Cezaevi’nin yıkılarak yerine bir eğitim kompleksi -bir ana okul, bir ilköğretim okulu, bir Anadolu lisesi, 2 spor tesisi- yapılacağını dinlerken biraz gerildim, ama daha çok da düşündüm.

Bu girişim iyi niyetli bir girişim olabilir, ama doğru bir girişim değil!

Yaşanmış acı ve direnişlerin tarihsel mekânını yıkıp yerine eğitim kompleksi yaparak, tarih belleklerden silinmek mi isteniyor acaba?

Eğer tarih belleklerden silinmek isteniyorsa çok yanlış yapılıyor. Doğru olan toplumların tarihleriyle, korkularıyla, acılarıyla, utançlarıyla yüzleşmeleridir. Eğer bu yüzleşme gerçekleşmezse toplumsal güven ve barış sağlanamaz. Bireysel ve toplumsal huzur ve iyileşme sağlanamaz. “Demokratik Açılım”lar gerçekleştirilemez: Geleceği yeniden inşa edemeyiz.

Geçmişte arzu etmediğimiz, istemediğimiz olayların tekrar vuku bulmaması için bu yüzleşme gerçekleşmelidir; toplumsal adalet ve barış ancak böyle sağlanır.

Tarihsel mekânlar, tarihî belgeler yok edildiğinde veya maskelendiğinde, karartıldığında tarih de karartılmış, maskelenmiş olur. Tarihin karartılması ise kimsenin hayrına değildir.

Birilerinden intikam veya öç almak için değil; toplumsal adalet ve barışın sağlanması, güvenin oluşması için, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi “Adalet ve Özgürlük Müzesi“ne dönüştürülmelidir. Bu, Kürt ve Türk halkının hayrına olacak bir girişim olarak algılanacaktır.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde yatanlar, Diyarbakır halkı, demokrasi ve özgürlük yanlısı tüm namuslu insanlar:

Gelin, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin yıkılarak yerine eğitim kompleksi değil, cezaevinin mevcut yapısı korunarak buranın “Adalet ve Özgürlük Müzesi” olması için sesimizi yükseltelim!

Biz sesimizi yükselttiğimizde Hükümetin de sessiz kalmayacağını düşünüyorum.

Saygılarımla…

21 Ağustos 2009
Müslüm Üzülmez
Yazar

Bu basın açıklamam başta 26 Ağustos 2009 tarihli Evrensel gazetesi olmak üzere birçok yerel gazetede ve de onlarca sitede yayınlandı.
http://www.evrensel.net/gorus.php?txt_arsiv_tarihi=20090827

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.