Yazılı Kaynaklarda Çermik

okuma süresi: 11 dk.

Kent Işıkları, Kasım 2012, İstanbul, 228 sayfa

Onuru, alınterini ve ekmeği kutsayan;
çalışmayı erdem, tembelliği ayıplayan
ve hiç kimseye minnet etmemeyi
kendine ilke edinen rahmetli dedem
Fahri Değirmenci’ye ithaf ediyorum

SUNU

Çermik/Çermuk/Aberna tarihî bir yerleşim yeridir. İlçe olarak Diyarbakır’a bağlıdır. İsmini 3 km doğusunda bulunan kaplıcadan almaktadır. Diyarbakır iline 90 km. uzaklıkta olup, ulaşım Ergani üzerinden karayoluyla sağlanmaktadır. Güneyinde Siverek, kuzeyinde Çüngüş, doğusunda Ergani ve batısında Fırat nehri yer almaktadır. Yüzölçümü 1.032 km2, denizden yüksekliği yaklaşık 710 m’dir. 2011 verilerine göre nüfusu ilçe merkezinde 18.286, köylerde 32.164; toplam 50.450 kişidir. Çukur, Kale, Saray ve Tepe adlı 4 mahallesi, 77 köyü ve yaklaşık 38 mezrası vardır. Etrafı dağ ve tepelerle çevrilidir. Çevresinde çok sayıda akarsu ve dere olması nedeniyle yeşillikler içindedir; meyve ve sebzesi boldur. Haburman Köprüsü, Ulu Cami, Beyler Sarayı, Saray Hamamı, Sinagog, Surp Abtılmesih Ermeni Kilisesi, Çeteci Abdullah Paşa Medresesi, Şeyhandede Şelalesi, Sinek Çayı Kaya Mağaraları Kabartmaları, Su Sarnıçları ve Antik Taş Ocağı, Gelincik Dağı, Çermik Kalesi, Belkis Kaplıcaları gibi tarihî ve turistik mekânları ilgi beklemektedir.

Huriler, Mittanniler, Asurlular, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonlar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Emevîler, Abbasiler, Şeyh-Oğulları, Hamdanîler, Mervânîler, Selçuklular, İnanoğulları, Nisanoğulları, Anadolu Selçukluları, Artuklular, Osmanlılar belli dönemlerde sırasıyla Çermik’e egemen olmuşlardır. Çermik’te eskiden birçok inanç ve etnik gruba mensup insanlar birlikte yaşardı. Ama bu inanç, etnik grup ve uygarlıklardan geriye kalan bilgiler elimizde çok azdır. Çermikle ilgili günümüzde yayınlanmış eser hemen hemen yok gibi. Kaymakamlığın yayınlamış olduklarının dışında, bildiğim kadarıyla Nurettin Değirmenci’nin anılarını içeren 1960’lı Yıllardan Bir Kesit ÇERMİK adlı eserinden başka basılı bir eser yoktur.

Mezopotamya “kendi halkını yiyenlerin toprağı” olmanın yanında, bilgi ve belgelerin de yok edildiği politik bir mekândır. Ama ben yine de Çermik’te hüküm süren devlet veya uygarlıklardan, yaşayan halklardan az da olsa bazı bilgi ve belgelerin bir yerlerde var olduğunu, saklı durduğunu düşünüyorum. Bu belgeleri bir bir bulup ortaya çıkartmalıyız; geçmişimizi bilmek istiyorsak önümüzde duran bu görevin üstesinden gelmeliyiz. Cumhuriyet dönemi ve öncesine ait ne kadar çok bilgi ve belgeyi gün yüzüne çıkartabilirsek tarih o oranda yalandan arınacak ve tarihî zenginliğimiz bir anlam kazanacaktır. Bu anlayışla, yarı bir Çermikli olarak, elime geçen bilgi ve belgeleri bir arada yayınlamanın yararlı olacağını düşünerek bu kitabı yayınlamaya karar verdim. Çünkü Çermik’in yaşamımda önemli, anılarımda anlamlı bir yeri vardır.

Birincisi; Annemin Çermikli olması nedeniyle sık sık Çermik’e dedemlere giderdim. En büyük torun olmam, erkek çocuğu olmam ve Ergani’den misafir olarak gittiğim için el üstünde tutulurdum. Tüm akrabalarım tarafından sevilirdim. Sevilmem, el üstünde tutulmam ve farklı bir yerde olmam bende Çermik ve Çermiklilerle karşı güzel duyguların oluşmasına neden olmuştur.

İkincisi; Gençliğe ilk adım atış dönemlerimde Çermik’e gitmelerimle dayım Nurettin Değirmenci ve yakın akrabam Osman Bardakçı’dan kitap okuma sevgisini edindim. Kitapları sevdim, kitapların dünyasına girdim. Birçok kez Haburman Köprüsü’nün altında ve Göze’de geceleri parlak yıldızların altında yeşil kurbağaların ve cırcır böceklerinin şarkıları eşliğinde arkadaşlarla harefene yaparak sabahlayıp onlarla birlikte gelecek güzel günleri düşledik. Bunlar anılarımda silinmez yer edinmiştir.

Üçüncüsü; Ankara’da 1971-1976 yıllarında yüksekokulu okurken Faho dedemin (Fahri Değirmenci’nin) yanında kalmamın yarattığı olumlu etkidir. Dedem ve Çermikliler o dönem Altındağ ilçesinde Ulus’un kuzey kısmında Sular İdaresi ile İskitler arasında kalan ve Kazıkiçibostanları olarak diye anılan bölgedeki gecekondularda kalıyorlardı. Kazıkiçibostanları’nda 4-5 tane Çermiklinin kahvesi vardı. Dayım Veyis’in, Tingolar’ın, Ulus Rüzgarlı sokakta Neco’nun vs. Ben genellikle Dayım Veyis’in ve birde Erganililer gittiği için Neco’nun kahvesine takılırdım. Kahvede oyun oynamazdım, genellikle Çermikli ve Erganililerle çay içip sohbet ederdim. Kahveye gelen Çermiklilerin hemen hemen hepsi dedemden, dayılarımdan ve de babamdan dolayı beni tanırlardı. Hiç biri sevgide kusur etmezdi. Anılarımda bunların da çok özel ve farklı bir yeri vardır.

Velhâsıl kelâm Çermiklilerin çok ekmeğini yedim, suyunu ve çayını içtim; çok nasihatlerini dinledim. Faho dedem; “İnsanın en hayırsızı nankör olanıdır” derdi. Ve insanın, “anaya, babaya, doğduğu ve ekmeğini yediği yere, kendisine yardım edene bir borcu olduğunu” söylerdi hep. “İnsan borcunu ödemeli ki, hem bu dünyada, hem de öbür dünyada yüzü kara olmasın, ak olsun” deyişini ise hiç unutmadım.

Ben, dedemin öğüdüne uyarak hazırlamış olduğum Yazılı Kaynaklarda ÇERMİK kitabımla Çermik ve Çermiklilere olan borcumu ödemek istedim.

Kitapta yer alan yazılar kitap formatında yazılmamıştır. Birinci, ikinci ve üçüncü bölümde yer alan yazıların çoğu değişik tarihlerde, değişik yayın organlarında yayınlanmak üzere kaleme alınmış yazılardır. Üçüncü bölümde ise Çermikle ilgili bazı Osmanlı Arşiv Belgelerinin orijinalleri ve Latin harflerine dönüşümleri yer almaktadır. Kitabın sonuna ise ek olarak Çermikle ilgili 11 yazı ekledim. Kitabın kültürel yaşamımıza bir zenginlik katacağını; ve “tarihin hüküm sürdüğü, zamanın durduğu, tabiatın konuştuğu” Çermikle ilgili güzel eserlerin yazılışına vesile olacağını umuyorum. Yazım ve basım aşamasında yardımlarını esirgemeyen herkese en içten borçluluk duygularımla teşekkür ediyorum. Saygılarımla…

Müslüm Üzülmez

ÖNSÖZ

İnsanlığın ve de ulusların kaderlerinde Tarih Bilinci önemli bir yer tutar. Tarih bilincine sahip uluslar genelde ayakta kalmışlar. Bu bilincin önemini farketmeyenler ya kaybolmuş ya da yapıları dejenere olmuştur. Tarihleri başkaları tarafından yazılan uluslar ise ya gerçek tarihleri saptırılmış ya da önemsizleştirilmiştir.

Tarih bilinci nedir sorusuna kısaca şu cevabı vermek mümkündür. Tarih bilinci, ortak bir dili konuşan ve ortak kültürel özellikler gösteren, aynı topraklar üstünde yaşayan toplulukların tarih sahnesine çıkıp uluslaşarak günümüze kadar gelen yaşamlarını bilmek, araştırmak ve gelecek nesillere bunu yazılı, çizili ve diğer araçlarla iletmektir. Bunu başaran topluluklar, uluslar tarih sahnesinde hep varolmuşlardır. Başaramayanlar ya tarih sahnesini terketmişler ya başka topluluklara-uluslara katılıp benliklerini yitirmişler ya da dejenere olan bir yapıyla ağır-aksak günümüze kadar gelebilmişlerdir. Ulusları güçlü kılan, birlik ve beraberlikleri güçlü bağlara sahip olan uluslarda en önemli şey tarih bilincidir.

Kendi ulusumuz olan Kürtlere baktığımızda, tarih bilincimizin komşu olduğumuz diğer toplumlardan, uluslardan daha zayıf olduğunu görmekteyiz. Bazı komşu uluslar, tarihlerini 2000-3000 yıl geriye götürebilirlerken, biz Kürtler ise tarihimizle ilgili önemli ve kalıcı belgeleri kendi kaynaklarımızda bulmakta zorlanmaktayız. Aynı topraklarda birlikte yaşadığımız ve de komşu olduğumuz Ermeni, Rum ve Asuri-Süryanilerin tarih bilincine baktığımızda, 2000 yıl önceden kendi yazılı alfabelerine sahip olup kendi tarihlerini yazmaya başlamışlar, biz Kürtlerde ise yazılı kaynaklarımız ve kendimize özgü bir alfabemiz bulunmamaktaydı. Eski şehir kalıntıları, mağaralardaki çizim, çanak-çömlek ve heykelciklerin dışında yazılı hiç bir belge-kitabımız maalesef kendi tarihçilerimizden bulunmamakta. Başka ulusların tarihçilerinden kendi tarihimizi öğrenmekteyiz. 1500’lü yıllarda Şerefname adlı kitapla Kürtler bildiğim kadarıyla ilk kez kendi tarihlerini kendi tarihçisi eliyle yazmışlar.

Bulunduğumuz coğrafyanın tarihte en çok savaş ve yıkımların olduğu, büyük istilacıların geçiş yeri olması, bu toprakların sık sık işgale uğrayıp tahrip edilmesi, ulusal-kültürel imhaların olması bir neden olabilir. Ama her şeyi dış güçlerin yıkımına bağlamak da, Kürtlerin kendi tarih bilinci karşısındaki zayıflığına temel neden olarak gösterilemez. Temel nedenleri kendi içimizde aramalıyız.

Yüzyıllar süren bir ulusal direnişimizin olmasına ve hala devam etmesine rağmen, kendi yazılı tarihimizi, dil ve edebiyatımızı geliştirecek tarihi donanım ve bilgiye sahip değiliz. Binlerce yıl önceden kalan tarihi belgeleri, heykelleri, mabet, saray ve evleri tahribatlar karşısında korumakta da fazla duyarlı değiliz.

Bu zayıf tarih bilincinden kurtulmak zorundayız ve tarihimize kendimiz sahip çıkmalıyız. Eski tarihimizi başka toplulukların ve başka tarihçilerin eserlerinden birçok önemli olayları saptırılmış, çarpıtılmış haliyle öğreniyoruz. Kendi tarihçilerimizi ortaya çıkarmalıyız. Var olan tarihçilerimizin bin bir zorluklarla yaptıkları çalışmalara maddi-manevi destek çıkmalıyız.

Birçok insanımız Avrupa´da yaşamakta, onların nasıl bir tarih bilincine sahip olduklarını, köylerinde bile müzeler kurup eski dönemi yaşatan festivaller düzenlediklerini, eski ve tarihi olan her şeyi gözleri gibi koruduklarını görmekteyiz.

Eski ve tarihi olan her şeyi koruma bilincini edinmeli ve çocuklarımıza öğretmeliyiz. Müze, kütüphane, sergi anlayışlarını geliştirip bunları kurumlaştırmayı desteklemeliyiz. Tarihi olan her şeyi müzelerde ve doğal yapısında korumalıyız.

Tarihsel yapıların onarımı ise çok önemlidir. Diyarbakır surlarının bazı bölümlerinin onarımını 1990’lı yıllarda gördüğümde; “Keşke eski haliyle bırakılsalardı” demekten kendimi alamamıştım. Sadece müteahhit zengin etmekten, delik ve yıkık yerlere eski yapısından farklı taşlar dizerek tarihi yapılar onarılmaz.

Egemen devletler tarihimizi unutturmak için ülkemizin yerleşim ve coğrafik orijinal-tarihi adları yerine bir sürü uyduruk isim takmışlar. Bu isimleri kullanmamalı, eski tarihi adlar konusunda, hem ısrarcı olmalıyız, hem de yazdığımız yazı ve kitaplarda orijinal isimleri özellikle kullanmalıyız.

Bir kaç yıl önce Güney İsveç´te tanıştığım Çermiğin köylerinden gelen birine; hangi köyden olduğunu sorduğumda, bana uyduruk Türkçe ismini söyledi. Bu ismi hiç duymamıştım. ‘‘Bana köyün uyduruk ismini değil, gerçek ismini söyle” deyince, köyün asıl adını söyledi. O zaman köyü hatırlamıştım. Bu örnek bile tarihi değerlerimize sahip çıkma bilincimizin ne kadar zayıf olduğunu göstermektedir.

Bizler tarih bilimini, kendi tarihimizi, yaşadığımız şehir, ilçe ve köyün geçmişini bilmek için çaba göstermeliyiz. İlk önce kendi aile köklerimizi araştırmakla işe başlamalıyız. Ülkemizde geçmişte birlikte yaşadığımız, egemen devletin ırkçı politikaları sonucu yok edilen, göçe zorlanan Ermeni, Yahudi, Asuri-Süryani toplulukların yazılı kaynaklarını bulup incelemeliyiz. Tarihimizle ilgili canlı tanıklar bulup konuşmalıyız. Konuştuklarımızı kayıt altına almalıyız. Sözlü anlatımları, sözlü halk hikâyelerini yazıya dökmeliyiz. Eğer yazıya dökülmez ise gün gelir bunlar bir bir kaybolup giderler.

Müslüm Üzülmez tarih bilincine sahip olan yazarlarımızdan biridir. Onun iğne ile kuyu kazar gibi Çermik’in tarihi ile ilgili araştırmaları bu kitapla elimize ulaşıyor. Büyük bir özveri ile tarihi belgelerde Çermik ile ilgili ne bulduysa bizlere sunmaktadır. Bu çalışmasıyla O bizlere yol göstermektedir. Müslüm Üzülmez uzun süre ve sabırla başta Osmanlı, Ermeni, Süryani ve Fransız olmak üzere yazılı kaynaklardan titizlikle Çermik’le ilgili olan tarihi açıklamaları ayıklayarak bizlere sunuyor. Anlatımın net olması, Osmanlıca orijinal belgelerin sunulması titiz ve ciddi bir tarihçinin çalışmalarını sergiliyor. Ayrıca çok sayıda fotoğraflarla Çermik’in tarihi ve yeşil doğasını gözler önüne sermesi kitabı daha da güzelleştirmektedir.

Çermik ve bölge hakkında bilgi edinmek isteyenlere, araştırma yapacak olanlara, Çermik’i merak edenlere, tarihe ilgi duyanlara ve kitap okumayı sevenlere bu eser güzel bir armağandır. Değerli arkadaşım Müslüm Üzülmez Ergani ve Hilar ile ilgili yazdığı tarihi eserlere bir yenisini eklemiş oluyor. Yazılı Kaynaklarda ÇERMİK kitabı ile Tarih Bilinci’ne nasıl sahip olunur anlayışını bizlere gösteriyor.

Eline sağlık Müslüm, tüm Çermik’lilerin sana bir teşekkür borcu var.

Kâmil Sümbül
Kalmar/İsveç

İÇİNDEKİLER
Sunu
Önsöz
Birinci Bölüm: Türkçe Yazılı Kaynaklarda Çermik
I. Osmanlı Kanunnâmelerinde Çermik Sancağı Kanunnâmeleri
II. Tahrir Defterleri’nde Çermik
III. 16. Yüzyılda Çermik’te Bulunan Vakıflar
IV. İdrisi Bitlîsî’nin Selimnâme’sinde Çermik
V. Şerefname’de Çermik Beyleri
VI. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Çermik
VII. Arifî Paşa’nın Seyahatnamesi’nde Çermik
VIII. Kamus-u A’lâm’de Çermik
IX. Pars Tuğlacı’nın “Osmanlı Şehirleri”nde Çermik
X. Salnamelerde (Yıllıklarda) Çermik
XI. 1927 ve 1935 Tarihli Nüfus Sayımlarında Çermik
XII. Son Teşkilat-ı Mülkiyede Çermik Köylerinin Adları
XIII. Basri Konyar’ın Kaleminden Çermik
XIV. Karacadağ Dergisi ve Çermik
XV. Kırzıoğlu’ndan “Çermik Kasabası Üzerine Notlar”
XVI. Rahmi Hüseyin Ünal’ın İncelemesi Ve Çermik Hanları
XVII. Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı Resimleri

İkinci Bölüm: Ermeni, Yahudi, Süryani, Fransız Kaynaklarında Çermik
I. Rahip Ğugas İnciciyan’ın Dünya Coğrafiyası Kitabında Çermik
II. Armenıans In Turkey 100 Years Ago’da Çermik
III. Ermeni Raporlarında Çermik
IV. Yahudi Kaynaklarında Çermik
V. Süryani Kaynaklarında Çermik
VI. Vıtal Cuınet’in Kitabında Çermik
Üçüncü Bölüm: Osmanlı Arşiv Belgelerinde Çermik
Çermikle İlgili Bazı Osmanlı Arşiv Belgeleri ve Çevrileri

Ekler: Çermikle İlgili Yazılar
I. Haburman Köprüsü–Müslüm Üzülmez
II. Çeteci Abdullah Paşa Medresesi–Müslüm Üzülmez
III. Çermik’te Culfacılık ve Culfacılar –Müslüm Üzülmez
IV. İki Kaplıca Hakkında Düşüncelerim –Müslüm Üzülmez
V. Çermik Değerli Bir Evladını Kaybetti –Kamil Sümbül
VI. Çermikle İlgili Bazı Bilgiler –Nurettin Değirmenci
VII. Uzun Hasan ve Çermik-Müslüm Üzülmez
VIII. Tarihimize Sahip Çıkalım-Hamdullah Işık
IX. Sinagogla İlgili Bir Şey Yapamaz mıyız? –Müslüm Üzülmez
X. Tarihin Hüküm Sürdüğü Mekân: Çermik’ten İzlenimler-Müslüm Üzülmez
XI. Dedem Fahri Değirmenci –Müslüm Üzülmez

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.