Bölünme ve “Bölünmenin Acısı”(II)

okuma süresi: 4 dk.

Yazının öncesi: Bölünme ve “Bölünmenin Acısı” (I)

(Geçen haftadan devam…)

“Hindistan bölündüğünde alt kıtada (Asya’nın güneyinde demek isteniyor-M.Ü.) yaklaşık yüz milyon Müslüman yaşıyordu ve bu her beş kişiden birine tekabül ediyordu. Bunlardan altmış milyonu, doğuda ve batıda, Pakistan vatandaşı olarak dünyanın en büyük Müslüman devletini oluşturdu; fakat Pakistan’ın doğu ve batı kısımları binlerce kilometrelik Hindistan toprakları tarafından ayrılıyordu. Kırk milyon Müslüman ise Hindistan’da kalarak Müslüman olmayan bir ülkede bulunan en büyük Müslüman azınlık haline geldi. Kimlik, toprak ve egemenlik arasındaki parçalılık açıkça gösterir ki, Hintli Müslümanlar ortak bir inanca ve bir dini kültürel kimliğe sahip olmuş olsa bile, ne tutarlı ve birleşik bir siyasi dünya görüşüne sahip homojen bir topluluk ne de belli bir coğrafi bölgede ayrışmış bir topluluktu.” (s.21)

“Bölünme zamanında yaşananlar insanlığın yüzkarasıydı.” (s.147)

Pakistanlı düşünür İkbal Ahmet, 1947 bölünmesinde ölenlerin sayısını “yarım milyonun altında” olduğunu belirtir ve devamında ise şu açıklamayı yapar: “Hatırladığım kadarıyla yirmi iki milyon insan yerinden edildi, başka yerlere taşındılar. Bugüne değin tarihte bilinen en büyük göç budur.” (Stuart Schaar, İkbal Ahmet: Eleştirel Bir Yabancı, zoomkitap, 2016 İstanbul, s.164)

“Son birkaç ayda, adına Hindistan denen bu topraklarda kan nehirleri öyle çok aktı ki cennet bile hayrete düştü… Kan ve çelik, savaş ve tüfek, insanlık tarihinde yeni değil. Adem’in çocukları her zaman bu oyunların içinde yer aldı. Ama insanın renkli tarihinin hiçbir kısmında bu şekilde biten bir oyunun bir örneği daha yoktur.” (s.17)

Bu satırlar da Urdu yazarı Saadat Hasan Manto’ya aittir. Manto, 1947’nin psikolojik travmasına yakından tanık olan biri olarak öykülerinde bölünmenin trajedisini konu edinerek edebiyat dünyasında saygın yerini almış bir öykü ustasıdır. Zamanın kaydını tutarcasına yazılarında bölünmenin sıradan insanların hayatındaki etkilerine ışık tutmaya çalışmıştır. “Manto’nun hayatını ve edebiyatını incelemek bir tarihçiye bölünme olayı ve süreçleri arasındaki karmaşık ilişkiye değinmek için alışılmamış bir yol sunar.” (ABD) Tufts Üniversitesi Tarih Bölümü’nde profesör ve aynı zamanda Manto’nun yeğeni olan Ayesha Jalal bu yolu izleyerek, bölünmenin tarihini ve yakıcı tabloyu anlatmak için Manto’nun hayatı ile birlikte öykü, oyun, makale ve mektuplarından yararlanarak düşünsel ve duygusal bir dokunuşla sonradan Bölünmenin Acısı(*) kitabını yazar.

Jalal, (benim bu yazıyı yazmama neden olan) kitabında İngiliz sömürgeciliğinin son yıllarının ve Hindistan’ın 1947’de bölünmesinin baskısını, kaosunu ve şiddetini gözlemleyen ve yorumlayan Manto’nun bilgilendirici bir portresini sunar. Ama bununla sınırlı kalmaz, bölünmelere bütüncül ve derinlemesine bakılmasını ister ve hatırlatır: “Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’i tam olarak anlayabilmek için bölünmenin bu ülkelerin kendini tanımlaması, siyasi çekişmeleri ve ulusal öngörüleri üzerindeki kalıcı etkisini bütünüyle kavramak gerekir.” (s.20)

Bölünmeyi bir bütünün belirli parçalara ayırması olarak tanımlayabiliriz. Siyasi anlamda -Hindistan örneğinde olduğu gibi- bölünmeler iki taraflı keskin bir bıçak gibidir. Bölünen iki tarafa da zarar verebilir. Tabi zorla ilhak etme, baskı altında tutmanın da aynı şekilde taraflara zarar vereceği aşikârdır. Bu nedenle, ayrılma ya da birlik oluşturma durumlarında ortak yarar açısından en makbul olanı adil, demokratik ve barışçıl yolların denenmesidir. Anlaşmazlıkların çatışma ve şiddet yoluyla değil, tartışma ve müzakere yoluyla çözülmesidir.


Nedeni, her ulusun kendi kaderini kendisinin belirleme hakkının var oluşudur. Bu, kabul gören genel bir ilkedir. Uluslararası hukukun gereği, uluslar/halklar isterlerse birlikte olma (üniter ya da federasyon, konfederasyon, eyalet şeklinde), isterlerse ayrılıp kendi yönetimini oluşturma hakkına sahiptir. Birlikte yaşayanların da her zaman boşanma hakları saklıdır. Olması gereken de budur. Ama gerçek anlamıyla bu kolay kolay gerçekleşmez, iç ve dış güçlerin mevcut pozisyonu ve konjonktürel durum genelde belirleyici olur.

Sıkıntılı bu korona günlerinde okuyacağımız kitap listesine Bölünmenin Acısı kitabını da eklesek bence iyi olur. Okuduğumuzda, edebiyat ve tarih arasında oluşan uyumun yanında bir yazarın bölünme esnasında yaratıcı bir şekilde zamanın kaydını nasıl tuttuğuna dair nadir bir kavrayışın izlerini görmüş olacağız.

(*) Ayesha Jalal, Bölünmenin Acısı, Çev:Burak Demiryakan, zoomkitap, 2015 İstanbul, 228 sayfa.

14 Temmuz 2020 tarihinde:
https://www.tigrishaber.com/bolunme-ve-bolunmenin-acisi-ii-4188yy.htm
http://www.ruhanews.com/kose-yazisi/481/bolunme-ve-bolunmenin-acisi-ii.html
https://www.gaphaberleri.com/kose-yazisi/715/bolunme-ve-bolunmenin-acisi-ii.html
https://www.erganihaber.net/kose-yazisi/1376/bolunme-ve-bolunmenin-acisi-ii.html
yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.