İstanbul’daki Maden ve Taşocaklarının Yarattığı Çevre Sorunları

okuma süresi: 18 dk.

Bu bildiri (tebliğ), 12 Nisan 1993 günü, İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü’nde düzenlenen “Çevre Sorunları Sempozyumu“nda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın görüşü olarak tarafımca hazırlanıp, sunulmuştur.

Giriş

Ulusal kaynaklarımızın, yer altı kaynaklarımızın, yani madenlerimizin çıkartılması, işlenmesi, hammadde veya enerji temininde kullanılması, mamul madde haline dönüştürülmesi, yurdumuzda ve dış ülkelere pazarlanması, ülkemizin kalkınma ve insanlarımızın refah içerisinde yaşamasına katkı yaratacak önemli bir etmendir.

Bu ülkenin insanları olarak, bir yandan kalkınma ve refahı amaçlarken, diğer yandan da çevrenin kalitesini korumak ve iyileştirmek; doğal kaynakların dikkatli ve akılcı kullanımını sağlamak; kişi sağlığının korunmasına katkıda bulunmak; enerji üretimi ve hammadde temini ile çevrenin korunması açısından denge oluşturmak gibi temel yaklaşımları da sürdürülebilir kalkınma ve gelecek nesillerimiz için unutmamalıyız.

İstanbul ilindeki yer altı kaynaklarımıza, nicelik ve nitelik yönünden en iyi örnekleri Kilyos, Karaburun havzasındaki kömür ocakları ile Silivri, Gaziosmanpaşa, Beykoz ilçeleri ve Kilyos, Karaburun, Şile sahil şeridinde bulunan kum ve taş ocakları oluşturmaktadır.

İlimizdeki kömür ve taş ocakları, bildirimizde ayrı ayrı ele alınacaktır. Ocakların -tespit edebildiğimiz kadarıyla- yarattıkları çevre sorunları ve bu sorunların önleme veya en aza indirmek için alınması gereken önlemler, diğer bir değişle çözüm önerilerimiz açıklanmaya çalışılacaktır.

I-Kömür Üretim Ocaklarının Çevreye Etkileri ve Çözüm Önerilerimiz

İstanbul’un Kömür ihtiyacının %90’nı Ağaçlı bölgesi kömürlerinden karşılanmaktadır. Ağaçlı bölgesi, İstanbul il sınırları içerisinde bulunan Kemerburgaz, Akpınar, Yeniköy ve Ağaçlı köylerini kapsamakta olup, bölgede 13 adet işletme ruhsatlı, bir tanesi de ön işletme ruhsatlı olmak üzere, toplam 14 adet üretim sahası bulunmaktadır.

Kömürleşme dereceleri düşük, genelde kuzey yönünde 5o eğilimli tabaka içinde yer alan bu kömür tabakalarının kalınlığı 1,5- 4,0 metre arasında değişmektedir. Kömür tabakasının üzeri 2-8 metre kumlu-killi tabaka ile kaplı olup, altında 8-10 metreye varan killi formasyon yer almaktadır. Kömür üretimi esnasında kum ve kil yan ürün olarak değerlendirilmektedir.

Tümü açık işletme yöntemiyle işletilen bu kömürlerin toplam rezervi yaklaşık 15 milyon ton olduğu söylenmektedir. Mevcut işletme yöntemiyle yılda 80-100 milyon m3 hafriyattan (dekapaj’dan) 5 milyon m3 kömür elde edilmektedir.

Havzanın önemli bir bölümünde ruhsat sahipleri; üretime sahil kesiminden başlayıp, içeriye doğru devam ettikleri ve kömür üzerindeki toprak tabakasını en yakın durumda olan denize dökme yoluna gitmişlerdir. Denize dökülen bu toprak, bazı bölgelerde denizin içine uzanan kömür damarlarının işletilmesinde kullanılmaktadır. Sahilden itibaren denizin içine toprak dökümü suretiyle oluşturulan arazinin yeniden hafriyatı (dekapajı) yapılan kömürü alınmakta, bu hafriyat toprağı denize dökülerek kıyı her geçen gün denizin içine doğru ötelenmektedir. Deniz içinden kömür almanın bir diğer şekli de, deniz içinde kıyıdan itibaren yine toprak dökme suretiyle havuzlar oluşmaktadır. Bu havuzların suyu dışarıya pompalanmakta ve sudan arınan zeminin hafriyatı yapılarak kömür damarına ulaşılmaktadır.

Kilyos-Karaburun arası ve Şile yöresinde yaklaşık 50 yıldır maden arama ve kömür çıkarma çalışmaları bu şekilde devam etmektedir. Bu çalışmaların sonucunda bölgenin doğal yapısı ve ekolojik dengesi bozulmuş ürün kapasitesinde düşme gözlenmiştir.

Bu bölgede, kömür ocaklarındaki üretim faaliyetleri 3213 sayılı Maden Kanunu’na göre alınan Ruhsatlar; Arama, Ön İşletme ve İşletme Ruhsatı olarak verilmektedir. İşletmeci araziyi sahibinden rızaen alabilir, bu mümkün değil ise, kamulaştırma talep edebilir. Bu işlem için, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre kamu yararı kararı alınır ise, kamulaştırma yapılır. Karar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yetkisindedir.

Maden Kanunu’na göre, İşletme Ruhsatına sahip olan kişinin işletme yaptığı sırada arazinin hukuki durumuna göre çevrenin korunması açısından yerine getirilmesi gereken mükellefiyetler bu kanununun 7. maddesinde açıklanmıştır.

Arazinin orman bölgesinde bulunması halinde, işletme yapabilmesi için 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre Orman Bakanlığı’na, verilecek zararı karşılamak için taahhütte bulunulması gerekmektedir. 07.02.1988 tarih ve 19718 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16., 17., 18. ve 115. maddeleri gereğince, arazi tahsisleri ve verilecek izinlere ait Yönetmeliği’nin 50. maddesine göre, ormanlık alanlarda yapılan açık işletme faaliyetleri için bir defaya mahsus olmak üzere peşin olarak Ağaçlandırma Bedeli ve Genel Müdürlükçe teşkil edilecek bir komisyonca m2 ‘si için tespit edilen fiyat üzerinden Arazi Tahsis Bedeli alınacağı, ayrıca müteşebbisin en geç beş yıl sonunda açık işletme yaptığı alanları eski topografik yapısına uygun şekilde düzeltilmesi, aksi taktirde bu işlem Genel Müdürlük tarafından yapılarak masraflar müteşebbisten tahsil edileceği hükmüne bağlanmıştır.

Askeri yasak bölgeler için de, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kanunu’na göre ilgili Komutanlığın iznine ve Komutanlığın göstereceği şartlara uyulmasına bağlı olarak işletme yapabilir, denmektedir.

Kıyılarda ve deniz içinde yapılan üretim faaliyetlerinde 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ve 618 sayılı Limanlar Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla Maden Kanunu ve Medeni Kanuna göre yapılmaktadır.

Kamu hizmetleri ve kamunun yararına tahsis edilen yerlerde ve bu yerlere 60 metre mesafe içinde kalan alanlarda madencilik faaliyetleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.

Belediye sınırları veya mücavir alan sınırları içinde ise, madencilik faaliyetleri için ilgili Belediyeden izin alınması gerekmektedir. Ancak, Belediye iznine tabi olabilmesi için, alınan ruhsat tarihinden önce Belediye sınırı veya mücavir alan içine alınmış olması gerekmektedir.

I.1. Kömür Ocaklarının Çevreye Etkileri

I.1.1. Maden işletmelerinin gerek kömür üstü hafriyat toprağın denize dökülmesi, gerekse deniz içi üretim çalışmaları dolayısıyla suni burunlar oluşmuş, kıyı çizgisi tamamen değişmiştir. Bunların sonucu olarak, deniz tabanının ve kıyının dolmasıyla kıyı topografyası bozulmuştur.

I.1.2. Flora yönünden Şile, Kilyos, Karaburun sahilleri zengin karakterdedir. Kilyos-Karaburun sahil bandında fundalık geniş ve iğne yapraklı ağaçlar, Şile sahilleri ise genelde meşe ormanları şeklinde bir floraya sahiptir. Bu floralar, hem maden işletmelerinin hafriyatından, hem de bozulan sulama suyu kalitesinden dolayı madencilik sektöründen zarar görmektedir.

I.1.3. Tahrip edilmiş orman arazisi mevsimsel yağışlardan etkilenmektedir. Ağacı alınmış toprağın minarelce zengin olan üst kısmı yağışlarla denize kadar sürüklenerek erozyon meydana getirmektedir. Böylece değerli ve verimli toprak tabakası denizde sonlanmış olmaktadır.

I.1.4. Batı Karadeniz madencilik sahaları pelajik (su yüzeyi ve su tabanı arasında yaşayan balık türü) balıkların göç yolları üzerinde bulunmaktadır. İlkbaharda, balıklar Boğazlardan girip Şile yönüne, sonbaharda da Karaburun-Kilyos yönünden İstanbul Boğazına girerler. Balıklar her zaman göç yaparken kıyıları takip etme içgüdüsü gösterir. Bu nedenle; ilkbaharda Şile sahilinde, sonbaharda da Kilyos-Karaburun sahillerinde önemli miktarda ve ekonomik bir biçimde av verirler. Madencilik faaliyetleri nedeniyle, kıyılarda oluşan bulanıklık ve bulanıklığın ortaya çıkarttığı oksijen yetersizliği sonucu, balıklar daha içerilerden göçlerini yapmak durumunda kaldıkları için sürü teşkil edemezler. Bunları avlamak, hem daha fazla zaman almakta, hem de zor olmaktadır.

I.1.5. Şile sahilleri pelajik balıklarda olduğu kadar, su tabanında yaşayan balıklar yönünden de önemli bir bölgemizdir. Burada tekir, barbunya, mezgit, kalkan… balıkları önemli miktarda av verirler. Son yıllarda ihraç ürünlerimiz arasına giren kum midyesi ve deniz salyangozunun da en önemli bölgesidir. Madencilik sektörü, bu bölgedeki av ürünleri üzerinde de olumsuz etki yaratmaktadır.

I.1.6. Yamaçlardan dökülen orman artıkları, kütük, dal, odun… denize atıldığı için deniz yüzeyinde bulunan bu atıklar gırgır ve kalkan ağlarına sarılarak, değeri 100 milyonları bulan bu ağlarda zararlar meydana getirmektedir. Ayrıca bu durum, ağlarının zarar görmesinden çekinen balıkçılar üzerinde caydırıcı bir etkiye neden olmaktadır.

I.1.7. Karayel rüzgarlarında madencilik faaliyeti sonucunda denizde oluşan bulanıklık ve kirlilik İstanbul Boğazı, hatta Marmara Denizi’ne kadar ulaşabilmektedir. Bu kolloidler birinci kademe besin elementlerini bağlayarak primer produktiviteyi düşürmektedir. Bu düşüş, balık ve diğer su ürünlerinin beslenmelerini olumsuz yönde etkilemekte ve birim av miktarında azalmalara neden olmaktadır.

I.1.8. İstanbul’da tüketilen 5-6 milyon ton/yıl kömürün yaklaşık 4-5 milyon tonu bu bölgeden temin edilmektedir. Bu kömürler; %15-30 kül, %3kükürt, %25-30 nem içermekte olup, ısıl değeri 3000-3500 k.cal/kg arasında değişmektedir. Böylesine ısıl değeri düşük ve kükürt, kül, nem gibi kirletici madde oranları yüksek olan bu kömürler yanma sonucunda, İstanbul ilinde hava kirliliğine de neden olmaktadır.

Sonuç: Bu bölgede, kömür işletmeciliği deniz dibi ve kıyı topografyasını, deniz ve orman fuana ve florasını büyük ölçüde tahribata uğramaktadır. Ayrıca, çıkartılan kömürlerin kalitesinin düşük olması nedeniyle, bu kömürün kış sezonunda tüketimi, önemli derecede hava kirliliğinin oluşmasına neden olmaktadır.

I.2. Çözüm Önerilerimiz

Bu bölgede tahrip edilmiş doğanın bir an önce tahribatının durdurulması ve iyileştirilmesi için;

I.2.1 Hukuki düzenlemelerde eskiden olduğu gibi işletme alanlarına:

a) Orman bölgesinde olması durumunda 6831 sayılı Orman Kanunu’na,

b) Askeri yasak bölgeler içinde 2565 sayılı Askeri Yasak Bölge Kanunu’na,

c) Sit alanı içinde 2863 sayılı Kültür ve Tabii Varlıkları Koruma Kanunu’na,

d) Kamu hizmeti ve kamunun yararına tahsil edilen yerlerde ve bu yerlere 60 metre mesafe içinde kalan alanlarda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın,

e) Belediye sınırları ve mücavir alan sınırları içinde Belediyenin,

f) Kıyılarda ve deniz içinde ise 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ve 618 sayılı Limanlar Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla, Maden Kanunu ve Madeni Kanuna göre,

Madencilik faaliyetleri için ilgili birimlerin görüşü alınarak maden işletme izni verilmelidir.

I.2.2. Ruhsat süreleri 5-10 yıl gibi azaltılarak kısa süreler için verilmeli ve bu sürelerde cevheri en kısa sürede ve en son teknoloji ile çıkartılması sağlanmalıdır. Ayrıca, uygun olan iyileştirici ön işlemler kaynağında uygulanmalıdır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca, Maden ve İşletme Ruhsatlarının verilmesi sırasında Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı gibi Bakanlıkların görüşleri alınmalıdır.

I.2.3. Maden İşletme ruhsatı olan her işletmeci, birer yıllık planlar yaparak, hangi yıl nerede, ne süre ile çalışacaklarını, nereleri terk edeceklerini haritalayıp bildirmeli, hiçbir şarta bağlanmadan bozulan doğa yapısının cevher sağlama açısından rehabilite edilmesi sağlanmalıdır.

I.2.4. Toprak ve bitki örtüsünü korumak için sıyırma, açık madencilikten mümkün olduğu kadar kapalı, delhiz (galeri) çalışmalarına geçilmelidir.

I.2.5. Bu bölgede, mevcut 1982-1987 Nazım Planı’na göre mevzi planlar yapılarak, global ve lokal kazı, maden arama ve işletme gibi hizmetlerin plana uygunluğu sağlanmalıdır.

I.2.6. Kömürü alınmış deniz sahalarına hafriyat dökülmemeli; hafriyatlar, kömürü alınmış karasal sahalara boşaltılarak tesviye edilmelidir.

I.2.7. Kömürü alınacak karasal sahalardaki üst toprak, karasal döküm yerlerine serilerek yeşillendirilmelidir.

I.2.8. Bazı işletmeci firmalar çevre tahribatına karşı önlemler alarak düzenlenen kısımlarda ağaçlandırma çalışmaları yapmaktadırlar. Bu çalışmalara hız verilmeli ve bölgedeki tüm işletme kuruluşların bu çalışmalara katılması sağlanmalıdır.

I.2.9. Daha önce denize dökülen hafriyatın oluşturduğu %80’e varan dik şevler, karaya doğru %20’lik bir eğime getirilmeli ve böylece, dolgu karakterlerinin daha az materyali denize sürüklenmesi önlenmelidir.

I.2.10. Devlet, hafriyat toprağı ile tesviye edilmiş ve yeşillendirilmiş alanların sanayi, gecekondu vs… kullanılmasını önlemeli, bu alanlarda tarım, ormancılık, hayvancılık, balıkçılık ve turizm faaliyetleri geliştirilmelidir.

I.2.11. İstanbul’un bu bölgedeki kömüre olan talebini ve dolayısıyla hava kirliliğini azaltmak için ithal kömür, TÜPRAŞ’tan özel sıvı yakıt ve doğalgaz gibi temiz yakıt teminine ve kullanımına gidilmelidir.

II.Taş Kum ve Kireç Ocaklarının Çevreye Etkileri ve Çözüm Önerilerimiz

Taş, kum ve kireç ocaklarından çıkartılan ürünler yol yapımında, inşaat sektöründe ve endüstride çok geniş kullanılan hammaddelerdendir.

Bu ürünlerin ocaklardan çıkarılması, kullanılması nasıl kaçınılmaz ise, bu işlemler sonucu oluşan çevre sorunlarını en aza indirmekte artık kaçınılmaz olmuştur. Taş ocakları, çevre üzerinde, kömür ocaklarına benzer etkileri göstermektedirler. İstanbul il sınırları içerisinde kömür ocakları Şile, Kilyos, Karaburun sahil şeritlerinde bulunurken, taş ve kum ocakları birçok ilçeye veya bölgeye yayılmış bulunmaktadır.

İstanbul İl Özel İdare Müdürlüğü’nden alınan Şubat 1993 verilerine göre; ilçelerdeki özel sektöre ait halen faaliyette olan ocakların sayıları, arazi durumları ve ocak cinsleri Tablo-1’de; resmi kuruluşlara ait ocakların durumu Tablo-2’de ve 1992 yılında tespiti yapılan kaçak ve ruhsatsız malzeme alımları ile 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre belirlenen cezalara ilişkin veriler Tablo-3’de gösterilmiştir. Bu Tablo’larla ilgili çok şey söylene bilir. Ama biz bu bildirimizde, Tablo’larla ilgili çok kısa olarak bazı önemli noktaları değineceğiz.

Tablo-1’e baktığımızda, bu ocakların en çok Silivri, Gaziosmanpaşa, Beykoz ve Ümraniye ilçelerinde yoğunlaştığını görmekteyiz. Yine Tablo-1’deki toplam 96 adet ocaktan 44 adedinin taş, 26 adedinin kum ve çakıl, 13adedinin ise kum ocağı olduğu ve bu 96 adet ocaktan 74 adedinin ormanlık bir arazi faaliyet gösterdiği görülmektedir.

Tablo-2’ye baktığımızda, 29 adet ocaktan 21 adedinin taş ocağı olduğunu ve bu ocaklardan 17 adedini ormanlık, 9 adedinin ise hazine arazisi üzerine faaliyet gösterdikleri görülmektedir.

Tablo-3’ebaktığımızda ise; 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre 120.000.000.-TL.; Kaçak ve ruhsatsız malzeme bedeli 515.553.000.TL; Ruhsat harcı 34.502.400.-TL olmak üzere, Toplam= 670.856.400.-TL’lik cezai işlem yapılmıştır. Ancak bu miktarın 52.652.000.-TL.’si tahsil edilmiştir. 29 adet ocakla davalı olunup, davalar halen devam etmektedir. 8 adet taş ocağından ise, cezalar tahsil edilmiştir.

26 Ekim 1983 tarih ve 18203 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu uyarınca, çevre ve toplum sağlığının korunması açısından önem arz eden Gayri Sıhhi Müesseselerin zararlı etkilerinin yok edilmesi veya en aza indirilmesi için yayımlanan Gayri sıhhi Müesseseler Yönetmenliği’nde ”Galeri veya kuyu açarak işletilen veya patlayıcı madde kullanılarak işletilen her türlü taş ve madan ocakları” 1.Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler Listesi’ne alınmıştır. Belediye sınırları ve mücavir alan sınırları içerisinde bulunan bu tür işyerleri, 3030 sayılı yasa gereği Büyükşehir belediye Başkanlığı’ndan uygun görüş veya ruhsat almaları yasal zorunluluktur. Bu bağlamda, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Kuruluş ve Görevlerine ilişkin yasa gereği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bağlı Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü, yapılan şikayetler veya resmi kurum yada kuruluşların bildirimi üzerine değişik tarihlerde bu ocaklarda, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkartılan yönetmenlikler doğrultusunda denetimler yapmıştır. Denetimlerle ilgili tespit ve işlemler Tablo-4’de verilmiştir.

Taş ocaklarının gayri sıhhi müessese özelliğinde olması nedeniyle bu tür yerlerde denetim yetkisi 3030 sayılı yasadan alınmakta ve denetimler ise 2872 sayılı yasaya göre yapılmaktadır. Bu nedenle, cezai işlem söz konusu olduğunda, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 24. maddesi gereği, ceza vermede en büyük mülki amir yetkili kılınmasından dolayı İstanbul Valiliği’nden gerekli yasal işlem yapılması istenmektedir.

Tablo-4 incelendiğinde;

-Ocaklara ait ruhsatların değişik kurumlar tarafından verildiği,

-Yapılan denetimlerde çoğunluğun taşocakları ile ilgili olduğu,

-Denetimler sırasında 4 adet ocak hariç diğerlerinin çalışır durumda ve faaliyet içinde olduğu,

-Denetim yapılan tüm ocakların Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği Ek- 8: 2.1 veya 2.2. maddesine göre emisyon iznine tabi tesisler içerisinde yer aldıkları, ancak hiçbirinin bu yasal yükümlülüğü yerine getirmediği,

-Ocakların bir kısmının su toplama havzalarında uzak mesafeli koruma alanında olduğu; bunların, ”İSKİ İçme ve kullanma Suyu Temin Edilen ve Edilecek Olan Yüzeysel Su Kaynaklarının Kirlenmeye Karşı Korunması” hakkındaki Yönetmenliğin 4. maddesine göre ”Koruma alanında taş ve maden ocağı açılmasına ve işletilmesine İSKİ Genel Müdürlüğünce izin verilmez” hükmüne karşın, faaliyet gösterdikleri ve İSKİ’den olumlu görüşü aldıkları,

-Bir çok taş ocağının İçişleri Bakanlığı’ndan alınan izinle dinamit kullanıldığı,

-Denetim yapılan tüm taş ocakları hakkında Emisyon İzin başvurularını Yönetmenlikte tanınan yasal süre içerisinde yapmamaları nedeniyle, Valilikten Çevre Kanunu’nun 20/a maddesine göre cezai işlemin istendiği,

-Tarafımızdan yapılan bildirime rağmen bir kısım taşocağı yetkilileri izin için gerekli yasal başvuruları tanınan süre içerisinde yapmadıkları ve bu nedenle Valilikten bu işyeri için ikinci kez Çevre Kanunu’nun 20/b maddesine göre cezai işlemin istendiği,

-Denetim yapılan bir çok taş ocağı Çevre Kanunu’nun 8. maddesinde belirtilen ”Kirletme Yasağı” hükmüne uymadıkları ve çevre kirliliği yarattıkları için Valilikten bu işyerleri için Çevre Kanunun 20. maddesine göre cezai işlemin istendiği… görülmektedir.

(Not: Tablo-1, 2, 3, 4 fazla yer işgal ettiği için buraya alınmamıştır. M. Üzülmez)

II.1 Taş Ocaklarının Çevreye Etkileri

Denetim, inceleme ve gözlemlerimiz sonucunda taş, kum ve kireç ocaklarının genelde yaratmış oldukları çevre sorunlarını şu başlıklarda toplayabiliriz.

a) Bitki örtüsü zara görmekte, yeşil alanlar tahrip olmaktadır.

b) Kıyılara hafriyat dökümü veya kıyılardan kum alınması sonucu, kıyıların topografiyasi bozulmaktadır.

c) Taş ocaklarında dinamit kullanımı nedeniyle su yatakları değişmektedir.

d) Su toplama havzaları zarar görmekte ve su kirliliğine neden olunmaktadır.

Örneğin; Alibeyköy Barajının koruma alanında bulunan taş, kum ve maden ocakları ile ilgili Nisan 1992’de, İSKİ’den alınan bilgilerden;

-Koruma alanında toplam 25 adet işletmenin mevcut olduğu,

-Bunlardan 3 adedinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan, 13 adedinin ise İl Özel İdaresi’nden ruhsat aldığı,

-Bir adet taş ocağının kapalı olduğu, bir adedinin ise çalışmadığı,

-7 adetinin ruhsatsız ve İSKİ’den olumlu görüş almadığı,

-10 adet taş ocağının İSKİ’den olumlu görüş aldığı,

-18 adet işletme hakkındaki İSKİ tarafından dava açıldığını öğrenmekteyiz.

e) Ocakların bulunduğu bölgede toprak erozyonu ve heyelanlar oluşmaktadır. Örneğin; Eyüp ilçesi Çiftealan köyünde olduğu gibi,

f) Taş ocaklarında dinamit kullanılması, taş çıkarılması ve işlenmesi sonucu tozlanma meydana gelmekte ve oluşan hava kirliliği ile insan ve çevre sağlığı olumsuz etkilenmektedir,

g) Ocaklarda dinamit kullanımı ve konkosör veya kırıcı gibi mekanik araçların çalışması ile gürültü kirliliği meydana gelmektedir. vs…

II.2 Çözüm Önerilerimiz

1. Bölümdeki kömür ocaklarına ilişkin önerilerimizin bir çoğu taş, kum ve kireç ocakları için de geçerlidir. Bu önerilerimize ilave ek olarak şunları sıralayabiliriz;

a) Üretimde en son teknolojinin kullanılması sağlanmalıdır.

b) Açıkta depolanan yığma malzemeler için, arazide rüzgarı kesici bitkiler dikilmeli, rüzgar koruyucuları yapılmalıdır.

c) Konveyörler ve diğer taşıyıcıların üzerleri kapatılmalıdır. Savurma yapmadan, doldurma ve boşaltma yapılmalıdır.

d) Tozlanmaya karşı ocaklardaki işletme sahaları ile yollar toz yapmayacak malzemeyle kaplanmalıdır.

e) Su toplama havzalarında bu tür ocakların çalışmasına izin verilmelidir.

f) Yeni açılacak ocaklar için Çevresel Etki Değerlendirilmesi (ÇED) istenmelidir. ÇED Raporu’na göre ruhsat ve izin verilmelidir.

g) İlgili kurumların koordineli çalışma yapmaları ve denetimlerin periyodik yapılması sağlanmalıdır.

***

Sürekli ve dengeli kalkınmanın için, çevrenin ve kalkınmanın entegre edilmesi gerekmektedir.

İnanıyor ve iddia ediyoruz, çevre ve insan sağlığına özen göstererek de kalkınabiliriz!

Kaynak:

  1. Sibel İnce ORUÇ, İstanbul Kilyos-Karaburun Arası Kömür Ocaklarının Çevresel Etkileri Hakkında İnceleme Raporu, Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü-Ocak 1989.
  2. Yaşar KAYSERİLİ-Mustafa TOPALOĞLU,Türk Maden Hukuku ve Yer Altı Zenginlikleri Mevzuatı, Kazancı Kitap Tic.A.Ş., 1990.
  3. 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 16., 17., 18 ve154. Maddeleri Gereğince Yapılacak Arazi Tahsisleri ve Verilecek İzinlere Ait Yönetmenlik, 7Şubat 1988 tarih ve 19718 sayılı Resmi Gazete.
  4. Gayrı Sıhhi Müesseseler Yönetmenliği, 26.10.1983 tarih ve 18203 sayılı Resmi Gazete.
  5. 2872 Sayılı Çevre Kanunu, 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete
  6. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, 02.11.1986 tarih ve 19269 sayılı Resmi Gazete.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Kim. Müh. Müslüm ÜZÜLMEZ -Çevre Koruma ve Kontrol Müdür Yardımcısı
Dr. Ali ŞENTÜRK -Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü
Doç. Dr. Tuncer ÇELİK -Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanı

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.