Uzun Hasan ve Çermik

okuma süresi: 14 dk.

Her haneden matem sesi yükseldi, o gece onlara kıyamet günü gibi oldu.”

Akkoyunlar ve Karakoyunlar sürekli savaşmışlardır. Çermik dâhil savaşın sürdüğü mekânlarda yaşayan ahali ise perişan olmuş, kırıma uğramıştır. Bu savaşın baş aktörlerinden olan Uzun Hasan’ı ve mensubu olduğu Akkoyunları ve bunların Çermikle olan ilişkisini bilmekte yarar vardır.

Akkoyunlular XIII. yüzyılın sonlarına doğru, İlhanlı hükümdarı Argon Han (1284-1291) döneminde, Horasan’dan Azerbaycan’a geldiler. Henüz aşiret halindeyken, XIV. yüzyılın sonlarında Azerbaycan, Harput ve Amid arasındaki yerlerde yer tuttu.(1)

Sonra Timur’un orduları gökgürültüsü gibi gürleyip şimşekler çakarak Bağdat’a saldırdığında, Bağdat “şehrine öyle bir dolu yağdı ki gül bahçelerindeki ağaçlarda yapraktan eser kalmadı”. Şehir fethedilip tarumar edildi. Veliaht olarak Emirzade Ebubekir atandı; Kürdistan, Diyarbakır ve Mardin onun idaresine bırakıldı.(2)

Timur, bu Irak ve Suriye seferinde Akkoyunları öncü olarak kullandı ve Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman Beg’e bu hizmetine karşılık olarak, 1401 yılında Diyarbakır şehrini ve havalisini verdi.

Akkoyunlar bu tarihten sonra Diyarbakır’ı başkent yaparak Akkoyunlu Beyliği’nden Akkoyunlu devletine geçiş yaptı.(3) Timur’un ölümünden sonra bölgeye tek başlarına hâkim oldular.

Kara Yülük Osman Beğ’in elinde önceleri Kemah yaylakı vilayetinden, Amid ve Ergani’den başka bir yer yoktu, askerlerinin sayısı son derece azdı.(4) Timur istilası zamanında Silvan, Diyarbakır ve Ergani teslim olmuştu, ama Mardin teslim olmamıştı. 1401 yılında Mardin’e hâkim olan Karakoyunlu Kara Yusuf; Türk ve Kürtlerden meydana gelen bir orduyla Kara Yülük’ün üzerine yürüdü. Kara Yülük, Amid sularının dışında mağlup edildi ve surların içine çekildi. Kara Yusuf kaleye girmekten vazgeçerek, Mardin’e döndü.

1411 yılında Karakoyunlu beyi Kara Yusuf ikinci defa Amid önüne geldi. Şehri alamayınca etrafını yağmaladı. Oradan, Çermik üzerine yürüdü. Çermik’i zapt ve tahrip ederek, ekinlerini hasara uğrattı. Bunu üzerine Çermik halkı kendisinden aman talep etti. Kara Yusuf, bin at verdikleri takdirde bunu kabul edeceğini bildirdi, ama Çermiklilerin yan çizmelerinden dolayı kaleyi aldı ve kaledekilerin çoğunu öldürdü. Sonra Çermik’ten Ergani’ye geçti. Etrafını talan ederek Ergani kalesini kuşattı. İmdada gelen Kara Yülük Osman ile aralarında birçok kez savaş oldu. Karakoyunlu beyi önüne çıkan Kara Yülük Osman’ı sonunda bozguna uğratıp, onu kaleye kapanmaya mecbur etti ve Çermiği yağmaladı.(5)

Bu savaş ve yağmaları Ebu Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekriyye’yekitabında çok geniş anlatılmaktadır. Burada sadece Çermikle ilgili kısımları vermekle yetineceğim:

Akkoyunlar, Karakoyunların elinde bulunan Mardin’i ele geçirmek için sefer düzenledi. Savaş uzun sürünce, “Mardin halkı, Akkoyunlardan ümidini kesti. Şehri Rüstem’in(6) adamlarına teslim ettiler. Kale kuşatma altına alındı. Karın ve yağmurun çok olması, zora düşüren kışın ve soğuğun şiddetiyle Çermuk havalisinde bulunan büyük ve küçük baş hayvanlar telef oldu. Sahip Kıran,(7) müşfik davranarak onlara, nereye isterlerse oraya göçüp gitmeleri konusunda izin verdi.”

Daha sonra habercilerden gelen “fırsat zamanıdır” olumlu haberi üzerine; “Sahip Kıran’da Rüstem’in ordusuna saldırma (ilgar) isteği belirdi. Sonra esirleri Çermuk kalesine gönderdi. Çermuk ordusu da Mihrimar’da ona katıldı. Baharın başlangıcı olduğu için binek hayvanları ve diğerleri halsiz ve güçsüz kalmışlardı. Atları Çermuk’ta değiştirdiler. (Sahip Kıran) 600 ünlü süvari ile gece baskını düzenlemek için saldırıya geçti. Karza Kend’e vardıkları zaman dağılıp o havalide toplanmış olan haşemlerden bir topluluğu yağma ve yıkıma uğratmak istedi. Durumlarını araştırdıkları zaman onların tehlikeden kaçıp kendilerini bir köşeye atmış olan Akkoyunlardan bir topluluk olduğu anlaşıldı. Sahip Kıran onlara acıdı. Onlara saldırmaktan vazgeçti.

…Sahip Kıran o kış Ergani’de idi. Kışlak’tan ayrıldıktan sonra Ergani, Çermik ve Amid arasında gidip gelmeye başladı.

…(Sahip Kıran), Amid, Ergani ve diğer kaleleri yiyecekle doldurdu. O arada Rüstem-i Tarhan, Mayafarikin (Silvan)’de konaklamıştı. Sahip Kıran, Amid halkına cesaret ve ümit vermek için Çermik kaplıcasına hareket etti.”

Sahip Kıran’ın Kürtler Tarafına Hareket Etmesi

 “…Amid barışından sonra Sahip Kıran, Mal Öyüğü yolundan Hısn-ı Erre’ye(8) vardı. Oradan da Deve Boynu’na gitti. Hanesini orada bırakıp saldırıya geçerek Birecik kalesi ile Suruc arasında Akkoyunlara kötülüklerde bulunmuş olan Kürtlerin üzerine yürüdü. Oyak mevkiine vardığı gece o mevkiyi çok karlı ve son derece karanlık buldu. Yıldırım, gök gürültüsü ve sis o derece yoğun idi ki atın kulağı bile görünmez olmuştu. O beldelerde Hızır İlyas gecesi dedikleri bir gece yaşamaya başladılar. Sahip Kıran, askerleriyle birlikte Musa’nın kavmi gibi şaşkınlık ve perişanlık çölünde kaldı. Fakat o yolu daha önce geçmiş olduğu için, geceler ne kadar karanlık olursa olsun, ona yol kapalı kalmıyordu. Her türlü zorlukla ve tehlike ile çevrilmiş olan o mevkide ordunun rehberi oldu. Oranın Kürtlerini yenerek onları yağmaladı.

Rüstem Beğ’in “öldürülmesinden sonra Ali Şeker’i Çermik kalesine gönderdiler. Onun oğlu Pir Ali’yi Ergani kalesine, Sulan Beğ’i Çüngüş’e gönderdiler. O yurtta humus aldılar. Abar çayının Dicle’ye karıştığı yerde konakladılar.” (9)

Kara Yülük ölümünden sonra Akkoyunlu şehzâdeleri arasında taht kavgası başladı. Beylikler ve kardeşler arasında birçok savaş oldu. Sonra Uzun Hasan bir darbe ile kardeşi Cihangir Ali’yi de bertaraf edip yönetimi ele geçirmek istedi. Kömürcü kılığına soktuğu askerler kaleye girince Cihangir Ali kaçtı. Diyarbakır’ın idaresi böylece Uzun Hasan’ın eline geçti.(10) Ve 1469’da devlet merkezi Tebriz’e taşındı.

Uzun Hasan’ın Anadolu’da hızla yayılması, fetihleri Osmanlı Devleti ile arasını açtı, iki taraf 11 Ağustos 1473’te Otlukbeli’de savaşa tutuştu:

Kılıçların çarpışmasından çıkan sesler, safların tokuşmaları ile gök kubbeyi sağır ve cengin tozuyla yeryüzünü geceye döndürdüler.

…Topuz vuruşlarıyla Türkmen kelleleri serseme dönüyor, ol ezilesiceler savaş ocağında odun gibi yanıyor, sipahiler elinde olan her kılıç ol insanların en azgınlarının emel tarlalarını biçen orak ve yayları ol uygunsuzlar topluluğu içine düşen yılgınlığın özü gibi gözüküyordu.

…Akkoyunluların sağ kanadı Osmanlı ordusunca yarıldı, komutanları Zeynel (Uzun Hasan’ın oğlu) öldürüldü, cesedinin başı savaş alanında gövdesinden ayrıldı. Sol kanadın da yenilmesinden sonra, Osmanlılar merkezdeki kuvvetlerini vurup imparatorluk sancağını teslim aldılar. Uzun Hasan’a çok benzeyen Pir Muhammed Alpavut, Hasan efendisine kaçacak zaman sağlayabilmek için Hasan Padişah olduğunu söyleyerek teslim oldu. Uzun Hasan, bu ağır yenilgiden canını zor kurtardı. Hemen emir-i ahuruna ayttı, ‘Boz atı getürün ki cankurtarandır’. O anda sözü edilen kayan yıldızlarla yarışan, şimşeklerle birlikte göklerde koşuşan, hafif koşumlu atı önüne çektiler. Üstüne atladığı gibi savaş meydanından dizgin kaldırıp, varı yoğuyla kaçış yolunu tutup, dörtnala uçtu.” (11) Kaçtı.

Savaş, Fatih Sultan Mehmed’in zaferiyle sonuçlandı.

Bu savaş, bu muhabere tarihsel açıdan çok önemlidir: Kırk yıl kadar sonra, dört yüz kilometre daha doğuda, Otlukbeli’dekilerin torunları arasında geçecek olan Çaldıran Savaşı’nın Ergani, Çermik, Diyarbakır ve tüm Kürdistan’ın kaderini değiştirecek olması ve 15 ve 16. yüzyıllarda merkezî İslam topraklarını kasıp kavurması, siyasal ve toplumsal değişmelerin bir başlangıcı olması nedeniyle…

***

Uzun Hasan, 1423 yılında Ergani yöresinde doğdu. 6 Ocak 1478 tarihinde öldü.

Uzun Hasan’ın en önemli özelliklerinden biri kanunnâmeler yaptırmasıdır. Hasan Padişah Kanunnâmesi’ni Osmanlılar bir dönem Diyarbakır ve çevresinde, Kürt coğrafyasında kullandılar. Ve aynı kanunnâmelerin uzun bir zaman aralığında İran’da da kullanıldığı bilinmektedir.(12)

Uzun Hasan genelde Sultanu’l-âdil Ebû’n-Nasır Hasan Han veya Sultanu’l-Galip Hasan Padişah unvanlarıyla bilinir, ama diğer önemli bir unvanı da Sahib Kıran’dır. Ebu Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekriyye adlı eserinde Uzun Hasan’dan hep Sahip Kıran diye bahseder ve ona övgüler yağdırır.

Yazar Nurettin Değirmenci ise, 1960’lı yıllardan bir kesit: ÇERMİK adlı kitabında Uzun Hasan’ın bu unvan ve şöhretini biraz alışıla gelmiş övgücü tarihçilerden farklı anlatır:

1448 yılı kışında şiddetli yağışlar ve soğuktan Çermik havalisinde bulunan büyük ve küçük baş hayvanlar telef oldu. Akkoyunlu lideri Uzun Hasan, müşfik davranarak onlara, nereye isterlerse göçüp gitmeleri konusunda izin verdi. Diğer bir deyimle, istedikleri yerde ölme izni verdi.

Uzun Hasan, Ergani’de oturur ve etrafı çöle çeviren kasırgalar gibi durmadan çevreye akınlar düzenlerdi. 1448 yılında Karakoyunlu Rüstem ile savaşan Uzun Hasan onu yendi. Karakoyunlu komutanlardan Ali Şeker’i Çermik Kalesine, Ali Şeker’in oğlu Pir Ali’yi Ergani Kalesine, Sulan Beğ’i Çüngüş Kalesine gönderdi. Daha önceden, Uzun Hasan kendi komutanlarından Cihanşah Beğ’i Çermik’e göndermişti. Rüstem’in ise derisini yüzdürmeden, seçtiği kılıç ile demokratik bir yöntemle kellesini kestirdi.

Çok geçmeden Uzun Hasan bu yiğitleri, Ali Şeker, Pir Ali ve Sulan Beğ’i affederek kendi saflarında akınlara gönderdi.

Çermik ve Ergani kalelerinin malzeme depolamak ve esirleri saklamak için kullandığını biliyoruz.

‘Önüne çıkan tepelerde ne varsa yıkarak
Geçtiği her yerin altını üstüne getirerek’ (Lucianus)

Uzun Hasan, etrafı çöle çeviren akınlarından fırsat buldukça, Çermik kaplıcalarına gittiğini okumaktayız.

Çermik ve Ergani çevresinde, İlkbaharda esen ve ağaçların çiçeklerini kurutan fırtınaya “Sahip Kıran” fırtınası adı verilir. Tarihte bir pek çok yiğit lider, “Sahip Kıran” unvanı ile ödüllendirilmiştir. Bunlardan biri de Uzun Hasan’dır. Kıtab-ı Diyarbekriyye yazarı Ebu Bekr-i Tihranî, Uzun Hasan’a hiçbir yerde ismi ile hitap etmemekte; Sahip Kıran unvanı ile ödüllendirmektedir. Acaba Uzun Hasan ne kadar sahip kırdı da, “Sahip Kıran” unvanını eksiksiz ve kusursuz olarak hak etti?

Eli sopalı bir yiğit yönetiminde olduğu yerde kurt koyunun bekçisi; kılıç yaranın merhemi olur. Sonuçta: Yaralı nefes almaya son vererek, kurt açlıktan kurtularak, koyun kurda yem olarak mutlu olurlar. Kızgın aslan ve yırtıcı kaplan yakaladıkları zebrayı nasıl koruma altına alırlarsa; yiğit bir lider de koruması altındaki insanların mal, mülk ve canlarını benzer biçimde korur. Bütün servetlere el koyarak, garantili biçimde insanların güvenliğini sağlar. Onları, yaşama derdinden kurtarır.

‘Batıyordu akşam güneşi yalım yalım
Ve çıldırmış yığınlar
Savaşıyordu umutlarını yitirmeden’

Uzun Hasan çok yiğit bir liderdi. Sürekli yürüdü ve Hızır gibi her yere yetişti; ayağının bastığı yerde on sene ot bitmez, yirmi yıl ağaçlar çiçek açmaz oldu; insanlar tümden evcil hayvanlara hasret kaldı.

Bir sinek Süleyman Peygamber’in (S.A.) yanında hızlı esen rüzgardan şikayet etti. Süleyman cevabında, “Git hasmını buraya getir” dedi. Uzun Hasan da Süleyman gibi davranırdı: Kıtlıktan, yokluktan, doğal afetlerden şikayet edenlere, “hasmınızı getirin, gereken cezayı vereyim!” derdi. Bu arada, yoksulluk, sefalet, açlık, kıtlık, … gibi sorunları çözmek için; Uzun Hasan, halkın elindeki yiyeceklere son lokmasına kadar el koyardı.

İlk bahar sultanının, ağaçların ve bitkilerin dallarının içinde ve damarlarında yer eden büyütücü kuvvetleri harekete geçirdiği; tomurcukların ve reyhanların rengarenk çadırının kurulduğu; lale ve nergisin iç içe geçmiş perdelerinin açıldığı; bahar rüzgarlarının bahçelerde ve kırlarda ağaçların köklerine akarsu ipleriyle yüz çeşit büyüme ve gelişme sağladığı zaman; yiğitler, kasırgalar gibi harekete geçerlerdi. Bir yiğit topluluğu, diğer yiğit topluluğu ile karşılaşıncaya dek; kasırga gibi gezen yiğitler, önlerine çıkan yerleşim yerlerini talan ederlerdi. Yiğitlerin karşısına şehir çıkmışsa:

Herhangi bir şehrin alınmasında; şehrin evleri harap edilir, surları yıkılır, kabirleri açılır, mallar yağmalanır, kadınları ve çocuklarına el konulurdu. Erkekleri ise derileri yüzülerek öldürülürdü. Deri yüzülmesi, daha çok zaman bolluğundan eğlence için yapılırdı. Kısaca, yiğitler, şehirlere ve yerleşim yerlerine bereket getiren yağmurlar gibi değil, yanardağ lavları gibi inerlerdi.

İki yiğit topluluğun karşılaşmasında ise seslerden ve koşuşmalardan dağlar titrerdi. Sadece dağlar mı? hayır, ovalar da zangır zangır sallanırdı. Bir anda toz göklere çıkar, insan kelleleri havada top gibi savrulur ve başsız bedenler, kendilerine yeni bir baş bulmak için oldukları yerde dönüp dururlardı. Yaralı hayvanlar durmadan bağırır; ancak, bağırtıyı duyacak kulaklar sağır olduğundan; hayvanlar, kendi yaralarını kendileri bildikleri yöntemle tedavi ederlerdi. Bu tedavi yöntemi, genelde toprakla bütünleşmekle son bulurdu. Yiğitler savaştıkça:

‘Sesler çılgın kayalarda/Yankılanırdı durmadan.’

Okların vızıltısı kuş cıvıltıları, kılıçların şakırtısı koçların boynuzlaşması alışkanlık haline geliyordu. Yaralıların inlemeleri, bebek ağlamaları kadar sıradan davranışlar oluyordu. Bu arada dağlar ve ovalar tek veya iki tip haykırışlarla zangır zangır titriyordu. Bazen de haykırışlar bir birine karışıyordu. Örneğin her iki taraf da, ‘Allah, Allahhh!’ diye bağırıyordu. O zaman, davranışların sözlerle uyumsuzluğu toplu olarak ilan edilerek, mühürleniyordu. Ama, insanlar yine de sözlerle davranışlar arasındaki ayrımı duymuyor, görmüyorlardı. Tıpkı günümüzde olduğu gibi…

Yırtıcı hayvanlar leşlere üşüşünce,
Akbabalar artıkları gagalamaya başlardı.
Ölen yiğitlere sadece:
Bulutlar gözyaşı döker;
Rüzgâr acıdan inlerdi.

Şerefnama’de, 1500 yıllarında, Çermik dolaylarında büyük bir Alevi kırımından bahsedilmektedir. Bu kırım, herhalde, Uzun Hasan’ın devamı olan yöneticilerin iş başından uzaklaştırılmaları ile ilgilidir.

İdris Bitlisi Selim Şahname’sinde, ‘Çermük kalesi de kahraman emir Karayçinoğlu Bey’in ve bazı Mirdaslı Kürt beylerinin ihtimamıyla savaş ve vuruşma yoluyla ele geçirildi’ diye yazmaktadır. Söz konusu büyük savaş, Yavuz Selim ile Şah İsmail arasındaki savaştı.

‘Bir hamlede ortadan kaldırdılar, düşmandan bir tekini bile sağ bırakmadılar.
Mardin, Hısn Keyf, Ergani, Ruha ve Siver halkı zengindi. Sincar’ı, Çermük’ü, Birecük’ü niçin sorarsın?
Bunlar Kızılbaş’tan muzdaripti’(13) (İdris Bitlisi)

***

Yazar Vedat Güldoğan ise, Diyarbakır Tarihi adlı çalışmasında Uzun Hasan’la dolaylı bir ilişkisi olan bir konuda çok ilginç bilgiler vermekte ve Ergani’nin Qılleş köyünde Kürtçe Destane Hasen’e Tavil (Uzun Hasan Destanı) destanının elde edişini anlatarak, destanın Türkçe çevrisini sunmaktadır. Destanla ilgili şunları yazmaktadır:

Değerli araştırmacı Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Kılleş (şimdiki adı Şölen) Beldesi’nde Uzun Hasan ile ilgili bir destan anlatıldığını ve 1989-1990 yılları arasında Dicle Üniversitesi’nden bazı öğretim görevlilerinin bu destan ile ilgili araştırmaları olduğunu fakat bilgi alamadıklarını, bu destanı araştırmamı benden istedi.

1992 yılında Kılleş’te yaptığım araştırmada yaşları bir hayli ilerlemiş olan şahısların Kürtçe olarak bana anlattıkları destanı teyp kasetine kaydettim. Destanın Türkçesi şu şekildedir:”(14)

Destan hem uzun ve hem de Çermikle ilgili bir şeyler olmadığı için Türkçe çevrisini buraya almadım. İlgi duyanlar veya merak edenler anılan eserden destanı okuyabilirler.


(1) Torî, Kürtlerin Ortaçağ ve Yeniçağ Tarihi, Berfin Yayınları, İst.-2000, s.158.
(2) Nizamüddin Şâmî, Zafernâme, TTK Yayınları, Ankara-1949, s.331, 332.
(3) Prof. Dr. Mürsel Öztürk, Ebu Bekr-i Tihranî’nin yazmış olduğu Kitab-ı Diyarbekriyye’ye yazdığı Giriş. s.1.
(4) Ebu Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekriyye, (Çev: Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı Yayınları/2631, s.35.
(5) Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır B.B. Kültür ve Sanat Yayınları, Ankara-2003, s.428
(6) Rüstem: Karakoyunluların lideri.
(7) Ebu Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekriyye adlı eserinde Uzun Hasan’a hiçbir yerde ismi ile hitap etmez; Sahip Kıran unvanı ile ödüllendirir.
(8) Yeri tespit edilemedi.  (Yayınevinin dipnotu.)
(9) Ebu Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekriyye, s.116, 120, 131, 132, 170.
(10) Metropolit Hana Dolapönü, Tarihte Mardin –Itr-El Nardin fi Tarih Merdin, İstanbul-1972, s.65.
(11) Hoca Sadeddin Efendi, Tâcü’t-Tevârih, (Çev: Y. İsmet Parmaksızoğlu), Cilt 3, Kültür Bakanlığı Yayınları, s.128,129, 131.
(12) Ş. Beysanoğlu, Diyarbakır Tarihi, 2.Cilt, Diyarbakır B.B. Kültür ve Sanat Yayınları, Ankara-2003, s.455.
(13) Nurettin Değirmenci, 1960’lı yıllardan bir kesit: ÇERMİK, Kendi yayını, İstanbul-2002, s.47-50.
(14) Vedat Güldoğan, Diyarbakır Tarihi, Kripto Kitaplar, Ankara-2011, s.62-63.

5 Kasım 2012 tarihinde ve sonrasında:
http://www.ergani.gen.tr,
http://www.erganihaber.net, de,
http://www.ozgurhabergazetesi.com da yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.