Çığlık, Vahşet ve İsyanın Mekânı: Diyarbakır Zindanı

okuma süresi: 4 dk.

diyarbakır;
taşların gibi bir yanın hep karanlık olsa da, sanmıyorum
güneş seni sevd
iği kadar başka bir kenti daha sevsin.

Diyarbakır ve Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin benim yaşamımda çok farklı yerleri vardır. Diyarbakır, doğup büyüdüğüm ve umutla kırlangıçların kanadında baharları beklediğim kenttir. Diyarbakır Cezaevi ise, yaşamımın en zor anlarının geçtiği, teslimiyet ve direnmenin at başı gittiği dönemde onurumu korumanın mücadelesini verdiğim cehennemî bir mekândır.

Diyarbakır’ı hep sevmişimdir, rüyalarımı süsler. Anılarımda renkli, güzel bir yeri vardır. Diyarbakır Cezaevi ise, tam tersine rüyalarımı zehirler, “hatırladıkça hançerlenir yüreğim”. Bu nedenle, cezaevinde yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı unutmadım, unutmayacağım!

Diyarbakır ve Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi ile ilgili her haber, yazı, şiir, roman, film, sergi ilgimi çeker. Özellikle Diyarbakır 5 Nolu’yla ilgili yazılanlar beni fazlasıyla etkiler. Sevgili dostum ve hemşerim İsa Tekin’in Diyarbakır Cezaevi ile ilgili anılarını yazdığını duyduğumda çok sevindim. Kitabın Pêrî Yayınları tarafından ‘E TİPİ HİLTON Diyarbakır Zindanı adıyla yayınlandığını duyunca daha çok sevindim. İsa arkadaşımı kutluyorum. Tevazu gösterip “Sevgili Müslüm Abime, Umutların gerçek olsun. 08.11.2012 Amed” diye imzalayarak kitabından bir tane gönderme inceliğini gösterdiği için de ayrıca teşekkür ediyorum.

Kitap elime ulaşır ulaşmaz hemen okumaya başladım. Sayfaları çevirdikçe doğal olarak eski günlere gittim ve çok karmaşık duygulara kapıldım. Cezaevindeki arkadaşlarım, dostlarım, yoldaşlarım bir bir gözümün önüne geldi. Kahramanca duruşlarımız ve perişan hallerimiz birer tablo misali hafızama yeniden resmedildi. Bazen gerildim, bazen kızdım, bazen küfür ettim, bazen de güldüm. Geçmişi yeniden yaşadım diyebilirim.

İsa Tekin, kitapta kendi serüvenini anlatmış. Kendi serüvenini anlatırken 12 Eylül’ün vahşetini, 5 Nolu Cezaevi’ni, emir-komutayla yapılan yargılamaları, onurlu insanların onurlarını korumak için nasıl mücadele verdiklerini kendi yaşanmışlığından hareketle döneme ilişkin tanıklığını kayıt altına almış. Anlatım ve kurgu güzel, anlatıların arasına yer yer şiirlerinden koyması isabetli, Recep Maraşlı’nın önsözünü yazması ise şık olmuş.

Kitabın isminde anlamlı derin bir ironi var. Hilton’da hatırlı müşterileri memnun etmek için nasıl hizmette sınır yoksa, Diyarbakır 5 Nolu’da da mahkumlara nasıl daha fazla zulüm ederiz, baskı uygularız diye hizmette(!) sınır yoktu. Aç bırakma, susuz bırakma, dayak, küfür, yaralama, öldürme, yalan beyana ve itirafa zorlama, görüşe çıkartmama, görüşmecilere zulüm etme… ne ararsanız vardı menüde.

Kitabın üst başlığı “Esad-Yamak-Evren” ise, başta Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi olmak üzere 12 Eylül sonrası cezaevlerinde yapılanların tesadüfü olmadığını, emir-komuta zinciri içerisinde her şeyin bir plan dâhilinde yapıldığını çağrıştırdı bende. Çünkü o dönem Esad; 5 Nolu’nun Müdürü, Yamak; Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanı, Evren; Cuntanın başıydı.

Kitabın kapak fotoğrafında yer alan “Türkçe Konuş Çok Konuş” yazısı ise gündeme denk düşmesi açısından ve özü itibariyle anlamlı bence. Değişen ne var? Dün Kürtçe konuşmak yasaktı, bugün Kürtçe savunma yapmak yasak. Kürtler hiç yasaklardan kurtulmadı ve yasaklar yasaklanmadıkça da kurtulacağı yok!

İsa Tekin’le aynı dönem Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde bulunduk, ama hiç karşılaşmadık. Hücre veya koğuşlarda bir arada olmadık. Ama daha önceden kendisini tanıdığım için ortak dostlardan ismini duyuyor ve kendisinden haber alabiliyordum. O, Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde “Rizgari-Ala Rizgari Davası”ndan; ben, “Türkiye Komünist Partisi-TKP Davası”ndan yargılanıyordum. Farklı düşüncelerde olmamız, ayrı ayrı davalardan yargılanmamız önemli değildi; Cehennem zebanilerinin elindeydik: “Tüm gençliğimiz, hayallerimiz Diyarbakır zindanında yakılmak isteniyordu. Umutlarımız karartılmıştı ve bizim şahsımızda insanlığımız çürütülmeye, çalınmaya uğraşılıyordu. Biz de direnerek insanlığımızı korumanın derdine düşmüştük. Tüm yapılanlara rağmen, biz “terörist”, “eşkıya”, “anarşist” oluyorduk, devlet ise yapması/ yapılması gerektiğini yapıyordu. O günler ki, çığlıklarımız bir türlü zindan duvarını aşamıyordu. Çünkü biz 12 Eylül’de Vurulmuştuk!”(s.26)

İsa Tekin kardeşimi ‘E TİPİ HİLTON’ Diyarbakır Zindanı kitabını yazması nedeniyle kutluyor, eline ve yüreğine sağlık diyorum. “Tüm insanlık için zindansız, zulümsüz bir dünya umuduyla” her daim kalemin tükenmez, ferasetin açık olsun arkadaşım.

Künyesi:
İsa Tekin, Esad-Yamak-Evren ‘E TİPİ HİLTON’ Diyarbakır Zindanı, Pêrî Yayınları, İstanbul-Kasım 2012, 223 sayfa.

12 Kasım 2012 tarihinde ve sonrasında;
http://www.insanokur.org da,
http://www.gelawej.net de,
http://www.kuyerel.org da ve
16 Kasım 2012 de Ergani Haber gazetesinde yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.