/

Tarihin Hüküm Sürdüğü Mekân: Çermik’ten İzlenimler

okuma süresi: 7 dk.

“Şimdi size Heykel’den bir kartal gibi bakıyorum
Eski günleri bir bir hatırlıyorum.”
Nurettin Değirmenci

17 Mayıs 2012 günü iki haftalığına Ergani’ye (Diyarbakır) annemi ziyarete gittim. Kaldığım bu süre zarfında birkaç kez günübirlik olarak Diyarbakır ve Çermik’e de uğradım.

Diyarbakır’da Kitap Fuarı, Ergani’de Hilar, Çermik’te ise bazı tarihî mekânlar dışında akraba ve arkadaşlarımı ziyaret etme imkânı buldum.

Bu gezilerimde en kayda değer Çermik gezim oldu. İzlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

20 Mayıs sabahı saat 8.30 da Ergani-Çermik arası çalışan minibüsün ön koltuğuna oturdum. Koltuklar dolunca yola koyulduk. Ergani-Çermik arası yaklaşık 35 km. Yol boyunca köyleri, dağları, bahçeleri, tarlaları seyrettim. Geçmişten izler aradım, zaman zaman eski günlere gittim. Minibüs yol boyunca sürekli yolcu alıp, yolcu indirildi. Saat 9.30 da Çermik’e vardık. Hanbaşı Cami yakınında bahçeli bir kahvede oturup çay söyledim. Gelen çay güzel değildi, parasını verip kalktım. Dedem Fahri Değirmenci’nin eskiden oturduğu evi görmek için Tepe Mahallesi‘ne çıktım. Ama dedemlerin evini bulamadım. Yığma taş ve kerpiçten yapılı eski evlerin çoğu yıkılmış veya harabe durumdaydı. Bir kısmının da yerlerine beton binalar yapılmış, sokaklar ise dar ve bakımsızdı. Başka bir yoldan Tepe Mahallesinden aşağı inip Beyler Sarayı’nın bulunduğu yere geldim. Sarayın avlusunu ve dıştan çevresini gezdim. Saray sahipsiz ve viraneye dönmüş haldeydi. Burası, Çermik Sancak Beyleri’nin XV. yüzyıl başlarında yaptırıp 250 yıl öncesine kadar ihtişamla yaşadıkları saraydır. Böylesine tarihî ve güzel bir eserin virane olmuş halini görünce içim sızladı. Her şeye rağmen sarayın ben ayaktayım deyişine ise sevindim. Fotoğraflar çekip ayrıldım. Buradan Saray Hamamı’na gittim.

Beyler Sarayındaki zindan

Saray Hamamı Beyler Sarayına çok yakın. Hamamı da Çermik Sancak Beyleri yaptırmış. Gezim esnasında hamamın dış cepheden görünümü güzel görünüyordu. Her şey sağlam yerli yerinde bir duruşu vardı. Açık olan kapısından içine girince ürktüm. İçerisi kelimenin tam anlamıyla berbattı. Girmez olaydım. Sıvalar dökülmüş, kapı ve pencereler tahrip olmuş, içersindeki nesneler ve tesisat yok olmuştu. Anlayacağınız, Saray Hamamının dışı kalaylı, içi vayvaylı, daha doğrusu vahvahlıydı. Hamamın içinde çöp ve benzeri şeyler yakıldığı için her taraf duman ve isten kapkara olmuştu. İlgisizlikle sadece hamam değil, tarihte karartılmak isteniyor sanki. Tarih ve tarihi eserlere bu ilgisizliğimizi nasıl izah etmeliyiz, bilemiyorum? Fotoğraflar çekip Saray Hamamından ayrılıp bitişiğinde bulunan Eski Sebze Hali‘ne girdim.

Sebze Halinde dükkânı bulunan akrabam Kamer Sümbül’ün yanına gittim. Dükkânda beni Kamber ve oğlu Mehmet karşıladı. Çaylarımızı içip hal hatır sorduk. Sohbet ettik. Sonra Kamber’le hazırlığını yaptığım Çermik kitabıyla ilgili bilgi, belge ve fotoğraf temini için haftalık yayınlanan Çermik Gazetesi’ne gittik. Gazetenin sahibi Bülent Boztepe’yle sohbet ettik. Bülent Bey, gazetede ismime köşe açacağını, yazılarımı beklediğini söyledi; hazırladığım kitapla ilgili ise ellerinde farklı bir bilgi ve belgenin olmadığını söyledi. Çaylarımızı içtikten sonra teşekkür ederek ayrıldık. Kamber’in dükkânına döndük.

Dükkânda Kamber müşterilerle ilgilenirken, ben Çeteci Abdullah Paşa Medresesi’ne (Cami’sine) gidip içten ve dıştan medreseyi gezdim. Fotoğraflar çektim. Namaz vakti olmadığı için cami içinde kimse yoktu. Sadece yaşlı bir amca çömelmiş bir vaziyette rahle üzerindeki -gözleri zor gördüğünden olmalı ki- büyük ve kalınca bir Kuran’ı okuyordu. Medresenin girişinde “Merkez Medrese Cami” yazılıydı. Demek ki, Türkiye’de sadece yer isimleri değiştirilmiyor, tarihî yapıların ismi de değiştiriliyor. Belleklerden geçmiş ve tarih silinmek mi isteniyor, yoksa Çeteci Abdullah Paşa’nın Çermikli ve bir çete reisi oluşundan mı korkuluyor? Kayıt altına alınmış tarihî gerçekler yok edilemez. Zamanı geldiğinde tarih herkese hakkını verir.

Bilinmesinde yarar var. Çeteci Abdullah Paşa Çermiklidir. Yamandır. 1720 yılında namus yüzünden Çermik Sancak Beyi Seyyid İbrahim’i öldürüp dağa çıkmıştır. Dağda kurduğu çete ve yaptığı çatışmalar sonucu Çeteci lakabını almış ve sonrasında ise Osmanlı tarafından ödüllendirilmiştir. Sırasıyla:

1739 yılında “Mîr-Mîran” rütbesini alarak Sivas’a Vali olmuş,

1740 yılında Diyarbekir, 1741 yılında ise Raka Beylerbeyi olmuş,

1744 yılında “Vezir” rütbesini alarak ikinci defa Diyarbekir Beylerbeyi olmuştur.

Çeteci Abdullah Paşa medrese eğitimi alan biridir. Şair ve hattattır. Şiirlerinde Âhî mahlâsını kullanmıştır. Adını taşıyan Çermik’teki Medreseyi 1756 yılında yaptırmıştır. 1760 yılında Diyarbakır’da vefat etmiştir. Cinobaşı semtinde (şimdiki Erkek Sanat Enstitüsü’nün bulunduğu yerde) defnedilmiştir.

Çeteci Abdullah Paşa Medresesi

Vakit öğle olduğunda Kamber’in dükkânında çift bıçakla çekili kıymadan yapılmış kebapları ayran, yeşillik ve salatayla birlikte yedik. Kebap güzeldi, ama ondan daha güzel olanı insanın sevdikleriyle birlikte oluşu ve güzelliklerin paylaşımıydı.

Yemeklerimizi yedikten sonra Kamber’in arabasıyla Kale Mahallesin‘de bulunan Ulu Cami’ye gittik.

Ulu Cami denilen cami aslında iki camiidir. Vakti zamanında Ulu Cami (yapım: 539/1144-1145) ve Şah Ali Beğ Cami (yapım: 923/1517) yan yana yapılmış. Ama bugün Ulu Cami ile Şah Ali Beğ Cami aynı yapı içersinde hizmet vermektedir ve daha çok Ulu Cami olarak anılmaktadır.

Camiyi içten ve dıştan gezdim. Fotoğraflar çektim. Buradan da tarihî Haburman Köprüsüne gittik.

Haburman Köprüsü, Çermik’in batısında Sinek (Sinag) çayı üzerinde Çermik-Siverek arasındaki ulaşımı sağlamak için yapılmış. Doğusunda Aşukâr dağı, batısında Horhorik mezarlığı, kuzeybatısında ise Gelincik dağı yer almaktadır. Eski köprü onarılmış ve trafiğe kapatılmış. Yanına yapılan yeni bir köprüden ulaşım sağlanmakta. Köprünün çevresi de yeniden düzenlenmiş, Sinek çayının batı tarafında güzel bir restoran, doğu tarafında ise yeşillikler içinde bir çay bahçesi açılmış. Ben oradayken Sinek çayı sarıyla yeşil arası bir renkte akıyordu. Aile Çay Bahçesinin olduğu alandan çocukların ve kadınların yükselen sesi, su ve kuşların sesinden daha çok çıkıyordu: Çıkan seslerden vadi çınlıyordu.

Haburman sözcük olarak bazı kaynaklara göre nar suyu, bazı kaynaklara göre ise kuru nar tanesi anlamına gelmektedir. Köprünün Artuklular zamanında yapıldığı söylense de, kimi kaynaklar Romalılardan kaldığını yazmaktadır.

Haburman köprüsü gezisinden sonra akrabam Pembe (Sümbül) Işık’ın evine gittim. Meyve suyu içip hasret giderdik. Buradan da Kanber’in evine gittik. Kamber’in eşiyle tanıştım. Balkonda, dağlara ve Çermik’in yeşilliklerine karşı oturup çaylarımızı içtik. Sonra kalkıp yol üstünde bulunan Boro Yaşar’ın kahvesine gittik. Kahveye Hamdullah Işık geldi. Sevgili Hamdullah ile hazırlığını yaptığım Çermik kitabım ve Çermikteki tarihî eserler üzerine konuştuk. Akşama doğru minibüsle Ergani’ye döndüm.

Haburman Köprüsü

İki gün sonra, yani 24 Mayıs günü tekrar Çermik’e gittim. Kendisini tarihi eserlerin korunmasına adamış Mustafa Karabulut’un bin bir zahmet ve emekle bulup/topladığı, onardığı ve sergilediği Etnografya Sergi Salonu’nu gezdim. Zahmetsiz rahmet olmuyor. Sergi Salonunda, Çermik’te eskiden dokumacılıkta, tarımda, hayvancılıkta ve evlerde kullanılan çeşitli araç ve gereçler sergileniyor. Eskiden kullanılan bu nesnelerin her birinin üzerlerine Türkçe ve Zazaca etiketler yapıştırılmıştı. Bu güzel çalışmanın kıymetini bilmek lazım. Sevgili arkadaşım Karabulut, sergi salonu ve sergi salonunda sergilenen nesneler hakkında bilgiler verdi. Bolca sohbet ettik. Kendisinin çektiği Çermikle ilgili 100’den fazla fotoğrafı harici bellek depoma aktardı. Yazdığı Zazaca şiirleri gösterdi ve okudu. Sinek Çayı Şelalesi yakınında video çekimini yaptığı yaklaşık 2 metre boyunda, 10 cm çapında iki siyah yılanın sevişme ve çiftleşme anının görüntülerini izletti. Yılanlar hiçte ürkütücü değildi. Türlerinin devamı için yaptıkları cilve ve dans muhteşemdi. Sohbetimize daha sonra Abbas Oruç gelip katıldı. Sohbet koyulaştı. Sonrasında Mustafa Karabulut arkadaşımı yaptığı bu güzel hizmetten dolayı kutlayarak müzeden ayrıldım ve Ergani’ye döndüm.

Etnografya Sergi Salonu’ndan bir görünüm

Gezen görür. “Tarihin konuştuğu, zamanın durduğu, tabiatın konuştuğu yer” Çermiği görmenizi öneririm.

8 Haziran 2012 günü ve sonrasında;
http://www.gelawej.net de,
http://www2.milatgazetesi.com da,
http://www.ozgurhabergazetesi.com da,
http://www.sivildusunce.com da,
http://www.ergani.gen.tr de,
http://www.erganisoz.com da,
http://www.erganihaber.net de,
http://www.cermikgazetesi.com da yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.