İçki üzümden, aşk yürekten damıtılır
Ben, bu harika damıtımları hep tatmak isterim;
Beni bekler çünkü değerlenen dirilen güzellik.
Şarap, kadim bir içkidir. Şarabın tarihi, Anadolu’nun tarihi gibi çok eskidir. Eskiden çok iyi kaliteli şaraplar yapılırmış. Zaten Anadolu insanı hiçbir zaman şarapsız olmamış; antik çağlarda bile, Anadolu’da şarap törenlerde, şenliklerde, kutsamalarda has içkidir, hep var olmuştur. Dahası şarap, tanrıların içkisidir.
Bu durum İslâm’ın Anadolu’yu fethedişine kadar devam etmiştir. Bugün Anadolu’nun değişik yerlerinde yapılan resmî ve kaçak kazılarda toprak altından en çok “küp” çıkmaktadır. Bu küp’ler başka başka amaçlar için kullanılsa da, daha çok şarap ve şarapçılıkta kullanılmaktaydı diyebiliriz.
İslâm’ın Anadolu’yu fethetmesinden sonra da şarap yapımı ve içimi devam etmiştir. Osmanlılar döneminde, şarap üretimini daha çok Müslüman olmayan halklar, Ermeni ve Rum’lar gerçekleştirirdi. İçimine gelince, Müslümanlar bazen açıktan, bazen de gizliden gizliye içerlerdi. Keykavus’un, yazdığı Mercümek Ahmet’in Türkçeye çevirdiği Kabusname, dinin getirmiş olduğu yasaklamalara rağmen Müslümanların yaygın olarak nasıl şarap tükettiklerinin güzel bir örneğidir. Bugün bile bazı Müslüman vatandaşlarımız, şarap; “içki niyetine içene haram, dem niyetine içene helal” diyerek takiye yapmaktadır. Ne diyelim: “içki niyetine de, dem niyetine de içene aşk olsun!”
Hıristiyanlarda ise, şarap “İsa’nın kanı” olması nedeniyle zaten kutsal, içilmesi de sevaptır.
Bilge Aristoteles, Canlılar Hakkında adlı yapıtında; “Papağan adı verilen ve insan diline sahip olduğu söylenen Hindistan kuşunu, şarap içtiğinde susturmak mümkün değildir” demekte; böyle demesinin nedeni, belki de şairlerin, ozanların, filozofların şarap içince çenelerinin çok düşmesine, yüreklerinin hızlı atmasına neden olan sırrı felsefî olarak açıklamak isteyişidir. Halk zaten türkülerinde, şarkılarında, ilahilerinde, şiirlerinde şaraba dair çok güzel şeyler söyler; meclislerinde, sohbetlerinde, köprü altlarında da şarabını içer. Onlar için, şarap öyle korkulacak bir şey değil, yalnız güzeli görüp de lâl olduğunda, “sarhoşum dilim dolanır” der. Hem sevgiliye bir demet kırmızı gül ve bir bardak kırmızı şarap sunmak kadar güzel daha ne olabilir ki? Bunu da ancak en iyi şairler, ozanlar ve düşünürler bilebilir. Bu nedenle şiirlerde, romanlarda şarap her daim var olmuştur.
Birkaç güzel örnek vermek istiyorum.
Divan şairlerinin “Divan”larında aşk, sevgili ve şarap vazgeçilmez üçlemedir. Aşk ve güzel sevgililer şarapsız olmaz; Nesimi’nin ünlü şiirindeki dizelerini dercesine: “Sofular haram demişler bu aşkın şarabına/ben doldurur ben içerim günah benim kime ne?”
Honoré de Balzac, Vadideki Zambak adlı romanında bağların ve şarabın Fransız kırsalındaki boyutlarını anlatır.
Mevlâna, Mesnevi‘sinde şaraba başka bir anlam yüklese de, şarapsız yapamaz. “Çalış, Tanrı şarabını iç, bir tazelik bul da o zaman ihtiyarsız bir hale gelir, kendinden geçersin./O zaman ne söylersen sözün, şarabın sözü olur. O zaman ne siler, süpürürsen silip süpürdüğün, şarabın silip süpürmesi olur.” Ya da, “Testiyi görüyorsun ama o şarap, doğru olmayan göze görünmez.” dizelerinde olduğu gibi şarap Mesnevi’yi çok yerde süsler. Mevlâna ne yapsın? Şarap, Cennet’in de baş, en güzel, mükâfat içkisidir.
Hayyam’ın dizelerinde rubai ve şarap iç içedir, sanki ikisi bir elmanın yarısıdır. Hayyam, Rubaileri‘nde güzel dem vurur: “Dışarısı ılık, taze, güzel./ Bulut yıkadı bahçelerin yüzünü./ Kuşlar keyfe geldi,/ şakıdılar kayısı gülüne bizim içimizi:/ «Şarap içmeli, şarap içmeli, şarap».”
Kürt bilgesi Ehmedê Xanî, Mem û Zin adlı Kürt ulusal destanında, Zin’in kavuşma mutluluğundan ümitsizlenmesi, hasret ve ayrılık derdiyle dertlenmesinde,
O’na şöyle seslenir:
“Perdeyi önünden kaldır güllerin
ve sabırsızlıklarını gör bülbüllerin
Goncaya benzeyen ağzını gülümset
ve onunla binlerce destancıyı inlet
Sarhoş et gerdanına saldırt küpeleri
ve sersem et onlarla kudurmuşları delileri
Cilve ve nazlarla yönelt hocaları şarap içmeye
ve şeyhleri de gönder domuz gütmeye”
İsmini şimdi hatırlayamadığım bir ozanımız da, “Ey mıtrıba çal sazların mesti harabım bu gece/Be hûşi aklım elaman garki şaraba bu gece” der.
W. Shakespeare, Othello‘da; “Ey şaraptaki görünmez ruh, adın yoksa eğer, sana şeytan desinler” diye seslenir.
Alman şairi ve bilge insan Goethe; bu konuda, Mevlâna, Hayyam, Ehmedê Xanî ve W. Shakespeare’den geri kalmaz, “Asmalar yeniden çiçeklenince/Köpük köpük olur şarap fıçıda;/Gül dalı kızarıp renklenince/Ne hal olur bana bilemem bunu.” diye içini döktüğü “Hatırlayış” adlı şiirinde, şarap daha bir güzelleşir.
Octavio Paz, dünya şiirinin gelişim süreci üzerine yazdığı Yay ve Lir adlı eserinde, sanki şiirin kutsal sözler, şarabın da hâlâ takdis içkisi olduğunu anlatmaktadır.
Baudelaire, “Binip gitsek şarabın atına/ Tanrısal, masalsı gök katına!” der. O’na göre şarap, “şişedeki şiir”dir. “Paris Sıkıntısı” şiirinde ise, “sarhoş olun” der ve bunun üç aracını sayar: Şarap, Şiir ve Erdem. Sait Maden’in çevirdiği Kötülük Çiçekleri şiir kitabında; Katilin Şarabı, Yalnızın Şarabı, Sevgilinin Şarabı başlıklı şiirlerini yanında Şarabın Ruhu‘nu da yazar.
Mıgırdiç Margosyan, Hagop Mintzuri… gibi Doğu ve Güneydoğu kökenli Ermeni yazarlarımız anı ve öykülerinde, eskiden Hıristiyan halkın nasıl evlerinde şarap küplerinin doğal aksesuar olduğunu ve bağbozumunun “üzüm bayramı” olarak kutlanışını özlemle anlatırlar. Günümüzün yazar ve şairlerinden Haydar Ergülen, “şaraptan konuşurken sözcükleri dikkatli seçmek, ince seçmek şarttır” diye bizleri uyarır. Muhsin Kızılkaya, Kayıp Dâwan‘ında, “Gerdanındaki tere uzandım/ Dudağıma değen şaraptı” der. Abdullah Rıza Ergüven, Şarabı Tanrılarla Yudumladık şiir kitabında; “Şarabı tanrılarla yudumladık/ Onları bulduk şarap mahzenlerinde/ yanıbaşında açlığımızın/ Onlar vardı!..” dizelerinde olduğu gibi, şarabı tanrılarla yudumladığını yazar.
Kısaca, birçok ünlü yazara göre, “edebiyat şarapsız, şarap edebiyatsız olamaz”.
Ben, şarap edebiyatımızın, özellikle de şiirin tadı, süsü ve zevkidir diye düşünüyorum.
Şarap bir kültür, şarap içme bir yaşam tarzıdır. Şarap içenle, “şarapçı” sakın birbirine karıştırılmamalı; “şarapçı”, şarap içen değil, kendini içen, kendini tüketendir.
Şarap içenler ölçülü olarak nerede, ne zaman, kimlerle ve hangi yemek veya mezeyle hangi şarabın içileceğini çok iyi bilirler. Ve onlar yine çok iyi bilirler:
Yürekten paylaşanın yoksa
Şaraptan çok
Düşünceler sarhoş eder adamı.
17 Ağustos 2012 tarihinde ve sonrasında:
http://www.kuyerel.org/yazarlar/muslum-uzulmez/sarap-ve-edebiyat
https://www.frmtr.com/edebiyat/5701328-sarap-ve-edebiyat.html
ve Berfin Bahar Dergisi (Ekim 2007, sayı 116) da,
26 Ekim 2007’de Ergani Haber!de yayımlandı.