hiç durmaz mısın be sen arı?
Bin bir çiçeğe konarsın
bir çiçekten kalkınca da
yeniden balözlü
güzel bir çiçek ararsın.
Aile büyüklerim için bal arıları mübarek hayvanlardı. Çocukluk ve gençlik dönemimde dedem Abdullah Üzülmez, amcam Zeki Üzülmez ve babam Cuma Üzülmez arıcılıkla uğraşırdı. Bu nedenle ben, kardeşlerim ve amcam çocukları bal arılarının içinde büyüdük diyebilirim. Kovanların yapımında, kovanların temizlenmesinde, arı oğullarının kovanlara alınmasında, kovanlardan bal alımında zaman zaman aile büyüklerimize yardım ederdik. Arı kovanlarından yayılan uğultu ve arıların çevrede gezinirken çıkardıkları vızıltı bizlere ninni gibi gelirdi. Arı sokmalarından korkmazdık. Kovanlar önceleri saman karıştırılmış çamurdan silindirik olarak yapılan kara kovanlardı, sonraları babam fırınlanmış kilden yapılmış silindirik kara kovanlar getirdi. Çamurla sıvanmış sepet kovanlarda vardı. Seksenli yıllarda ise fenni kovanlar kullanmaya başladı.
Bal arıları üretken, çalışkan ve sosyal oluşunun yanında aynı zamanda çok soylu bir hayvandır. Narin olmasının yanında çok mahirdir ve doğanın en harika mühendisleridir. Bu doğa harikası mühendisleri bir mühendis olarak babam ve Lev Tolstoy’un gözlemlerine dayanarak biraz anlatmak istiyorum.
Babam bal arılarını çok severdi. O, bal sevenlerin, baldan şifa arayanların balcı dayısıydı. Arıcılık yaptığı dönemlerde, gece ve gündüz arı kovanlarının içinden çıkmazdı. Arıları seven bir arıcı, arıcılıktan anlayan iyi bir arı bakıcısıydı. Böyle olmasına rağmen arılarını bulaşıcı Varroa biti(Varroa destructor) denilen parazit hastalığından koruyamadı. Ama çok uğraştı, çeşit çeşit ilaçlar denedi, birçok veterinere danıştı olmadı yine de ölümlerini önleyemedi, tüm arıları telef oldu. Arıları öldükten sonra, Varroa hastalığının, arı bit ve benzeri parazitlerin ilacının seyreltilmiş tütün suyu olduğunu tanıdıklarına söylerdi. Doğru mu, bilemiyorum.
Bal arılarına dair başka anlatımlarını da hatırlıyorum. Babama göre, bal arılarının çalışma ve yaşamları çok ilginçtir. Örneğin, kışı kovanlarında geçiren arılar, baharla birlikte soylarının devamı için ilk iş olarak yumurtlama yeteneğini yitiren kraliçe arıyı değiştirir. Yaşlı, üreme yeteneğini yitirmiş kraliçe arı, işçi arılar tarafından ya kovan dışına atılır veya sürekli rahatsız edilmenin sonucu gücünü kaybederek ölür. Yeni kraliçe arının ilk işi, hayatında sadece bir kez yapacağı çiftleşme uçuşuna çıkmaktır. Biyolojik ve fiziksel olarak kendini hazır hissettiğinde, kendisine bağlı koruyucu arılarla birlikte kovanı terk ederek gökyüzüne doğru dikine uçuşa çıkar. Bu uçuş bazen üç bin metre yüksekliğe kadar olabilir. Kraliçenin uçuşunu gözleyen bütün kolonilerdeki erkekler kraliçeyi izler, uçuş tam bir güç gösterisine dönüşür. Uçuş esnasında bakire kraliçeye ulaşan ilk erkek arı, onun ilk ve son erkeği olur.
Çiftleşme gökyüzünde tamamlandıktan sonra kovana geri dönüş başlar. Koruyucu arılar, kraliçenin etrafında dönerek uçarken, kraliçe düz bir çizgi halinde kovana doğru ilerler, böylece kendisine saldıracak can alıcı kuşlardan korunmuş olur. Her şeye rağmen bu uçuş sırasında bir kuşa yem olma olasılığı da vardır. Kraliçe arı kovana döndüğü andan itibaren erkek arılar için tam anlamıyla bir trajedi başlar. Kovandaki eski saltanat sona erer. İşçi arılar kovanın deliklerini tutarak içeri girmek isteyen erkekleri asla kovana sokmazlar. Kovan içinde kalan erkek arılar ise kısa sürede birer birer kovan dışına atılır. Böylece yeni kraliçesine kavuşan kovanda, yeni hareketli bir hayat başlar. Yani acımasız doğa yasası yine oyununu oynar: Doğada görevi bitenin işi de biter!
Ve yine babamın anlatımına göre: Arılar uyurken gözleri açık uyur; gezgin işçi arılar bir günde 250 bin çiçeğe konabilir; kulakları yoktur ve çok vızıltı yapmalarına karşın kendi seslerini duymazlar; Türkiye’de bugün satılan balların % 80’i bala benzese de asla gerçek bal değildir. Bal, çiçek nektarlarından çok şeker şurubundan yapılmaktadır.
Tolstoy ve bal arıları
Ünlü Rus yazarı Lev Tolstoy’un arılarla ilgili müthiş bir gözlemi var. İlginç olan bu gözlemi Taraf gazetesi köşe yazarı Mehmet Güreli’nin “Tolstoy ve Arılar…” başlıklı yazısından (14 Mart 2013) aktarmak istiyorum:
“Çiçeğin üzerinde bulunan arı, bir çocuğu sokar. Çocuk arıdan korkar ve arının amacının insanları sokmak olduğunu söyler. Şair çiçeğin tacına yapışan arıyı zevkle seyreder ve ‘arının amacı çiçeğin kokusunu emmektir’ der. Arı yetiştiren adam, arının çiçeklerin polenini aldığını, sonra da onu kovana getirdiğini görür ve ‘arının amacı bal toplamaktır’ der. Arı yetiştiren bir başka insan kovandaki yaşayışı daha yakından inceledikten sonra ‘arının amacı arı beynini ve yavruları beslemek, daha doğrusu arı türünün sürekliliğini sağlamaktır’ der.
Botanik bilgini arının katmerli bir çiçekten ayrılıp, ayaklarında polen tozu ile bir başka bitkiye konduğunu, orada bir birleşme meydana getirdiğini görür ve ‘arının amacı budur’ der.
Bir başkası bitkilerin oradan oraya yayıldığını incelerken, arının buna yardım ettiğini görür ve bu yeni gözlemci belki arının asıl amacının bu olduğunu söyler.
Ama arının en son amacına ne birinci, ne ikinci, ne de üçüncü amaçlar (insanın aklı ancak bu amaçları kavrayabilecek niteliktedir) varmış olur.
İnsan aklı, bu amaçlar dizisini araştıra araştıra yükselirken kendisi için en son amacın kavranılamayacak bir şey olduğunu daha büyük bir kesinlikle anlar.
İnsan, arının hayattaki başka olaylara uyan özelliklerini gözleyebilir ancak.
Tarihsel kişilerin ve tarihte rol oynamış halkların amaçları konusunda da durum farksızdır.”
***
Babam kendine has bir insandı. Başta Kuran olmak üzere Arap Harfleriyle yazılı dini ve edebi eserleri okuyan iyi bir okuyucuydu, şeyhti, şairdi, hattattı, taş yontucusuydu, inşaatçıydı, cami ve minare ustasıydı, kahveciydi, gurbette işçiydi, arıcı ve balcıydı; dahası 12 Eylül döneminde gözaltına alınan ya da tutuklanan oğulları için karakol ve cezaevi önlerinden hiç ayrılmayan bir babaydı. Günlük yaşamın gerçekleriyle gerçek potansiyeli arasındaki uçurumu büyüktü. Gerçek potansiyelinden ancak çok azını hayata geçirebildi, çoğuna ömrü vefa etmedi. On yıl önce, 8 Haziran 1993 tarihinde yıldız olup gökyüzüne aktı.
Kendisini özlem ve saygıyla anıyorum. Bu ölüm yıldönümünde “Vedalaşmadan Giden” şiirimden bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum:
o,
bir oğlu cezaevinde siyasi tutuklu,
bir oğlu illegal,
bir oğlu da asker iken
fırsatı kollayan hırsızlar
koyun ve arı kovanlarını çaldığında
koyun ve arılarına değil
kendi kimsesizliğine kızan
ve ‘yalnızlığımı fırsat bildiler!’ deyip
ağlayan
ve her şeye rağmen
cezaevi önünden hiç ayrılmayan
bir ‘baba’ydı.
4 Haziran 2013 tarihinde ve sonrasında:
Milat gazetesinde,
http://www.gelawej.net de,
http://www.erganisoz.com da,
http://www.erganihaber.net de,
http://www.ergani.gen.tr/ de,
http://www.yeniyurtgazetesi.com da,
http://www.ozgurhabergazetesi.com da,
http://www.gonulsitesi.net de yayımlandı.