Acımasız Ballı Dünya: Kovan

okuma süresi: 5 dk.

Arı kovanlarının içinde büyüdüm. Dedem, amcam ve babam dönem dönem arıcılık yaptılar. Ben, kardeşlerim ve amca çocukları arı kovanları temizlenirken, kovandan bal alınırken, oğul arıları kovanlara yerleştirilirken ve çamur ya da tahtadan kovan yapılırken yardımcı olurduk. Arı kovanlarından yayılan uğultu ve arıların çevrede gezinirken çıkardıkları vızıltı bizlere ninni gibi gelirdi. Arı sokmalarından korkmazdık. Bazen kovanların önlerinde elimizde bir tahta veya çalı parçasıyla bal arılarına ve kovanlara musallat olan kırmızı (eşek) arıları kovalardık.

Kovan ve arılara yabancı olmayan biri olarak Laline Paull’un kaleme aldığı Kovan(*) romanını merakla ve zevkle okudum. Ve bu sayede, arılarla ilgili bildiklerim hem daha da zenginleşti ve hem de bir o kadar anlamlandı diyebilirim.

Bal arıları toplu yaşayan sevimli çok narin hayvanlardır. Üretken, çalışkan ve mahirdirler. Onlar doğanın harika mühendisleridir. Bahçe ve tarlalarda birbirinden güzel renk renk çiçekler üzerinde uçuşup çiçeklerinin döllenmesine yardımcı olan, şifreli kokuların sarmaladığı altıgen odacıklardan oluşan kovanların karanlık labirentlerinde vızıldayıp gezinerek petek ve bal yapan arıların kendilerine has bir dünyaları vardır. Ve bu dünyada ayrıcalıklar ve çalışma düzeni bakımından yukardan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış ve ayrılmış değişmez bir hiyerarşi vardır. Kovandaki bütün arılar “İtaat Eder, Kabul Eder, Hizmet Eder.” Her arı görevini eksiksiz yerine getirmek zorundadır. Farklı doğanlar doğar doğmaz öldürülür. İşi bitenin işi bitirilir, Kraliçe Arı olsa bile. Kovanın hiyerarşisinde geçişler olmaz. İşçi olarak doğan işçi olarak ölür. Kraliçe tektir, “rahmi kutsaldır”, doğurmak sadece ona mahsustur.

Laline Paullromanındaki anlatısını beşeri toplumların kurulu düzenlerindeki yönetim ve işleyişi arıların kovanlarındaki işleyişiyle benzerlikler üzerine kurgulamış, simetrik bir durum söz konusu. Alegorik bir sunumla arıların gözünden bizim dünyamız, sınıf çatışması ve sürü psikolojisi anlatılmakta. Romanda en çok tekrarlanan söz dizimi “İtaat Et, Kabul Et, Hizmet Et” ile de esas mesaj verilmektedir. Roman özgünlüğüyle birlikte biraz balla tatlandırılmış, çiçeklerle kokulandırılıp süslenmiş, arılardan yayılan “Kutsal İlahi”nin gizemli titreşimiyle sarmalanmış olarak George Orwell’in 1984 ve Hayvanlar Çiftliği romanlarını çağrıştırmakta. Biraz da Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü’nü.

Kovandaki sistemin temeli “İtaat Et, Kabul Et, Hizmet Et” amentüsü üzerine kurulmuştur. Söz, karar ve yumurtlama ayrıcalığına sahip olan sadece Kraliçe Ana arıdır. Erkek arılar sadece döllenmeyi sağlar ve sonra da topluca ya öldürülürler ya da kovan dışına atılırlar. Çünkü “kovana hayrı olmayanın, yaşamada hayrı yoktur.” İşçi arılar ise kovan içinde ve dışında sürekli çalışmak zorundadır ve her işi yaparlar, kovanın hamalıdırlar. Bu arıların dışında kısmî ayrıcalığa sahip olan üreme polisleri, muhafızlar, müfettişler, rahibe ve nedimelerden oluşan arı grupları vardır kovanda. Bunların görevi “düzen ve emniyet” sağlamaktır, “Kutsal Kanunu” hâkim kılmaktır ve bir sorun çıktığında “Sadakat Duası”yla arı topluluğunu sakinleştirmektir. Aksi durumda “ruhani kirlilik sahibini öldürür.” Kovandaki arıların ortak iradesi “Kovan Beyni”ni de unutmamalıyız.

Romanın ana kahramanı Flora 717 kovanda gözlerini dünyaya (dişi) işçi arı olarak açar. Doğuştan cinslerinden hem biçim olarak ve hem de davranış olarak çok farklıdır; sıra dışıdır, cesurdur, sorgulayıcıdır, bilgi hıfz edicidir ve edindiği bilgileri pratiğinde kullanandır. Öldürülmesi gerekir, ama bağışlanır. Kovanın bütün işleyişinde görev alır ve verilen her görevi başarıyla yerine getirir. “Cinslerin en adisi ve pisliklerin temizleyicisi Flora 717”, azim ve yeteneğinin sonucu, nedimeler eşliğinde “kraliçenin oturma odasında bulunma şerefine” bile varır. İşi ve merakı yüzünden, çoğu kez de görev gereği kovanın bütün kısımlarını yürüyerek, kovan dışındaki çiçek bulunabilecek alanları ise uçarak gezer, sürekli kovan için çalışır. Flora 717’nin bu gezi ve çalışmalarından arıların dünyasını, dolaysıyla acımasız bir temel üzerine kurulmuş ballı düzenlerini öğreniyor ve sırlarına vâkıf oluyoruz. Ve yine Flora 717’nin hayat serüveninden en değerli olan şeyin, güzel ve doğru olanı ortaya çıkaranın yaratıcılık, sezgisel birey ve kişilik olduğunu anlıyor ve “İtaat Et, Kabul Et, Hizmet Et” amentüsünün doğanın diyalektiğine aykırı düştüğünü görüyoruz.

***

Yüzümüzü doğaya döndüğümüzde çok şeyi farklı algılayacağımızı düşünüyorum. Çünkü doğada bütün nesne, hareket ve hareket aralıkları doğa yasalarının denetiminde olup doğa yasaları ile birbirine bağlıdır. Doğada mutlak mantık ve yöntem vardır, zıtların birliği esastır.

Arıları sadece arı olarak görülmemeliyiz.

***

Arıları sadece arı olarak görülmemeli. Yüzümüzü doğaya döndüğümüzde çok şeyi farklı algılayacağımızı düşünüyorum. Çünkü doğadaki bütün nesne, hareket ve hareket aralıkları doğa yasalarının denetiminde olup doğa yasaları ile birbirine bağlıdır: Doğada mutlak mantık ve yöntem vardır.

***

Kovan ve arılardan söz açılmışken 1991 yılında kaleme aldığım “Artıdeğer” başlıklı şiirimin giriş bölümünü paylaşmak istiyorum:

çalışkan
küçük bal arısı
ne dağ dedi ne bayır,
ne çiçek dedi ne çayır,
durmadan
daldan dala
gülden güle
çiçekten çiçeğe
gezdi, uçtu, kondu, çalıştı.
yaz aylarında
bütün gün kovana
çiçek tozu, bal özü taşıdı:
petek yaptı
bal yaptı
oğul yaptı.
peki,
kovan sahibine mi,
kendisine mi
çalıştı?

(*) Laline Paull, Martı Yayınları, Çev: Zeynep Yeşiltuna, Aralık 2014.

29 Aralık 2014 ve sonrasında:
http://www.insanokur.org da,
http://www.tigrishaber.com da,
http://www.sivildusunce.com da,
http://www.erganisoz.com da,
http://www.erganihaber.net de,
http://www.gonulsitesi.net de yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.