Işığın Kaynağı Düşün ve Sanat Dergisi
Yıl: Temmuz-Ağustos 2015, Sayı: 6
Paul Veyne’nin kaleme aldığı tarih yazımına ilişkin Tarih Nasıl Yazılır? kitabı alışıla gelmiş görüş ve anlayışların dışında, farklı şeyler söylüyor.
Veyne, Tarih Nasıl Yazılır? adlı kitabında tarihe tepeden bakarak eleştirel bir yaklaşımla tarihi, tarihyazımını, tarih bilimini(?) sorgulamış. İlginç, tarih konusunda yazdıkları kulağa kar suyu kaçıran cinsten. Potansiyel bir ağırlığı, entelektüel bir havası var. Akademik olmanın ötesinde, sanki biraz da polemik için kaleme alınmış: Anlatım ve üslûp olarak Annales okulu yanlılarıyla, Marksist düşünürlerle ve tabi başkalarıyla bir hesaplaşma içinde gibi. Akademik çevreden olmayanlara, konulara yabancı olanlara ağır gelebilir. Okunması ve anlaşılması benim için zor oldu mesela. Tire, iki nokta üst üste, noktalı virgül gibi imla işaretlerin çokça kullanılması, parantez içi açıklamalara fazlaca yer vermesi, yabancı kökenli ve anlamını bilmediğim türetilmiş sözcük ve kavramların fazla oluşu, karışık çok uzun cümlelerle yapılan anlatımlar okumayı zorlaştırıyor. Kitabı bitirdiğimde okuduklarımın ancak üçte ikisini anladım: Böyle olsa bile tarih hakkında çok şey öğrendim diyebilirim.
Veyne’ye göre doğa yasaları gibi “evrensel ve zorunlu” kabul edilmiş tarih yasaları yoktur. Her tarihi olay kendi meşrebinde gelişir. Tarih belgelerden edinilen bilgi olsa bile, belgelerin hiçbiri olayların kendisi değildir (s.19). Tarih bilim de değildir, “olanı” anlatmaktır; izler üzerinden giden bilgidir. Bilgi birikimidir. Büyük harfli bir Tarih yoktur. Geçmişe dair her şeyi istediğimiz şekilde yazabiliriz, yeter ki yazalım. “Olmuş olan her şey, ilke olarak, tarihin alanına girer.” (s.330) Tarih yazımında bilgi birikimi ve konuya vakıf olmak da çok önemli, ama bu iş genelde teamüllerden oluşmuştur. “Mektep”lerde bu işi yapan ve öğretenler de bu genellemeden muaf değildir. Tarih, yaşanmış olanın, olanların aktarımıdır, daha doğrusu bunları anlamaktır: Tarihçi, “olmuş olanla” uğraşmalıdır. “Tarihsel bilgi açısından, bir olayın olmuş olması, onun bilinmeye değer olması için yeterlidir” (s.34)
Tarihe böyle bakınca, Veyne bilinen şablonların dışına çıkar; “tarih olayların anlatısıdır”, betimlemedir, romandır, der (s.18). Sonrasında ise, “Tarih sanat eseridir, çünkü nesnel olmakla beraber yöntemi de yoktur ve bilimsel değildir” tespitinde bulunur (s.300) ve anlatılanların “gerçek olaylar” olması gerektiğini vurgular. Burada unutulmaması gerekenin, herkesin anlatısı kendine göre olduğu için tarih “sakatlanmış bilgidir”. “Tarihsel bilgi, sakatlanmış belgelerin oluşturduğu kalıba göre kesilip biçilir; bu kusurun sıkıntısını hemen hissetmeyiz, onu görmek için çaba harcamamız gerekir.”(s.29-30)
Deneyimlerin çeşitliliği vardır. Elde edebileceğimiz tüm bilgi, belge ve işe yarayacak nesneler toplanmalı ve bunlar analitik bir bakışla değerlendirilmeli, yapılan çalışmalarda sosyoloji başta olmak üzere tüm diğer disiplinlerden destek alınmalıdır. Oluşan bu bilgi birikimi sayesinde tarih o zaman ete kemiğe bürünür.
Veyne haklı, bu konuda aynı şeyleri düşünüyorum. Tarih özneldir, ama keyfilik değildir. “Olmuş olan her şey” yazılabilir. Sonuçta yazılan her tarih, yazanların bakış açılarından başka bir şey değildir, ama eğri cetvelle doğru çizilmeye de kalkışılmamalıdır.
Tarih Nasıl Yazılır? kitabı farklı, sorgulayıcı ve öğretici olduğu için okumayı hak ediyor.
Künyesi: Paul Veyne, Tarih Nasıl Yazılır?, Metis Yayınları, (Çev: Nihan Özyıldırım), İstanbul-2014, 421 sayfa.