Bellek ve Akdeniz

Tarihle İlgili Okuduğum Kitaplar 3

okuma süresi: 3 dk.

Yazının öncesi:
I – Tarih Nasıl Yazılır?, Tarih ve Yerel Tarihçi
II – Tarih Üzerine, Tarih Nasıl Yazılır?

5. Bellek ve Akdeniz

Fransız düşünür Fernand Braudel, Bellek ve Akdeniz(*) kitabında tarihin bir belleği olduğunu ve bu belleğinde Akdeniz ve Akdeniz kıyıları olduğunu ileri sürer: Okuyucuları tarihöncesi ve antikçağa bir yolculuğa çıkarır ve bu yolculuk tarihsel derinlik içinde, tarihöncesinden Roma fethinin tamamlanmasına kadar devam eder. Akdeniz’in jeolojik başlangıcından sonra kıyılarında doğup sonradan yok olan kadim uygarlıkların yarattığı kültürlerin gelişimi ve yayılışı binyılları kapsayan bir zaman dilimi içerisinde anlatılır: “İnsanların yaşadığı tüm zamana yayılacak kadar geniş tutulmadığı sürece tarihin anlaşılamayacağı”nı ileri sürer ve “her şeyin başlangıç noktası olarak Doğu’nun insanlarını göster”ir (s.12-13). “Akdeniz’in uzun ve parlak geçmişi içinde tarih tekerrürden ibaret değilse de, hep aynı kumaştan dokunmuştur” der.

Kitap edebi bir dille kaleme alınmış. “Denizi Görmek” başlığıyla başlıyor. “Akdeniz’in o muazzam geçmişi hakkındaki tanıkların en güzeli, denizin kendisidir. Bunu hiç bıkmadan tekrar tekrar söylemek gerek. Denizi görmek, tekrar tekrar görmek gerek. Tabi ki insanlar tarafından şu veya bu ölçüde mantık, kapris veya aptallık saikiyle inşa edilmiş karmaşık bir geçmişe ilişkin her şeyi tek başına deniz açıklayamaz. Ama geçmişin tecrübelerini sabırla yerine oturtur, onlara yeniden can verir, kendi gözlerimizle görebildiğimiz ve geçmiş zamanda nasılsa öyle olan bir göğün altına, bir manzaranın içine yerleştirir. Bir anlık dikkat toplama ya da hayal kurma: Sanki her şey yeni baştan yaşanır” (s.21), diyor.

Dağları da unutmuyor. “Akdeniz uzamı dağlar tarafından yenip yutulmuştur. Kıyılara kadar inen, gereğinden çok yer kaplayan, iç içe geçip birbiri üstüne yığılmış dağlar manzaraların çatısını ve vazgeçilmez fonunu oluştururlar. Ulaşımı bozarlar, yolları çok dolambaçlı hale getirirler, bereketli kıyılara, kentlere, buğday tarlalarına, bağlara, hatta zeytin ağaçlarına ayrılan alanı kısıtlarlar, yükseklik her zaman insan faaliyetlerinin hakkından gelmeyi bilir. Akdeniz insanları, kurtarıcı olsa bile uzun süre tehlikelerle dolu olarak kalan ve az kullanılan ya da hiç kullanılmayan denize olduğu gibi, olağan koşullarda (istisnalar kaideyi bozmaz) sadece ilkel bir hayat tarzının yerleşip, Tanrı bilir nasıl tutunabildiği dağlara mecbur edilmişlerdir.” (s.24)

Denizi, dağları anlatırken, deniz kıyısında yaşayanlarla dağlarda yaşayanlar arasında bitmeyen tarihi kavgayı da anlatır. “Dağlıların baskınları, tüm çağlarda, tüm deniz kıyısı bölgelerinde sıradanlaşmış bir dramdır. Hayat, meşe palamutu veya kestane yiyen, yaban hayvanı avlayan, post, deri, sığır veya koyun satan, her an ayağını kaldırıp göç düzmeye hazır bekleyen yukarı ülke insanlarıyla, toprağa bağlanmış, bazıları kullaşmış, diğerleri üstünleşmiş, topraklara, kumanda mevkilerine, ordulara, şehirlere, denizleri dolaşan gemilere hükmeden aşağı ülke insanlarını tekdüze bir biçimde karşı karşıya getirir hep. Kanaatkar yüksekliklerin karı ve soğuğuyla portakal ağaçlarının ve uygarlıkların çiçeğe durduğu alçak diyarlar arasındaki bu diyalog günümüzde bile tamamen sona ermemiştir.” (s.25)

Akdeniz, eski dünyanın merkezidir, tam kalbinde yer alır. Bu “kaderinin en büyük özelliğidir”; Avrupa, Asya, Afrika kıtaları ve bu kıtalarda yaşayan insanlar Akdeniz’in etrafında birleşir. “Bu insanlık tarihi sonu gelmez bir biçimde akıp Akdeniz’e kadar geldiği ve düzenli olarak onun kıyılarında durduğu için, Akdeniz’in o kadar erken bir dönemden başlayarak dünyanın canlı merkezlerinden biri haline gelmesinde ve kendisi için bir yankılanma alanı oluşturan bu üç masif kıtayı onun da etkilemiş olmasında şaşılacak bir yan yoktur.” (s.36)

Kısacası, kitapta Mezopotamya, Mısır, Ege, Kuzey Afrika, Güney Avrupa kıyıları ve adalar tektek ele alınmış, bölgenin coğrafyasının ve iklimin binyıllar içinde yarattığı etki, insanların tarih sahnesine çıkışı çözümlemeye çalışılmıştır. Kitap, tarihe farklı bir pencere açıyor.

Açılan pencereden nelerin göründüğünü anlamak için Bellek ve Akdeniz’i okumamız lazım.

Yazının devamı: Söylemek Yazmak

(*) Bellek ve Akdeniz, Metis Yayınları, (Çev: Ali Berktay), İkinci Baskı, İst.-2013, 430 sayfa.

14 Temmuz 2015 tarihinde ve sonrasında:
http://m.gelawej.net/index.php/yazarlar/muslum-uzulmez/1998-tarihle-ilgili-okudugum-kitaplar-3
http://www.insanokur.org/bellek-ve-akdeniz-muslum-uzulmez/
http://www.erganihaber.net/koseyazisi-897-AKDENiZ-VE-BELLEK.html
yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.