Maden’e Ne Oldu?

okuma süresi: 12 dk.

cıvıl cıvıl bir işçi kentinden hayalet bir kasabaya

Madenciliğin başlangıcını, gelişimini, sonuçlarını ele almak için tarihin akışı içindeki dönemeçlerden birini seçmemiz gerekiyor. En uygun olarak 12 bin yıl öncesini, yani Neolitik dönemin başlangıcını ele alabiliriz. Yaşadığımız coğrafyanın ve de serüvenini anlatacağımız Maden ilçesinin tarihini bilmemiz açısından bu önemli.

Yapılan arkeolojik kazılar sonucu; Diyarbakır-Ergani’de bulunan Çayönü/Qoteberçem yerleşimi (MÖ 7500-5000), Urfa-Hilvan’da bulunan Newala Çori (MÖ 9000-7500), Batman’daki Çemê Xalan (MÖ 10600-10000) yıllarına tarihlenmektedir. Bu yerleşimler Neolitik dönemin en belirgin ve en erken temsilcileridir. Başka bir ifadeyle, bu yerler, uygarlığın Neolitik dönemde/Taş Çağı’nda ilk önce bu coğrafyada başladığının en iyi kanıtlarıdır.

Qoteberçem, Newala Çori ve Çemê Xalan, yazılı olmayan, bulunan bir tarihtir. Öncelikle arpa, buğday ekiminin ilk yapıldığı, koyun keçi ve sığır gibi yaban hayvanlarının ilk defa evcilleştirildiği, tarihte ilk kez insan eliyle kerpiç ve ev tipinde barınakların yapıldığı yerler olması nedeniyle uygarlık tarihi açısından önemi büyük yerlerdir. Tarihin şafağında uygarlığa beşiklik yapmışlardır. Bu öncülük sayesinde, yani tarımın ilk yapılışı, yaban hayvanlarının ilk evcilleştirilmesi, insan eliyle ilk barınakların yapılması gibi toplumsal ilerlemeden dolayı nüfusta ve üretimde yaşanan olağanüstü patlama, daha fazla buluş ve keşiflerin yapılmasını tetiklemiştir. Bu yerleşim yerlerinde yaşayanlar madencilik, kaba dokumacılık ve pişirilmiş çanak çömlekçilik, ayrıca şehirleşme, yazı ve kayıt tutma alanlarında buluşlar yaparak ya da bu buluşlara büyük katkıda bulunarak toplumsal gelişmeye muazzam katkı sunmuşlardır.

Dünyanın en eski endüstriyel bölgesi

Yapılan arkeolojik kazılara göre dünyada madenciliğin başlangıç noktası Qoteberçem, Newala Çori ve Çemê Xalan çevresidir. Zağros ve Toros dağları bakır ve demir cevherleri bakımından zengin bir alandır. Ve Antik Çağ insanları bu alanda bulunan maden kaynaklarını işletmeyi gerçekleştirmiştir. Belgelerden bunu rahatlıkla okuyabiliriz. Harvard Üniversitesi (ABD) öğretim üyesi Prof. Dr. Mehrdad R. Izady yaptığı araştırmalar sonucunda; “İnsan ırkını taş devrinden devrimci maden (sırasıyla bakır, bronz ve demir) çağına taşıyan kimi ilk madencilik teknolojilerinin gelişimi”nin“Diyarbakır yakınında bulunan 8000 yıllık Çayönü bölgesinde” gerçekleştiğini yazmaktadır. (Bir El Kitabı Kürtler, Doz Yayınları, İstanbul-2004, s.392)

Izady, yine aynı kitabın bir başka yerinde ise şunları yazmaktadır: “Çayönü’ndeki topluluk, dünyanın, madenciliğe başvurduğu kanıtlanmış olan iki topluluğundan biri olmuştur (Braidwood 1969, Caldwell 1967). Burada keşfedilen bakır aletler, MÖ. 5. binyılın birinci yarısına tarihlenmektedir. Bakırdan ve kalaydan yapılan bir alaşım olan bronz bakırdan daha katı ve daha kullanışlıdır, daha düşük bir ısıda erir ve bu yüzden işlenmesi daha kolaydır. Çayönü’nde bronz aletler MÖ. 4. binyılda ortaya çıkmaktadır; Avrupa’da ortaya çıkmalarından tamı tamına 2000 yıl önce.

Gerekli maden cevherlerinin yakınlarda oluşu, madencilik alanındaki ilerlemeleri kolaylaştırmıştı. Mezopotamya’nın alüvyonlu ovaları neredeyse tümüyle maden rezervlerinden yoksunken, Zağros, Toros, Amanos dağları, ayrıca Cudi volkanik oluşumları böyle rezervlerle dolup taşmaktadır. Gerçekten de, Çayönü’nü çevreleyen bölge, dünyanın yaşayan en eski endüstriyel yerleşim bölgesi olarak adlandırılabilir; çünkü neredeyse 7000 yıl önce başlayan bakır dökümlerinden ve bakır alaşımlarından yapılma eşya üreticiliği günümüzde de devam etmektedir.” (M. R. Izady, age., s.64)

Nihat Karademir ise Osmanlı’nın Son Yüzyılında KÜRTLER kitabında Ergani Bakır Maden İşletmesi’nin 1800’lü yılardaki durumunu şu sözlerle anlatmaktadır: “Bölge [Kürdistan] özellikle maden kaynakları bakımından çok zengindir. Maden-ı Hümayun kazasında bir zamanlar gümüş madeni de bulunmasına rağmen, son dönemlerde sadece bakır madeni işlenmektedir. Ergani’de bulunan ve yıllık kapasitesi dört yüz ton olan değerli bakır madenleri ise ilkel şartlarda ve Avusturyalı maden uzmanlarının nezaretinde, Rum maden işçileri tarafından işlenmektedir. Bu madenler, bazen madenlerin keşfinin kendi ülkelerinin yabancı orduların işgaline uğramasıyla sonuçlanacağından endişe eden Kürtlerin tepkilerinden dolayı, ama çoğunlukla yöneticilerin yolsuzlukları, teknolojik yetersizlik ve maliyetleri artıran bakımsız yollar yüzünden verimsiz çalıştırılmaktadır. Nitekim hükümet Ergani madenlerinin daha verimli işletilmesi için bazı teşebbüslerde bulunmuş, ancak maden bölgesinin limanlara olan uzaklığının sebep olduğu aşırı nakliye maliyetinden dolayı istenen verim alınmamıştır.” (Nûbihar Yayınları, 2017 İstanbul, s.368-369.)

Cumhuriyetin kuruluş döneminde, 1930’lu yıllarda, Kemalist kadro Batı’dan kredi arayışına girdi. “Muvaffak olamayınca da Rusya’ya yönelmek zorunda kaldı. Bu dönemde Birinci Beş Yıllık Sanayi Plânı (BBYSP) Sovyet uzmanlarınca hazırlandığı için adına ‘Orlof Plânı’ adı verildi. Bu plân dâhiline Ergani Bakır Maden İşletmeleri de alındı.” (Dr. Hüseyin Koca, Yakın Tarihten Günümüze Hükümetlerin Doğu-Güneydoğu Anadolu Politikaları /Umumi Müfettişlikten Olağanüstü Hal Valiliğine, Mikro Yayınları Bilimsel Araştırma Dizisi, Konya, s.391)

Mediha Baysal, 1937 yılında Devlet Basımevi tarafından basılan Ergani Bakır Yatağı (1937) kitabında bakır madeninin önemi üzerinde durur. Hem devletin resmi bir belgesinde Maden’den hâlâ Ergani diye bahseder oluşunu hem de böylesine zengin bakır yataklarına sahip olmasına karşın uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucu kapatılan bir işletmenin tarihini ve ekonomiye katkısını bilmemiz açısından önemli bir kaynak özelliği taşıyan kitaptan sadece üç cümle:

Anadolu’da bakır istihsal edilmek için izni alınmış madenler pek çoktur. Fakat bunlar içinde ihracat yapabilecek kadar zengin yataklar azdır. Türkiye’deki bakır havzaları içinde bilhassa Ergani’nin iktisadî bakımdan büyük bir kıymeti vardır.” (Age., s.7)

Ey işçileri koruyan ‘Ergane Atena’!

Bu büyük kıymetin değerini ne yazık ki bilemedik, Ergani Bakır Maden İşletmesi’nin yerinde şimdi yeller esiyor. Tarihini ve ekonomik kaynaklarının kıymetini bilmeyenler tarihi ve ekonomik mirasları koruyabilir miydi zaten?

Ergani bakır madeni ocaklarının dünyada bilinen en eski maden ocaklarından biri olduğu dünya bilim çevrelerince kabul edilmekte ve Çayönü/Qoteberçem’de dünyanın başka yerlerinden 2 bin yıl önce madenciliğe geçildiği, tüm tarihî çağlarda da önemini hep koruduğu belirtilmektedir (Max-Planck Institute, Çayönü and the Beginnings of Metallurg).

Birçok araştırmacı, bugünkü Ergani adına temel teşkil eden Arghini yer adının arg kelimesinden, geniş anlamda maden ve diğer metaller karşılığında kullanıldığı maden yeri anlamına geldiğini belirtmektedirler.(1) Ergani ve Maden hep birlikte telaffuz edilmiştir. Ergani sınırları içinde, çok eski bir yerleşim yeri olan ve eski bakır atölyelerine verilen isimle anılan Kalhana (Yolköprü) köyü, Maden’deki bakır madeni cevheri (Erganibakır) ve buna bağlı olarak Ergani Bakır Maden İşletmesi’nin varlığı bu savı doğrulamaktadır. Bu bakır ve maden işçiliğinden olacak ki, Eski Yunanlar işçileri koruyan mitolojik tanrıçaları Atena için, “İşçi Atena” anlamında “Ergane Atena” demişlerdir. (Yaşar Atan, Akdeniz Tanrıları, Evrensel Basım Yayın, s.83-91)

Maden, ateş, bakır, demir işliği ve işçi sözcükleri Ergani ve Maden’in içinde yer aldığı coğrafyaya aslında hiç de yabancı sözcükler değil. Ergani ve Maden isimleri ile tarihî zenginlikteki arkeolojik buluntular bunun kanıtıdır.

Hüzünlüm sonbaharını yaşayan Maden

Maden ilçesi (Elazığ), Dicle nehrinin sağ kıyısına hâkim bir yamaç üzerine kuruludur. Tarihi bir mekândır, geçmişi çok eskilere dayanır. Kuruluş nedeni burada bulunan bakır madeninin bulunması ve işletilmesidir.

Cumhuriyetten sonra Etibank Ergani Bakır Maden İşletmesi adıyla faaliyet gösteren işletme yanlış politikalar ve kötü yönetimlerin bir sonucu olarak kapatıldı, artık yok.(2) Fabrika kapatılınca Maden’de çalışanlar, yaşayanlar Maden’i terk ederek başka diyarlara göçmeye başladı. İşçi kasabası Maden çöküş sürecine girdi. Toplam nüfus 1975 yılında 15151 iken, 2013’te 5125’e düştü.

Fabrikanın kapatılması çok büyük bir kayıp oldu. Emek ve alın teriyle var edilen kıymetli bir miras yok oldu. Maden kasabası da önemini yitirip viran oldu. Şimdi hüzünlü sonbaharını yaşıyor artık.

Maden’den anılar…

1975 yılı yazında 60 iş günü olan kimya mühendisliği stajımı Maden’de bulunan Etibank Ergani Bakır Maden İşletmesi’nde yaptım. Staj dönemimde maden sahası, kırma, öğütme, flotasyon (cevher zenginleştirme), izabe, laboratuvar, asit ünitesi gibi hemen hemen tüm birimlerde çalıştım. Yemekhanesinde yemek yedim, izabede işçi çayı içtim, sendika lokalinde işçi toplantılarına katıldım. İşletmede çalışan genç devrimcilerle tanıştım. Güzel anılarım oldu. Çalışanların sıcak ilgisini ve işçilere her gün birer tane dağıtılan ve staj dönemimde bana da verilen tayın denilen somun ekmeğin kokusunu ve tadını hiç unutmadım! Ayrıca, 1975’te, babamın Maden İlçe Müftülük binası bitişiğindeki caminin minaresini yapıyordu. Ben ve kardeşim Ali Haydar’ın taş yontma, duvar örme, harç yapma ve malzeme taşıma gibi birçok işlerde babamla birlikte çalıştık. Minarenin üzerinden Maden’i kuşbakışı seyretmenin güzelliğini hiç unutmadım, harikaydı.

Servis arabaları bakır ve emek kokardı

Maden bakır işletmesi üç vardiya çalışırdı. Çalıştığım dönemde 163 memur, 2665 işçi olmak üzere toplam 2828 personel vardı, 1994’te toplam personel sayısı 191’e düşmüştü! Fabrikada çalışan işçilerin bir kısmı Erganiliydi ve bu nedenle, Maden’e Ergani’den sabah, akşam ve gece Belediye Parkı’nın önünden işçi servisleri kalkardı. Parkın karşısında, 1970’li yıllarda Yahya amcam ve babam farklı tarihlerde kahve çalıştırırlardı. Bu kahvelerde zaman zaman ben de çalıştım. İşçiler servislere binmeden önce kahvede veya kahve önünde oturur sohbet eder, tartışır, oyun oynar ve çaylarını içerlerdi. Kahvelerdeki bu çalışmalarım ve işçilerle tanışıklığımın, Maden’de çalışan işçilerle samimi sıcak ilişkiler kurmama çok faydası oldu. Staj yaptığım zaman, Ergani’den işçilerle birlikte aynı servise binip fabrikaya gidip geliyordum: Servis arabaları bakır ve emek kokuyordu.

Fabrikada çalışan işçiler arasında kahvelerde, sendika lokalinde kendi aralarındaki konuşmalarda ve sendika seçimlerinde Erganililer ile başka kasabalılar, Cumhuriyet Halk Partililer ile Adalet Partililer arasında bitmez tükenmez kıyasıya bir tartışma, mücadele vardı. Sınıf ve kitle sendikacılığından çok uzak olsalar da gerçek anlamıyla ilk defa sendika, sözleşme, sigorta, iş güvencesi, grev gibi sözcükleri bu işletmede çalışanlardan duydum ve anlamlarını kavradım. Sadece ben değil, tüm çevre köy ve ilçelerde yaşayanlar da söz konusu sözcükleri bu fabrika çalışanlarından duymuştur diyebilirim.

Fabrika şimdi çalışmıyor. Çalışanı ve çalışmayanıyla binlerce insan Ergani Bakır Maden İşletmesinden ekmek yedi. Ama tüm Türkiye’de olduğu gibi başta işletmenin yöneticileri ve sarı sendikacılar olmak üzere çoğu kişi çalıştıkları kurumları hiç düşünmedi, taş üstüne taş bırakmadı, ekmek yedikleri kurumları hor ve bilinçsizce kullandılar. Özelleştirme politikasıyla birlikte şimdi ne bakır işletme kurumu, ne çalışan işçi, ne de ekmek kaldı!

Bölgedeki ilk tenis kortu

Oysa 1970’li yıllarda Maden ne çok canlı, hareketli ve çekim merkezi olan bir kasabaydı. İnsanlar çalışmanın ve üretmenin mutluluğunu yaşıyordu. Solgun olsa da yüzler gülüyordu. Çarşı pazar insan kaynıyordu. Kahveler, lokantalar, bakkal dükkânları, oteller işlekti. İşletme ve işçilerin çalışıyor oluşu nedeniyle esnafın keyfi yerindeydi. İnsanlar iş bulup çalışmak, işyeri açmak, bir şeyler satmak için trenle, arabayla, binek hayvanlarıyla Maden’e gelirdi. Tren istasyonunda, garda katar ve vagonlar sürekli hareket halindeydi; durmadan yük, malzeme, bakır, yolcu taşırdı. Sinema ve kadın kuaförleri kasabaya renk katıyordu. İşletmeye bağlı çalışan hastane, tüm çevredeki insanların sağlık sorunlarına derman olmaya çalışıyordu. Kürdistan’da ilk tenis kortu 1936 sonrasında halkla ilişkisi olmayan işletmenin seçkin yöneticileri için Maden’e yapılmış ve tenis kortunun bulunduğu semtin adı bu münasebetle Tenis olarak anılırdı. Evler bakımlı, badanalı ve şirindi; yamaçlara kibrit kutusu gibi birbirinin üzerine oturtulmuş vaziyetteydiler. Mahalleler geceleri ışıl ışıl parlar, sanki gökyüzündeki yıldızlara özenerek titreşip sürekli göz kırparlardı.

Şimdi hepsi hayal oldu:

Evler viraneye, kasaba hayalet bir kente dönüştü.

Emek ve üretimin olmadığı bir yerde hayat da tutunamıyor maalesef!

Dipnotlar
(1) Yerli ve yabancı pek çok araştırmacı, tarihi belgeler ve tarihten gelen ilişkiler nedeniyle çoğu kez Ergani (Diyarbakır) ve Maden (Elazığ) ilçeleri karıştırmaktadır. Maden ilçesinde bulunan bakır madeninin Ergani ismiyle özdeşmiş olması, 1846 yılında Ergani Sancak merkezinin Ergani’den Maden’e taşınması ve bu taşınmayla birlikte isminin Erganimaden Sancağı olarak değiştirilip sancağın Diyarbekir’e bağlanması, sonra 1926 yılında 1926 tarih ve 877 sayılı yasayla Türkiye’de yapılan yeni idari düzenlemeyle sancak yönetimlerine son verilmesi, Erganimaden Sancağının lağvedilmesi ve Ergani’nin ilçe olarak Osmaniye adıyla Diyarbekir’e, Maden’in Ergani Madeni adıyla ilçe olarak Elâziz’e bağlanması ve ardından Osmaniye ve Ergani Madeni ismi tutmayınca 26 Nisan 1937 tarih ve 3589 sayılı yasayla yeniden “Ergani Osmaniye kazasının adı (Ergani)”, “Ergani Madeni kazasının adı (Maden)” olarak değiştirilmesi gibi olgular bu karışıklıklara neden olmuştur.
(2) Ergani Bakır İşletmesi önce 1995 yılında yapılan özelleştirme ile 10 yıllığına Ber-Oner Madencilik Şirketine satıldı, sonra 2007 yılında ihaleyle 22,6 milyon YTL bedelle Eti Gümüş A.Ş.’ye mülkiyet hakkıyla birlikte satıldı.

*dilop dergisi’nde yayınlandı. Sal: 1 Hejmar: 5 Sermawez-Berfanbar (Kasım-Aralık) 2018

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.