“Var olma” halleri ile ilgili kitaplar ilgimi çekiyor. Bir süre önce teolog ve işletme uzmanı Philip Roscoe’nin kaleme aldığı “Harcıyorum Öyleyse Varım” kitabını okumuş ve kitap ile ilgili kaleme aldığım yazımda bir şiirimle birlikte “var olma” hali ile ilgili düşüncemi paylaşmıştım.(*) Tayfun Atay’ın Can Yayınları arasında yayımlanan “Görünüyorum O Halde Varım/ ‘Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan” kitabına dair basında tanıtımlar çıkınca dikkatimi çekti, temin edip okumaya başladım. Sizlerin de okumanızı öneririm, önemli bir çalışma.
Her şey çok hızlı gelişiyor, içe kapalı geleneksel yaşam biçimleri hayal oldu. 1960’lara kadar Türkiye’de nüfusunun yaklaşık %30’u kasaba ve kentlerde, geriye kalan %70 köylerde yaşardı. Günümüzde ise bunun tam tersi bir durum söz konusu, nüfusun %80 kasaba ve kentlerde, %20 ise köylerde yaşamakta ve toplam nüfusun %50’si de onbir büyük şehirde yığılmış bulunmaktadır. Kasaba ve kentlere gelenler kentlere geldikleri zaman sadece kendilerini değil, kendi yaşam biçimlerini de kentlere taşıdı. Bu insanlar şimdi köylü değil, ama kentli de değiller. Ayrıca köylerde yaşayanlar, köylerden kentlere göç edenler ve kentlerin kenarlarına yığılmış gelir düzey düşük insanlarda genelde nüfus artış oranı yüksek, kentlerde yaşayıp da maddi durumu veya eğitim durumu iyi olan kesimlerde ise nüfus artış oranı düşük. Bu oransızlıklar pek çok şeyi fazlasıyla etkiledi. Dahası, göç dalgasına paralel, aynı dönemlerde bir başka önemli gelişme daha yaşandı; teknoloji ve iletişim sektöründe muazzam bir gelişme oldu: Özel televizyonlar 1990’ların başında yayına girdi ve dijital cihazların kullanımıyla da kullanıcılara zaman ve mesafe ötesi ilişkileri kurma ve bu ilişkileri sürdürme imkânı sağladı; sesle birlikte “anında görüntü” dönemi başladı. Sonrasında toplumsal hayatımız televizyona, bilgisayara, mobil telefonlara yani dijital cihazlara ve medyaya endeksli ve bağımlı hale geldi. “Dünya, adeta ekrana sıkıştı.”, “Her yer ekran oldu.” Evde, işyerinde, toplantıda, camide, yolda, arabada, kısacası her yerde ve herkesin elinde ya da cebinde olan dijital cihazlar sesin yanında harfleri ve “görüntü”yü taşımaya başladı. Mobil/cep telefonu olmasa olmazlarımızdan oldu. Kısa bir zamanda hem de çok hızlı bir şekilde insanlar çok şeyi birden yaşar oldu. Ama bunlara biraz hazırlıksız yakalandık: “Türkiye bu sürece, kitle kültürünün iktisadi altyapısını oluşturan ‘endüstriyel’ hayatın içerisinden değil, bir toplumsal ve ekonomik yaşam biçimi olan ‘köylülükten’ geçiş yaptı”. Doğal olarak tüm bu gelişmeler Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve demografik yapısında çok önemli değişimlere neden oldu.
Şimdi dinamik çok genç ve çoğunluğu kentlerde yaşayan bir nüfusa sahibiz. Hangi sınıftan, hangi cinsten, hangi etnik veya inanç grubundan olursa olsun yeni nesil ekranlarda ve vitrinlerde gördüklerini istiyor; kolay yoldan para kazanıp köşeyi dönmenin ya da şöhret şerbetini içip “vitrinde” olmanın yollarını arıyor. Böyle olunca da, Tayfun Atay’ın deyişiyle; “Artık ‘düşünmek’ten çok ‘seyretmek’; ‘bilmek’ten çok ‘görünmek’; kafaya değil göze hitap etmek; meslek sahibi olmaktan çok şöhret sahibi olmak; çalışmaktan çok kolay para kazanmak; ‘emek’ten çok ‘eğlenmek’, toplumsal tercih olarak rağbet görmeye başla”dı. (s.20)
“Kültürel olarak ‘kentli’leşmeden kentleşmiş, ekonomik değilse de ‘kültürel’ kategori olarak köylülüğü, özelliklede cemaatçiliği aşamamış bir toplumun, küresel tüketim kapitalizminin kalbini oluşturan “MESH” (media+entertainment+Show/medya+eğlence+şov) endüstrisinin anaforuna kapılmasıyla ortaya çıkan, kültürel olduğu kadar politik-ideolojik karşılıkları da 2000’ler Türkiye’sine damgasını vuran ve hepimizin parçası olduğu bir tablo bu.” (s.21)
Tabloya daha yakından bakmak ve süreci iyi anlamak için, “Görünüyorum O Halde Varım” kitabı bu açıdan önemli bir kaynak. Tayfun Atay bir antropolog olarak kitle kültürünün sonuçlarına dair çıkarımlar yapıp bir ‘üretim etkinliği’ olan “görünür” olma olgusunun hangi şekillerde zuhur ettiğini, nedenlerini, nasıl geliştiğini eleştirel bir bakışla anlatıyor.
Kitabın girişinde kaleme aldığı “Söz Başı: ‘Büyüyünce Meşhur Olucam!’” başlıklı yazısında konuyla ilgili isabetli tespitleri var:
“19. ve 20. yüzyıllarda iki Meşrutiyet, bir de Cumhuriyet atılımıyla yol almış Türkiye, 21. yüzyılı Batı’dan esen rüzgârların etkisinde ‘meşhuriyet” atılımıyla karşıladı!..
Yaşayan herkesin ömründe bir kez, ‘anlık’ da olsa meşhur olabildiği, Andy Warhol’un, ‘Bir gün her kes 15 dakikalığına meşhur olacak’ öngörüsünün adeta gerçekleştiği günlerin içindeyiz.
Birilerince gözetlenmenin Geore Orwell’in 1984 romanından aşina olduğumuz şekilde tutsaklık değil ‘varoluş’, daha da öte şöhretin imkânı sayıldığı zamandayız.
Sade ‘yeniyetmeler’ değil, yetişkinler de aynı ‘virüs’ün etkisinde.
İster psikolog ister ilahiyatçı, ister sosyolog ister deprem uzmanı, ister tıp doktoru ister avukat olsun, meşhur olamıyorsanız bir eksiklik hissetmeniz kaçınılmaz gibi.
Meslek sahibi olmak, mesleğinde başarılı olmak yetmiyor, ille ‘meşhur’ olmak lazım!
Meşhur olmanın yolu da gözler önünde olmaktan, yani ‘görünmek’ten, dolaysıyla (televizyonu, Facebook’u, Instagram’ıyla) ‘ekran’lardan geçiyor.” (s.16)
***
“Meşhur olma isteği elbet her devirde mevcuttu. Ama böylesi bir kitlesel arzuya dönüşmüş olması, zamanımıza özgü.
Kimsenin kimseyi umursamadığı, herkesin herkesten ürktüğü bir ‘kalabalık yalnızlıklar’ dünyasında var olmanın ve var ‘sayılma’nın yolunun artık çok daha fazla ‘görünmek ve tanınmak’tan geçtiği sanısında insanlık. Bu, kaçınılmaz şekilde ‘meşhurluk hevesi’ni kamçılıyor.
Ama işte, bu sadece bir sanı…
Belki giderek ‘sanallaşan’ dünyada bu da yeterli yaşamak için diyebilirsiniz.
Peki ya ‘gerçekler’? ” (s.17)
***
“Gerçeklere fazla takılıp kalma, yorma kafanı” diyenler çok olsa da Tayfun Atay gibi medyanın görmek istemediğini gören, araştıran, bilmenin tadı damağında kalan bilime sevdalı insanlarımız “kafa yormadan duramamanın telaşlı mutluluğuyla” gerçekleri hep yazmaya çalışacak; “gerçekler”, gerçek kalem erbaplarının incelikli hünerleri ve güzel anlatımlarıyla aydınlanacaktır.
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın!..
(*) Bkz. Var Olmanın Günümüzdeki Hâli: “Harcıyorum Öyleyse Varım”
17 Nisan 2018 tarihinde ve sonrasında:
http://www.gaphaberleri.com/kose-yazisi/462/bir-tatli-yanilgi-gorunuyorum-o-halde-varim.html
http://www.ruhanews.com/kose-yazisi/270/bir-tatli-yanilgi-gorunuyorum-o-halde-varim.html
http://avrupaforum.org/bir-tatli-yanilgi-gorunuyorum-halde-varim-muslum-uzulmez/
http://www.tigrishaber.com/bir-tatli-yanilgi-gorunuyorum-o-halde-varim-2788yy.htm
http://www.erganihaber.net/koseyazisi-1275-Bir-Tatli-Yanilgi-Gorunuyorum-O-Halde-Varim.html
yayımlandı.