MİLİTARİZME HAYIR*

okuma süresi: 6 dk.

Bu tehlikeli gelişme durdurulmalıdır

M.FIRAT/Diyarbakır

Yurt savunmasını kasalarıyla eş tutanlar, Ağustos sonundaki “Zafer Haftası”nı bahane ederek “savunma sanayi” için gizli-açık girişimlerine birden bire hız verdiler. 12 Eylül diktatörlük rejiminin meyvelerini toplamaya hazırlanıyorlar. İstanbul Sanayi Odası (İSO) bu hazırlıkların başını çekiyor. İSO Dergisi, 15 Ağustos 1985 tarihli sayısını tümüyle bu konuya ayırdı. Dergiye kısaca bir göz atıldığında, niyetin ne olduğu kolayca anlaşılıyor.

Derginin sorumlu genel yayın müdürü Turcan Özbek, “Yurt Savunması Denilince” başlıklı yazısında, “bizler sanayi kesiminin sözcüleri olarak, … milli savunma sanayi ile birinci derecede meşgul olmak durumundayız” diyerek konuya giriyor. Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk, dergiye yaptığı özel açıklamasında şöyle diyor: “Başlatılması planlanan taktik tekerlekli araç imalatı tamamen özel sektörde yapılacaktır. … Uçak sanayiinin faaliyete geçmesiyle birlikte mevcut ve kurulacak olan birçok özel sektör kuruluşu bu sanayiden pay alacaktır.” Sonra Yavuztürk, savunma sanayi yasası üzerindeki çalışmaların son aşamaya geldiğini duyuruyor.

Aynı dergide Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Genel Müdürü emekli Tümgeneral Turhan Olcayto, “savunma sanayi kavramı, sorunları ve uygulaması” başlıklı yazısında her türlü modern silah sistemlerinin ve bunların kullanacağı mühimmatın ülke içinde yapımını sağlayacak kamu ve özel sektör kuruluşlarına sahip olunması gerektiği üzerinde durduktan sonra şöyle diyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma sanayi ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili bulunan sanayi dallarının kurulması ya da geliştirilmesi bakımından koordinasyon rolü oynamalıdır. En son ve en ileri teknik bilgilere sahip olmak hemen hemen mümkün olmadığına göre, savunma sanayi alanında tamamen dışa bağımlılıktan kurtulmak zordur. O halde dış politikada karşılıklı çıkar ve yarar dengesinde bulunduğumuz ülkelerle başlatılan ‘ortak savunma sanayi tesisleri’nin kurulmasına hız verilmelidir.”

Makine Kimya Endüstrisi Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Kurtoğlu, “silah üstünlüğü bugün teknolojik üstünlüktür” başlıklı yazısında, şunları yazıyor. “Bugün dünyaya baktığımızda batılı sanayileşmiş ülkelerde savunma sanayi ihtiyaçlarının tamamen özel sektör tarafından karşılandığını görmekteyiz (ABD, Fransa, İngiltere, İtalya). Bu sektörü ayrı bir sektör niteliğinde gören ülkemizde savunma sanayi belirli bir gelişme göstermekle birlikte henüz istenilen seviyeye gelmemiştir.”

Genelkurmayda ve NATO’da çeşitli görevler yürüttükten sonra Türkiye Odalar Birliği Dışilişkiler Koordinatörlüğü’ne getirilen emekli Tuğgeneral Orhan Kilercioğlu “milli harp sanayine özel sektörün katkısı” başlıklı yazısında, “Türkiye’de özel sektörün savunma sanayine katkısının artırılması zamanının artık geldiğini, bazı dallarda geçmekte” olduğunu söyledikten sonra şunları diyor: “Ortadoğu ülkelerinin silah, malzeme ve teçhizat talepleri ve diğer pazar imkânlarının mevcudiyeti düşünülürse, Ortadoğu ve Batılı ülkelerle müşterek yatırım imkânlarının bu sahaya kayması sağlanabilir.”

İSO Meclis Başkanı İbrahim Bodur, özel sektör işin içinde olmazsa savunma sanayiinin milli olmayacağını öne sürüyor ve “savunma sanayinin milli sanayii haline gelmesi için kamu ve özel sektörün tam bir ahenk ve işbirliği içinde olmasına bağlıdır” diyor.

Bu tehlikeli gelişme durdurulmalıdır. Çünkü bu en başta ülkenin bağımsız, barışçı, başına buyruk bir politika izlemesinin önüne set çekmeyi ve ülkenin iç-dış politikasının doğrudan Amerikancı savaş politikasına bağlanmasını amaçlıyor. Turhan Olcayto’nun itiraf etmek zorunda kaldığı dışa bağımlılık süreceğine ve yalnızca adı “ortak savunma tesisi” olan kuruluşlar doğrudan ABD ordu-sanayi kompleksiyle bağlı bulunduğuna göre, onlarla işbirliği yapacak olanlar da ister istemez Reagan politikasının dümen suyuna sürüklenecektir. Bu ise, Türkiye’yi savaşa sürüklemenin bir başka aracıdır. Orhan Kilercioğlu “Ortadoğu’daki silah talepleri”nden söz ediyor. “Özel sektörcü” emekli generalin Ortadoğu halklarının ekmek, su, giyecek gibi bunca gereksinimi dururken, “silah taleplerinden” dem vurması Ortadoğu’da yangına kürekle gitme, yani savaş ve çatışmaları destekleme niyetini açığa vuruyor.

Beylerimiz, “milli” sözcüğünü dillerinden düşürmüyorlar. Yalnızca Yavuztürk’ün ballandırdığı F-16 uçaklarının yapımı için imzalanmış olan Off-Set Anlaşması’nı ele alalım. Ülkemizin tahılından madenine, iğnesinden ipliğine nesi varsa, yaklaşık tümünün ihracat geliri Amerikan General Dynamics tekelinin kasasına akacak. Basında bu açık seçik ortaya kondu. Peki, bu iş nasıl milli oluyor?

Bodur ise, “özel sektör olmazsa savunma sanayi milli olmaz” diyor. Devlet kuruluşu olan Makine Kimya Endüstrisi’nin sorumlusu “özel sektör yapsın” diyor. KİT’leri bu konuda da yerli ve yabancı tekellere açacaklar, General Dynamics gibi şirketlerin Türkiye’deki taşeronu olacaklar, sonra da “milli”yiz diyecekler.

Ya sanayinin askersel alana kaydırılması ülke ekonomisine, halka fayda getirecek midir? Bunu görmek için “savunma sanayiinin özel sektörün elinde” olduğunu öne sürdükleri o en gelişkin ülkelere bakmak yeter. ABD’de 1985’de dış borçlar 150 milyar dolardır. “Dünyanın en zengin ülkesi” diye lanse edilen bu ülkede 10 milyonun üzerinde insan açlık sınırında yaşıyor. Aynı şeyler ekonomisi zayıf, dışa bağımlı Türkiye’de olsa toptan iflas demek olacaktır.

Ya dış pazar olanakları edebiyatlarına ne demeli? Dünya pazarlarında belirli bir etkinliğimizin söz konusu olduğu tekstil alanında Batı Avrupa, ABD,  tekstile kota üzerine kotalar koymuyor mu? Amerikan şirketlerinin Batı Avrupalı şirketlerle en kıyasıya kapıştığı alan olan silah konusunda acaba hangi pazarda biz, nasıl hangi teknolojiyle rekabet gücüne sahip olabiliriz?

Olcayto’ya göre, “ordu bütün bu işleri koordine etmeli” imiş. Bu ise militarizmden yaka silken halkın karşısına bir kez daha orduyu çıkartmaktan, politik yaşamın askerileştirilmesi için yeni bir araç oluşturmaktan başka bir şey değildir.

Bir de şu “özel sektör” sözleri üzerinde durmak gerekiyor. Onlar bu “özel sektör” sözünün ardında bir dizi yeni küçük, orta ve hatta büyük işletme sahibini iflas ettirme, onları da yutma niyetlerini de gizliyorlar. Bu işlerle yerli tekellerin bile ancak en kodamanları emperyalist şirketlerin taşeronluğuna alınacaktır.

Bütün amaç ise, yerli ve yabancı tekellerin “milli sanayi sistemi” adı altında oluşturulacak dev kâr ve vurgun kapısından “birinci derecede” pay almasıdır.

Şimdi son gelişmeler de hazırlıkların iyice tamamlandığını gösteriyor. Tekellere peşkeş çekilmek üzere 250-300 milyar liralık bir silahlanma fonu kurulacağı ve bu fonun halktan toplanacak silah vergileriyle besleneceği açıklandı.

Kısacası, ekonomik, politik, ulusal güvenlik, sosyal güvenlik, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, işbirlikçi oligarşinin sanayiyi askerileştirme sevdası, ülkemiz ve halkımız için son derece tehlikelidir. Bu tehlikeli gelişmeyi durdurmak için barış ve demokrasi güçleri vakit varken her çabayı göstermelidir.

(*) TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ Merkez Komitesi Yayın Organı YOL VE AMAÇ Dergisinin Ekim 1985 tarih ve sayı: 10’da M. Fırat imzasıyla çıkan yazım.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.