Bir önceki yazımda: “Dünyamız uzun süredir ilk defa bu denli küresel boyutta çaresizlik, hastalık ve ölümle karşı karşıya kaldı. Bilim insanları ve yetkililerin ‘evde kal’ açıklamalarına uyarak evlerimize kapandık; bekliyoruz.” diye yazmıştım.
Tehlikenin halen kapıda olması nedeniyle küresel ölçekte çoğunluk olarak hâlâ evlerimizdeyiz. Fırtına geçtikten sonra yaşama “kaldığımız yerden” devam edeceğiz elbet, ama gelecek hiç de umut vadetmiyor; zor günleri atlatıp evlerimizden çıktıktan sonra yakın ve uzun dönemde birçok sorunla karşılaşacağız. Ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, kültürel (inançsal), ekolojik, psikolojik olarak salgından fazlasıyla etkileneceğiz. Görünen o ki, kazananlar her zaman olduğu gibi yine bir avuç zengin olacak, milyonlarca insan ise kaybedecek: “Kapitalizm zayıfladığı yerden sürüngenler gibi gömlek değiştirerek” daha güçlü çıkıp geleceğimize bir kez daha ipotek koyacak.
Önümüzdeki günlerde çok önemli gelişmelerin yaşanması söz konusu olduğundan, koronavirüs sonrası olabilecekleri kısa, ana başlıklar halinde birazcık anlatmak istiyorum.
Malum, insanlar zayıf noktalarından yakalandı; endişeli günler geçirilmesinden, hep birlikte bir arada kalınmasından, can sıkıntısından, sürekli evde hareketsiz yaşanmasından dolayı yaşamlarında bir farklılık oluştu. Normal yaşama geçildiğinde kıstırılmış bu yaşamın getirisi olarak birçok sorunla karşı karşıya kalacağız. Bu “evde kal”maların birer sonucu olarak:
1) Psikolojik rahatsızlıkların artacağını ve buna bağlı olarak antidepresan ilaçların “leblebi” gibi kullanılmaya başlanacağını, bu türden ilaçların satışlarında artış yaşanacağını,
2) İnsanlarımızın, özellikle de genç nüfusun çoğunun dijital cihaz, internet bağımlısı durumuna geleceğini,
3) Evli çiftlerde geçimsizlik ve boşanmaların artacağını,
4) Çocuk doğum oranında yüksek bir patlamanın yaşanacağını,
5) İnsanlarımızın çoğunun aşırı kilo almış olacağını,
6) Kara havyar yiyenler ile kara ekmek yiyenler arasındaki mevcut adil olmayan dünya nimetlerinin paylaşımındaki payın daha vahim bir duruma geleceğini,
7) İşsizliğin artacağını; hayatın aşırı pahalanacağı sebebiyle ekmeğin gerçek anlamıyla aslanın ağzında olacağını, düşünmekteyim.
Kısa vadede bunların yaşanması söz konusuyken, uzun vadede ise karmaşık olduğu kadar ürkütücü şeyler aklıma geliyor.
Üretim süreçlerini bilgisayarlaşma yönünde teşvik etme ve yüksek teknolojiyle donatma projesi olan ve “Dördüncü Sanayi Devrimi” diye tanımlanan “Endüstri 4.0”ten “Endüstri 5.0”e geçiş bu salgınla çok daha hızlı gerçekleşecek. Dünya Ekonomik Forumu –Davos’un kurucusu ve dünya sermayesine yön verenlerden Klaus Schwab, “Endüstri 4.0”e dair anlatımında, kısaca, dördüncü sanayi devriminin daha önce yaşananların hiçbirine benzemediğini, hızını ve genişliğini henüz tam olarak kimsenin kavrayamadığını belirtir. Milyarlarca insanın mobil cihazlara bağlanmasının, eşi görülmedik miktarda işlem gücünün, depolama yeteneklerinin ve bilgi erişiminin ortaya çıkmasının sağlayacağı sınırsız imkânları ya da yapay zekâ, robotik, nesnelerin interneti, özerk taşıtlar, çok işlevli yazıcılar, biyoteknoloji, malzeme bilimi, enerji depolama ve kuantum bilgiişlem gibi yeni teknolojik atılımların hayatımızdaki potansiyel dayatmalarını ve çok çeşitli alanlarda şaşırtıcı şekillerde iç içe geçmesini düşünün. Nispeten yeni diyebileceğimiz bu kavram ve yöntemler henüz emekleme aşamasındadır; ancak fiziksel, dijital ve biyolojik teknolojiler mevcut koşulun da zorlamasıyla daha fazla iç içe geçip birbirilerini güçlendirerek yol aldıkça gelişmelerinde bir sıçrama noktasına yaklaşıyorlar. “Bu devrim doğrusal değil üstel bir hızla gelişiyor. …bir bütün olarak toplumda sistemlerin bütünsel dönüşümünü içeriyor.”(Dördüncü Sanayi Devrimi, Optimist Yayınları, Çev: Zülfü Dicleli, s.9, 11)
“Endüstri 4.0”te bunlar hedefleniyorsa, “insansız teknolojiler” diyebileceğimiz “Endüstri 5.0”te nelerin olabileceklerini artık düşünün. Benim aklıma ilk gelenler:
1) Korona sonrası “Büyükbirader” her yerde hazır ve nazır olacak. Y. Noah Harari’nin söylediği şekilde deri altına yerleştirilecek sensörler vasıtasıyla “deri-altı gözetim” dönemi başlayabilir. Hükümetler sensörler ve güçlü algoritmalar sayesinde herkesi her yerde izleyebilir. Kısacası, bu teknolojilerle vücut sıcaklığımız, kalp atışımız, temaslarımız, girip çıktığımız yerler, yatak odalarımız sürekli gözlenebilir olacak.
2) Salgından sonra bilişim teknolojisinin etkisiyle nimetlerin paylaşımı daha da adaletsiz olacak. Küreselleşen dünyada, küresel sermayenin mevcut hâkim gücü daha da katlanacak ve bu gücün, sermaye ve yeryüzü kaynaklarının akışını yönlendiren bir siyaset anlayışı her yerde kendisini dayatacak. Küresel ölçekte yaşanan bu salgın karşısında alınan önlemlerin ulusal sınırlar dâhilinde kalması da gayet net bir şekilde gösteriyor ki ulusal devletler ve otoriter rejimler daha da güçlenecek ve bununla beraber ulusal duvarlar yükseltilip demokratik kurumlar güdükleştirilecek, demokratik hak ve özgürlükler daha da kısıtlanacaktır. Ama küresel boyutta sermaye ve kaynakların akışı ve paylaşımında önemli bir değişim olmayacak, her şey normalden daha hızlı bir şekilde tek ellerde toplanacaktır.
3) Biyoteknolojik şirketlerin pazardaki payları yükselecek, biyolojik “terör” saldırılarına karşı hazırlık ve savunma görünümü adı altında, nükleer silahlardan sonra insanlığın ortak geleceğini tehdit edecek ikinci tür bir topluca öldüren silahların, yani biyolojik silahların üretimine hız verilecektir.
4) Koronavirüs sonrası yapay zekâ destekli ağ sistemlerinin inanılmaz hesaplama gücü ve kesinliği ile molekül mühendisliği de denilen ve atom düzeyinde işlem ve süreçler gerçekleştiren nanoteknolojinin gelişmesiyle biyolojik yaşam ile silikon yaşam arasındaki çizgi bulanıklaşacak, yaşam yapaylaşacak. “Yapay yaşam yolunda büyük adım” başlıklı haberi bir hatırlayalım: “ABD’deki Venter Enstitüsü bilim adamları, ilk yapay organizmanın yaratılmasında önemli ilerleme kaydederek, ilk kez bir bakterinin sentetik genomunu (DNA dizilimi) oluşturmayı başardı”. Yapılan açıklamanın devamında da Enstitü’nün kurucusu Craig Venter; “Bu kendi türümüzün tarihinde çok önemli felsefi bir adım. Genetik şifrelerimizi okumaktan bunu yazmaya doğru gidiyoruz” demişti.” (24.01.2008, Hürriyet)
5) İnsan bedenini siyasallaştırmanın bir aracı olarak gören “biyopolitik” anlayışlar, daha doğrusu bunun savunucusu egemenler, bedenleri “itaatkâr”, toplumu “sürü” haline getirme amaçlarında salgını bir fırsat, “Allah’ın bir lütfu” olarak göreceklerdir.
SONUÇ:
Koronavirus nedeniyle bizler şimdi diken üstünde yaşıyor olsak da esas tehlike bence sonrasında. Kara bulutlar tepemizde dolanıyor. Sayıları sınırlı bir avuç çokuluslu şirket ve elit aile tarafından dijital teknoloji yoluyla tüm insanlığın ve kaynakların kontrol edildiği bir dünya; genetik olarak değişime uğrayıp teknolojik hale gelmiş, yarım ama üstün insanlardan oluşan bir azınlık ve onların kontrolündeki tüm yapay sistemler ve “itaatkâr” insan bedenleri ile her türden “virüs” salgını kapıda bizleri bekliyor olacak. Kaçış yok. Tabi tüm bunlara karşı küresel boyutta, yerel özgünlükler unutulmadan alternatif olabilecek ortak bir gelecek vadeden kenetlenmiş karşı bir güç ortaya çıkmazsa…
26 Nisan 2020 tarihinde ve sonrasında:
https://www.gaphaberleri.com/kose-yazisi/683/kara-bulutlar-tepemizde-dolaniyor.html
http://www.ruhanews.com/kose-yazisi/436/kara-bulutlar-tepemizde-dolaniyor.html
https://www.tigrishaber.com/kara-bulutlar-tepemizde-dolaniyor-4016yy.htm
http://www.erganihaber.net/kose-yazisi/1366/kara-bulutlar-tepemizde-dolaniyor.html