Bir işe başlamadan önce en uygun sözcük ya da kavramlarla yapılacak iş doğru bir şekilde tanımlanmalıdır. Bu yapılmadığında başarı şansımız azalır.
Koronovirüs başımıza bela olmaya başlayınca, hem yetkililer hem de vatandaşlar bu belaya karşı kendilerince bazı önlemler almaya başladı. Alınan önlemlerden biride “sosyal mesafeye uyma” kuralı oldu. Salgından korunmak için devletin en yetkilisi başta olmak üzere, bakanlar, bilim kurulu üyeleri, siyasi liderler, valiler, belediyeler, doktorlar, gazeteciler, haber sunucuları yaptıkları açıklamalarda mutlaka “sosyal mesafe” kuralına uyulması gerektiğini söylemeye başladılar. Ve iş o kadar ileri gitti ki reklamlarda bile bu kullanılmaya başlandı.
Bu tanımlamada, yani “sosyal mesafe” tanımlamasında bir yanlışlığın olduğunu düşünüyorum. Koronovirüsle mücadelede yapılmak istenen “sosyal mesafeye” ara konulması değil, “fiziksel mesafeye” dikkat edilmesidir. Yani yollarda, caddelerde, pazarlarda, marketlerde, mekânlarda, daha doğrusu insanların bulunduğu her yerde insanlarla aramızda en az 1,5-2 metre gibi bir boşluğun, bir mesafenin olmasına dikkat etmemizdir. Bu nedenle doğru tanımlamanın “fiziksel mesafe kuralına uyalım” şeklinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bugüne kadar bu yanlışlığın üzerinde duran ya da bir açıklama yapanı duymadım. Olmuşsa da ben rastlamadım.
İnsan sosyal bir varlıktır. Tek başına yaşaması söz konusu olamaz. Birlikte olduğumuz zaman bizler varız. Sosyal sözcüğünün sözlük anlamına baktığımızda; insanın toplum hayatındaki yeri, rolü, ilişkileri ile ilgili olan şeylerin toplamı olduğunu görürüz. Yine bir toplumda yaşayan iki ya da daha fazla sayıda insanın birbirleriyle girdiği, karşılıklı olarak devam ettirdiği kısa veya uzun süreli anlamlı etkileşimlere sosyal ilişki denildiğini de az çok bilmekteyiz. Şayet “sosyal mesafe” tanımlaması kullanılırsa, sanki bir insanın diğer tüm insanlarla arasına mesafe koymasını, sosyal ilişkilerini dondurmasını ya da sonlandırması istenmiş gibi olur. Böyle bir durumda da çocukları sevmeye, yaşlılara saygı duymaya, ihtiyacı olana yardım etmeye, uzaktan da olsa merhaba demeye, aşık olmaya, hizmet ve çalışmaya bir “mesafe” konulmuş olunur; akraba ve tanıdıkların telefonla da olsa bile hatırlarını sormayı unutmamız gerekir. Böylesi bir şeyi hiç kimse ne ister, nede arzu eder.
Bu nedenlerden dolayı “sosyal mesafe” tanımlamasının doğru olmadığını, sayı ve kavramlara aşına olan biri olarak, “fiziksel mesafe” tanımlamasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
***
Koronovirüsle salgınıyla mücadelenin gerçek kahramanları doktoruyla, eczacısıyla, hemşiresiyle, hasta bakıcısıyla, hizmetlisiyle sağlık çalışanlarıdır; laboratuvarlarda gece gündüz çalışan bilim insanlarıdır. Çalışmalarıyla topluma ayna tuttular. Olayların gelişimi bilim insanlarının devrimci rolünü onaylayıp netleştirdi.
1982 yılında siyasi nedenlerle gözaltına alındığımda, Diyarbakır Kurtoğlu Kışlası’nda uzun bir süre kötü muamele ve ağır işkenceye maruz kaldım. Sorguda bir gün kendimden geçtim. Gözlerimi açtığımda, başımda daha önceden tanıdığım, “Türkiye İşçi Partisi –TİP Davası”ndan gözaltına alınmış olan Dr. Erhan Barut’u gördüm. O kötü koşullarda bile bir doktor olarak mesleğini en iyi bir şekilde yapmaya çalışıyordu. Sonra tutuklandım. 1982-1984 yılları arasında Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’nde kaldım. Cezaevinde 36. hücrede her şeyden mahrum tutulduğum günlerde bir gün gardiyanlar eşliğinde hücrelere ilaç dağıtımını yapan benim gibi tutuklu Dr. Erhan Barut çaktırmadan bana bir diş fırçası ve bir kutu Aspirin verdi. Bu, aklıma her geldiğinde içim burkulur. Sevgili Erhan cezaevinden çıktıktan sonra 1995’te vefat etti[1]. Vefatı nedeniyle anısına o zaman “Hiç Unutmadım” başlıklı bir şiir denemesi yazmıştım. Koronovirüs salgınının başlamasıyla birlikte görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan sağlık çalışanlarına saygımın bir ifadesi olarak bu şiir denemesini paylaşmak istiyorum:
Bir işe başlamadan önce en uygun sözcük ya da kavramlarla yapılacak iş doğru bir şekilde tanımlanmalıdır. Bu yapılmadığında başarı şansımız azalır.
Koronovirüs başımıza bela olmaya başlayınca, hem yetkililer hem de vatandaşlar bu belaya karşı kendilerince bazı önlemler almaya başladı. Alınan önlemlerden biride “sosyal mesafeye uyma” kuralı oldu. Salgından korunmak için devletin en yetkilisi başta olmak üzere, bakanlar, bilim kurulu üyeleri, siyasi liderler, valiler, belediyeler, doktorlar, gazeteciler, haber sunucuları yaptıkları açıklamalarda mutlaka “sosyal mesafe” kuralına uyulması gerektiğini söylemeye başladılar. Ve iş o kadar ileri gitti ki reklamlarda bile bu kullanılmaya başlandı.
Bu tanımlamada, yani “sosyal mesafe” tanımlamasında bir yanlışlığın olduğunu düşünüyorum. Koronovirüsle mücadelede yapılmak istenen “sosyal mesafeye” ara konulması değil, “fiziksel mesafeye” dikkat edilmesidir. Yani yollarda, caddelerde, pazarlarda, marketlerde, mekânlarda, daha doğrusu insanların bulunduğu her yerde insanlarla aramızda en az 1,5-2 metre gibi bir boşluğun, bir mesafenin olmasına dikkat etmemizdir. Bu nedenle doğru tanımlamanın “fiziksel mesafe kuralına uyalım” şeklinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bugüne kadar bu yanlışlığın üzerinde duran ya da bir açıklama yapanı duymadım. Olmuşsa da ben rastlamadım.
İnsan sosyal bir varlıktır. Tek başına yaşaması söz konusu olamaz. Birlikte olduğumuz zaman bizler varız. Sosyal sözcüğünün sözlük anlamına baktığımızda; insanın toplum hayatındaki yeri, rolü, ilişkileri ile ilgili olan şeylerin toplamı olduğunu görürüz. Yine bir toplumda yaşayan iki ya da daha fazla sayıda insanın birbirleriyle girdiği, karşılıklı olarak devam ettirdiği kısa veya uzun süreli anlamlı etkileşimlere sosyal ilişki denildiğini de az çok bilmekteyiz. Şayet “sosyal mesafe” tanımlaması kullanılırsa, sanki bir insanın diğer tüm insanlarla arasına mesafe koymasını, sosyal ilişkilerini dondurmasını ya da sonlandırması istenmiş gibi olur. Böyle bir durumda da çocukları sevmeye, yaşlılara saygı duymaya, ihtiyacı olana yardım etmeye, uzaktan da olsa merhaba demeye, aşık olmaya, hizmet ve çalışmaya bir “mesafe” konulmuş olunur; akraba ve tanıdıkların telefonla da olsa bile hatırlarını sormayı unutmamız gerekir. Böylesi bir şeyi hiç kimse ne ister, nede arzu eder.
Bu nedenlerden dolayı “sosyal mesafe” tanımlamasının doğru olmadığını, sayı ve kavramlara aşına olan biri olarak, “fiziksel mesafe” tanımlamasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
***
Koronovirüs salgınıyla mücadelenin gerçek kahramanları doktoruyla, eczacısıyla, hemşiresiyle, hasta bakıcısıyla, hizmetlisiyle sağlık çalışanlarıdır; laboratuvarlarda gece gündüz çalışan bilim insanlarıdır. Çalışmalarıyla topluma ayna tuttular. Olayların gelişimi bilim insanlarının devrimci rolünü onaylayıp netleştirdi.
1982 yılında siyasi nedenlerle gözaltına alındığımda, Diyarbakır Kurtoğlu Kışlası’nda uzun bir süre kötü muamele ve ağır işkenceye maruz kaldım. Sorguda bir gün kendimden geçtim. Gözlerimi açtığımda, başımda daha önceden tanıdığım, “Türkiye İşçi Partisi –TİP Davası”ndan gözaltına alınmış olan Dr. Erhan Barut’u gördüm. O kötü koşullarda bile bir doktor olarak mesleğini en iyi bir şekilde yapmaya çalışıyordu. Sonra tutuklandım. 1982-1984 yılları arasında Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde kaldım. Cezaevinde 36. hücrede her şeyden mahrum tutulduğum günlerde bir gün gardiyanlar eşliğinde hücrelere ilaç dağıtımını yapan benim gibi tutuklu Dr. Erhan Barut çaktırmadan bana bir diş fırçası ve bir kutu Aspirin verdi. Bu, aklıma her geldiğinde içim burkulur. Sevgili Erhan cezaevinden çıktıktan sonra 1995’te vefat etti[1]. Vefatı nedeniyle anısına o zaman “Hiç Unutmadım” başlıklı bir şiir denemesi yazmıştım. Koronovirüs salgınının başlamasıyla birlikte görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan sağlık çalışanlarına saygımın bir ifadesi olarak bu şiir denemesini paylaşmak istiyorum:
1.
yerdeyim
gözlerim bağlı
şefler başımda
mübarek tabip ellerin
üzerimdeydi sorguda
sen
doktor olduğun için
iyileştirmek istiyordun
onlar
tekrar işkenceye alınmam için
sadece konuşabileceğim kadar
iyileşmemi istiyorlardı
bense
yaşamak istiyordum.
2.
çok zaman geçti aradan
o, en zor günümde
o, en zor anımda
beni iyileştirmek isteyen
tabip ellerini
dost bakışını
ve otuz altıncı hücrede verdiğin
aspirin ile diş fırçasını
hiç unutmadım!
9 Mayıs 2020 tarihinde
https://www.tigrishaber.com/sosyal-mesafe-mi-fiziksel-mesafe-mi-4043yy.htm
https://www.erganihaber.net/kose-yazisi/1368/sosyal-mesafe-mi-fiziksel-mesafe-mi.html
https://www.gaphaberleri.com/kose-yazisi/688/sosyal-mesafe-mi-fiziksel-mesafe-mi.html
http://www.ruhanews.com/kose-yazisi/445/sosyal-mesafe-mi-fiziksel-mesafe-mi.html
https://www.erganihaber.net/kose-yazisi/1368/sosyal-mesafe-mi-fiziksel-mesafe-mi.html
[1] Şiiri Mayıs 1995’te yazmışım. Bu nedenle ölüm tarihinde yanıldım. Yazım yayımlandıktan sonra 10 Mayıs 2020 günü Sevgili Erhan’ın eşi Av. Çiğdem Barut’la yaptığım telefon görüşmesinde doğum tarihinin 17.12.1953, ölüm tarihinin 09.03.2011 olduğunu öğrendim. Bu yanlışlıktan dolayı özür dilerim.