“Anlayan kalmamış bu tanrının diliniKabartmalar konuşmuyor bizimle kayalarda” Hilar’da geceler ne kadar karanlık olursa olsun, gökyüzündeki yıldızlar çok ve bir o kadar da aydınlık olur. Ay, karanlık gecelerde sevgilinin yanağı gibidir. Güneş, güzele vurur, ama, Hilar kayalarından da hiç nurlu ışıklarını esirgemez.
“Tanrılar ülkesi” Olympos’ta oturan Baştanrı Zeus, karısı Baştanrıça Hera’nın katkısı olmadan, anasız, Tanrıça Athena’yı doğurur. Buna çok içerleyen Hera da, inat olsun diye babasız Tanrı Hefaystos’u doğurur. Bir ayağı kısadır Hefaystos’un. Çok üzülür Hera, çok utanır. Dayanamaz, bir gün onu bacağından tuttuğu
Misbah HİCRİ İlk bakışta, kitabın ismi sanki çiftçilikle ilgili (sürüm, dikim, biçim) bilgiler veriliyor sanırsınız. Kitabın sayfalarını çevirdikçe yaşamın direngenliği içinde ki bir insanın hayat mücadelesini görürsünüz. Her insanın yaşadıkları onun en büyük eseridir. Kitap iki kısımdan oluşturulmuş; birinci kısmı sosyal, kültürel,
Sevgili Arkadaşım Huneyn Kaygusuz,Gönderdiğin yazılarını kitap formatında düzelttim. Yazıların çok karışık ve çok imla ve yazım hatası vardı. Yazı dosyanı belli bir düzene koydum ve yazım hatalarını, noktalama işaretlerini, bozuk cümleleri yetilerim ölçüsünde gidermeye çalıştım. Biraz zamanımı aldı, ama değdi çalışmaya. Yazıların
“Sümer Kervanları Erciyaş ve Ergani’ye uzandığı günden beri, Türkiye’de SERMAYE vardır.”Dr. Hikmet Kıvılcımlı (Türkiye’de Kapitalizm’in Gelişimi, Köxüz Yayınları, Önsöz.) Ergani’nin Maden’le ilişkileri tarihten ve idari, ekonomik, komşuluktan gelmektedir. Tarihten gelen ilişkiler nedeniyle, birçok yerli ve yabancı araştırmacı tarafından ve de tarihi belgelerde
Hefaystos (veya Hephaistos) Eski Yunan mitolojisinin önemli tanrılardan biridir. “Tanrılar ülkesi” Olympos’ta oturan “yüceler yücesi” baştanrı Zeus, karısı baştanrıça Hera’nın katkısı olmadan, anasız, tanrıça Atena’yı doğurur. Hera buna çok içerlenir; kıskançlığından, inat olsun diye, o da tek başına, Zeus’un katkısı olmadan, babasız,
“Bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin.Sonra diyorum; söyleyince ne olacak, sus bitsin.” -Cemal Süreya Bir tesadüf sonucu Bilim Etiği Günü adlı bir kitapçık elime geçti. İlginç ve öğretici olduğu için zevkle okudum. Emeği geçenleri kutluyorum. Kitapçığın yayım tarihi biraz eski. İstanbul
(Anlatıcı Müslüm Üzülmez’dir) Tarihi Ergani’de, yani yüz yıl öncesinde, aile büyüklerimin anlattıklarına göre, Zülküf/Makam Dağı’nın tüm çevresi tarla, bağ ve bahçeymiş ve bunların çoğu da Ermenilere aitmiş. Tarla, bağ ve bahçelerde toprak kaymalarını önlemek ve yamaç eğilimlerini düzleştirmek için seki denilen taş
Aptal insanların çoğu şahsi menfaatlerinin ötesini düşünmeleri çok zor olduğundan kolayca kepazeliklere imza atarlar. Tigris Haber (Diyarbakır) gazetesinde, yayına başladığı günden beri imkân buldukça bana ayrılan köşede yazılar yazıyorum. Gazeteyi İstanbul’da olmam nedeniyle ancak internet ortamından, gazetenin web sitesinden takip edebiliyorum. Sıddık
1960’lı yıllar yoksulluk ve yoksunluk yıllarıydı. Ulaşım, iletişim, her şey sınırlıydı. Bir yerden bir yere gitme, bir yere bir şeyler gönderme veya oradan getirtme çok nadir yapılabiliyordu. Çocuktum. O zamanlar Ergani’den Çermiğe Faho dedemlere (Fahri Değirmenci, 1906-1999) eşekle gidip gelmek (mesafe 35