Sevgili Kemal Ezber’imiz aramızdan ayrıldı. Ölüm haberini 30 Aralık 2014 günü Şeyhmus Diken’in Tigrishaber Sitesi’nde yayınlanan yazısından öğrendim. Anısına saygı, vefa borcu niyetine anılarımı paylaşmak istiyorum. 1974-75 yıllarında Diyarbakır’da henüz İlerici Gençler Derneği-İGD kurulmamış, yavaş yavaş kurulma çalışmaları yapılmaktaydı. Ben Ankara’da öğrenciydim.
hep anlattığın gibi, hayat işte böylehazan yaprağı gibi dökülmeye başladık 11 Kasım 2014 günü sevdiğim güzel bir insanı, Hüsnü Güzel hocamızı kaybettik (1944-2014).Vefatını Ergani’den kardeşim Şahin haber verdi. Beklemediğim bu haber karşısında çok üzülmenin ötesinde, derin bir sarsıntı geçirdim. Çünkü o, bizim
Bir güzel insan daha bizi bırakıp gitti. Diyarbakır Barosu avukatlarından Erdinç Uzunoğlu, 21 Ocak 2014’de gece saat 22.00 de evinde vefat etti. Bir gün sonra da Diyarbakır’da defnedildi. Ölüm hayatın ötesi, ayrılığın ebediliğidir. Giden çok yakınınsa ve de gidişinin acısını yüreğinde duyuyorsan
“güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsandikenleri kopardığın yerler teker teker kanardikenleri kopardığın yerleri bir bahar filan sanırsanKürdistan’da ve Muş-Tatvan yolunda bir yer kanarMuş-Tatvan yolunda güllere ve devlete inanırsaneşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar” – Turgut Uyar( Divan, 1970) Eski zamanlarda aile büyüklerim
ZORLU YOL: İmralı Görüşmeleri(*) kitabında yer alan röportaj: Sorularım bu kez 12 Eylül mağduru Araştırmacı Yazar Müslüm Üzülmez’e… Türkiye’de neden toplumsal barış sağlanamadı? Cumhuriyetin tarihi, faili meçhul cinayet, baskı ve inkâr politikalarının tarihidir.Cumhuriyet daha kuruluş aşamasındayken organize bir şekilde Türkiye Komünist Partisi
diyarbakır;taşların gibi bir yanın hep karanlık olsa da, sanmıyorumgüneş seni sevdiği kadar başka bir kenti daha sevsin. Diyarbakır ve Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin benim yaşamımda çok farklı yerleri vardır. Diyarbakır, doğup büyüdüğüm ve umutla kırlangıçların kanadında baharları beklediğim kenttir. Diyarbakır Cezaevi ise,
“Geleceğim, belki 60 yaşında olabilirim. Ama geldiğimde burayı müze olarak göreceğim. Ne ben bugünkü Nuri olacağım, ne de zaman bugünkü gibi olacak. Ben bir gün buraya geleceğim.” (s.9) Takvim yaprakları soluyor, yıllar su gibi akıp geçiyor ama Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’nde
zindanların uğultusu kulaklarımı her çınlattığındagün batımı hüznünde yüreğimin derisi yüzülür Türkiye Cumhuriyeti tarihi “zincirlenmiş zamanlar”ın tarihidir. Umumi Müfettişlikler, İstiklal Mahkemeleri, Darbeler, Sıkıyönetimler, Olağanüstü Hal Yönetimleri bunun en iyi kanıtlardır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşananlar ise bunların katmerlisidir. Mehmed Uzun, bir denemesinde,
kırk kapı açıldıkırk kapı kapandıiki gözü iki çeşmeanam içeri alındı Devrimciler biraz divane olur. Fırtınalara aldırmazlar yürekten menzili uzak umutlara koşarlar. Aşkla yıldızlara bekçilik edip sevdayla güneşin doğuşunu bekler. Gökyüzü mavi özgürlüğün, yaşadıkları topraklar zulmün karanlığı altındaysa geceleri cehennem sıcağında üşürler. Altın
Edip Polat “Yoldaş Koçero” adı ilk etapta “Koçero’nun yoldaş olanı da mı var?” diye bir soruyla karşılanabilir bildiğimiz “Koçero”nın özelliklerinden… Ama bu bir kitap adı, hem de bir komünistin anıları. Yakın tarih yazımının biraz da anılardan oluşacağı muhakkak, bu yüzden yazar Müslüm