Sevgili dostum Misbah Hicri’yi 27 Kasım 2020 günü Korona’dan kaybettik. Anısına hürmetle “Coğrafya Kaderdir“ kitabıyla ilgili 20 Aralık 2018’de yazdığım yazımı yeniden paylaşıyorum. Mezopotamya tarih boyunca saldırıya maruz kalan, işgal edilen ve savaşların eksik olmadığı, sürekli kanın aktığı ve zenginliklerin talan edildiği
“deki dicle’ye ve fırat’abeşikte uyuyana içirdim toprağın kanını” (M. Oğuz) İlginç ve önemli bir kitaptan, Mezopotamya’da 1915-1920 Sivil Yönetimi kitabından bahsetmek istiyorum. Kitabın yayın tarihi biraz eski, 2004 yılında Yaba Yayınları tarafından yayımlanmış. Kitabın ilginçliği bir istihbaratçının kaleme almış olmasından, önemi ise
“Bugünün dünden farklı olmasını istiyorsan, geçmişte olup bitenleri iyi bilmelisin.” -Spinoza Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye’nin en eski siyasi partilerinden biriydi. 10 Eylül 1920’de Bakü’de kuruldu. 7 Ekim 1987’de Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adı altında birleşme
Kadere ister inanalım ister inanmayalım, kesin olan bir şey var ki o da Kürtlerin kaderinin kötü yazılmış olmasıdır. Kürtler kendi iç dinamikleriyle bir yere gelemedi, kendi kaderini kendisi belirleyemedi. Ortak bir amaç etrafında enerji ve hayallerini güçlü bir şekilde açığa çıkarmayı başaramadı.
Mezopotamya, tarih boyunca saldırıya maruz kalan, işgal edilen ve savaşların eksik olmadığı; sürekli kanın aktığı, zenginliklerin talan edildiği bir coğrafya olmuştur. Yaralıdır. Yarası tarihten gelen ve çok derin bir yaradır. İç kanaması durmadı, devam ediyor hâlâ. Tanım olarak Mezopotamya iki nehir, yani
“köprü kurmak çocuk oyuncağıbarıştır insanlığın en büyük eseri.” Günümüzde şiir yazan çok, ama ne yazık ki güzel şiir çok az. Ama Misbah Hicri’nin yeni yayınlanan Tarihsiz ve Talihsiz Şiirler kitabında yer alan şiirleri fazlasıyla beğendim. Şiir, şiir yazmak için yazılmaz bence, içten
“Nereye bir ad verilmişse, bir sebebi olduğu için o ad oraya verilmiştir. Dünyada sebepsiz verilmiş hiçbir ad yoktur” –İmâmî Bir coğrafya adını arıyor… Bir halk kimliğinin geri verilmesini istiyor… Türkiye çok hızlı, inişli çıkışlı bir süreçten geçiyor… Bu sürece denk gelen okuduğum
Kürt sorunu nedeniyle, Türkiye’de korkunç şeyler oldu. İnsanlarımız çok acılar yaşadı; yaklaşık 50 bin insanımız canından oldu. Kürtler’in yaşadığı coğrafyada operasyonların sayısı sürekli arttı. Operasyonların sayısı artıp kapsamı genişledikçe olaylar da büyüyerek gelişti. Olaylar geliştikçe kan, gözyaşı, acı, göç, feryat ve hawarlar
“Doğu Sorunu” üzerine, doğrusu “Kürt Sorunu” üzerine yılardır konuşuyor ve tartışıyoruz. Bu tartışmalardan çok eski, ufak bir kesiti, ve bu tartışmalar içinde yer alan Turgut Akın’ın kaleme aldığı tarihi bir belge niteliğinde olan konuya dair bir yazısını paylaşmak istiyorum. 1960’ta, 27 Mayıs
“Fırat ve Dicle’nin harap kıyılarını,Zararlı otlar kaplamış.Hiç kimse sokağa adım atmıyor artık,Ve neşeyle dolaşmaya çıkmıyor.Çayırdaki sığırlar,Ne süt ne de yağ veriyor,Anaç koyunlar doğurmuyor,Tüm ülke korku içinde.” MÖ. 2000’li yıllarda Sümerlerce yazılmış Gılgameş Destanı’nda, günümüzde sıkça Ortadoğu diye anılan, ama tarihte Mezopotamya olarak