Sevgili dostum ve Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nden koğuş arkadaşım Recep Maraşlı’nın Almanya’dan adıma imzalayıp gönderdiği Diyarbakır ya da Sodom’un 5 No’lu Zindandaki Bin Günü(*) kitabı teknoloji ve iletişimin bunca gelişmişliğine rağmen ancak 2 ay 5 günde elime ulaştı. Gecikme, kitabın özgül ağırlığından
Nereye gitsem ardım sıra hüzün gelirİçimde kor olmuş anılar alevlenir 12 Eylül 1980: Yıkım ve yenilginin başlangıcı, milâdıdır. Askeri darbe o kadar şiddetliydi ki etkisi hâlâ sürmekte. Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi ise 12 Eylül’ün vücut bulmuş halidir; zamanında dünyada nam salmış
Bir COVID-19 virüsü çıktı dünyanın feleği şaştı. Peki, bir toplumun tüm fertleri bir gün bir salgın hastalık yüzünden birer birer kör olmaya başlarsa ne olur, nasıl bir yaşamla karşı karşıya kalınır? Bu ve benzeri ürkütücü sorulara verilecek yanıtları ve daha fazlasını KÖRLÜK(*)
Çok okuyan, az yazan biriyim. Okumak benim için olmazsa olmaz bir şey. Sürekli okurum. Bazen belli konulara dair (tarih, bilim, felsefe, din, siyaset gibi…) kitapları ya da kimi yazarların kitaplarına yoğunlaşarak peş peşe okurum. Bu aralar da bolca Stefan Zweig’in kitaplarını okuyorum.
Müslüm Üzülmez, Kâmil Sümbül’ün Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde kaldığı günleri anlattığı “Ana Esas Duruşa Geç” kitabını yazdı. “Geçmiş asla ölü değildir; geçmiş, geçmiş bile değildir.” (William Faulkner) Unutmamak ve unutturmamak için yazmak lazım, ama bazı şeyleri yazmak çok zordur. Hele yazarın kendi
hayat önce bahar rüzgârısonra çöl rüzgârı gibi eser:acı, tatlı, güzel, çirkin ne varsabir gün sona erer. Diyarbakır’ın değerli evlatlarından Cengiz Yıldız (d.1953) 11 Ekim 2018’de İstanbul’da vefat etti. Bir gün sonra da dostlarının, sevenlerinin omuzlarında İstanbul Bakırköy Mezarlığı’nda sonsuzluğa uğurlandı. Vefatından bir
İsa Tekin Sevgili Müslüm Üzülmez Abem, 02.11.2017 tarihinde imzalayıp gönderdiğin “St. Petersburg İzlenimleri Ve Dicle Vakitli Gecelerde Yazılanlar” kitabınız 09.11.2017 tarihinde elime geçti. Çok mutlu oldum ve zevkle okudum. Aslında okuduğum kitaplara yazı yazmayı beceremem. Ama bu kitabı okurken bende çok farklı
Cesaretin, Onurun ve İnsanlığın Sınandığı Mekân: 5 Nolu takvim yaprakları solsa dayaşananları unutmak mümkün değilolaylar bir bir geçer kaydabeyinde hafıza dosyalarına unutmadım!zindanların uğultusu kulaklarımı her çınlattığındagün batımı hüznünde yüreğimin derisi yüzülürgöz bebeklerime takılır resminseni gördüğümde bil ki güzelimgöz yaşlarımı esirgemeyeceğim Sonbahar, hüzünlü
“Mamosteyê delal, law weleh ez dibêjim qey ji gewrîya min xwîn tê.”(*) (s.288) Geçmişi bilmeden ne bugünü anlayabilir ne de doğru bir şekilde geleceği inşa edebiliriz. Bu bağlamda geçmişe yapılan yolculukları severim. Ay Işığı Tanıklığı adlı romanı okuyunca işte böyle bir yolculuğa
“yanlış zaman sürgünüdür insan” –Mehmet Oğuz 1643’te doğan İsaac Newton birçok şeyi araştırıp ortaya çıkaran bir bilgedir. Yıldızların hareketi, ışığın yapısı, sesin hızı, ısının iletimi ve yerçekimi kanunu bu dâhinin sayesinde bilinir olmuştur. Bu buluşlarından en çok yankı uyandıranı ise “yerçekimi kanunu”