Son yıllarda sürdürülebilir kalkınma kavramı çok kullanılmaya başlandı. Bu nedenle, kalkınma ve yatırım planlarında yer alan sürdürülebilir kavramı için yapılan tanım ve bu kavramın gelişim sürecini bilmemizde yarar var.
Dünyamızın birçok bölgesinde hızlı nüfus artışları, kontrolsüz sanayileşme ve şehirleşme gibi olgular beraberinde doğal kaynakların aşrı ve yanlış kullanımını getirerek, atık miktarının artmasına ve çevrenin kirlenmesine neden olmuştur. Böylece önce toprak, su ve hava kirlilikleri gibi çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Bu çevre sorunlarını görüşmek üzere ilk olarak 5-16 Haziran 1972 yılında Stockholm’da, Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı toplanmış ve bir Deklarasyon yayınlamıştır. Bu konferansta, sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeler bir araya getirilerek, insanın sağlıklı çevrede yaşama hakkı tanımlanmış ve çevrenin korunması ile geliştirilmesi vurgulanmıştır.
Çevre kirliliklerinin önüne geçilmemesi ve fosil yakıtların (petrol, kömür ve türevlerinin) yakılmasıyla atmosfere verilen karbondioksitin sera etkisi nedeniyle, yerkürenin adım adım küresel ısınmasını gündeme getirmiştir. Küresel ısınma ve kutuplardaki erime sonucu, deniz seviyesi yükselerek kıyı kentlerin ve arazilerin su altında kalmasına neden olabilir. Kloroflorokarbon ve diğer sanayi gazları ozon tabakasını delerek, kanser türlerinin hızla artmasına, ayrıca okyanuslarda besin zincirinin bozulmasına neden olabilir. Yaşanan yerel ve bölgesel çevre kirliliklerinin yanı sıra, küresel kirliliğin getireceği sorunların ortaya çıkaracağı kaygılar nedeniyle, 1983 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu kurularak, çevre sorunlarının geniş ve çok yönlü olarak incelenmesi istenmiştir.
Komisyonun amacı, kısaca: Çevre ve kalkınma sorunlarını inceleyip, bu sorunların kontrolü için öneriler sunmak, bireylerin, gönüllü kuruluşların, bilim çevrelerinin, iş dünyasının, enstitülerin ve hükümetlerin çevre konularına gösterdikleri anlayışı yükseltmektir.
Komisyon, 1987’de çevre ve kalkınma konusunu içeren “Bir Tek Yerküreden Bir Tek Dünyaya Doğru” şiarıyla “Ortak Geleceğimiz” raporunu dünya kamuoyuna açıklamıştır (Bu Raporu, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı 1987 yılında Ortak Geleceğimiz adı altında kitap olarak yayınlamıştır). Raporda, Ortak Kaygılar, Ortak Tedbirler ve “Ortak Çalışmalar” başlıkları altında aşağıda özetlenen tespitlere yer verilmiştir:
*Çevre ve kalkınma iki ayrı sorun değildir. Bunlar birbirlerinden ayrılmaz şekilde, birbirine bağlı ve bütündür. Çevrenin bozulmasına rağmen sağlanan kalkınma, korunamaz. Çevre ve kalkınma sorunu ayrı ayrı politikalarla, sorumluluğu parçalı ve kısıtlı kurumlarla çözülemez.
*Çevre baskılarıyla, ekonomik kalkınma yolları birbirine bağlıdır. Toprak, su ve orman bozulmalarının kökeninde yanlış tarım politikaları, şehirlerde yaşanan hava kirliliğindeki yanlış enerji ve yakıt politikaları olabilir. Çevre baskıları, ekonomik kalkınmayı tehdit eden unsurlardır. Bu nedenle, ekonomi ve ekoloji entegre olarak ele alınmalıdır. Her ikisi de insanın refahı için gereklidir. Ekonomi, sadece refahı artırmak, ekolojide yalnızca doğanın korunması olarak görülmemelidir.
*Çevre sorunları ile ekonomik sorunlar birçok sosyal ve siyasal etkene bağlıdır. Hızlı nüfus artışı ve yoksulluk çevre bozulmasının ana etkenleri olduğu belirtilmektedir.
*Dünyadaki aç insan sayısı, insanlık tarihi boyunca olmadığı kadar yüksek bir sayıdadır ve hâlâ yükselmeyi sürdürmektedir. Ülkelerin içindeki yoksulluk, toprağın ve diğer varlıkların eşit olmayan dağılımıyla daha da kötüleşmektedir.
*Sürdürülebilir kalkınmayı sağlamakla ilgili zor seçimleri yapabilmek, bilgili ve bilinçli bir kamuoyunun, gönüllü kuruluşların, bilimsel toplulukların ve sanayiin yaygın desteğine ve katkısına bağlıdır. Kalkınma planlamasında, karar alınmasında, proje uygulanmasında onların hakları, rolleri ve katılımları genişletilmelidir.
*Her hangi bir politikanın, çevreye olabilecek zararlarını önceden tahmin edip önleyebilmek için, bu politikanın ekolojik, ticari, enerji, tarım ve diğer boyutlarıyla birlikte ve aynı zamanda ele alınması gereklidir. Bunun için çevreye yeni bir yaklaşım tarzı ile yaklaşılmalıdır. Bu yeni yaklaşımda ülkeler; üretimin, kaynakların korunması ve zenginleştirilmesi ve kaynaklara adil ulaşma olanağının sağlanması benimsenmelidir. Bu yaklaşım “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı ile ifade edilebilir.
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, çevre politikalarıyla, kalkınma stratejilerinin bütünleştirilmesi için bir çerçeve çizmekte ve kalkınma terimi en geniş anlamda kullanılmaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma, her ulusun hem iç politikalarında, hem de uluslararası politikalarında değişiklik getirmektedir. Uzun vadede uluslararası ilişkiler, ticaret, sanayi ve teknolojinin, çevre gerekleriyle daha uyumlu olmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Amaç; bugünün ihtiyaçlarını ve beklentilerini, gelecek kuşakların ihtiyaç ve beklentilerinden ödün vermeksizin karşılamaktır.
29 Ekim 2006
Ergani Haber Gazetesi