İnsanlar, her geçen gün daha çok çevre ve kirliliklerden şikâyet eder oldu. Bu kadar çok şikâyet edilmesine rağmen, kirlilikler de katlamalı artar oldu. Ergani Çimento Fabrikası‘nı göz önüne getirin. Burada olan sadece bir çevre kirliliği mi? Hayır, bence, sosyal ve ahlaki kirlilikte söz konusudur.
İlgililerin ve halkımızın ve çevre konusunda yeterli duyarlılığı göstermemesi, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu Kanun’a dayanılarak çıkartılan yönetmeliklerdeki yükümlülükleri yerine getirmeme ve bilmemelerinin nedeni; bilgi eksikliği, yasal düzenlemeleri takip etmeme, neyin nasıl-nerede yapılacağını veya yapılması gerektiğini bilmeme, çevre bilincine vakıf olmama, üretim ve çevre teknolojilerini takip etmeme, teknolojik seviyeye uygun teknolojiler kullanmama, bencillik ve aşırı kâr hırsından kaynaklanmaktadır. Bunlara kamu kurumlarının hantallığını; işin bilinçli, ehil ellerce yürütülmeme ve bürokrasiye boğulmasını da eklemeliyiz. Ama en önemli sorun, bence soruna çok yönlü, bir bütün olarak bakamayışımız ve ilişkilerimizin istenen, arzu edilen düzeyde olmamasından kaynaklanıyor.
Unutmayalım ki, kirlilik bir bütündür ve istemediğimiz arzu etmediğimiz her şeydir. Kirlilik, insanların faaliyetleri, üretme ve tüketme eylemi sonucu oluşur.
İnsan biyolojik, sosyal ve tinsel bir varlıktır.
Biyolojik bir varlık olmamız ve doğadan beslenmemiz nedeniyle, doğaya göbekten bağımlıyız. Doğayla aramızda yaşamsal bir bağ var. Hastaları, yaşlıları ve çocukları bir tarafa bırakalım, babayiğit bir insan bile en fazla 6 dakika havasızlığa, 6 saat susuzluğa ve 60 gün açlığa zor dayanmaktadır. Yani, 6 dakika içersinde hava teneffüs etmesek, 6 saat içinde bir şeyler içmesek ve 60 gün içersinde de bir şeyler yemesek “abbas yolcu” olur, yaşamımız sona erer. Bu nedenle doğayla ilişkilerimiz iyi olmalıdır. İnsanla doğa arasındaki ilişki; iyi, arzu edilen düzeyde değilse, burada Doğal Çevre Kirliliği söz konusudur. Doğal Çevre Kirliliği denilince de, ilk etapta hava, su ve toprak kirliliği akıla gelir. Doğayı kirlettiğimizde, doğanın intikamı korkunç olur!
İnsan sosyal bir varlık olması nedeniyle de, diğer insanlarla birlikte bulunmak ve müşterek yaşamak zorundadır. Burada insanın insanla, insanın toplumla ilişkide olması zorunluluğu vardır. İnsanın insanla, insanın toplumla ilişkilerinde istenmeyen, arzu edilmeyen bir ilişki varsa; Sosyal Kirlenme, bir başka ifadeyle Toplumsal Kirlenme söz konusudur. Sosyal veya toplumsal kirlenme deyince de; küçükleri sevmeme, büyüklere saygı göstermeme, yalan söyleme, işine gitmeme veya işini gereğince yapmama, temiz olmama veya hırpani gezme; duvar diplerine çiş etme, yollara tükürme veya sümkürme, çöpleri gelişi güzel sokaklara atma, yüksek sesle konuşma; bilgisiz olma, okumama ve yazmama, sosyal sorunlarda duyarsız kalma; yasaları çiğneme, yasalara uymama, yasaları uygulatmama; işsizlik, rüşvet, hırsızlık, dilencilik, ürettiğinden çok tüketme veya hiç üretmeden hep tüketme; işkence, insan hakları ihlalleri, zulüm etme, kendini yasalardan üstün görme, demokrasicilik oynama… ilk akla gelenlerdir.
Birde her insanın ruhi (tinsel), yani maddi yanın yanında bir manevi yanı bulunmaktadır. Eğer bir insanın manevi yanı yok ise, o insanın hiçbir değeri yoktur. Tabi burada söz konusu olan kirlilik; Ahlaki (Etik) Kirliliktir. Ahlaki kirlilik içinde olanlarda ne ailesel, ne dinsel, ne toplumsal, ne insani… hiçbir değer bulunmaz. Böylesi insanlardan da, insanlara ve topluma hiçbir fayda gelmez. Devletin malını, kilisenin çanını, caminin halısını, anasının bileziğini çalanlardan insanlık ve çevre sağlığı konusunda ne bekleyebiliriz?
Görüldüğü gibi, kirlilik bir bütündür. Bizler doğal çevre, sosyal veya ahlaki kirlilikler ile mücadele etmek istiyorsak, kirliliğe karşı topyekûn bir savaş vermek zorundayız. Tek başına, sadece doğal çevre kirliliği, sosyal veya ahlaki kirlenmeye karşı vereceğimiz mücadelenin başarıya ulaşma şansı hemen hemen yoktur. O halde, ilk önce herkese aş ve iş imkânları yaratmalıyız: Midesi çalışmayanın kafası, kafası çalışmayanın da midesi çalışmaz. Aç insanlardan temiz bir çevre, sağlıklı bir ilişki bekleme boş bir hayaldir. Açlık; ne aile, ne dost, ne insanlık, ne din, ne çevre ve ne de yasa tanır! Öyleyse, hayallerimizin gerçekleşmesi için; çok okumalı, çok çalışmalı ve çok üretmeliyiz.
***
Yeni bir bilinç, yeni bir anlayış, yeni bir bakış ve yeni bir davranışla, yaşanabilir bir yurt ve çevre için; 21.yüzyıla yaraşır hayat dolu, yoksulluk ve çirkinliklerden arınmış, şirin bir Ergani için; bizler, Avrupa Birliği Müktesebatı’nın çevre alanındaki yasal düzenlemelerin yerel düzeyde uygulanması çalışmalarına hemen başlayarak, Avrupa Birliği’nce yayınlanmış ve yayınlanacak yasal düzenlemeleri izleyerek, sürdürülebilir bir üretim ve tüketim kalıbının oluşturulması, yoksunluk ve yoksulluğun aşılması, sorumluluk paylaşımı ve işbirliği anlayışının geliştirilmesi ve mahalli inisiyatiflerin desteklenmesi yönünde kolları sıvamalıyız.
Kalkınma, refah ve özgürlüğün amaçlandığı hedefe varmamız kendi ellerimizdedir.
25 Ağustos 2006
Ergani Haber Gazetesi