Rüya mıydı hepsi, yoksa şimdi mi rüyadayım.
Maden, Bakır Maden İşletmesi sayesinde eskiden çok şen, canlı bir ilçeyken, bugün Bakır İşletmesi‘nin kapatılması ve faaliyetine son verilmesi nedeniyle eski canlılığını yitirmiş, yoğun göç veren cansız bir ilçe konumuna düşmüştür. Bakır cevherleri tükendi diye işletmenin kapatılması sonucu, Madenlilerin çoğu başta Elazığ olmak üzere başka yerlere göç etti. İki dağ yamacında kurulu bulunan ve kibrit kutusu gibi birbirlerinin üzerine konulan evlerin çoğu ne yazık ki bugün sahipsiz birer harabeye dönmüş. Fabrika bacaları ise, birer anıt gibi tüm görkemleriyle ayakta, ama bacaları tütmüyor. Artık bakır üretilmiyor. Oysa eskiden Maden ve Maden’de hayat bir başkaydı. Bugün ise, Maden kendi haline terk edilmiş, çaresiz. Acilen derdine bir çare bulunmalı: Projeler geliştirilmeli, yoksa ilçenin ölümü kaçınılmaz!
Maden’le hem benim, hem de Ergani’nin ilişkileri hep sıcak olmuştur.
Benim ilişkilerimde öne çıkanlar:
Birincisi, 1974 yılında öğrenciyken 60 işgünü olan Kimya Mühendisliği Staj’ımı Maden’de, Etibank Ergani Bakır Maden İşletmesi‘nde maden sahası, izabe, laboratuar, asit ünitesi gibi hemen hemen tüm birimlerinde yaptım. Yemekhanesinde yemek yedim, izabede işçi çayı içtim, sendika lokalinde işçi toplantılarına ve devrimci çalışmalarına katıldım: Güzel anılarım var. Çalışanların sıcak ilgisini ve işçilere her gün birer tane dağıtılan ve staj dönemimde bana da verilen tayın/somun ekmeğin kokusunu hiç unutmadım!
İkincisi, 1975’te, babamın Maden İlçe Müftülük binasının yanında bulunan caminin minaresini yapmasıdır. Bu minarenin yapımında ben ve kardeşim Haydar’ın da emeği vardır. Götürü alınan bu işte, babamıza yardım için; ben ve Haydar taş yontma, duvar örme, harç yapma ve taşıma gibi birçok işlerde çalıştık. Bazen ikimiz birlikte giderdik, bazen de ayrı ayrı giderdik. Yapılan minarenin üzerinden Maden’i yukardan seyir etmek çok hoştu: Unutmadım!
Ergani’nin Maden’le ilişkileri ise, tarihten gelmektedir. Ayrıca idari, ekonomik ve de komşuluktan gelen bir ilişkisi vardır.
Tarihten gelen ilişkiler nedeniyle; çoğu yerli ve yabancı araştırmacılarca ve tarihi belgelerde çoğu kez Ergani ve Maden karıştırılmaktadır. Maden’de bulunan bakır madeninin Ergani ismiyle özdeşmiş olması, Ergani 1846 yılında sancak iken birden il merkezinin Maden’e taşınması ve bu taşınmayla birlikte isminin Ergani Maden Sancağı olarak anılması ve bu sancağın Diyarbakır’a bağlanmasından kaynaklanmaktadır. Bunlar isim karışıklığına temel oluşturdu. 1926 yılında, Türkiye’de yapılan yeni idari düzenlemeyle sancak yönetimine son verilmiştir. Bu bağlamda, 1926 tarih ve 877 sayılı kanunla Ergani Maden Sancağı da kaldırılmış ve Ergani ilçe olarak Diyarbakır’a, Maden ise ilçe olarak Elazığ’a bağlanmıştır.
Ergani-Maden arasındaki ekonomik ilişkilerin temelini ise, Ergani Bakır Maden İşletmesi ve bu işletmede çalışan işçiler oluşturmaktaydı. Fabrikada çok sayıda Erganili işçi çalışmaktaydı. Sendika ve sendika seçimlerinde Erganililer ile başka ilçeliler ve CHP’liler ile Adalet Partililer arasında bitmez tükenmez, kıyasıya bir mücadele sürerdi. Erganiler ilk defa sendika, sözleşme, sigorta, iş güvencesi, grev gibi sözcükleri bu işletmede çalışanlardan duydu diyebilirim.
Fabrika üç vardiya çalışırdı. Maden’e Ergani’den sabah, akşam ve gece Belediye Parkı’nın önünden işçi servisleri kalkardı. Belediye Parkı’nın karşısında, 1970’li yıllarda Yahya Amcam ve babam farklı tarihlerde kahve çalıştırırlardı. Bu kahvelerde ben de çalıştım. Kahvelerdeki bu çalışmalarım nedeniyle, Maden’de çalışan işçileri yakından tanıdım. İşçiler servislere binmeden önce kahvede veya kahve önünde oturur, oyun oynar ve çaylarını içerlerdi… Bugün hepsi yalan oldu!
Ayrıca, Ergani Bakır Maden İşletmesi’ne Ergani’den çakmak taşı giderdi. Ergani’nin yaklaşık 4 kilometre güneyinde, hemen tren istasyonunun bitişiğinde Kesker denilen bir ünite/atölye vardı. Burada çalışan işçiler Etibank Ergani Bakır Maden İşletmesinin işçileri olarak çalışırlardı. Çevreden toplanan çakmak taşları kırılarak vagonlara doldurulup demiryoluyla Maden’e gönderilirdi. Çakmak taşı izabede/fırında bakır ergitmede katalizör, yani işlemi çabuklaştıran malzeme olarak kullanılırdı. Kesker’de ağır iş makinaları ve damperli kamyonlar, usta sürücü ve kalifiye işçiler bulunurdu. Erganili birçok aile Kesker işletmesinden ve Maden’deki fabrikadan ekmek yedi. Ayrıca, bu işletmeler Ergani’nin sosyal ve ekonomik yaşamına önemli katkı sağladı.
Fabrika, bu katkılarının yanında çevre ve insan sağlığını da olumsuz olarak etkilemiştir. Maden’de çalışanlar ve Maden’de yaşayanlar fabrika bacasından çıkan bol kükürtdioksit (SO2) gazını ve bu gazın rutubetle, yağmurla birleşmesi sonucu oluşan sülfürik asitli (H2SO4) havayı az mı teneffüs etti. Acaba kaç kişi bu fabrikanın bacasından çıkan gazlar sonucu solunum yolu veya akciğer hastalıklarının pençesine düştü veya yaşamını yitirdi?
Ben hatırlıyorum, rüzgâr kuzeyden estiği zamanlar fabrika bacasından çıkan dumanın kokusu taa Ergani’ye, Üçevler’e kadar geliyordu. Maden ve Ergani’deki dağların ve arazilerin ağaçsız olmasında, bu dumanın da katkısı vardır. Eskiden bakırı elde etmek/eritmek için taş kömürü yerine odun kullanıldığından, fabrika çevresinde, civarında ne kadar meşe ve diğer ağaç varsa kesilip Maden’e götürüldüğünden ve fabrika bacasından çıkan kükürtdioksit gazlarının havada nem, yağmur, karla birleşerek asit yağmuru olarak yağması sonucu çevredeki otu, ağacı, böceği, kurdu-kuşu kısacası doğal yaşamı olumsuz etkilendi. Bu nedenle, çevrede orman ve meşelikler bitti. Doğal çevre değişerek çorak bir hale geldi.
Fabrika bacalarından çıkan kükürtdioksit gazı 1975 yılına kadar doğrudan doğruya havaya veriliyordu. 1975 yılında fabrika içersinde İtalyanlara Asit Ünitesi yaptırıldı. Bu ünite ile kısaca, bacadan çıkan kükürtdioksit (SO2) gazı fanla emilip üzerine kızgın su buharı püskürtülerek kükürttrioksite (SO3) dönüştürülmeye ve bu kükürttirioksitin üzerine yeniden tekrar kızgın su buharı püskürtülerek sülfürik asit (H2SO4) elde edilmeye başlandı. Yeni bir istihdam alanı ve ekonomik bir ürün elde edilmeye başlandı. Ama asidi satacak yer bulunamadı, asit elde kaldı.
İşte, bu elde edilen asit daha önceleri hep havaya veriliyordu. Bu havaya savrulan asidin çevre ve insan sağlığını olumsuz olarak etkilememesi mümkün mü?
Bir başka çevre kirliliği de hiçbir önlem alınmadan işletmenin atık suları, flotasyon (yüzdürerek cevher zenginleştirme) havuzlarının boşaltılması sonucu yoğun kimyasalları içeren sular doğrudan Dicle’nin çok önemli kollarından biri olan Maden Çayı‘na verilmesiydi. Bu kirli su Maden Çayı’ndaki doğal yaşamı tümden, Dicle Nehri‘ni de kısmen olumsuz etkilemekteydi.
Fabrika şimdi çalışmıyor. Artık atık sular çaya verilmiyor. Bakalım ne kadar sürede çay kirlerinden arınarak eski haline gelecek?
***
Binlerce insan, çalışanı ve çalışmayanıyla Ergani Bakır Maden İşletmesi’nden ekmek yedi. Tüm Türkiye’de olduğu gibi, başta yöneticiler ve sendikacılar olmak üzere çoğu kişi çalıştıkları kurumları hiç düşünmedi, ekmek yedikleri sofraya pislediler. Şimdi ne kurum kaldı, ne ekmek?
Yazık oldu güzelim Maden’e, yazık oldu Ergani Bakır İşletmesi’ne!
7 Temmuz 2006 tarihinde Ergani Haber gazetesinde,
28 Mayıs 2007 tarihinde www.madenliyiz.biz sitesinde yayımlandı.