İsa Tekin
Sevgili Müslüm Üzülmez Abem, 02.11.2017 tarihinde imzalayıp gönderdiğin “St. Petersburg İzlenimleri Ve Dicle Vakitli Gecelerde Yazılanlar” kitabınız 09.11.2017 tarihinde elime geçti. Çok mutlu oldum ve zevkle okudum. Aslında okuduğum kitaplara yazı yazmayı beceremem. Ama bu kitabı okurken bende çok farklı duygular uyandırdı. St. Petersburg İzlenimleri bölümünü okurken o insanların tarihlerine sahip çıkış şekli ve korumaları beni çok derinden etkiledi. Beynimde oradaki tarihi eserlerin değeri kıymeti ve korunması, diğer taraftan kadim şehrim Diyarbakır (Amed) Sur ilçesinin durumu ve şehrin yerle bir edilişini, Diyarbakır’ın dokuz bin yıldır yaşayan ruhunun ve kalbinin sökülüp parçalanmasını, yok edilişini, ruhunun yakılıp yıkılan molozların altında kalışını mukayese ettim. Üstelik UNESCO kültür mirasına alınmışken tam böyle bir süreçte kadim bir şehrin yok edilişini izlemek insana çok büyük acılar veriyor. 7 ay boyunca Sur ilçesine giriş çıkışlar yasaklandı. Şehir yerle bir edildi. Belli mahallelerinde hâlâ yasaklar devam etmektedir. Yani sözün kısacası artık ruhu ile yaşayan bir Sur yok, gerçek bir Diyarbakır yok artık. Üzülerek, içim sızlayarak bunları sizinle paylaşmak istedim. Nedenlerini ve niçinlerini biliyoruz. Rahmetli Baro Başkanı Arkadaşımız Tahir ELÇİ bedenini siper ederek aramızdan ayrıldı. Failleri halen ortada yok. Binlerce insan evsiz yuvasız kaldı. Binlercesi göç etmek zorunda kaldı. Sahipsizlik çok kötü bir şey, Sur ilçemizi yazmak çok zor ve başka bir konu başlığıdır. Kitabınızda Çarlık Rusyası’ndan Sovyetler Birliği’ne ait 2 dönemi çok güzel analiz etmişsiniz. 2 dönem arasındaki siyasi, edebi, kültür ve sanatı çok açık bir şekilde aralarındaki farkı dile getirmişsiniz. Zevkle ve çok dikkatlice okudum. Devleti olan milletlerin ulusların ne olursa olsun bir şekilde geçmişlerine tarihlerine kültürlerine sahip çıktıkları çok aşikârdır.
Bizim gibi yurtsuz ve sahipsiz ulusların tarihi ve kültürü nerede ve kimler tarafından nasıl çalındı, nasıl yok edildi. Halende bin bir entrika ile nasıl tahrip ve yok edileceği üzerine egemen ulus ve devletler bu oyunlarına yeni oyunlar ve entrikaları ekleyerek devam etmektedirler. İyi ki varsınız, iyi ki yazıyorsunuz. İlginçtir, bu kitabınızdan önce okuduğum kitap İsmail Beşikçi Vakfı tarafından yayınlanan “Ergani Tarihinin Saklı Sayfası ERMENİLER” kitabınızdı. O kitabınızı okurken Makam Dağı, Meryem Ana Kilisesi, Ali Dağı, Zülküf Peygamber Türbesi (makamı), çocukluğumda gezdiğim dağın dört tarafı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Beşiktaş’ta komşumuz Ceco Teyze (Cemile bacı) aklıma geldi. Meğer yıllarca canlı tarih yanımızda imiş ama biz farkında değilmişiz. Biz o dönemler Marks’ın, Engels’in, Lenin’in, Mao’nun, Stalin’in ve diğer sol lider ve ideologların kitaplarını hatım etmeye çalışırken çevremizde olup bitenlerden bihaber nice tarihi değerleri yitirmişiz.
Çevremde dostlarıma masallardaki gibi hep şunu söylerim. Eğer bir gün Dicle kenarında gezerken cam şişe içerisinde bir cin görürsem hemen cam şişeyi açar cini çıkarır özgürleşmesini sağlarım. Çıkan cin de bana; “dile benden ne dilersen, tek bir dilek hakkın var” derse, benimde tereddütsüz tek bir cevabım olurdu. Bana geçmişten günümüze kadar başta Kürdler olmak üzere Ortadoğu’da ne kadar ulus yaşamış ise onların tarihini, kültürünü, medeniyetlerini, yaşam tarzlarını, kavgalarını, ihanetlerini bir cümle nasıl yaşadıklarını anlatan kitapları bana getir derdim.
İki güzel kitabına dönmek istiyorum. Ergani Tarihinin Saklı Sayfası ERMENİLER, baştan sona harika bir yapıt, çok emek harcanmış. Kalemine ve yüreğine, emeğine sağlık. Şimdi bitirdiğim St. Petersburg İzlenimleri Ve Dicle Vakitli Gecelerde Yazılanlar’ın birinci kısım St. Petersburg (Leningrad) ile ilgili düşüncelerimi yazdım. İkinci kısım sergi ve toplantılar (Ali Emiri ile ilgili kısmı beni çok etkiledi). Üçüncü kısım insanlarda Avukat Erdinç Uzunoğlu ve Hüsnü Güzel ağabeylerimi unutmamanız beni çok mutlu etti. Dördüncü kısım kitaplar ile ilgili yorum ve değerlendirmeleriniz, özellikle Diyarbakır Cezaevi ile ilgili kitaplara yaptığınız yorumlar çok şık ve yerinde olmuş.
Son olarak rahmetli babanız Cuma Üzülmez Amca ile ilgili yazdıklarınız beni çok duygulandırdı. Kendisi ile ilişkilerim 1989’da başladı. Ergani’den Diyarbakır’a gelişlerinde fırsat buldukça yazıhaneme uğrar, geçmişi yâd ederdik. Bir gelişinde o harika kovan balından bana da getirmişti. Ve şöyle demişti; “Yeğenim siz içerde çok çektiniz. Bu balı kendi ellerimle sağdım. Hepsi ilaçtır. Her sabah bununla kahvaltı yap hiçbir hastalığın kalmaz dedi”. Diyarbakır 5. Nolu zindanından görüş günlerinde rahmetli babam ile Güllü ablam İzzet eniştemle yaşadıklarını zorluklarını saatlerce yaz kış demeden cezaevi kapılarında çektiklerini çok güzel anlatırdı.
Baba konusu bende bir yaradır sevgili ağabeycim. Çünkü ben Malatya Cezaevi’nde iken rahmetli Mustafa Babamı kaybettim. Ölümünü görüşüme gelen ziyaretçilerim ve koğuş arkadaşlarım benden sakladılar. Tahliye olduğum gün öğrendim. Cuma amcam da Mustafa babam da cezaevleri kapılarında bizleri görmek için çok cefa çektiler. Hatta işkenceler gördüler. Yaz kış demeden sıcak soğuk kar yağmur çamur demeden çok acı çektiler. Ruhları şad olsun. Bu acılı coğrafyanın acılı hikâyeleri hiç bitmez. Böyle devam ettikçe daha çok yorulacaksınız. Yazılacak o kadar çok konu var ki “hangisine elimizi atsak elimizde kalır” derler. Son olarak emek hırsızlarından bahsetmişsiniz. Çok haklısınız “meyve veren ağaç taşlanır” derler. Buda sizin bizim kaderimiz der isek bu hırsızlara ödül vermiş mi oluruz acaba? Bu konuları daha öncede paylaşmıştınız. Hatta telefon görüşmemizde bile anlatmıştınız. Umarım tez zamanda yasal ve hukuki düzeyde her şey istediğiniz gibi gerçekleşir. Gerçekler ortaya çıkar hak yerini bulur. Sizi daha iyi motive eder, daha iyi ve güzel moral ve motivasyonla yeni kitaplarınızı yazmaya devam edersiniz. Bize de yeni eserlerinizi beklemek düşer. Sonuç demek o ki Müslüm Abim, acılar sancılar ayrılıklar zindanlar ihanetler hep bizi buldu. Yazdıklarınızda kendimi buldum. Yüreğine, emeğine, kalemine, sağlık. İyi ki varsın. En içten selamlarımı gönderiyorum.
İsa Tekin
21 Kasım 2017/Amed
Not: Yazı şahsıma mektup olarak gönderilmiştir. Her hangi bir yerde yayımlanmamıştır. M. Üzülmez