Basın ve diğer iletişim araçlarında birçok kişi, kurum ve kuruluş çevre mevzuatının değiştirilmesini sık sık gündeme getirmektedirler. Çevre Bakanlığı’nın da bu konuda çalışma yaptığı, çevre mevzuatı taslağı hazırladığı ve bu taslağı tartışmaya açacağı yetkililerce zaman zaman açıklanmaktadır.
Bu çalışmalara katkısı olacağı inancıyla çevre uygulamaları içinde olan bir teknik eleman olarak, Çevre Mevzuatının iyileştirilmesine ilişkin görüşlerimi açıklamak istiyorum. Kısaca;
1) Değiştirilmesi düşünülen Çevre Kanunu ile ilgili yönetmelikler kısa, öz anlaşılır ve uygulanabilir olmalıdır. Bürokrasi ve kırtasiyeciliği arttırıcı bir özellikte olmamalı; işlemlerin uzamasına, uygulayıcı yetkili mercilerin ve yükümlü olan işyeri sahiplerinin uygulamada zor durumlarda kalmamalarına dikkat edilmelidir. Örneğin, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği Ek-4’te yer alan organik buhar ve gazların bir çoğu, emisyon kaynaklarında ölçümü, yeterli donanımı olmadığı için bilimsel kuruluşlarca yapılmaktadır. Yasal açıdan yetkili kurum bunları doğal olarak istemekte, tesis yetkilisi ise ölçümleri yaptırmak istemekte ama bu ölçümü yapacak bilimsel kurum bulunmamaktadır. Böyle durumlarda iki tarafta zor durumda kalmaktadır.
2) Çevre mevzuatındaki değişim ve yenilemelerde, uzun vadeli düşünülmelidir. Uluslararası, özellikle gelişmiş ülkelerin çevre mevzuatı incelenmeli, ülkemizin koşulları dikkate alınarak ulusal çevre mevzuatımız, bu gelişmiş ülkelerin çevre mevzuatı ile uluslararası sözleşmeler dikkate alınarak hazırlanmalı, katılımcı demokratik yaklaşımlar, halkın bilinçlendirilmesi ve kalkınmada insan unsurunun temel alınması amaçlanmalıdır.
3) Çevre mevzuatında temel ilke, kirliliği kaynağında önleme olmalıdır. Örneğin, 28.4.1993 tarih ve 4 sayılı İstanbul İl Umumi Hıfzısıhha Meclis Kararı ısıtma alanı 3.000 m2‘nin üzerinde olan binalara sulu sistem baca gazı arıtım cihazı (filtre) takma zorunluluğu getirmiştir. İstanbul gibi kentte, tek tek bacaları kontrol etmenin zorluğu, her filtrenin bir yapım ve işletme giderinin olduğu, sulu sistemle baca gazındaki tutulan kükürt dioksidin sülfürik aside dönüşümü ve bunların kanalizasyona verilmesi sonucunda yer altı sularının kirlenmesi dikkate alınmalıdır. Bunun yerine temiz yakıt (ithal kömür, özel sıvı yakıt, doğal gaz vs.) teminine gidilse kirlilik kaynağında önlenmiş olunur.
4) Çevre mevzuatında hükümler kesin olmalıdır. Örneğin, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği Madde 25/2 ‘de gerekli izin almadan kurulan işletilen veya değişikliğe uğratılan tesisler, yetkili makam tarafından kapatılabilir veya kaldırılabilir” denmektedir. Böyle “olabilir”, “kapatılabilir”, “alıkonulabilir”, vs. gibi kesin olmayan hükümler farklı yorum ve uygulamalara, suiistimallere neden olabilir.
5) Çevre Kanunu ile bu Kanunun yayım tarihinden önce veya sonra yayınlanmış çevre sağlığını yakından ilgilendiren 743, 765, 775, 1580, 1593, 2862, 3030, 3194, 3442, 3527, 3621, 6831 v.s. sayılı yasalar arasında uyum sağlanmalı, çelişkiler ve farklı hükümler giderilmelidir. Yapılacak düzenlemelere göre idari bilimler yeniden yapılanmalı, yetkili mercilerin görev ve yetki sınırları açık olarak belirlenmelidir. Özellikle Çevre Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyeleri, Valiliklerin, Kaymakamlıkların vs. görev ve yetkileri açık bir şekilde kanun değişikliğinde görülmelidir. Örneğin; Bugün İstanbul’da işyerlerinin İlçe Belediyeleri Sağlık ve Çevre Bakanlığı elemanlarınca denetimleri yapılmaktadır. Bu durum farklı uygulama, çok başlılık ve işyerlerinde bezginlik yaratmaktadır. İşyerleri “Yedi Kocalı Hürmüz’e” dönmemelidir.
6) Çevre Kanunu ve Bu Kanun uyarınca çıkartılan yönetmelikler arasında uyum ve bütünsellik sağlanmalıdır. Örneğin; Çevre Kanunu ile Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği arasında uyumdan söz edilemez. H.K.K.Yönetmeliğinin 10. maddesi Yönetmeliğin 8. ekinde izne tabi tesisler için emisyon izni alma yükümlülüğü getirmiştir. Çevre Kanunu’nda ise emisyon izni almayan ve/veya yasal başvurusunu yerine getirmeyenler için yaptırım ne olacak, belli değildir. Bu durum uygulamada farklı işlemler yapılmasına neden olmakta veya sorunlar, zorluklar yaratmaktadır. Yine H.K.K.Yönetmeliği’nin 62. maddesinde Yönetmeliğin ihlal durumları açıklanmış, ama Yönetmeliğin ihlali durumunda uygulanacak cezai hükümler açıklanmamıştır.
Bu husus Çevre Kanununun 11. maddesinde yer alan “işletme izni ve Haber Verme Yükümlülüğü” kapsamına alınabilir.
Çevre Mevzuatında tesisler, zaman zaman yeni ve eski tesis ayrımına tabi tutulmaktadır. Bu ayrım yapılırken eski tesislere biraz daha toleranslı davranılmaktadır. Oysa eski tesisler daha çok kirletici özellik göstermekte ve en çok bu tesislerin teknik önlemleri almaya gereksinimi vardır. Ayrıca bugün yasa yayınlandığında yeni olan tesis on yıl sonra veya 15 yıl sonra tesis eski olmaz mı? Örneğin: Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği 1986 yılında yayınlanmıştır. Yönetmelik yayım tarihinde önce kurulu tesisleri eski, sonra kurulan tesisleri yeni olarak kabul etmiştir. Yıl 1993. Biz bugün değerlendirmeyi nasıl yapacağız? Bir de fabrika binası eski bina içindeki kazan, reaktör, fırın vs. yeni veya tam tersi olduğunda tesisi yeni mi, eski mi kabul edeceğiz? Böyle bir ayrım yapılacaksa eski-yeni tesis ayrımı yerine kurulu-kurulacak tesis ayrımı yapılmalıdır. Standartlar bu ayrıma göre belirlenmelidir.
7) Çevre Kanunu uyarınca çıkartılan Yönetmelikler arasında da uyum ve bütünsellik sağlanmalıdır. Örneğin; H.K.K.Yönetmeliği ile Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği (ÇED) arasında veya Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ile ÇED Yönetmeliği arasında olması gerektiği gibi… Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği belirlenen tesislere atıksu deşarj izni. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği ise emisyon izni alma koşulunu hükme bağlamıştır. Kurulması planlanan bir kuruluş veya tesis “ÇED Olumlu Belgesi” aldıktan sonra tekrar deşarj veya emisyon izni belgesi alacaklar mı? Böyle bir kuruluş veya tesis için yeniden raporların alınması, dökümanların hazırlanması ve bunların yeniden incelenip değerlendirilmesi yetkili kurumlarda zaman kaybı, bürokrasi veya kırtasiyeciliğin artmasını, işyerleri için ise zaman kaybının yanında ekonomik zorluklar ve bezginlik yaratmaz mı?
8) Çevre Kanunu uyarınca çıkartılan Yönetmeliklerin iyileştirme çalışmalarında izin alma zorunluluğu getirilen tesis, işyeri kurum ve kuruluşlar için kurulu kapasitenin yanında kullanılan hammadde, yardımcı madde, kullanılan enerji miktarı ve türü, atık ve atıkların cins ve miktarları dikkate alınmalıdır. Örneğin; Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği 8. ekinde yer alan izne tabi tesisler listesinde bu özelliklere pek dikkat edildiği söylenemez.
9) Çevre Kanunu’nun (3.3.1986 tarih ve 3416 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değiştirilen şekli) 3/e maddesinde; kirletenin kirletmeyi durdurma, giderme, azaltma yükümlülüğü olduğu belirtilmemişse de gerekli önlemleri almaması (Çevre Kanununun 8. maddesinde hükme bağlanan kirletme yasağını ihlalden aynı kanunun 20.maddesine göre cezai işlem gerektirir) ve idarenin temizlenmesi durumunda önlemin hangi mercice, hangi ölçülerde, nasıl olacağı ve temizlemenin niteliği açıkça belirtilmemiştir. Bu konuda teknik ve idari esaslar çıkartılacak bir yönetmelikle (tebliğ veya genelge de olabilir) açıklanmalı ve Çevre Kanunu değişikliğinde bu yönetmelik hükme bağlanmalıdır. Ayrıca, Çevre Kanununda egemen olan kirleten öder mantığı aşılmalıdır. Kirleten ödemeli, kirleten ceza görmeli ve kirleten temizlemelidir. Kirletenin teknik yönden temizleme olanağı yoksa, temizleme olanağı olan kurum ve kuruluşlar gerekli temizliği yaptıktan sonra fatura kirletene çıkartılmalıdır.
10) Çevre Kanunu ve bu kanun uyarınca çıkartılan yönetmelikler doğrultusunda kanunların yetkili kıldığı merkezi ve yerel idarecilere bağlı elemanlar tesis, işyeri, kurum ve kuruluşlarda denetimler yapmaktadır. Çevre Kanununun 12. maddesinde “denetimlerin nasıl yapılacağı, denetleme elemanlarının nitelikleri, yönetmelikle belirlenir” hükmü bulunmaktadır ve denetim elemanlarının nitelik, görev ve yetkilerini belirleyen Denetim Yönetmeliği daha henüz yayınlanmamıştır. Bu çelişik duruma bir an önce son vermek için Yönetmeliğin çıkartılması çalışmalarına hız verilmeli ve bu yönetmelik en kısa zamanda çıkartılmalıdır. Ayrıca Tehlikeli ve Zararlı Atıkların Kontrol Yönetmeliğini Bakanlık zaman yitirmeden çıkarmalıdır.
11) Çevre Kanununun 24. maddesinde “idari cezalarda yetki”, “doğrudan doğruya mahallin en büyük mülki amiri tarafından verilir”, 1. sınıf gayri sıhhi müesseselere Büyükşehir Belediyeleri 2. ve 3. sınıf gayri sıhhi müesseselere İlçe Belediyeleri işyeri açma ve çalışma ruhsatı vermekte, denetimlerini yapmakta (Büyükşehir Belediye ve mücavir alanları içerisinde) Ayrıca, 3527 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun’da bunu ikinci kez teyit etmiştir. Bu nedenle, çevre kirliliği ile ilgili idari ceza verme ve yine Çevre Kanunu’nun 15. maddesindeki mülki amire verilen “faaliyetlerin durdurulması” yetkisi Büyükşehir Belediyelerine de verilmelidir ki, hizmetin etkinliği ve bütünselliği sağlansın, zaman kaybı önlensin. Çevre Kanunu’nun 24/a maddesine göre Büyükşehir Belediye
Başkanları gemilerin yarattığı kirlilikte ceza vermede yetkili kılınmıştır. Diğer cezai işlemlerde Belediyeler neden yetkili kılınmasın?
12) Çevre Kanununda yapılacak değişikliği 443 Karar Sayılı Çevre Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile birlikte ele alınarak gerekli iyileştirmeler yapılmalı ve iki yasa arasında uyum sağlanmalıdır. Çevre Kanununun 2. bölümünde yer alan “Merkezi ve Mahalli İdare Bölümleri ve Görevleri” birkaç değişikliğe uğradıktan sonra Bakanlığın kuruluş ve görevleriyle ilgili yasada yeniden düzenlenmiştir. Düzenlenen bu son şeklinde 443 Karar Sayılı yasanın 27. maddesinde Yüksek Çevre Kurulu üyeleri belirlenmiştir. Bunların içerisinde Ziraat Odaları Başkanlığı, Diyanet İşleri yer alırken, en basit anlatımla evimizin, oturduğumuz sokağın her gün çöpünü alan lavaboda, mutfakta, banyoda kullandığımız atık suyu kanalizasyon sistemiyle uzaklaştıran Belediyeler, Büyükşehir Belediyeleri bulunmamaktadır.
Yine 443 Karar Sayılı K.H.K.’nin ilgili maddesinde “Bakanlıkların, Sanayicilerin, gönüllü kuruluşların, meslek kuruluşları ile ilim ve ihtisas sahiplerinin fikir ve bilgi tecrübelerinden faydalanmak üzere Bakan tarafından çevre şurası toplantıya çağrılır” denilmektedir. Dikkat edilirse, burada da Belediyeler yok Halkla halkın sorunlarıyla ve çevre ile ilgili uygulama içerisinde olan Belediyelerin Şura’da hiç mi diyecekleri yok? Bu K.H.K.’de değişiklikler yapılarak Kurul ve Şura’ya Belediyelerin katılması sağlanmalıdır.
13) Çevre Kanununda yapılacak değişikliklerle ilgili çalışmalar bir taslak haline getirilerek ilgili tüm kurum, kurulu ve uzman kişilerin özellikle de uygulama içerisinde olanların mutlaka görüşü alınmalıdır. Çıkartılacak tüzük, yönetmelik, tebliğ gibi yasal düzenlemelerde de aynı yöntem uygulanmalıdır.
14) Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde öngörülen yönergelerin ivedilikle yayımlanması sağlanmalıdır.
Müslüm Üzülmez
Kimya Mühendisi
METAL DÜNYASI
Maden, Metalürji, Makine, Otomasyon, Malzeme ve İmalat Teknolojisi Dergisi
Temmuz-Ağustos 1994, Sayı: 15-16.