İnsanın kendisini, arkadaşını, tanıdığını, kardeşini anlatması hoş bir şey değil, ama bazen bu kaçınılmaz oluyor. Dün akşam bilgisayarımı açıp kardeşim Ali Haydar’ın göndermiş olduğu duygu yüklü mesajını ve şiirini okumam beni bu yazıyı yazmaya mecbur etti. Belki özlemden ve belki de daha çok geçmiş günlere gitmemden dolayı bir tuhaf oldum. Çünkü bizim aramızdaki ilişki çok farklıdır: Fırtınanın içerisinde özelleşmiştir. Yıllar önce, 1985’te yurtdışına politik eğitime gittiği zaman ardından yazdığım “Güzel Kardeşim” başlıklı uzun bir şiirimde aramızdaki bağı o zaman anlatmaya şöyle çalışmıştım:
Aynı babadan aynı
ana rahmine düştük.
Aynı memeden süt
aynı tastan su içtik.
…
İkimizden ziyade
-üç bacı üç kardaş-
daha var altı baş.
Seninle kardeştik
olduk arkadaş
sonra yoldaş.
Aynı yastığa koymuştuk baş
sonra koyduk aynı davaya baş.
Evet, şiirimde de belirttiğim gibi, o benim hem kardeşim hem de yoldaşımdır. Geçmişte aynı sol hareketin içinde yer aldık, 12 Eylül sonrası farklı dönemlerde Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde yattık (o iki kez yattı), farklı dönemlerde her ikimiz de bir dönem illegal yaşamak zorunda kaldık, hayatın ötesine sınır yaşadık/ kıl payı ölümlerden sıyrıldık, yetmezmiş gibi işsizlik ve parasızlıktan çok çektik, ama yılmadık. Dahası kirli ve pis işlere hiç bulaşmadık. Her şeyden önce insanî ve ahlakî değerleri baş tacı edindik; özgürlük ve demokrasi istemimizi de her koşulda haykırdık. Onurumuzu korumayı ise her şeyin üstünde tutmaya çalıştık.
Ali Haydar, iyi bir baba, iyi bir öğretmen/ iyi bir devrimci/ arkadaş, geçmişte iyi bir eşti (sevgili eşi Makbule 2013 yılında aramızdan ayrıldı). Gönderdiği mesajda şiirini nasıl yazdığını da anlatmıştı:
“Gece saat bire doğru uyumaya çalıştım; kafam yastıkta beynim İsviçre saat gibi çalışıyor ve şiir yazıyorum. Uyandım, aklımda kalanları telefonuma kaydettim. Sonra tekrar daldım yine beynim çalışıyor, sözcükler akın akın geliyor. Tekrar kalktım ve aklıma gelenleri yazdım. Tekrar daldım, sabah sekizde uyandığımda ağzımda mısralar. Onları da yazdım. Uyuyamadım, uyandım. Dudağımda uçuk çıkmıştı. Evde krem vardı, sürdüm. Kahvaltı yaptım, şiiri düzenledim. Ve gece gelen bu şiiri sana gönderiyorum.”
Bana gönderilen şiirin (ya da ‘dua’nın) arşivimde saklı kalmasına gönlüm razı olmadı, hoşgörünüze sığınarak paylaşmak istedim:
Eksik Olmasın
Özgürlüğe yürürken yoldaşlarınız yanınızdan,
Sevgiliye giderken çiçeğiniz elinizden,
Acımasızlığa, zorbalığa karşı merhametiniz gönlünüzden,
Kabalığa karşı naifliğiniz dilinizden,
Dost sofralarında içkileriniz masanızdan,
Toprağa düşerken sevdikleriniz yanınızdan eksik olmasın.
Hayallere daldığınızda gökyüzünde yıldızlarınız,
Suratsızın karşısında yüzünüzdeki gülüşünüz,
Haksızlığın, hukuksuzluğun karşısında onurlu duruşunuz,
Emeğinizin, alın terinizin karşılığı olan cebinizdeki paranız,
Hiç ama hiç eksik olmasın.
Bencilliğin, bireyciliğin çekiciliğine karşı paylaşımın güzelliği düşüncenizden,
Sevgilinizle el ele tutuşup öpüşmeleriniz yaşamınızdan,
Dalda meyve, sapta başak, çatalda ‘bereket tanrısı’, soyda çocuk;
Ailede, okulda, çarşıda, pazarda; yaşamın, insanın olduğu her yerde,
Elinizde kitap; yüreğinizde, beyninizde, dilinizde
Demokrasinin güzelliği hiç eksik olmasın.
Ali Haydar Üzülmez
10.10.2021, İstanbul
11 Ekim 2021 tarihinde:
https://www.3uncugoz.com/kardesime-gece-gelen-siir/
https://www.ruhanews.com/kose-yazisi/616/kardesime-gece-gelen-siir.html
https://www.gaphaberleri.com/kose-yazisi/856/4a3649da06f724bc58aa244f86797c3a.html
https://www.tigrishaber.com/kardesime-gece-gelen-siir-5277yy.htm
https://www.erganihaber.net/kose-yazisi/1402/kardesime-gece-gelen-siir.html