Zamanın durdurulmaz akışının bir sonucu olarak bizim kuşak sonbaharına girdi gibi. Yavaş yavaş sararıp dalından düşen yaprak misali arkadaşlarımız hayattan birer birer düşüyor. Bu düşenlerin arasına maalesef Süleyman Talay da katıldı. Süleyman Talay, “kas hareketinin kontrolünden sorumlu sinir hücrelerinin hasarından kaynaklanan nadir
Iraklı Irak İçin Ne Düşünüyor?
-Irak 2007 Anket- Irak’ta kan akmaya devam ediyor. Sünniler ve Şiiler birbirini boğazlıyor. Her gün bombalar patlıyor. Kürtlerin yaşadığı bölge hariç, Irak tam bir “Cehennem”. Ne olacak bu Irak’ın hali diye, Irak’ın içinde ve Irak’ın dışında, Irakla ilgili birçok hesaplar yapılıyor. Birçok senaryolar çiziliyor. Gelişmiş ülkeler, komşu ülkeler, uluslararası enerji tekelleri, çeşitli istihbarat örgütleri en mahir elamanlarını görevlendirip bilgi topluyor. Böyle bir ortamda, D3 Systems şirketi BBC, ABC NEWS, ARD GERMAN TV ve USA Today gibi çeşitli yayın ve medya kuruluşları için yaptığı “IRAK 2007 Anketi” sonuçları açıklandı. Anket yapılırken, 25 Şubat-5 Mart 2007 tarihleri arasında 18 bölgede, 450 hane
Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri
Meryem Ana Kilisesi’nden söz etmek istiyorum. Çünkü içler acısı, virane bu kilisenin yıkılmamış, sağlam durumdayken, avlusunda atların bağlı olduğu bir fotoğrafı elime geçti. Fotoğrafa bakınca, içimden; “Hey gidi günler hey, bu tarihî görkemli eser böyle mi olacaktı” dedim. Fotoğraf, Gertrude Bell’e (1868-1926) ait. Gertrude Bell, bir İngiliz Gizli Servis ajanıdır. 1899 yılından başlayarak 1911 yılına kadar, birçok kez Osmanlı İmparatorluğu’nda gezi ve araştırmalar yapar. Çok sonraları yaptığı araştırma ve gezilere ait bilgilerin bir kısmı kendi adına oluşturulan bir arşivde açıklanır. Arşiv, Gertrude Bell’in yazılarını, mektuplarını ve çektiği fotoğrafları içermektedir. İlgi duyanlar http://www.gerty.ncl.ac.uk sitesine bakabilir. Bu sitedeki arşivin dışında, Gertrude Bell’in
Kan, Petrol ve İskender’in Kılıcı
“…mülk olarak almak için geçmekte olduğun memleket dağlar ve dereler diyarıdır, ve göklerin yağmurundan su içer, Allahın RABBİN kayırdığı bir memlekettir; yılın başından yılın sonuna kadar Allahın RABBİN gözleri daima onun üzerindedir.” (Tensiye 11: 11-12.) Hz. Musa Tevrat’ta kavmine böyle seslene dursun, bugün Ortadoğu ne “RABBİN kayırdığı bir memleket”, ne de “RABBİN gözleri onun üzerinde”. Ortadoğu’da göklerden yağmur yerine bomba, derelerden su yerine kan akmaktadır. Neden? Her şeyin bir başlangıcı, gelişimi ve sonucu vardır. Dünya’nın değişik yerlerinde ve özelliklede Ortadoğu’da, Kafkaslarda durmadan bombalar patlıyorsa, kan dökülüyorsa, sürekli gözyaşı akıyorsa, bunun altında yatan en büyük neden enerji kaynaklarına hâkim olma kavgasıdır.
Sürdürülebilir Kavramının Tanım ve Gelişimi
Son yıllarda sürdürülebilir kalkınma kavramı çok kullanılmaya başlandı. Bu nedenle, kalkınma ve yatırım planlarında yer alan sürdürülebilir kavramı için yapılan tanım ve bu kavramın gelişim sürecini bilmemizde yarar var. Dünyamızın birçok bölgesinde hızlı nüfus artışları, kontrolsüz sanayileşme ve şehirleşme gibi olgular beraberinde doğal kaynakların aşrı ve yanlış kullanımını getirerek, atık miktarının artmasına ve çevrenin kirlenmesine neden olmuştur. Böylece önce toprak, su ve hava kirlilikleri gibi çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Bu çevre sorunlarını görüşmek üzere ilk olarak 5-16 Haziran 1972 yılında Stockholm’da, Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı toplanmış ve bir Deklarasyon yayınlamıştır. Bu konferansta, sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeler bir araya getirilerek,
Performans Değerlendirmesi Üzerine
Çalışma yaşamımıza çok hızlı giren sözcüklerden, daha doğrusu kavramlardan biri de performanstır. Performans günlük yaşantımızda olduğu gibi, kamu ve özel çalışma yaşamında da sık sık kullanılmaya, hatta yerli yersiz uygulanmaya başlandı. Örneğin kamu kurumlarında çalışan bir kısım memura (yöneticilerin tümüne) performans verilerek, çalışanların bir kısmına bireysel veya “havuz sistemi“yle parasal katkı yapılıp bir miktar ücretlerde, birazda özlük sorunlarda “iyileştirme“lere başlandı. Bu çerçevede, göz boyamak için personelin yaptığı iş miktarının, işi tamamlama süresinin, göreve ilişkin niteliklerin, idari sürece katılımı ve katkısının değerlendirilmesi konularını içeren “Performans Değerlendirme Kriterleri” ile “Performans Değerlendirme Cetveli” ilgili kurumlarca hazırlandı. Ben, bu yazımda performans iyidir-kötüdür; veya yöneticilere
Dünyanın Haritası Yeniden mi Çiziliyor?
Evet, Dünya’nın haritası yeniden çiziliyor. Gelişmeler bu yönde… 12 Temmuz 2005 tarihli Radikal gazetesinde militarist gücün gayri resmi sözcüsü M. Ali Kışlalı’nın “ABD’nin Kürt Devleti” başlıklı bir yazısı yayınlandı. M. A. Kışlalı, bu yazısında ABD’de bir dergide yayınlanan bir yazıyı gerekçe göstererek, “Kürt Sorunu” ve ABD’nin güvenilmezliği konusunda ilgilileri uyarıyordu. Yazısında; “Türkiye ile son dönemde gerginleşen ilişkilerini düzeltmek için, inanılırlığını yitirmiş ‘stratejik ortaklık’ yerine ‘ortak vizyon belgesi’ne dayalı bir ilişki yaratmaya çalışırken ortaya çıkan ‘Kürt devleti’ tasarısı buna bir örnektir” dedikten sonra, “ABD’nin dikkatle izlenen ‘Armed Forces Journal’de (Silahlı Kuvvetler Dergisi) yayımlandı. Cumhuriyet gazetesi vasıtasıyla yansıtılan makale, tanınmış bir askeri
Avrupa Birliği ve İnsan Hakları Sorunu
Küreselleşen bir dünyada insan hakları refah düzeyinin ve yaşam kalitesinin geliştirilmesi ve korunmasında en temel değerdir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, 1993’de, Viyana’da toplanan Dünya İnsan Hakları Konferansı’nı açarken, insan haklarının hem evrensellik iddiası taşıyan hem de tarihsel olan ölçütler, dolaysıyla değerler olduğunun önemle altını çizmiştir. Ülkemizde son yıllarda Avrupa Birliği’ne üye olma için başlatılan çalışmalar sayesinde insan hakları konusunda önemli adımlar atıldı. Bunlar kolay olmadı. Sancılı süreçlerden geçildi ve geçiliyor. Bu ilerlemede, tarihsel süreç içinde Türkiye ve Avrupa’nın ilişkileri zaman içinde önemli nitelik değişikleri geçirmiştir, çok değişik aşamalardan geçmiştir.• AB, Ankara’yı zorunlu değişime zorluyor.• Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylığının kabul edilmesi,
Açık Toplum mu, Kapalı Toplum mu?
Batı’da düşünce, Doğu’da lider yüceltilir. Osmanlı, “Tanrı yeryüzünü Müslümanlara, denizleri de kâfirlere verdi” diye düşünürmüş. Bu düşünce, sebepsiz de değildi: Göçebeler her daim kendilerini atın sırtında, gemi güvertesinden daha rahat ve güvende hisseder. Yerleşik Batı ise, karada ticaret yollarının kapanması sonucu, geleceğin kara parçasında değil, gemi güvertesinde, denizlerde olduğunu öngörmeye başladı. Bu anlayışın sonucu olarak denizlere açılıp Ümit Burnu’nu, Amerika’yı keşfetti. Amerika’yı keşfeden Kristof Kolomb, karaya ayak bastığında, karşısında bir Yeni Dünya, geldiği dünyaya hiç benzemeyen bambaşka bir dünya buldu. Kolomb, Yeni Dünya’ya eski görüşleriyle çıktığı için, yeni bir dünya keşfettiğini anlayamadı. O, Dünya’nın küçük olduğuna, Doğu ülkelerine okyanus yoluyla
“Hapiste Yazmak”
Duy, vuruldum seslenemem sesim kısıkGüvercinim yaralı kanadı kırıkGönderemem sevda yüklü mektubumuBari görüşüme sen gel nazlım, sık sık Türkiye’de herkes bir gün cezaevine düşebilir.Türkiye’nin sosyal ve siyasal tarihine baktığımızda nice insanın cezaevlerinde ömür tükettiklerini, halen de ömür tüketenlerin var olduğunu görürüz. Katili, tetikçiyi, mafya bozuntularını, ırz düşmanını, hırsızı, rüşvetçiyi… bir tarafa bıraktığımızda: Celal Bayar gibi bir Cumhurbaşkanı; Başbakanlık yapmış Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan gibi parti liderleri; Şefik Hüsnü, Behice Boran, Alpaslan Türkeş gibi sağdan sola birçok politik önder; Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Ahmet Arif, Yılmaz Güney gibi birçok yazar ve sanatçı; İsmail Beşikçi gibi bilim adamları; Said-i Nursi/Said-i Kürdî
Sıra Emevî Halifeliği’nin Başkentinde mi?
“Tanrının ağzından çıkan her söz, doğrudan ya da dolaylı olarak bu sözleri kutsal bulan toplumun gelişmesine ve biyolojik ve ekonomik refahını artırmaya yaramazsa, o toplum eninde sonunda Tanrısıyla birlikte yok olur.” -Gordon Childe/Tarihte Neler Oldu? Ortadoğu kaynayan bir kazan. “Dünyanın efendisi” de bir eliyle durmadan bu kazanın altına odun atmakta, diğer eliyle de kepçeyle ha bire kazanı karıştırmakta. Ortadoğu halkları, daha doğrusu Müslümanlar “Ortadoğu zihniyeti” diye nitelenen bir zihniyete sahip oldukları için ne yapacaklarını bilmemenin yanında, olup-bitenleri de anlayacak durumda değiller. “Ortadoğu zihniyeti”, var olanı sorgusuzca kabul eden kaderci bir zihniyettir. Bu zihniyet dünü, dün bitmeden unutan; bugünü sorgulamadan “sadece”