Zamanın durdurulmaz akışının bir sonucu olarak bizim kuşak sonbaharına girdi gibi. Yavaş yavaş sararıp dalından düşen yaprak misali arkadaşlarımız hayattan birer birer düşüyor. Bu düşenlerin arasına maalesef Süleyman Talay da katıldı. Süleyman Talay, “kas hareketinin kontrolünden sorumlu sinir hücrelerinin hasarından kaynaklanan nadir
“Fırtınada Yürüyüş”
“Hani güneşin sarı örtüsüneMavi örtümüzü serecektikHani bach’ın kanatlarını alıpBeyaz bulutların kervanına katılacaktıkHani herkese ekmek herkese umutHerkese neşe herkese sevgi dağıtacaktık.”(1) Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi Politik Büro üyesi Aram Pehlivanyan (Ahmet Saydan) rüyalarının gerçekleşmemesi karşısında hüzünlenip sitemini böyle dile getirmiş. Doğru. Ne güneşin sarı örtüsünün üstüne mavi örtümüzü serebildik, ne beyaz bulutlar kervanına katılabildik, ne de herkese neşe, herkese sevgi dağıtabildik. “Başka bir dünya”nın mümkünlüğüne inanmamıza, sosyalizme iman etmemize rağmen bunları gerçekleştiremedik. İnanmak güzel bir şey; bilerek, anlayarak, yüreğinde duyarak, hissederek… Duyguları canlandıran güzellikler karşısında heyecan duyarak… Çirkinlikler, haksızlıklar karşısında isyan ederek… Bizler inandık ve yürekten vuruştuk, ama yenik
“Kendi Halkını Yiyenlerin Toprağı”
“Fırat ve Dicle’nin harap kıyılarını,Zararlı otlar kaplamış.Hiç kimse sokağa adım atmıyor artık,Ve neşeyle dolaşmaya çıkmıyor.Çayırdaki sığırlar,Ne süt ne de yağ veriyor,Anaç koyunlar doğurmuyor,Tüm ülke korku içinde.” MÖ. 2000’li yıllarda Sümerlerce yazılmış Gılgameş Destanı’nda, günümüzde sıkça Ortadoğu diye anılan, ama tarihte Mezopotamya olarak bilinen Dicle ve Fırat arasında yaşanan Tufan bu dizelerle anlatılmaktadır. Destanda anlatılan tufan, doğal bir tufandır. Günümüzde ise, Ortadoğu veya Mezopotamya’da başka bir tufan var. Bu tufan, doğaya ihanetin yanında, yöneticilerin halkına ihanetinin sonucu yaşanmaktadır: İnsan, doğa ile uyum içinde yaşadığı ölçüde; yöneticiler, halkının çıkarlarını koruduğu sürece var olur. Tarih boyunca; elinde ıslık çalan keskin kılıcı, altında hızlı
“Gelecek Toplum” ve Bazı Özellikleri
Işığın içinde karanlığı yaşıyoruz. Batı “bilgi çağı“nı yaşarken, kapitalizmin ötesine geçme hazırlıkları yaparken ve bunu tartışırken; biz, ne kapitalizmi, ne sosyalizmi ve hatta ne de gerçek anlamıyla feodalizmi yaşadık. Hep, bunların karmasını yaşadık. Bugün dahi bir tarafta en geniş anlamıyla bilgisayar teknolojisi kullanılırken, diğer yanda birçok yerde halen yaygın olarak karasaban kullanılmaktadır. Şirketlerimiz uluslararası ihalelerde çok başarılı olurken, işsizlik oranında dünya ikincisiyiz. Ama diğer yandan kalifiye eleman kıtlığı çekmekteyiz ve buna rağmen türbanlı genç kızlar üniversitelerin kapısından içeri sokulmamaktadır. Avrupa Birliği katılım süreci ve giriş müzakereleri başlatılırken, Kopenhag kriterlerinden söz edilirken; diğer yandan da partilerin kapatılması, ana dillerin yasaklanması, çetelerin
“Zorunlu” Göç Etmiş Ailelere Dair Yapılan Bir Anketin Sonuçları
Yaşadığımız coğrafyanın güneydoğusu mayınlı bir tarla, insanlar yıllardır acı çekiyor. Kürtler hak ve özgürlük talebinde… Devlet Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini bastırma derdinde. Sürdürülen “düşük yoğunluklu savaş” nedeniyle, yakın zamanda, köyler basıldı, köyler yakıldı, köyler boşaltıldı, aileler köylerinden göç etti veya göçe zorlandı. Netice itibarıyla yoğun bir göç yaşandı. Kanayan yaramızın birincisi süren bu savaş ise; ikincisi de, bu savaşın sonucu yaşanan göçtür. Göçlerle insanlar kökeninden, kökünden koparıldı; değersiz bir nesne gibi yaşamın kıyısına savruldu/atıldı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Van İl Koordinasyon Kurulu, daha doğrusu Van’da şube veya temsilcilik düzeyinde örgütlü bulunanİnşaat, Ziraat, Mimarlar, Makine, Elektrik, Jeoloji, Kimya,
Savaş ve Savaş Sanatı Üzerine
“Koyun olmayı seçenler kurtlara yem olur.” -Alman Atasözü Sanat, kısaca bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır; bir şey yapmada gösterilen ustalıktır. Savaş ise, uğraşma, kavga, mücadele olarak tanımlansa da, esas olarak diplomatik ilişkilerin kesilip silahla yapılan mücadeledir, konuşmanın bittiği yerde politikanın silahla yapılma halidir. Genelde savaşların temel nedeni ekonomiktir. Osmanlıların seferler düzenleyip fetihler yapmasının nedeni neyse, sonraları büyük devletlerin “hasta adam” Osmanlıyı işgal edip paylaşmalarının nedeni de aynıdır: Ekonomik çıkar. Sanat ve savaşı böyle tanımlayınca, Savaş sanatı’nı nasıl tanımlayacağız? Savaş sanatı; savaşla ilgili yöntemlerin üstün bir yaratıcılıkla kullanılmasıdır diyebiliriz.
Savaş ve Savaş Hileleri
“Savaş Hiledir.” -Hz. Muhammed İnsanoğlu yurt edinmek, yerleşmek; av ve ekin alanlarını genişletmek; başka insanları köleleştirmek, onların emeğini kullanmak; hammadde kaynaklarına el koymak, sömürgeleştirerek tüm varlıklarını talan etmek ve çalmak; kendi egemenlik alanlarını korumak, pekiştirmek ve genişletmek için tarih boyunca dört kıtada savaşmıştır. Bu savaşlarda, tarihi süreç içerisinde birçok ülke ve ulus veya inanç sistemi, insan ve insan grupları, adını koymasalar da binlerce kez çeşitli savaş hileleri’ne başvurmuştur. Dünyanın her yerinde savaş hileleri’ne başvuranlar bunları “beceri”, “akıllılık”, “askeri başarı”; karşı taraf başvurmuşsa “kalleşlik”, “kahpelik”, “arkadan hançerleme”, “alçakça pusuya düşürme” olarak nitelendirmiştir. Savaşta, zafere ulaşma insanın özünde var olduğu için, zafere
Bir Rastlantı Sonucu Edindiğim Fotoğraflar
Geçtiğimiz Şubat ayında 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün Hikâyesi başlıklı bir yazı yazmayı tasarladım. Yazma işi tamamlandıktan sonra Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı’nda (TÜSTAV‘da) çalışan arkadaşım Şerif Bayram’ı telefonla arayıp, 8 Mart’la, İlerici Kadınlar Derneği-İKD‘nin 8 Mart’ı Diyarbakır’da kutlamasıyla ilgili bir yazı yazdığımı, bu yazıda kullanmak üzere, Diyarbakır’daki kutlamaya ilişkin TÜSTAV’da fotoğraflar olup olmadığını sordum. Şerif araştıracağını söyledi. Konuşmamızdan bir gün sonra arayıp; TÜSTAV’daki görevlilere fotoğrafları sorduğunu, ancak fotoğrafların daha henüz tasnif edilmediğini, ama Kızıl Feministler kitabının yazarı Sn. Emel Akal’da istediğim fotoğrafların olabileceğini söyledi ve cep telefonunu verdi. Bu bilgiyi alınca hemen Emel Hanımı telefonla arayarak kendimi tanıtıp ricamı
Ömer Kemal Ağar’ın “Maden İli” Kitabı
Bu yazımda Maden İli kitabını biraz tanıtıp, bir iki alıntı yaparak kitabın karakteri ile ilgili ipuçları vermeye çalışacağım. Maden İli kitabını Ömer Kemal Ağar yazmış. İstanbul’da Ülkü Basımevi tarafından 1938 yılında basılmış. Fiyatı: 50 kuruş. Kitabın içinde yer alan konu başlıkları şunlar: Maden Hakkında Toplu Malûmat (Madenin Beşeri Vaziyeti, Dil ve Din, Nüfus, Madenin İktisadi Durumu, Yollar, Ticaret, Madenin Mali Durumu, Madende Asayiş, Sağlık Durumu, Madende İçtimaî Durum ve Kültür), Türklerde Madencilik, Maden Nasıl Bulunur, Madenlerimiz Refah ve Saadet Kaynağıdır, M.T.A. Enstitüsü Ne Yapar, Ergani Bakır Madeni, Krom Madeni, Etibank’ın Vazifesi, Maden Folkloru, Türk Milletinin Tarihine Kısa Bir Bakış. Kitap,
“Dünya Kadınlar Günü”nün Hikâyesi ve 1978 Diyarbakır Kutlaması
Bu yazımda önemli günlerden biri olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü‘nün ortaya çıkış sürecine ve Türkiye’de ki kutlanışına kısaca değinmek istiyorum. 16. yüzyılda başlayan yeni tarz üretim ilişkileri 18. yüzyılda olgunluk noktasına vardı: Feodal üretim biçiminden kapitalist üretim biçimine geçildi. Kapitalizmin egemen üretim biçimi oluşuyla, birçok sorunla birlikte, kadın sorunu da gündeme girdi. Kadın sorunu konuşulup yazılmaya başlandı, ama kadının “kurtuluşu” düşünülmedi. 1830’lara gelindiğinde Saint Simoncular ve Fourierciler, Fransa’da kadınların ve proleterlerin kaderlerinin birbirine bağlı olduğunu savlayarak kadın sorununu sosyalist teorinin ayrılmaz parçası haline getirdiler. 1844’te Marx ve Engels Kutsal Aile adlı yapıtlarında; Fourier’in, “kadının kurtuluş derecesi, genel kurtuluşun doğal
“Kürt Sorunu” ve “Ortak Zenginlik Alanı”
Kürtlerin etrafında/”Kürt Sorunu” konusunda müthiş fırtınalar esiyor/estiriliyor. Mecliste, Genelkurmayda, Bakanlıklarda, Dış Temsilciliklerde, Uluslararası Kurum ve Kuruluşlarda, Siyasi Partilerde, Medyada, Sokakta… tartışmaların, toplantıların, görüşmelerin, gösterilerin biri bitiyor biri başlıyor: Savaş çığlığı atanlar, sınır ötesi operasyon isteyenler… “Kerkük ve Musul’a uzanalım” ya da “Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni Türkiye’ye bağlı esnek bir federasyona dönüştürelim” diyenler… “PKK’yi terör örgütü ilan edin” diyenlere karşı “PKK Türkiye’nin gerçeğidir” ve “Üniter devlet yapısı içinde çözüm istiyoruz” diyenler… ABD ile görüşmelerin, AB ile görüşmelerin, İran ve Suriye ile görüşmelerin odak noktasında Kürtlerin durumu/sorunu yer almakta… Kuzey Irak/ya da Güney Kürdistan’daki Kürt Yönetimi’ne kimileri sempati duyuyor, kimileri de