İnceleme - Page 2

/

Eğitim Aykırı İnsanlar Yetiştirmeli

Arkadaşım edebiyat öğretmeni Ali Ekber Pekşen’den harika bir yazı aldım. Kendisi İstanbul Kadıköy’de bir dönem müfettişlik, emeklilik sonrasında ise özel bir dershanenin Türkiye koordinatörlüğünü yapan Hocamın “Eğitim Aykırı İnsanlar Yetiştirmeli” başlıklı yazısını eğitimde müfredat ve yeni derslerin eklenip, çıkarılmasının tartışıldığı bu günlerde

okuma süresi: 4 dk.

MUSTAFA SUPHİ, Karanlıktan Aydınlığa

//
okuma süresi: 10 dk.

“Bugünün dünden farklı olmasını istiyorsan, geçmişte olup bitenleri iyi bilmelisin.” -Spinoza Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye’nin en eski siyasi partilerinden biriydi. 10 Eylül 1920’de Bakü’de kuruldu. 7 Ekim 1987’de Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adı altında birleşme kararı alınca hukuksal varlığı sona erdi. TKP, nicel gücü olmasa da, nitel ağırlığı olan veya öyle olduğu düşünülen ya da rakip taraflarca böyle görülmesi istenilen bir partiydi. Acılı ve sancılı bir tarihi vardır. Acılı olanların en başta geleni TKP’nin kurucu başkanı Mustafa Suphi ve yönetici yoldaşlarının 28/29 Ocak 1921’de Karadeniz’in derin sularında öldürülmeleridir. Bu olay, Türkiye Cumhuriyeti siyasi

Mavi Çarşaflar Altında Saklanan Acılar

/
okuma süresi: 6 dk.

Çarşaf giymenin siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve doğal koşullar gibi birçok nedenleri vardır. 1960’lı ve 70’li yıllarda, yani çocukluk ve gençlik yıllarımda benim doğup büyüdüğüm Ergani’de ve annemin kasabası Çermik’te köylü kadınlar rengârenk kendi Kürt ulusal giysilerini, kasabalı kadınlar ise çoğunlukla kara çarşaf giyinirdi. Kitapların yazdığına göre kasabalılara çarşaf Hristiyan kadınlardan, Nasturi ve Süryaniler’den kalmıştır; Araplar genelde pek fazla çarşaf kullanmazlar. Kısacası çarşaf giyinme İslam’ın dayatması ile olan bir şey değildir. Siyasal İslam çarşafı sonradan sahiplenmiştir. Yukarıda belirttiğim gibi, eskiden Ergani ve Çermik kasaba merkezlerinde yaygın olarak kara çarşaf giyilirdi, ama yazın Çermik’te Hamambaşı’na kaplıcaya gelen Malatyalı kadınların beyaz mavi

Dönemin Marazi Belirtileri

//
okuma süresi: 3 dk.

“Hayatımı aydınlatan ve zaman içinde bana hayatı neşeyle karşılama cesareti veren ideallerim Hakikat, İyilik ve Güzellik’tir. Benzer düşünenlerin desteğinin yanı sıra, bilim ve sanatın asla ulaşılamayacak olan hedeflerine ulaşma gayreti olmadan hayat bomboş ve anlamsız olurdu. İnsanların mülkiyet, gösteriş ve lüks gibi sıradan hedeflerini her zaman aşağılık buldum.” “İncelikli fikirler ve soylu davranışları ancak büyük ve sağlam karakterler üretebilir. Para yalnızca bencilliğe hitap eder ve sahiplerini karşı konulmaz bir şekilde suiistimal etmeye kışkırtır.” “İnsan doğanın verdikleriyle yetinmesini bilmeli. Fakat bir de zamanın ruhu diye adlandırılan, belli bir neslin kafa yapısını, tavrını şekillendiren ve bir kişiden diğerine geçerek tüm toplumun ruh

Hiçbir Şey Gerçekler Kadar Acı Değildir

//
okuma süresi: 5 dk.

Bir COVID-19 virüsü çıktı dünyanın feleği şaştı. Peki, bir toplumun tüm fertleri bir gün bir salgın hastalık yüzünden birer birer kör olmaya başlarsa ne olur, nasıl bir yaşamla karşı karşıya kalınır? Bu ve benzeri ürkütücü sorulara verilecek yanıtları ve daha fazlasını KÖRLÜK(*) romanını okuduğumuzda bulabiliriz. Romanı José Saramago kaleme almış. Saramago, 1922-2010 tarihleri arasında yaşamış Portekizli bir yazar. Din konusunda görüşleri ülkesinde sansürlenince Kanarya adalarına yerleşip yaşamaya başlamış. 1969’dan ölümüne kadar Portekiz Komünist Partisi’nin üyesi olmuştur. 1998 Nobel Edebiyat Ödülü’nü almış olan yazar çok önemli eserlere imza atmıştır. Bu eserlerden en etkileyici olanı 1995 yılında yazdığı KÖRLÜK romanıdır. Roman, 2008

Evlerde Yapılan Rakılara Rakı Diyebilir miyiz?

/
okuma süresi: 6 dk.

Kronovirüs günlerinin hayatımıza getirdiği bir değişiklikte evlerde rakı yapma işinin çok ileri boyutlara ulaşması oldu. Son yıllarda her tür alkollü içkiye yapılan yüksek oranda zamlar sonucu evlerde rakı yapımının yaygınlaşması; yazılı, görsel medyada bu konuya sıkça yer verilmesi, sosyal medyada rakı yapım tariflerine yer verilmesi evlerde rakı yapımına değinmeme neden oldu.Çok eskiden, 1978-1979 yıllarında iki yıl gibi çok kısa bir dönem Diyarbakır Tekel İçki (Rakı) Fabrikasında Kimya Mühendisi olarak çalıştım. Fabrika o zaman Dağkapı’dan Fiskaya’ya giden cadde üzerindeydi. Ben fabrikanın tek mühendisiydim ve 11 kısmın şefiydim. Yaklaşık 300 işçi çalışırdı. Fabrika vardiya halinde çalışmasına rağmen yoğun talep olması nedeniyle siparişler

Bir Kitap ve Bir Mekân: GÖBEKLİ TEPE

//
okuma süresi: 5 dk.

10 yıl önce okuduğum bir kitabı ve bu kitabın yazılışına neden olan gizemli bir mekânı anlatmak istiyorum. Beni buna sevk eden şey, Tel Aviv Üniversitesi’nden Prof. Avi Gopher ve Doktora adayı Gil Haklay’ın, Göbekli Tepe’de yer alan yapıların “tutarlı bir geometrik desene göre” tasarlandığı şeklindeki açıklamaları oldu. (Gazete Duvar, 16 Mayıs 2020) Haberi okuyunca Göbekli Tepe(*) kitabını içimde yeniden okuma isteği uyandı ve yeniden, keyifle okudum. Kitabı Klaus Schmidt kaleme almış. Kendisi, hem Göbekli Tepe’nin mekân olarak yerini keşfeden, hem de arkeolojik kazılarda sorumluluk alıp kazıları yöneten saygın bir bilim insanı. Böyle olunca da kitabın bilimsel değeri ve anlatılanlar daha

Harika Bir İnsan Hakkında Harika Bir Kitap: Karanlıktaki Işık Yılmaz Güney

/
okuma süresi: 4 dk.

İnsan bazen bir haber veya hediye aldığında çok sevinir. Tahir Yüksel’in Karanlıktaki Işık Yılmaz Güney kitabı elime ulaştığında ben de böylesi bir sevinci yaşadım. Sevinmemin birinci nedeni harika bir insan hakkında harika bir kitabın yazılmış olması ise, ikincisi de her Diyarbakırlı gibi benim de Yılmaz Güney’e duyduğum sevgi ve hayranlığın yaratmış olduğu devrimci vefa bağının gönüllerde silinmez oluşudur; O’nu kalbimizde yaşatmamızdır. Diyarbakırlıların değil sadece, tüm güzel insanların ortak değeridir o. Atilla Dorsay’ın Yılmaz Güney’e dair söylediği güzelim ifadeyle: “Kimi sanatçılar ölümsüzdür. Her dönemde, her toplum için, hatta tüm dünyaya mâl olarak… Ve zaman içinde ölümsüzleşerek…” 1960’ların sonlarında ve 1970’li yıllarda,

Şampanya İçerek Yaşamdan Ölüme Geçen Ölümsüz: ANTON ÇEHOV

/
okuma süresi: 5 dk.

Bu yazımda dünyaca ünlü Rus yazar Anton Çehov’u anlatmaya çalışacağım. Çehov, despot bir babanın ve kişiliği sinik bir annenin çocuğu olarak 1860 yılında Rusya’nın Taganrog şehrinde dünyaya gelir. Cin gibi altı kardeşiyle birlikte zorluklar içinde yaşar. Zor koşullar ve baba baskısı kendisini yıldırmaz; lise öğrenimini Taganrog’da, tıp öğrenimini de Moskova’da tamamlayarak doktor olur. Kardeşine; “Yasal karım olan tıp dışında, bir de metresim var: Edebiyat” (s.90) dese de, aslında “metres”i onu “yasal eş”i tıptan daha çok ilgilendirir. Doktorluğuyla değil, öykü ve piyesleriyle şöhretin doruklarına ulaşır. Zirvedeyken 2 Temmuz 1904’te Almanya’da hayata gözlerini yumar, 9 Temmuz’da Moskova’da toprağa verilir. Çehov, öykü yazmaya

Gömülü Şamdan ve Satranç

//
okuma süresi: 6 dk.

Çok okuyan, az yazan biriyim. Okumak benim için olmazsa olmaz bir şey. Sürekli okurum. Bazen belli konulara dair (tarih, bilim, felsefe, din, siyaset gibi…) kitapları ya da kimi yazarların kitaplarına yoğunlaşarak peş peşe okurum. Bu aralar da bolca Stefan Zweig’in kitaplarını okuyorum. Okuduklarımdan ikisi hem çok etkiledi hem de çok düşündürdü beni. Stefan Zweig usta bir yazar. Kurgu ve betimlemelerine hayran kaldım. Sözcükler cümlelerde matematiksel sıralanmış; anlam olarak geometrik, dizilimleri ise adeta aritmetik bir kusursuzluk örneği. Kalemi eline aldığında iç dünyasındaki fırtınaları ve gözlemlerini doğal haliyle yazmış gibi. “Rastladığı insanlar, karşılaştığı olaylar, gizemli bir simya ile, sayfalarda söz dizisine” dönüşmüş.

İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932)

/
okuma süresi: 5 dk.

Kadere ister inanalım ister inanmayalım, kesin olan bir şey var ki o da Kürtlerin kaderinin kötü yazılmış olmasıdır. Kürtler kendi iç dinamikleriyle bir yere gelemedi, kendi kaderini kendisi belirleyemedi. Ortak bir amaç etrafında enerji ve hayallerini güçlü bir şekilde açığa çıkarmayı başaramadı. Hep dış güçler, büyük devletler kaderinde belirleyici oldu. Çok çok eski zamanlarda olanları bir tarafa bırakıp daha yakın dönemlerde tarihsel süreç içerisinde yaşanan ve Kürtlerde bir travmaya neden olan tarihi gelişmelere baktığımızda çok net olarak görebiliriz bunu. Tarihin bu şekilde gelişmesinde elbet Kürtlerin çok günahı var, ama daha çok da Kürtlerin büyük, emperyal devletlerin mücavir, yani etki alanına