Şeyleri kavradığımızda bunları bellekte kayıt altına alır, kavramsallaştırırız. Sahip olduğumuz bu kavramlar sayesinde de düşünür ve hareket ederiz. Kavramların nicelik, nitelik ve enerji seviyeleri ise düşünce ve hareketimizin çapını ve derinliğini belirler. Doğa yasalarına aykırı, nesne ve hareketleri tanımlamayan içi boş tanımsız
Sezai Karakoç ve Çayönü Kazıları
Sezai Karakoç, Erganili olup tanınan, bilinen bir şairimiz ve düşünce insanımızdır. Erganililer olarak kendisiyle her zaman övünüyoruz, ama O’nda düşünce olarak, kendi ulus ve dini inancının dışındaki tüm uluslara, tüm dini inanç ve düşünce sahiplerine ya da başka bir ifadeyle kendisinden olmayan herkese tam bir güvensizlik söz konusudur. O, düşünce ve geleceğinden, kendinden kuşku duymakta ve korkunç bir tedirginlik yaşanmaktadır. Bu tedirginliğin sonucu olarak tüm arkeolojik kazı ve çalışmalara karşıdır (ve Osmanlı hayranıdır). Örneğin, Çıkış Yolu adlı eserinde, bu korku ve özlemini feryat halinde haykırmaktadır: “Toprak ayağımızın altından kayıyor. Bundan haberiniz olsun, toprak ayağımızın altından kayıyor. Çünkü: bu toprağın bir
Kapitalizmin Mutasyonu, Yenilgimiz ve Yeniden Düşünmek
“İnsanoğlunun saygın ve haysiyetli bir yaşam mücadelesi yok edilemez; insanoğlunun özgürlük ve eşitlik düşü ruhlardan atılamaz.” -Mehmet Uzun Eskiden Marksizm-Leninizm’e inanan biriydim. Marx’ın düşüncelerinin Lenin pratiğinde Sovyetler’de hayat bulmuş hâlini savunuyordum. İnanmak ve savunmakla da kalmayıp, bu düşüncenin gerçekleşmesi için karınca kararınca mücadele ettim. İnandığımız bu düşünceyi maddi güce dönüştüremedik ne yazık ki; teori, pratikte karşılığını bulmadı. Hayal ettiğimiz “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” özgürce yaşayacağı “sınıfsız bir toplum” kurma vaadini gerçekleştirmeyi ne benim mensubu olduğum siyasi hareket ne de başka siyasi hareketler gerçekleştirebildi. Sadece Türkiye’de değil, dünyadaki mevcut sosyalist/komünist hareketlerin hiçbiri bunu gerçek anlamıyla gerçekleştiremedi. Başarısız oluşumuzun elbette
Dönemin Marazi Belirtileri
“Hayatımı aydınlatan ve zaman içinde bana hayatı neşeyle karşılama cesareti veren ideallerim Hakikat, İyilik ve Güzellik’tir. Benzer düşünenlerin desteğinin yanı sıra, bilim ve sanatın asla ulaşılamayacak olan hedeflerine ulaşma gayreti olmadan hayat bomboş ve anlamsız olurdu. İnsanların mülkiyet, gösteriş ve lüks gibi sıradan hedeflerini her zaman aşağılık buldum.” “İncelikli fikirler ve soylu davranışları ancak büyük ve sağlam karakterler üretebilir. Para yalnızca bencilliğe hitap eder ve sahiplerini karşı konulmaz bir şekilde suiistimal etmeye kışkırtır.” “İnsan doğanın verdikleriyle yetinmesini bilmeli. Fakat bir de zamanın ruhu diye adlandırılan, belli bir neslin kafa yapısını, tavrını şekillendiren ve bir kişiden diğerine geçerek tüm toplumun ruh
Hiçbir Şey Gerçekler Kadar Acı Değildir
Bir COVID-19 virüsü çıktı dünyanın feleği şaştı. Peki, bir toplumun tüm fertleri bir gün bir salgın hastalık yüzünden birer birer kör olmaya başlarsa ne olur, nasıl bir yaşamla karşı karşıya kalınır? Bu ve benzeri ürkütücü sorulara verilecek yanıtları ve daha fazlasını KÖRLÜK(*) romanını okuduğumuzda bulabiliriz. Romanı José Saramago kaleme almış. Saramago, 1922-2010 tarihleri arasında yaşamış Portekizli bir yazar. Din konusunda görüşleri ülkesinde sansürlenince Kanarya adalarına yerleşip yaşamaya başlamış. 1969’dan ölümüne kadar Portekiz Komünist Partisi’nin üyesi olmuştur. 1998 Nobel Edebiyat Ödülü’nü almış olan yazar çok önemli eserlere imza atmıştır. Bu eserlerden en etkileyici olanı 1995 yılında yazdığı KÖRLÜK romanıdır. Roman, 2008
Bir Kitap ve Bir Mekân: GÖBEKLİ TEPE
10 yıl önce okuduğum bir kitabı ve bu kitabın yazılışına neden olan gizemli bir mekânı anlatmak istiyorum. Beni buna sevk eden şey, Tel Aviv Üniversitesi’nden Prof. Avi Gopher ve Doktora adayı Gil Haklay’ın, Göbekli Tepe’de yer alan yapıların “tutarlı bir geometrik desene göre” tasarlandığı şeklindeki açıklamaları oldu. (Gazete Duvar, 16 Mayıs 2020) Haberi okuyunca Göbekli Tepe(*) kitabını içimde yeniden okuma isteği uyandı ve yeniden, keyifle okudum. Kitabı Klaus Schmidt kaleme almış. Kendisi, hem Göbekli Tepe’nin mekân olarak yerini keşfeden, hem de arkeolojik kazılarda sorumluluk alıp kazıları yöneten saygın bir bilim insanı. Böyle olunca da kitabın bilimsel değeri ve anlatılanlar daha
Bilimin Seyri, Paradigmalar ve COVID-19
İnsan benliği zihinsel, duygusal ve manevi bir yapıya sahiptir. Devlet dâhil tüm örgütler (şirketler, vakıflar, sendikalar, dernekler, siyasi oluşumlar) insanları örgütledikleri için onların da insanlar gibi (bazen akıl tutulması yaşasalar da) zihinsel, duygusal ve manevi yanları vardır. Bir örgütün zihinsel yanı, onu genel düşünme süreçlerinden, uyguladığı somut kurallardan, öncelikleri belirleme ve amaçlara ulaşmada kullandığı akıl yürütmeden oluşur. Batı kültürü, daha çok da Descartesci Sistem her zaman nesneleri küçük kutular içinde birbirinden ayırma eğiliminde olmuştur. Bu, eski Yunan’daki atomculuğa kadar gider. Ama aynı zamanda buna eşlik eden, eşit ölçüde bir başka Batılı eğilim daha vardır; bu da aklı ya da ruhu
‘Sosyal Mesafe’ mi, ‘Fiziksel Mesafe’ mi?
Bir işe başlamadan önce en uygun sözcük ya da kavramlarla yapılacak iş doğru bir şekilde tanımlanmalıdır. Bu yapılmadığında başarı şansımız azalır. Koronovirüs başımıza bela olmaya başlayınca, hem yetkililer hem de vatandaşlar bu belaya karşı kendilerince bazı önlemler almaya başladı. Alınan önlemlerden biride “sosyal mesafeye uyma” kuralı oldu. Salgından korunmak için devletin en yetkilisi başta olmak üzere, bakanlar, bilim kurulu üyeleri, siyasi liderler, valiler, belediyeler, doktorlar, gazeteciler, haber sunucuları yaptıkları açıklamalarda mutlaka “sosyal mesafe” kuralına uyulması gerektiğini söylemeye başladılar. Ve iş o kadar ileri gitti ki reklamlarda bile bu kullanılmaya başlandı. Bu tanımlamada, yani “sosyal mesafe” tanımlamasında bir yanlışlığın olduğunu düşünüyorum.
Kara Bulutlar Tepemizde Dolanıyor
Bir önceki yazımda: “Dünyamız uzun süredir ilk defa bu denli küresel boyutta çaresizlik, hastalık ve ölümle karşı karşıya kaldı. Bilim insanları ve yetkililerin ‘evde kal’ açıklamalarına uyarak evlerimize kapandık; bekliyoruz.” diye yazmıştım. Tehlikenin halen kapıda olması nedeniyle küresel ölçekte çoğunluk olarak hâlâ evlerimizdeyiz. Fırtına geçtikten sonra yaşama “kaldığımız yerden” devam edeceğiz elbet, ama gelecek hiç de umut vadetmiyor; zor günleri atlatıp evlerimizden çıktıktan sonra yakın ve uzun dönemde birçok sorunla karşılaşacağız. Ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, kültürel (inançsal), ekolojik, psikolojik olarak salgından fazlasıyla etkileneceğiz. Görünen o ki, kazananlar her zaman olduğu gibi yine bir avuç zengin olacak, milyonlarca insan ise kaybedecek:
Kahveler Tek Başına İçildiği İçin Tadı Yok
“Artık yalnızca sese sığınıyoruzIşıklı geceye.Kime gideceğiz,Hangi sözle anlatacağız acıyı,Hangi dilde bağışlanmayı dileyeceğiz?Bize saf bir başlangıç gerekliKelimelerin gün doğumunda” -Bejan Matur İnanılması zor ve sonuçları hiç de iyi olmayan günler yaşıyoruz. Koronavirüs denilen küçücük bir şey esir aldı bizleri. Yaşantımızı sil baştan değiştirdi. Çaresizce, yaşamla ölüm arasında kıstırılmış bir vaziyette evlerimize kapandık. Bilim kurgu atmosferini andıran şehrin boş sokaklarıyla evlerimizin çoğu şimdi bir kabuktan ibaret, böcekler gibi koruyucu kabuklarımıza çekildik. Zayıf ve çaresiziz. Yaslarımızı tutamıyoruz. Dokunmaya, sarılmaya, tenin sıcaklığına hasret kaldık. Duaların yerini “ne olacak” bekleyişi aldı. En gelişkin cihazları uzayın derinliğine gönderenler, Mars’a yolculuğu tasarlayanlar, her şeye sahip olunca her
Bilimkurgu Sadece Bilimkurgu Değildir
Ergani’de yaşlı bir annem var. Zorunlu olmadıkça hiçbir çocuğunun evinde kalmıyor. Kendi evinde olmak ona huzur veriyor, kapım kapanmasın diyor. Böyle olunca da çocuklarından müsait olan gidip yanında kalıyor. Bu nedenle, Eylül-Ekim aylarında bir aya yakın yanında kaldım. Annemin yanındayken komşularından birinin ineğinin hasta olduğunu öğrendim. Anneme ineğin hastalığını sorduğumda; “İnek şen ve cinsel teninden sıvı gelince boğaya gelme (çiftleşme) dönemine girdiği düşünülerek veteriner çağırıyorlar. Veteriner yeni mezun, acemi biri olduğu için hayvanın hamile olduğunu anlamıyor ve hamile ineğe iğne vuruyor. İğne vurulduğundan bir hafta sonra hayvan karnında taşıdığı bir karış boyunda olan yavrusunu düşürüyor” açıklamasında bulundu. Bu açıklama beni