Bilim

Bilgisayarla Tanışmam ve “Kâinatın Hâkimleri”

Şeyleri kavradığımızda bunları bellekte kayıt altına alır, kavramsallaştırırız. Sahip olduğumuz bu kavramlar sayesinde de düşünür ve hareket ederiz. Kavramların nicelik, nitelik ve enerji seviyeleri ise düşünce ve hareketimizin çapını ve derinliğini belirler. Doğa yasalarına aykırı, nesne ve hareketleri tanımlamayan içi boş tanımsız

okuma süresi: 7 dk.

Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur?

/
okuma süresi: 7 dk.

Doğada ve sosyal yaşamda her şey nicel bir birikimin sonucunda gelişir ve niteliksel dönüşümü yaşar; hiçbir olay, oluşum ve gelişme nedensiz değildir ve hiçbir şey tek bir nedene de bağlı değildir. Yaşamın içinde, insanların bulunduğu çevrede binlerce değişik dış etken vardır. Bu nedenle, insanların hayal dünyası ve başarısı da evrim yasası gereği iç ve dış etkilerle bağlantılı olarak süreç içinde gelişir. Bu, insan belleğindeki bilgilerin zor ve uzun sürede oluşması ve değişmesi nedeniyle yıllarca sürebilir. Bu süreç herkes için geçerlidir. Ultra başarılı insanların, daha doğrusu “çizginin dışında” olanların durumu da bu süreçten bağımsız değildir. Bu tip insanları yakından, tüm yönleriyle

Bilgisayarla Tanışmam ve “Kâinatın Hâkimleri”

okuma süresi: 7 dk.

Şeyleri kavradığımızda bunları bellekte kayıt altına alır, kavramsallaştırırız. Sahip olduğumuz bu kavramlar sayesinde de düşünür ve hareket ederiz. Kavramların nicelik, nitelik ve enerji seviyeleri ise düşünce ve hareketimizin çapını ve derinliğini belirler. Doğa yasalarına aykırı, nesne ve hareketleri tanımlamayan içi boş tanımsız kavramlara sahip bir insanın matematikçi, mühendis ve bilgisayarcı olması çok zordur. Böylesi kavramlara fazla sahip olan biri olsa olsa imam veya ilahiyatçı olur. Sayı, boyut, renk gibi özellikleri tanımlanmış tanımlı kavramlara sahip olan birinin ise imam ya da ilahiyatçı olmasından daha çok matematikçi, mühendis ve bilgisayarcı olması büyük bir olasılıktır. Şunu anlatmak istiyorum. Şayet belleğimizde “teknoloji”, “bilgisayar” ve

Belalı Sevdalımız: Makineler

okuma süresi: 7 dk.

Tarihin akışını ve toplumların kaderini değiştiren makinaların gelişimini, akıllanmasını ve toplumsal yaşama etkilerini; yazar ve düşünürlerin sürekli gelişen makineleşme karşısındaki duruşlarını “Ütopya, Distopya ve ‘Çalışılmayan Bir Dünya’” başlıklı yazımla (08 Eylül 2022) başlayan ardışık birbiriyle ilintili beş yazı yazmayı tasarlıyordum. İki yazı yazdıktan sonra araya birkaç kitap tanıtım yazısı girdi ve tasarım yarım kaldı. Makineler konusuna kaldığım yerden devam etmek istiyorum. İş makineleriyle benim gerçek anlamda tanışmam 1975 yılında Etibank Ergani Bakır Madeni İşletmesi’nde Kimya Mühendisliği stajımı yaparken oldu. Maden sahasında kullanılan kepçe, dozer, damperli kamyon, cevherleri kırma/ öğütme makinelerine taşıyan nakliye araçları, değişik boyuttaki kırma makineleri, asit ünitesi düzeneği,

Teknolojik İşsizlik ve Gelecek Korkusu

okuma süresi: 6 dk.

Bir önceki yazımda ütopya ve karşı-ütopya/ distopya mevzusuna kısaca değinmiş ve sonrasında Çalışılmayan Bir Dünya kitabını baz alarak “her işi makineler yapacaksa insanlar ne yapacak?” diye sormuştum. Bu yazımda ise Çalışılmayan Bir Dünya/Teknoloji, Otomasyon ve Çözüm Yolları(*) kitabına ilişkin düşüncelerimi ve sorduğum soruya yanıtımı yazacağım. Çalışılmayan Bir Dünya kitabı isim olarak ütopyayı, içerik olarak distopyayı çağrıştırıyor gibi görünüyor, ama farklı bir şey. Daniel Susskind’ın tekno-ütopya diyemediğim bir anlatımla teknolojik gelişmenin sonucunda oluşacak bir tehdidi bir araştırmacı olarak verilerle anlattığı bir çalışma. Susskind, makineleşme ve teknolojik gelişmeleri yapay zekâyla ilişkilendirerek çalışma yaşamının nereye doğru gittiğini, teknolojinin yaratacağı olumsuz etkileri sorguluyor ve

Ütopya, Distopya ve “Çalışılmayan Bir Dünya”

/
okuma süresi: 5 dk.

Ütopya denilince akla hemen gelecek ilk isim Thomas More’dir. More, Britanyalı bir hümanist, hukukçu ve devlet adamıdır. 1516 yılında yazdığı Ütopya adlı eseriyle düşünce ve yazın dünyasında ütopyacı anlayışın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sonradan krala ters düştüğü için başı kesilerek cezalandırılmıştır. Ölümünden 400 yıl sonra Katolik Kilisesi tarafından aziz ilan edilmiştir. More, Ütopya adlı eserini: Avrupa’da Rönesans nedeniyle Aristoteles’in yerini Platon’un aldığı, insanın ve doğanın incelendiği, coğrafi keşiflerin başladığı; İngiltere’de ise ticaret ve ticaret burjuvazisinin yeni yeni gelişmeye başladığı, köylerden insanların yığınlar halinde kentlere doluştuğu, yoksulluğun çok yaygın olduğu bir dönemde yazmıştır. Zaman çok kötüdür, umutsuzluk denizinde insanlar aç ve

Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri Üzerine

okuma süresi: 8 dk.

Yakın zamanda politik ve stratejik derinliği olan ve çok tartışılan, konuşulan, haklarında çeşitli makaleler yazılan bazı kitapları aralıklarla okudum: Samuel P. Huntington’un Medeniyetler Çatışması, Francis Fukuyama’nın Tarihin Sonu ve Son İnsan, Thomas Friedman’ın Küreselleşmenin Geleceği ve Paul Kennedy’nin Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri gibi… Bu kitapların ortak paydası, değişik pencerelerden dünyadaki olaylara bakıp geleceğe dair öngörülerinde farklı tonlarda şeyler söyleseler de, tümünün Amerikan yaşam tarzını, bakışını ve çıkarlarını esas alarak kaleme alınmış olması. Paul Kennedy’nin kitabı gerek yazılış tarihi ve gerekse söylemi bakımından diğerlerinden farklı. Kitap, Sovyetler Birliği daha dağılmadan, yaklaşık bir yıl önce yazılmış. Yazar İspanyol, Fransız ve İngiliz

Tez ve Antitez Değiştiyse, Sentez de Değişmek Zorundadır

okuma süresi: 4 dk.

Son iki yazımın ardından birçok telefon, mesaj ve yazı aldım. İlgilerini esirgemeyen okuyucularımın tümüne teşekkür borçluyum. Gelen yazılardan biri içerikçe farklı, katkı mahiyetinde oluşu nedeniyle izninizle paylaşmak istiyorum. Yazıyı, hemşerim ve çok uzun zamandan beridir arkadaşım olan Seyithan Erol gönderdi. Kendisi emekli bir eğitim emekçisidir. 12 Eylül öncesi öğretmenlerin demokratik mesleki örgütü TÖB-DER’in değişik şubelerinde görev alan biridir. Bugün de zaman zaman demokratik zeminde katıldığı bazı platformlarda düşüncelerini açıklayarak katkı sunmaya çalışmaktadır. Seyithan Erol hocamın gönderdiği yazıyı aşağıda sunuyorum: «Değerli Dostum Müslüm Üzülmez; Son iki yazını ilgiyle okudum. Kutlarım. İzninle bir iki şey söyleyip ufak da olsa katkıda bulunmak istiyorum.

Strateji, Gelecek, Kavramsal Tohumlar

okuma süresi: 5 dk.

Strateji, geleceği belirlemede anahtar görevi görmesinin yanında, hayallerini gerçekleştirmek isteyen cesur insanların hatasız uygulamalarına da yardımcı olur. Bu nedenle bugün öncelikli olan şey, derinlemesine yapılacak ortaklaşa bir çalışmayla belirlenmiş bir stratejiyle ortak bir amaç etrafında insanların enerji ve hayallerini güçlü bir şekilde açığa çıkarmak, geleceğe dair düşünceler üreterek plan ve programlar geliştirmektir. Düne göre her şey çok daha karmaşık ve sorunların çözümü de bir o kadar zor olsa bile bunu başarmak gerekiyor. Dünyamızda ulusal ve küresel yönetimler, sistemler, kurumlar, programlar günümüzde artık ya çaresiz, ya çözülüyor ya da yetersiz kalıyor. İşte, asıl böylesi bir zamanda esas maharet gösterilmelidir. Yanlış şeytani

“Büyük Dönüşüm”, Korona, Geleceğimiz

okuma süresi: 5 dk.

Karl Polanyi, 1944 yılında yayımlanan “Büyük Dönüşüm” kitabına “On dokuzuncu yüzyıl uygarlığı çöktü” cümlesiyle başlar.(1) Liberalizm ve anti-komünizme karşı oluşuyla bilinen düşünür K. Polanyi’nin burada çöktüğünü iddia ettiği şey, uygarlığın temel dayanağı olduğu söylenen ve kendi kurallarına göre işleyen piyasadır. Karl Polanyi’ye göre, piyasa mekanizması insana ve doğal çevreye değer vermez. Serbest piyasanın toplumun doğasına aykırı siyasi bir proje olduğu en önemli argümanıdır. Çöküş hipotezini de şu sözlerle ifade eder: “Piyasa mekanizmasının insanların ve onların doğal çevresinin kaderinin, hatta satın alma gücünün miktarı ve kullanımının, tek yönlendiricisi olmasına izin vermek toplumun çöküşüyle sonuçlanır.”(2) Bizler şuan yirmi birinci yüzyıldayız. Bizim uygarlığımız

Düşünmenin Düşünülmesi

okuma süresi: 3 dk.

Geçtiğimiz hafta Dünya Felsefe Günü kutlandı. UNESCO, felsefenin önemine dikkat çekmek için 2002 yılında her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe gününü Dünya Felsefe Günü olarak kabul etti. O tarihten beri her yıl dünyanın çeşitli merkezlerinde felsefe günü kutlanmaktadır. Türkiye’de felsefe günü kutlamaları yapıldığına dair bir şey duymadım, yazılmış bir iki yazının dışında bir şey görmedim. Bu durumu felsefi fukaralığımızın bir göstergesi olarak görebilir miyiz, bilmiyorum. Felsefe kavramlarla düşünmedir; bir sepet dolusu laf yapmadır. Bu laflar tabi “laf olsun torba dolsun” diye sepetlerde toplanmaz, tümü akıl süzgecinden geçirilerek sepete doldurulur. Bundan dolayı sepette yanlış da olsa gereksiz laf çok az bulunur.

1 2 3 5