Zamanın durdurulmaz akışının bir sonucu olarak bizim kuşak sonbaharına girdi gibi. Yavaş yavaş sararıp dalından düşen yaprak misali arkadaşlarımız hayattan birer birer düşüyor. Bu düşenlerin arasına maalesef Süleyman Talay da katıldı. Süleyman Talay, “kas hareketinin kontrolünden sorumlu sinir hücrelerinin hasarından kaynaklanan nadir
St. Petersburg’da Bayram, Noel, Yılbaşı ve…
GidişOğlum Ozan’ın isteği üzerine Kurban Bayramı ve Yılbaşı’nı St. Petersburg’da ailece birlikte kutlamaya karar verdik. Ben ve eşim 20 Aralık’ta İstanbul’dan, Utku da Diyarbakır’dan İstanbul’a gelip 24 Aralık’ta St. Petersburg’a hareket edecek şekilde gerekli vize ve uçak biletlerini ayarladık. 20 Aralık 2007’de Kurban Bayramı sabahı inanların çoğu Bayram Namazı’nı kılarken; ben ve eşim, ufak bir kahvaltı yaparak Bayram Namazı daha bitmeden, sokaklar tenhayken bir taksi ayarlayıp havaalanının yolunu tuttuk. Bagaj ve bilet işlemlerini sorunsuz hallettikten sonra, saat 12.15’te Rus Havayollarına ait bir uçakla 15 dakika gecikmeli olarak St. Petersburg’a havalandık. Rus Havayollarına göre Türk Hava Yolları bir adım önde. Örneğin:
“Yaşam Her Yönüyle Devam Ediyor”
Kamil Sümbül’den aldığım bir mektup Merhaba Bibioglu, St. Petersburg izlenimlerini okudum,(*) bu ikinci kez izlenimlerini yazıya döküyorsun. Hemen cevap yazamadım, bende bu bir haftadır üşütmüştüm. Bu yıl kış ayları güney İsveç te hiç kar yağmazken mübarek sanki mart ortasını bekledi. Yapılan açıklamalarda 1902’den sonra tespit edilen en sıcak kış mevsimini yaşadık derken doğa kızdı demek, hemen kar, fırtına soğuk havayı gönderdi. İsveç’in 2/3 zaten karla kaplıydı, sıcak kış ayları güneyinde oldu. Çiçekler açmıştı, ağaçlar tomurcuklanmıştı, birden hava eksilere düştü. Önce Bewran sonra Kawan ardından ben düştüm, neyse öksürüğün dışında biraz iyileştim. Newroz’u hasta hasta kutladık. Neyse, bu ikinci St. Petersburg
Sofibekirler’e Dair…
Nuretin Değirmenci’den aldığım bir mektup Sevgili Müslüm, Sofubekirler ile ilgili yazını okudum. Güzel ve zorlu bir araştırma yapıyorsun; tebrik ederim. Batılı tarihçilerin binlerce kaynağı didik didik araştırarak tarih yazmalarına hayran olurum. Ne yazık ki, göçebe toplumlarda sınırlı sayıda kaynak vardır. Var olan kaynakları yerli yerinde kullanma oldukça maharet ister. Göçebe toplumlarda yaşayanların belleklerinde her oluşum diğerinden kopuktur. Bu nedenle, oluşumlar arasında ilişki kurulamaz. Aşağıda yazacaklarım tamamen bellekte tasarladığım düşüncelerdir; dış dünya ile ilişkileri tartışmalıdır. 1-Osmanlı’da Yeniçeri Teşkilatı’nın kaldırılmasından sonra taşrada bulunan Yeniçerilere neler olduğu pek bilinmez. 2-Osmanlı’da, Tanzimat öncesi, “Vezir, ağa, yeniçeri” gibi askeri rütbeler vardı. Bu rütbeler sürekli değişebiliyordu.
Mehmed Uzun’un Ardından…
Bir Bayram Günü Bizi Bırakıp Gitti… 14 yıl aradan sonra Ramazan Bayramı’nı annemin yanında, Ergani Üçevler’de geçirme arzusuyla çalıştığım kurumdan 10 gün izin aldım. İstanbul’dan Diyarbakır’a gittim. Arife günü Ergani’de oldum. Bayramın birinci günü, yani 12.10.2007 tarihinde akşam akrabalarla annemlerde otururken televizyon kanallarından birinde “Kürt yazar Mehmed Uzun öldü” haberi verildi. Bayramda iyi, güzel şeyler umarken, birden hiç beklemediğim bir haberle karşılaştım. Vücut kimyam birden değişti. Gerçi hasta olduğunu, tedavi gördüğünü biliyordum, ama iyileştiğini, sağlığının her geçen gün iyiye gittiğini dostlardan duyuyordum. Mehmed Uzun, 1953 Siverek doğumlu bir yazarımızdır. Hayatı fırtınalı, ama doludizgin geçmiştir. Kürtçe, Türkçe ve İsveççe edebi eserler
İnsan Geçmişiyle Vardır
Kamil Sümbül’e Gönderdiğim bir yazı Dayımoğlu selam. “Şarap ve Edebiyat”(*) başlıklı yazımı beğenmene sevindim. Duygulanmana gelince, yazın beni de duygulandırdı. Yaşlanmadan mı, ayrılığın getirmiş olduğu özlemden mi, yoksa hassas oluşumuzdan mı bilemiyorum, zaman zaman beni de bazı şeyler çok duygulandırıyor. Örneğin; dün Güngören’de bizim evin yakınında Antep yöresinden getirilmiş sert kırmızı üzüm (Avderi mi deniliyordu?) satılıyordu. Üzümü görür görmez Faho Dedem aklıma geldi: Çermik’te bağda üzüm toplayışı, toplanan üzümlerin kurutuluşu, eşekle Ergani’ye kuru üzümleri getirip satışı… Bunların hepsi film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Hiç üzüm alacağım yokken, 2 kilo üzüm aldım. Eve geldiğimde Sevgi’ye; “Bu üzümü görünce Faho Dedem
“İnsanları mutlu etmek, mutluluktur”
Nurettin Değirmenci’den aldığım bir mektup Sevgili Müslüm, Bu yıl önce Diyarbakır ve Ergani’ye gittim. Orada bazı işlerimiz vardı, hem ziyaret, hem ticaret ile uğraştım. Genel olarak olumlu izlenimlerle ayrıldım. Daha çok Diyarbakır’daki insanlarla ilgilendim. Önyargılı kişilerle fazla temasım olmadı.+Gelişmeler var; yeni yapılar, yeni alış-veriş merkezleri açılıyor.+Karacadağ civarında yeni tarım alanları hizmete açılıyor.+Kürtçe iletişim nerdeyse resmileşmiş. Örneğin, Silvan’da, TC Ziraat Bankası’nda Kürtçe tercümanlık yapan görevlilerle tanıştım. Gerçekte, görevleri bekçilik ama tercümanlık yapıyorlar.+Akrabalarım bizleri görünce mutlu oldular.-Diyarbakır’da 20.000 sokak çocuğu olduğu söyleniyor. Bu ise insanı üzüyor. Sokaklar, caddeler çocuk kaynıyor. Süreyya, iki ev arasındaki boşlukta oynayan 65 çocuğu sayabildi.-Meral’ın çocuğu acı çekmeye
Ergani Postası Gazetesi’ne Gönderdiğim Yazı
Sevgili Arkadaşlarım Sedat Eroğlu, Aydın Yılmaz ve Mehmet Oğuz, Gönderdiğiniz gazeteleri aldım. Teşekkür ederim. Tahmin edersiniz ki bir aylık bir gazeteyi bir-iki günde okumak çok zor. Ama yine de okudum diyebilirim. Müsaadenizle bu konuda bir iki şey söylemek istiyorum: 1. Gazete gerçekten çok güzel. Sizler başta olmak üzere emeği geçen tüm arkadaşları candan kutlarım. Bir ilki gerçekleştirdiniz. Bu kolay bir iş değil. Bunun gururunu yaşayın. 2. Haberlerde biraz daha seçici olsanız iyi olur diye düşünüyorum. Birde, haberlerde; “egemen basın”da çok kullanılan, alışıla gelmiş veya “basın”da kullanımı körüklenen sözcük ve söylemden uzak durulmalı: “Terörün başı”, “Sözde Kürt Yönetimi” gibi… Ben burada
“Demografya Sürekli Değişen / Sabit Kalmayan Bir Durum Arz Eder”
Abdurrahman Üzülmez’in gönderdiği bir yazı Amcaoğlu; Yazdıklarını(*) okudum. Üslubunun çok sert olması dışında beğendim. Yazdıklarını düşünebilmek için zaten tarihçi olmaya gerek yok, duygularının tutsağı olanlar hariç, aklını kullanmasını bilen her insan bunu anlayabilir. Birkaç ayrıntı dışında “yanlış” göremedim. O da şu: “Türkler Kürdistan’da hiçbir zaman köylere yerleşmemiştir. Egemen ulus olmanın avantajını kullanıp kent ve kasabalarda bulunmuştur. İdari ve askeri kademelerde yer almış, Ermeni ve Yahudilerden geriye kalan sanat ve ticaret işleriyle uğraşmıştır. Zahmetli tarım, hayvancılık çiftçilik gibi işlerle uğraşmayı Kürtlere havale etmişlerdir. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine bir bütün olarak bakıldığında bunun böyle olduğu rahatlıkla görülür.” Bu yargı bana fazlasıyla
Yaşamları Fukara Olanların Düşünceleri de Fukara Olur
Kamil Sümbül’ün Malta gezisine ilişkin düşüncelerim Sevgili Dayımoğlu, Malta gezi izlenimlerini okudum, hem de iki üç defa. Öncelikle; gözlemlerini, duygu ve düşüncelerini benimle paylaştığın için sana teşekkür ederim. Gezmenize, hele hele eşin ve çocuklarla birlikte gezmenize çok sevindim. Bu tür gezileri sadece stres atma, yeme-içme veya değişik mekânları görme olarak düşünmüyorum. Bizler, yani devrimciler yaşamın tam içinde olmalıyız; birlikte yaşadıklarımızla yaşamı paylaşabilmeliyiz; gezerek, görerek, okuyarak insanları, toplumları, değişik coğrafyaları, tarihi… anlamayı yaşam biçimi haline getirmeliyiz diye düşünüyorum. Böyle bakınca, gezin benim açımdan daha bir anlam kazanıyor. Onun için gezmene çok sevindim. Gezi ile ilgili yazında; Malta’nın temizliği, düzenliliği, Batı’nın farklı
Molla Gürani İle İlgili Yazıma İlişkin Bir Yazışma
29 Mayıs bloguna gönderdiğim yazı http://29mayis1453.blogcu.com/2494386/ adresindeki sitenizde 5/4/2006 tarihiyle ve “Mola Gürani”(*) ismiyle yayınlanan yazı şahsıma aittir. Yazının sitenizde yayınlanması güzel bir olay. Bilgi paylaşıldıkça değer kazanır. Ama yazarın hakkini da unutmamak lazım. Yazının ne başında ne sonunda yazara yani şahsıma ait ne bir isim ne de herhangi bir başka bilgi bulunmamakta. Dolayısıyla bu yazıyı hala yayınlamak istiyorsanız yazar adını (Müslüm Üzülmez) açıkça belirtin. Aksi takdirde “Telif Hakları Yasası” gereği yasal başvuru hakkimi kullanacağımı bilmenizi isterim. 18 Nisan 2007Müslüm Üzülmez Blog sahibi Hasan Aytekin’den gelen yazı Oluşturmuş olduğum blogumda, şahsınıza ait olan yazıya adınızı yazmadığımdan dolayı öncelikle özür dilerim.