Zamanın durdurulmaz akışının bir sonucu olarak bizim kuşak sonbaharına girdi gibi. Yavaş yavaş sararıp dalından düşen yaprak misali arkadaşlarımız hayattan birer birer düşüyor. Bu düşenlerin arasına maalesef Süleyman Talay da katıldı. Süleyman Talay, “kas hareketinin kontrolünden sorumlu sinir hücrelerinin hasarından kaynaklanan nadir
Abdurrahman Önen’e Yazdığım Mektup
Sevgili Arkadaşım,(1) Huneyn Kaygusuz iyi, çalışkan bir köylü. Benim de arkadaşım. Hila’ra yolun düşerse selamımı söyle hem seni gezdirir ve hem de sana gerekli bilgileri verir. Bu arkadaşım bilgisayar kullanmıyor. Klasik mektuplaşama türü haberleşiyoruz ve bazen de telefonlaşıyoruz. Bu nedenle ‘Kevirê Mistê Sor’ kayasının hangisi olduğunu şimdilik sana bildirmem zor. Hilar’a kanımca 5 sene oluyor gitmeyeli. Bu nedenle ‘Kevirê Mistê Sor’ kayası hangisiydi şimdi tam hatırlamıyorum. Fotoğraf isteyince arşivime baktım. Olabilecek kayalardan 2 tanesini ekte gönderiyorum. Sizden düzeltmesini istediğim mektubu da Huneyn yazmıştır. Bu mektuba bir giriş yazısı yazdım. Bunu pazartesi veya salı Ergani’de haftalık yayınlanan Ergani Haber gazetesine göndereceğim.(2)
Kardeşim Yervant ve Kıymetli Hocam M. Ş. Güzel’e
Udi Yervant Bostancı ile bir yazışmamız Siz hemşerilerim sevdiklerinizle/sevdiklerimle Avrupa’nın şah damarı, sosyal devrimlerin ve artçı sarsıntılarının yaşandığı tarih ve özgürlük kokan Paris’te bir araya gelir ve de benim için de güzelim rakıdan birer duble devirirlerde ben sevinmem mi?Eski bir tekelciyim. Kimyacıyım. Rakının nasıl yapıldığını iyi bilirim, ama daha çok dostlarla birlikte nasıl içildiğini… Rakının kokusunu, hele insan haslarının sofrasında olanının kokusunu dünyanın diğer ucunda olsa da duyarım. Paris-İstanbul arasındaki dağları, tepeleri, tarlaları, ormanları, kentleri, kasabaları, köyleri ve binaları kuşatan havanın hal ve gidişatından, yani kimyasal yapısından dostlarımın hüzün ve sevinçlerini duyumsarım. Kardeşim Yervant,Anmak ve anılmak erdemli olduğu kadar anlamlıdır
Bir Akşam Geceye Dönerken Paris’te
(15 Ocak 2010 cuma gecesi 20.5’ten 23.10’a kadar nasıl geçti? Bilenler lütfen parmak kaldırsın.) Değerli grupdaşlarım hepinize en içten sevgi ve selamlarımla başlıyorum. Evet kıymetli hemşerimiz, sıkı ve hakiki dostumuz, eşi bulunmaz ud ve ses sanatçımız Udi Yervant Bostancı’nın anlattıklarının tümü doğru. Fazlası var, eksiği yok. Fazlası fantastik öğeler taşıdığı, sanatçının sanatsal aklında/ dünyasında yarattığı «görüntüler» olduğu için ve onları bizlerle paylaştığı için şapka çıkarılmalı. O gün, bir pazar gününün yalnızlığında metro çıkışları epey sakin olur. Hele bir de çıktığınız mekanda, bu oranın en işlek caddesiyse (hafta içinde elbette), in cin top oynuyorsa boşuna hakem aramayın. Ama aniden Yervant ve
“BEN SENDEN Bİ SALXUM ÜZÜM İSTEDİM SEN BAHAN Bİ BAĞ VERDİN”
Udi Yervant Bostancı’ıdan aldığım bir yazı Müslüm Babam,O muhteşem resimleri ve de mailini içim yanarak okudum. Tabi ki o weraneyi(*) görüpte üzülmemek mümkün mü? Hemen Tatyos efendinin Rast makamındaki harika şarkısı aklıma geldi: Bir gönlüme bir hali perişanıma baktımZalim seni yad eyleye ah eyleye çaktımSen yoksun o yok ben yalınız çıldıracaktımZalim seni yad eyleye ah eyleye çaktım Bende bir resimdeki kiliseye, birde kapısında bağlı olan o eşşeklere baktım, Siz yoksunuz, biz yokuz, ben Emerikada yalınız çıldıracaxtim. Canım abem, cox uzun bi mesaj atmiştım sahan. Sabah gözümi açar açmaz maillere girdimki ne göreyim! Sadece iki satıri getmiş. Tabiki cox üzüldüm. Tıpqi
“Beni Baştan Vaftiz Ettin”
Udi Yervant’ın gönderdiği bir yazı Müslüm Baba, beni baştan vaftiz ettin. Canim abem, ele güzel yazmişsanki, Surp Giragos Kilisesi’nde yeniden vaftiz olmuş gibi hissettim kendimi. Wey sağ olasan can abem. Biz ayri ayri heçbi şeye yaramayız, beraber oldukça sevdığçe güzelleşiriz ve dünyamızda o nebze güzelleşir. Ses dalgalarından behsetmişken,(*) çocığlığımda Diyarbekirimde Oki radyo dalgalarıni oynatırken hani vij vij, qij qij ederken bir yeri buldun mu, hele o seslerde Yerevan radyosunda Aram Dikranyan’in, ya da Garabede Xaco’nun o yanık Kürtçe ezgilerini yaxaladın mi nenem, dedem hemen bağırarak “Yervo neleyize to gırti” feryadane seslerini hala duyar gibiyem. Ardi sıra dedem Xacadur’un; Ay le
Sen Seslen, Biz duyarız
Udi Yervant’e gönderdiğim bir yazı Değerli ve Sevgili Kardeşim Yervant, Ses dalgaları uzun, orta ve kısa dalgalar şeklinde yayılır. Hani eskiden radyolar uzun dalga, orta dalga ve kısa dalga üzerinden yayınlar yapardı. Şimdi birde çok kısa FM radyolar çıktı. Uzun ve orta dalga üzerinden yayın yapan radyo istasyonlarının sesi fazla uzağa gitmez, ulaşamaz. Ama kısa ve çok kısa dalga üzerinden yayın yapan radyo istasyonları sesini dünyanın ta diğer ucuna ulaştırır. Örnek verecek olursak Ankara’nın sesi Diyarbakır’da duyulmaz, ama Yervant kardeşimin Amerika’dan seslendiğinde ben burada sesini duyarım. Bizim sesimiz UZUN çıkmaz, KISA çıkar. Sesimizin kısa çıkması, kısık çıkması anlamına gelmez. Sizin
İstanbul Gezisi
Nurettin Değirmenci’den aldığım bir yazı Yazı ve konuşmalarınızda sıkça düzeltme yapıyorsanız; düşüncelerinizdeki yanlışları kendi kendinizle tartışınız. Saat 18 otobüsü ile İstanbul’a hareket ettim. Yolculuğumu normal koşullarda tamamladım. 8 Ekim 2009 günü Çinlilerin tertiplediği toplantıya katıldım. Toplantı üç saat sürdü. Toplantıdan sonra başka bir iş görüşmesi için Ümraniye’ye uğradım. Gerekli görüşmelerden sonra Beyoğlu’na hareket ettim. Bir pastanede oturarak Ceren, Seda ve Pınar’ı beklemeye başladım. Kızlarla saat 18.30 civarında buluştuk. Onlarla akşam yemeği için lokantaya gittik. Yemekten sonra kahve içtik ve saat 21’de eve dönmek üzere otobüse bindik. Evde iki saat sohbet ettik. Onları seçecekleri bir konuda araştırma yapmaya yönlendirmeye çalıştım. Saat
“Cin Şişeden Çıktı”
Ergün Sönmez’e yazdığım bir mektup Değerli Hemşerim Ergün Sönmez, 1. AKP’nin Kürt Açılımı üzerine tespitleriniz ile eski Ergani Oyunlarına dair iletileriniz için çok çok teşekkür ederim. Kürt Açılımı ile ilgili söylenecek/ yazılacak çok şey var. Şu anda zamanım buna izin vermiyor. Yoksa ben de size düşüncelerimi kısa da olsa yazmak isterdim. Sizin tespitlerinizde katılmadığım bazı yerler var, ama “AKP ‘Kürt açılımını’ duyurmasıyla olumlu olan, en azından ilk adım da olsa, hükümet Kürt halkının varolduğunu resmen açıklamış olması ve demokratik bir çözüm için artık durdurulamayacak yeni bir aşamadaki tartışmanın başlamış olmasıdır…” tespitinizi çok yerinde ve doğru olduğuna inanıyorum. Zaten DTP Genel
Mehmet Mercan’dan Aldığım Bir Mektup
Sn. Müslüm Üzülmez,Sevgili kardeşim merhaba.Gönderdiğim iletiye anında cevap vermiş olman büyük incelik.Teşekkür ederim.En çok da, büyük bir emek sonucu oluştuğuna inandığım kitabından imzalı birini göndereceğine sevindim.ÇAYÖNÜ benim de yabancım değil.İlk kazıların başladığı 1963 yılında ve daha sonra birkaç kez bazı dostlarla gidip gazetem için fotoğraflar çekmiştim. Bu konuda epeyi de haberim çıktı Cumhuriyet gazetesinde.Hatta, “Çayönü’nde dünyanın en eski mozaikleri bulundu” haberim epeyi ilgi görmüştü.İlk kazıları başlatan Chicago Üniversitesinden Prof. Dr. Robert J. Braidwood ile İstanbul Üniversitesinden Prof. Dr. Halet Çambel ile görüşmelerimiz oluyordu.Neyse;Ben de bazı dergilere, bazı web sitelerine, bazı gazetelere fırsat buldukça yazılar yazıyorum. Söyleşilere katılıyorum. 5 yılı aşkın
Fehmi Salık’tan Aldığım Mektup
Sevgili Müslüm Üzülmez,Grupla(1) paylaştığın o güzel, o anlamlı, o kan kaynatan fotoğraflarını gördükçe, Zülküf Dağı’ndan Hoşot Ovası’na esen o okşayıcı, o serinletici rüzgârı yeniden bedenimde, belleğimde, yüreğimde duyumsar gibi oldum.“Remzi İpek” adı da yabancı gelmiyor bana.Yaraya neşter atan, ya da merhem çalan bir hekime benzettim seni.İnanıyorum ki grubumuzun üyeleri arasında Dicle Köy Enstitüsü’nün o tertemiz havasını ciğerlerine çekmiş nice arkadaşlarımız vardır.Önce bu güzel grubumuz üstüne bir iki söz edeyim: Kimilerinin o güzel yazılarını, iletilerini rahat bir biçimde okuyamıyorum. Sanırım teknik bir hatadan ileri geliyor bu durum. Sevgili Ergün(2) kardeşimize zaman zaman ben de sitemde bulunuyorum. Yanlışlık bizlerde olsa gerek. Kimi