Zamanın durdurulmaz akışının bir sonucu olarak bizim kuşak sonbaharına girdi gibi. Yavaş yavaş sararıp dalından düşen yaprak misali arkadaşlarımız hayattan birer birer düşüyor. Bu düşenlerin arasına maalesef Süleyman Talay da katıldı. Süleyman Talay, “kas hareketinin kontrolünden sorumlu sinir hücrelerinin hasarından kaynaklanan nadir
Karanlıkta Ne Çiçek Açar Ne Düşünce Filizlenir
Her kriz döneminde ‘vadesi doldu’, ‘işi bitti’ denilen kapitalizm yaklaşık her on yılda bir yaşadığı krizleri aşarak bir üst sarmala varabilme dinamiklerini bünyesinde taşımanın avantajını hep yaşadı. Şimdi yine yeni bir farklı kriz yaşanıyor. Krizin nedeni, dünya genelinde kapitalizm rant ekonomisine evrilmesi, yani üretim yapmadan para kazanma dönemine geçilmesidir. Bu gelişmenin en önemli olumsuz etkisi ise dünyanın siyasetten ‘buzul çağ’a girmiş olmasıdır. Sosyalist ülkeler değişim ve gelişimin dinamiklerini yapılarında taşımadıklarından dolayı sahneden çekildiler, tarih oldular. Şansını değerlendiremedi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ülkede sosyalist yönetimler işbaşına gelmiş ve Dünya, başını Sovyetler Birliği’nin çektiği Sosyalist Sistem denen bir olguyla karşı karşıya
Sevgili Yeğenim,
“Kimsenin mal ve can güvenliği bulunmamakta, her tarafta asker kaçakları, eşkıyalar yol keser, yağma yapar ve devletin tüm kademelerinde rüşvet alır başını gider. Halk perişan bir vaziyettedir.” (Fazla Kitap Göz Çıkarmaz, Ama… – Müslüm Üzülmez /18 Mayıs 2018) Ayrıntılı yasalarla yönetilmeyen toplumlarda gizli rüşvet yok, açık haraç vardır. Memluk, Osmanlı, günümüzde Şeriat ile yönetilen Müslüman toplumlarda her yönetici sahip olduğu makama göre haraç toplar. Şeriat geleneklerine göre, haraç, sahip olduğu makama göre yöneticinin hakkıdır.-Haracını almayan yönetici işini bilmeyendir.-Yaptığı işe göre ılımlı haraç alan iyi yöneticidir.-Yüksek oranda haraç alan kötüdür. Günümüz Türkiye’sinde, yöneticiler, yasalara göre değil, Şeriat geleneklerine göre haraçlarını almadan
Elele Özgürlüğe Kitabına İlişkin İki Hatırlatma
Hüseyin Çakır’a gönderdiğim Bir Yazı Sevgili Yoldaşım Hüseyin Çakır, Merhaba. Gönderdiğin Elele özgürlüğe: “zarlar atıldı geri dönüş yok”(*) kitabını okudum. Sizi ve Nabi yoldaşımı kutluyorum. Ellerinize ve yüreğinize sağlık. Telefonda konuşmuştuk. Bunları burada yeniden yazıp uzatmak istemiyorum. Kısaca: Kitap güzel, kendini okutuyor. Yeni şeyler söylemenin yanında, okuyunca kafamdaki birçok soruya az da olsa yanıt bulabildim diyebilirim. Keşke baskıya girmeden kitap dosyasını bazı yoldaşlar okusaydı. Neyse, bir araya geldiğimizde bunları konuşuruz. Sadece iki eksikliğe ve birde yazım hatalarına dikkat çekmek istiyorum: 1) Sayfa 121’de yakın döneme ilişkin bazı yoldaşlarımızın kitapları/anıları sıralanmış. Burada Hayk Açıkgöz’ün Anadolulu Bir Komünistin Anıları ve Müslüm Üzülmez’in
Çüngüş Ermeni Kilisesine Dair…
Elmon Karsarvanian Hançer’den aldığım bir yazı Merhaba Müslüm Bey, Bizde bir deyiş vardır… “İşi düşmeyince dost evine varılmaz”… Tabii bu latife kabilinden. Bir sene olmuş yazmayalı… Sizi Facebookta aradım… Bir ad buldum benzer, ama bilgi yoktu. Ben de bir mesaj yazarak sordum; acep siz aynı kişi misiniz diye… Dilerim iyisinizdir ve çalışmalarınıza aynı hızla devam ediyorsunuzdur. Ben de ayrı kulvarda hiç başımı kaldıramadan 1,5 yıldır boyuna yazıyorum. Geçen hafta elime Çüngüş Ermeni Kilisesine dair bir sanat tarihi raporu geldi. Okuyup değerlendirmem rica ediliyor. Biz Cüngüş’ü, Diyarbakır-Adıyaman Haycar kültür gezimizde dolaştık, ama akşam çökmek üzereydi acele ile gezdik olabildiğince, evlerin arasından
Çiçek Kar Altında Boy Atar Yazıma Dair Okuyucu Mektupları-2: Ali Haydar Üzülmez
Yazının öncesi: Çiçek Kar Altında Boy Atar Yazıma Dair Okuyucu Mektupları-1: Nurettin Değirmenci “Çiçek Kar Altında Boy Atar” başlıklı yazımla ilgili okuyuculardan gelen mektuplardan Nurettin Değirmenci’nin mektubunu geçen hafta paylaşmıştım. İzninizle bu hafta Ali Haydar Üzülmez’nin mektubunu paylaşmak istiyorum. Ali Haydar Üzülmez’den Gelen Mektup: «Sevgili Ağabeyim, “Çiçek Kar Altında Boy Atar” başlıklı yazınızı okudum. Yazı biraz içindeki sıkıntıları edebi bir dille dışa vurmuş gibi olmuş. İyi güzel olmuş ancak ne yapmalı konusunda bence yeni şeyler söylemek gerekir. Kısaca şöyle özetleyebilirim: Dünya kapalı ekonomi ve toplumdan açık ve küresel ekonomik topluma doğru geçiş sancılarını yaşamaktadır. Eski ideoloji, siyaset ve anlayışlar, kurumlar
Çiçek Kar Altında Boy Atar Yazıma Dair Okuyucu Mektupları-1: Nurettin Değirmenci
“Çiçek Kar Altında Boy Atar” başlıklı yazım yayınlandıktan sonra birkaç telefon ve elektronik posta marifetiyle mektup aldım. Gelen telefon ve mektuplarda hem övgü var, hem eleştiri… Yazıma ilgi gösterip zaman ayırdıkları için, lütfedip düşüncelerini bildirdikleri için tüm okuyucularıma buradan teşekkürlerimi gönderiyorum. Hepinizin başım gözüm üstünde yeri var. Gelen eleştirilerde çoğunlukla yazının biraz karamsar olduğu, günümüzdeki gelişmelerin örtük anlatıldığı veya yeterince açık yansıtılmadığı, “duygusal kopuş” konusunun ise benimsenmediği vs. belirtiliyor. Nurettin Değirmenci ve Ali Haydar Üzülmez’den gelen mektuplarda ise farklı yorum ve tespitlerle yazıma düşünsel katkı sunulmak istenmiş. Bu nedenle bu mektupları sırasıyla paylaşmak istiyorum. Nurettin Değirmenci’den Gelen Mektup: «Sevgili Müslüm,
Şehmus Özer Sonsuzluğa Uğurlandı
Hastayım, farenjitlerim azmış. Evde televizyon karşısında bulunan bir kanepeye uzanmış uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyorum. Televizyon haberleri veriyor. Haberler arasında bir ara Amedspor Kaptanı Şehmus Özer’in bir trafik kazasında yaşamını yitirdiğini duyar gibi oluyorum. Ter içindeyim, gözlerim kapalı uykuda mıyım uyanık mıyım bilemiyorum. İçim buz tutmuş gibi üşüyor, bedenim dıştan yanıyor. Dayanamadım gözlerimi açtım. Televizyon haber vermiyordu, bir yandaş yağcılık yapıp bir şeyler geveliyordu. Uzandığım yerden doğruldum. Ağzım zehir gibi, dilim damağım kurumuştu. Bir iki yudum su içip biraz kendime gelince; “Bilmiyorum rüya mı gördüm yoksa gerçek mi? Televizyonda bizim futbolcu Şehmus Özer’in trafik kazası geçirdiğini ve öldüğünü duyar
Kavuşmak Yaşamın Ölüm Ayrılığın Kanunu
tüm acılarıbir yürekte taşımak çok zor tüketiyor adamı Bilemedim kıymetini, dalından kopan bir yaprak gibi savruk geçti ömrüm. Şimdi yeşillikler arasında denize tepeden bakan bir kaya parçasının üzerine oturmuş düşünüyorum geçmişte kalan yılları. Çoğu kez hayatın kendisini anlamadan, anladığımı zannederek yorumladım. Bu nedenle tökezleyip sürekli düştüm. Her düşmeden sonra tekrar kalkıp yeniden yürüdüm, ama çok yoruldum. Bu yorgun bedeni taşımada yürek artık zorlanıyor. Denize tepeden bakan bir kayanın üzerindeyim, dinliyorum doğayı. Doğa, tüm ses, koku, renk ve nimetleriyle varım diyor. Deniz, ağaçlar, güller, çiçekler ellerin dokunacağı kadar yakın, rüzgâr gül yapraklarını okşarcasına ferahlık veriyor. Toprak yağmur, yağmur toprak kokuyor. Ama
“Kürdistan’da TKP Operasyonu”
Hüseyin Çakır’a Gönderdiğim Yazı: Sevgili Arkadaşım Hüseyin Çakır, 11 Kasım 2015 tarihinde gönderdiğin iletide; Kürdistan’da TKP Operasyonu nasıl başladığını, kaç kişinin gözaltına alındığını ve kaç kişinin ceza aldığını soruyor ve ceza alanlardan kaçının TKP üyesi, yöneticisi ve TKP sempatizanı olduğu hakkında bilgi istiyorsun. Sevgili Arkadaşım, Soruna cevap vermeden önce, çok kısa, 12 Eylül’ün gelişine ve o dönemdeki durumumuza değinmek istiyorum. Daha sonra da yapılan operasyonları, bildiğim kadarıyla, anlatmaya çalışacağım. Ama önce yanlış bir anlamaya meydan vermemek için bir hususu açıklamak istiyorum. Hatırladığım kadarıyla, 12 Eylül öncesinde TKP’nin söyleminde “Kürdistan” ifadesi yoktu. 12 Eylül sonrasında “Kürdistan” ifadesi kullanılmaya başlandı. 1983’te yapılan
Hayatın Ötesine Giden Arkadaşım Şerif Bayram’a
“yanlış zaman sürgünüdür insan” –Mehmet Oğuz 1643’te doğan İsaac Newton birçok şeyi araştırıp ortaya çıkaran bir bilgedir. Yıldızların hareketi, ışığın yapısı, sesin hızı, ısının iletimi ve yerçekimi kanunu bu dâhinin sayesinde bilinir olmuştur. Bu buluşlarından en çok yankı uyandıranı ise “yerçekimi kanunu” dur. Eduardo Galeano, Ve Günler Yürümeye Başladı adlı eserinde “Çağıran toprak” başlıklı yazısında Newton’u anlatırken, bize: “Yerçekimi kanunu; bizi çağıran ve çağırırken de bize kökenimizi ve kaderimizi hatırlatan toprağın karşı konulmaz çekim gücü” olduğunu söyler. “Yerçekimi kanunu”nun, daha geniş anlamıyla “doğanın kanunu” denilen yasaya karşı koymamız mümkün değil, ama bu “kanun”, bu “yasa” çoğu kez haksız işlemektedir. Alçaklar,