Zamanın durdurulmaz akışının bir sonucu olarak bizim kuşak sonbaharına girdi gibi. Yavaş yavaş sararıp dalından düşen yaprak misali arkadaşlarımız hayattan birer birer düşüyor. Bu düşenlerin arasına maalesef Süleyman Talay da katıldı. Süleyman Talay, “kas hareketinin kontrolünden sorumlu sinir hücrelerinin hasarından kaynaklanan nadir
Anamın Komşusu…
Dayı-Yeğen arasındaki bir yazışma Dayımdan Gelen Yazı: Ablamın Komşusunun Ölümü İlgili hainlerin bedenlerinin alt kısımları sağ olsun! Ablamın, devlet eliyle avantadan zengin olmuş bir komşusu vardı. Bu komşu yoksul mu yoksul biri olarak büyür. Sonradan, tanrılar, “Yürü be kulum!” der; kul, hızla ilerler. Görevin satılmasına ihanet, ihaneti yapana hain denir. Geri ülkelerde çokça ihanet oluşumları, bolca hainler bulunur. Her hainin bir fiyatı, her ihanetin bir bedeli vardır. Bu bedel birileri tarafından ödenir. Kahrolsun enayiler! Komşu, çorak arazilerine diktiği sopaları meyve ağaçları diye görevlilere kabul ettirir, hain kullar yardımıyla verimsiz arazilerini meyve yüklü ağaçlarla dolu araziler olarak devlete pazarlar. Pazarlama sonunda
“Ahmed Arif’le büyüdü bizim nesil”
Kamil Sümbül’ün gönderdiği bir yazı Merhaba Bibioğlu, Amerika’daki dosttan bana gelen e-maili olduğu gibi sana göndermiştim, uğraşıyor, umarım bulur. Neyse son iki yazın(*) beni hem efkârlandırdı hem de Ahmed Arif’in şiirini yorumlarken; şiir, edebiyattaki yeri, kalitesi, şiiri şiir yapan gerek özel koşulları gerekse onu evrenselleştiren özelden tüm insanlığın değerlerine hitap etmesi vs… yorumlarınla şiir sanatının hakkını vermiş olman beni sevindirdi. Zaten Gecenin Islığı kitabında bu düzeyin çok netti. Şiir yazmak, diğer edebi konuları yazmaktan çok zordur. Bir konuyu edebi olarak bir kaç sahifede anlatmak ancak mümkünken, şiir de bunu bazen bir-iki dizede ifade etmek zorundasın. Ahmed Arifin şiirlerindeki ritim, lirizm,
Prof. Dr. Zülküf Güneli’ye Yazdığım Mektup
Sevgili Hocam Zülküf Güneli,Telefonda da bahsini ettiğim gibi HİLAR kitabını bu Ocak ayının sonunda artık bitirmek istiyorum. Bu nedenle:1. Kitaba bir Önsöz yazmanız,2. Kitapla ilgili öneri ve düşünceleriniz,3. Kitapta varsa hata ve yanlışlıkların bildirmeniz, beni çok sevindirecektir. Çünkü sizin düşünceleriniz benim için çok önemlidir: Hilar’lı olmanız, hemşerim olmanız, ağabeyim olmanız ve hepsinden önemli bir bilim adamı olmanız nedeniyle bilginizden istifade etmek istiyorum. Kitabımın içerikçe daha da zenginleşmesini istiyorum.Ayrıca elinizde veya arşivinizde Hilar’la ilgili bulunan belge ve fotoğrafların birer örneğinin geri gönderilmek koşuluyla ya da internet ortamında e-mail ile göndermenizi sizden rica ediyorum.Yazdığım kitabın birinci bölümünde yer alan “Hilar Köyü Hakkında
Gördüğüm Bir Rüya
“Rüya dediğin, demet demet hayallerdir”.Kuran -Yusuf Suresi, Ayet: 44. Rüyamda, bir akşamüzeri, elimde iki bira şişesi, Çiftpınar yolu üzerinde bulunan babamın mezarı başında bir tümseğe oturmuşum. Güneş yeni batmış, etraf alacakaranlık. Bir çobanın önüne kattığı davarların, arkasında toz bulutları bırakarak geçtiği yolun öte yanından, bağ ve bahçelerinden dönen güneşten kavrulmuş üretken, çalışkan insanlar yorgun adımlarla ilerliyor. Çimento Fabrikası beyazımsı toz bulutlarını her zamanki gibi, Zülküf Peygamber ve Meryem Ana’ya ait kutsal mekânların bulunduğu Makam Dağı’na savurup, dağın heybet ve kutsallığını öldürüyor. Sıcaktan ve de çimento tozlarından olacak, bağ kenarlarındaki, bahçelerdeki ağaçların yaprakları ya sararmış ya da tümden kurumuş. Çermik tarafından
Petersburg İzlenimlerime Dair Aldığım Üç Yazı
15-26 Nisan 2006 tarihleri arasında St. Petersburg/Leningrad kentinde bulundum. Kente dair izlenimlerim Ergani Haber, Yeni Yurt gazetelerinde ve kendi web sitem www.uzulmez.info da yayımlandı. İzlenimlerimle ilgili yayımlanan yazıma dair çok sayıda e-mail, mektup, telefon aldım. Tepkiler faklı, ama olumlu. Gelen yazılardan üçünü paylaşmak istiyorum. Yazılar salt birer övgü mektubu değil, içlerinde çok güzel düşünceler ve eleştiriler var. Eleştirilerin muhatabı ben olsam da, bu güzel eleştirileri okumanızın iyi olacağını düşünüyorum. Sırasıyla okuyalım: 1. Yılmaz Değirmenci’nın yazısı “Müslüm Abiciğim, Yazını çok sevdim kişisel olarak. Özellikle senin için yepyeni olan bu deneyimi yazıya dökmüş olman çok harika gerçekten. Yurtdışına çıkmak, oradaki kültür ve
İki Kongre ve Bazı Gözlemlerim
Geçtiğimiz günlerde iki kongreye katıldım. Birincisi, Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda 17-19 Mayıs 2006 tarihleri arasında düzenlenen “6. Uluslararası Boya, Vernik, Mürekkep ve Yardımcı Maddeler Sanayi Kongresi ve Fuarı (Boya 2006)”. İkincisi, 25-28 Mayıs tarihleri arasında yapılan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin 39. Olağan Genel Kurulu.Bu kongrelere ilişkin bazı gözlemlerim oldu, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. “Boya 2006” kongre ve fuarını TÜBİTAK dahil 31 firma ve kuruluş destekledi. Açış konuşmasını Sanayi ve Ticaret Bakanı Sn. Ali Çoşkun yaptı. Kongre süresince ana teması “Akıllı Boyalar ve Yeni Teknolojiler” toplantıları yapıldı. Bu toplantılarda, yerli ve
St. Petersburg/Leningrad İzlenimleri
Oğlum Ozan’ın davetlisi olarak eşimle birlikte Rusya’nın Saint Petersburg kentine gittik. Giderken sevinçli olmanın yanında, değişik duygular içerisindeydim. Birincisi, ilk defa yurt dışına çıkıyordum; farklı bir ülkeyi ve coğrafyayı, farklı insanları ve değişik bir kültürü görecektim. İkincisi, oğlumla buluşup hasret giderecektim, evinde konuk olacaktım. Üçüncüsü, -sevincimin yanında hüzün ve burukluğuma neden olan- rüyalarımı, hayallerimi süsleyen ve bir zamanlar “sosyalizmin kalesi”, “devrimci hareketin merkezi” olarak bildiğim “Sovyetler Birliği”ni -yıkılmış haliyle görecektim. Gidiş ve gelişim 12 gün sürdü. Bu gezim sonucu edindiğim bilgi ve izlenimleri olabildiğince tarafsız kalmaya çalışarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Kiril Alfabesi’ni ve Rusçayı bilmemem, Ozan’ın kaldığım süre içinde cumartesi
Rusya, Devrim ve Ezber Bozmaya Dair…
Kamil Sümbül’e yazdığım bir yazı Sevgili Dayımoğlu Kamil, Yoğun işlerin arasında, bana uzun uzun mail’ler attığın ve sabırla yazılarımı okuduğun için en samimi duygularımla sana teşekkür ediyorum. Yazılarınızdaki samimiyet, içerik ve farklı bir bakış açısıyla yazılmış olmaları benim açımdan önemli olmanın yanında, öğretici de olmaktadır. İnsanın yaşam biçimiyle söyledikleri eğer örtüşmüyorsa, söyledikleri çok düzgün şeyler olsa dahi at çöpe gitsin. İnsanların fikri ve zikri bir olmalı. Siz fikri ve zikri bir olan bir dostum, bir arkadaşım ve bir akrabam olduğunuz için, benim için çok değerlisiniz. Yazı ve eleştirilerine (sözün gelişi…) gelince, nereden başlayacağımı bilemiyorum. Düşüncelerimi bir sistem dâhilinde değil de,
Artık Ortadoğu’da “Kilit Taşı” Kürtler’dir
Dayım Nurettin Değirmenci’ye yazdığım bir yazı Dayı, selam.1. (…) 2. Irak’a gelince… Sizin Mail’inizi ve Kamil Sümbül’ün yazısını okudum. Siz olaylara analitik, Kamil biraz duygusal bakıyor. Kamil’in düşüncelerinde haklı yanlar da var. Artık Ortadoğu’da “kilit taşı” Kürtler’dir. Bu süreç Irak’ın işgaliyle başladı. Kürtler konusunda eskiden Ankara-Bağdat-Tahran hattı söz konusuydu. Şimdi Bağdat hattı düştü. Kanımca sıra Şam ve Tahran da. Türkiye’nin ABD ile çatışma noktasını da bu strateji oluşturuyor. Eskiden ABD’nin “Kürt Sorunu” diye bir sorunu yoktu. Kürt sorunu şimdi ABD’nin sorunu. ABD-İsrail ittifakı, Tahran ve Şam’ı saf dışı ederse, Birleşik Kürdistan’ın temelleri atılmış olabilir. Bunu sezinleyen Türkiye, ABD ile bu
Kamil Sümbül’e Gönderdiğim Bir Mektup
Sevgili Kamil,Mehmet Şah Ekinci ile ilgili “Bir İsimsiz Kahramanın Anısına” başlıklı yazını okudum. Teşekkür ederim.Mehmet Şah Ekinci’yi ismen çıkaramadım, resmini görsem mutlaka tanırım. Başınız sağ olsun!Yazın duygu yüklü. Eline sağlık. Seni önemsiyor ve seviyorum. Çünkü: Vefalısın.Şimdi sonbaharımızı yaşıyoruz. Cami avlılarından artık bir bir cenazelerimiz kalkıyor. Her hangi bir yerde yayınlanmış yazı veya ölüm ilanlarından veya telefonun diğer ucundan ölüm haberleri alıyoruz. Ölümün diyalektiği dedikleri şey bu mu?En kötüsü, coğrafik olarak sağa sola savrulmanın yanında, emek verdiğimiz oluşumların buharlaşması: Dün birlikte olduğumuz arkadaşlarımızın birçoğunun değerlerini yitirmesi, köksüz kenger gibi rüzgâr hangi taraftan eserse, rüzgârın yönüne göre savrulmalarıdır.İnsan özünü yitirmemeli. Öz yitirilince