Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zamanda çözüm ve önerilerle matematikte felsefeye yol
“Bir Âlimle Eylemcinin Nadir Rastlanan Bir Bileşimi”: İkbal Ahmet
Her şey çok hızlı bir devinim içinde. Sanki sanal bir dünyada yaşıyoruz. Gündem denilen şey belli bir zaman aralığında sabitlenmiyor, sürekli değişiyor. Sarsıcı her olay bir öncekini anında gölgede bırakıyor. Yaşamın seyrini olayların gün, ay, yıl içindeki yoğunluk akışı belirliyor. Yaşam çok hızlı ve yoğun bir tempoda geçince olaylar ister istemez belli bir süre sonra zaman aşımına uğruyor. Yaşanan politik kavgalar ve acı verici kanlı olaylar toplumun kimyasını bozuyor, ama sonra sıradan olaylarmış gibi unutuluyor. Hiçbir özellikleri yokmuş gibi günlerin veya olayların bir kısmı “günler çöplüğü”ne atılıyor. Zaman geçtikçe insan her şeye alışıyor: “Yaşa ve unut” hükmü mührünü basıyor. Günlerin
Kavuşmak Yaşamın Ölüm Ayrılığın Kanunu
tüm acılarıbir yürekte taşımak çok zor tüketiyor adamı Bilemedim kıymetini, dalından kopan bir yaprak gibi savruk geçti ömrüm. Şimdi yeşillikler arasında denize tepeden bakan bir kaya parçasının üzerine oturmuş düşünüyorum geçmişte kalan yılları. Çoğu kez hayatın kendisini anlamadan, anladığımı zannederek yorumladım. Bu nedenle tökezleyip sürekli düştüm. Her düşmeden sonra tekrar kalkıp yeniden yürüdüm, ama çok yoruldum. Bu yorgun bedeni taşımada yürek artık zorlanıyor. Denize tepeden bakan bir kayanın üzerindeyim, dinliyorum doğayı. Doğa, tüm ses, koku, renk ve nimetleriyle varım diyor. Deniz, ağaçlar, güller, çiçekler ellerin dokunacağı kadar yakın, rüzgâr gül yapraklarını okşarcasına ferahlık veriyor. Toprak yağmur, yağmur toprak kokuyor. Ama
Geçmişe Bir Yolculuk: “Ay Işığı Tanıklığı”
“Mamosteyê delal, law weleh ez dibêjim qey ji gewrîya min xwîn tê.”(*) (s.288) Geçmişi bilmeden ne bugünü anlayabilir ne de doğru bir şekilde geleceği inşa edebiliriz. Bu bağlamda geçmişe yapılan yolculukları severim. Ay Işığı Tanıklığı adlı romanı okuyunca işte böyle bir yolculuğa çıktım. Ay Işığı Tanıklığı’nı Resul Üstün’ün kaleme almış. Üstün, 1970’li yılların sonu ve 1980’li yılların başlarında yaşadıklarını kendine has üslubuyla romanın anlatıcısı ve başkahramanı öğretmen Derdo Mehmetoğlu’nun tanıklığında okuyucuyla paylaşıyor. 1970 ve 1980’li yıllar fırtınalı yıllardır. Hatta o yıllarda fırtınalar bazen kasırgaya dönüşerek yürekler yakmıştır, nice nice canlar almıştır: Denizlerin idamı, Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesi, 1 Mayısı 1977
Bilim Etiği ve İntihal
“Bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin.Sonra diyorum; söyleyince ne olacak, sus bitsin.” -Cemal Süreya Bir tesadüf sonucu Bilim Etiği Günü adlı bir kitapçık elime geçti. İlginç ve öğretici olduğu için zevkle okudum. Emeği geçenleri kutluyorum. Kitapçığın yayım tarihi biraz eski. İstanbul Üniversitesi 2012’de yayımlamış. Kitapçık, 4 Ekim 2011 tarihinde İstanbul Üniversitesi Etik Kurulu tarafından düzenlenen Bilim Etiği Gününde Y. Hakan Erdem, Ayşe Erzan, K. Emre Gökyayla, Gürol Irzık, Hasan Yazıcı, Paul D. White tarafından sunulmuş olan bildirilerden oluşuyor. Sunulan bildirilerde, “bilimselliğin düşünce temellerine, raconuna ve ahlakına tümüyle ters” olan bilim yaşamımızın önemli sorunu intihal (=aşırma) çeşitli yönleriyle ele alınmış;
Elma Tadında Bir Masal: Elma Hükümdarlığı
Masalları, efsaneleri severim. Ben ve benim kuşağım, doğduğumuz ve büyüdüğümüz coğrafi mekânda masalları, efsaneleri okuyarak değil, dinleyerek büyüdü. Kitap yaşamımızda yoktu o zamanlar. Okul kitaplarında yazılan masal ve efsaneler bizlere hitap etmiyordu. Bu nedenle, okul kitaplarında yazılanları değil, anlatılanları can kulağıyla dinlerdik. Bir varmış bir yokmuşla başlardı çocukluğumuzun kış geceleri. Bir yerden duyulmuş, dilden dile gelmiş, bir gizem içinde, dün yaşanmış gibi anlatılırdı. Zelo nenem ve babam güzel masal anlatırlardı. Anlatılan masal ve efsaneler soğuk kış gecelerinde yüreğimizi ısıtırdı. Masallara olan ilgim buradan geliyor. Masallar inatçıdır. Kaybolmaz. Unutulmaz. Kalıcıdır. Ama süreç içerisinde anlatılar eksiltilir veya çoğaltılır, sonuçta değişir ve kendine
Barış Yüzleşme Müzakere
Nisan ayı ortalarında İsmail Beşikci Vakfı (İBV); Ergani Tarihinin Saklı Sayfası ERMENİLER (Müslüm Üzülmez), Kürt Tarihinde Garzan ve Pencinarîler (Nezîrê Cibo), Kimlik Trajedileri ve Derin Tabular-I (Dr. Genceddin Öner) ve Barış Yüzleşme Müzakere (İsmail Beşikci) kitaplarını aynı anda yayımladı. İBV bu kitapları İzmir, Van ve Diyarbakır/Amed kitap fuarlarına yetiştirmek için çok yoğun bir çalışma içeresindeyken, ben, kendi kitabımdan birkaç tane alıp dostlarıma ve kitabı hazırlamama yardımı olanlara vermek istiyordum. Kitaplar yeni çıkmıştı. Bu nedenle, Vakıf’tan Ahmet Önal’ın yönlendirmesi ile kitapların basıldığı matbaaya gittim. Kendi kitabımdan birkaç tane alırken, matbaa yetkilisinin bilgisi dâhilinde bir tane de İsmail Beşikci hocamızın Barış Yüzleşme
Sözcüklerin Çizgilerle Buluşması: Sustuklarımıza Konuştuklarım
Yaşama dair an’ları ölçülü bir şekilde sözcüklerle anlatmaya şiir, çizgilerle anlatmaya da karikatür diyebiliriz. Şiir; coşturur, hüzünlendirir, eğlendirir, düşündürür… Karikatür; güldürür, kızdırır, düşündürür… Şair Sedat Kılıç ve karikatürist Lütfü Çakın, yeni yılın arifesinde, bizleri biraz hüzünlendirmek biraz da düşündürmek için Sustuklarımıza Konuştuklarım adlı kitaba birlikte imza atmışlar. Kitap iki bölümden oluşuyor. Başlangıç kısmında Sedat Kılıç’ın kaleme aldığı şiirler, sonrasında Lütfü Çakın’ın çizdiği karikatürler yer alıyor. Sedat Kılıç, kitapta, “[g]eçene aldırmaz bir başlangıç gibi” (s.76), “[b]üyüsü olmayan sözlerin öpücüğünde kaybol”mak (s.77) istercesine şiire sarılıp içini dökmüş; umutla umutsuzluk arasında çok değişken duygu yoğunluklarında sevgiliye seslenmiş. Seslenişler, bazen yakındaki ve uzaktaki sevgiliye,
Sanatsal Eylemin Güzel Bir Nişanesi: Gönülden Kaleme
Misbah Hicri’nin Gönülden Kaleme(*) kitabı okuyucularıyla buluştu… Hicri, sunuş yazısında kitabın yayınlanış amacını: “Şiire emek veren, roman yazımında yorulan, sosyal ve kültürel alanlardan gönül gözüyle ürünlerini değerbilirlik, ahde vefa anlamında toplumla tanıştırma, okurların onların tanınması, tanıyan okurların onları yeniden anımsaması görevini yeni kuşaklara sunmayı bir görev bildim” diye açıklamış. Şair ve yazar Misbah Hicri’yle tanışırız, dostuz. Bazen İstanbul’da buluşur, bazen de telefonla veya internet üzerinden haberleşiriz. Genellikle yaptığımız çalışmaları konuşur, güncel konularda ve edebi kitaplara dair sohbetler yaparız. Bu nedenle Gönülden Kaleme kitabının hazırlığından haberdardım. Sevgili arkadaşım kitap daha yayınlanmadan tevazu gösterip kitap dosyasını göndererek incelememi, eleştiri ve önerilerimi ve
Yazı Yazmanın Bir Erdemi Olmalıdır
Aptal insanların çoğu şahsi menfaatlerinin ötesini düşünmeleri çok zor olduğundan kolayca kepazeliklere imza atarlar. Tigris Haber (Diyarbakır) gazetesinde, yayına başladığı günden beri imkân buldukça bana ayrılan köşede yazılar yazıyorum. Gazeteyi İstanbul’da olmam nedeniyle ancak internet ortamından, gazetenin web sitesinden takip edebiliyorum. Sıddık Algül denen şahsında aynı gazetede dizi halinde “Kaybolan Meslekler” başlığı altında yazıları yayınlanıyor. Şu anda görebildiğim kadarıyla Tigris Haber’in web sitesinde 14 Haziran 2015 tarihinde girilmiş “Kaybolan Meslekler (15)” yayında. Sıddık Algül’ün köşesinde yayınlanan “kaybolan meslekler”le ilgili on beş yazının hemen hemen tümü her şeyiyle bana aittir. İntihal edilen yazım Haziran 2007’de Ergani’de o zaman günlük yayınlanan Ergani
Işık Vermek İçin Yanmak Gerekir
“Tüm bu olmuş olanların bir anlamı olmalı O halde olması gerekenin olmasına az kalmış olmalı” (s.151) İşin kolayına kaçmadan mutluluğun kitabı yazabilir mi? Çok zor. Nazım Hikmet “Saman Sarısı” şiirinde “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” dizesiyle seslendiğinde, kadim dostu ressam Abidin Dino -bildiğim kadarıyla- mutluluğun resmini yapamadı, ama yazdığı güzel bir şiirle mutluluğu anlatmaya çalıştı. Son dönem yetenekli genç yazarlarımızdan Yılmaz Değirmenci ise, çok zor olanı başarıp şiir tadında “Mutsuzsan Nedeni Sensin” kitabıyla mutluluğun kitabını yazdı. “Sana en kutsal halimle değil, en insan halimle geldim Seni bilgelikle değil, cahillikle sevdim” Eserine bu dizelerle başlayan yazar, modern bir derviş gibi