Kültür - Page 5

Felsefe ve Matematiğin Yoldaşlığı

Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de

okuma süresi: 169 dk.

Tarih Yol Arayana Doğru Yolu Gösterir

okuma süresi: 4 dk.

Alexandre Dumas, Üç Silahşör adlı romanında; “Hayat, filozofun küçük dertlerden oluşan tanelerini gülerek çektiği bir tespihtir” diye yazar. Pis kokuların sardığı dünyamızın halini anlamak için, Dumas’ın “gülerek” dediği şekilde değil, tiksinerek ve daha çok da düşünerek, yüreğimizde biraz sızı hissederek “dert” tanelerini gelin birlikte çekelim. Kilise Babası Lactantius, Tanrının Öfkesine Dair adlı kitabında diyor ki: “Tanrı şu dünyadan ya kötüyü atmak istiyor, atamıyor; ya atabilir, atmak istemiyor; yahut ne atabiliyor, ne de atmak istiyor; ya da hem atabiliyor, hem atmak istemiyor. Atmak istiyor da atamıyorsa, bu güçsüzlüktür, ki Tanrının özüne aykırıdır; atabiliyor da atmak istemiyorsa, kötülük ediyor demektir, ki bu

Bedros Dağlıyan ve Dengbêjin Gölgesinde Taş Meselleri

okuma süresi: 4 dk.

Bedros Dağlıyan’ı bir fotoğraf ile tanıdım diyebilirim. 2015’te, Ergani Tarihinin Saklı Sayfası ERMENİLER (İBV Yayınları, 2016) kitabını yazmaya başlayınca, o zaman, tanıdıklarımdan bilgi ve belge konusunda yardım istedim. Gazeteci ve şair Mehmet Oğuz kendisinin çektiği Ergani’de tahrip edilen Ermeni mezarlarının fotoğraflarını gönderdi ve ardından da Bedros Dağlıyan’ın telefonunu yazarak iletişime geçmemi önerdi. Telefon açtım. Tanıştık. İstanbul’da çalıştığı iş yerine gidip kahvesini içtim. Sohbet arasında yazmaya başladığım kitaptan bahsederek yardımını rica ettim. Elimi boş göndermedi. Gönül zenginliğiyle bana Yaya Turna(1) şiir kitabını ve bir de hiçbir yerde yayınlanmamış gerçek olaylara dair anlatımlara dayanan Zıvart’ın “o melun zamanda” nankör bir alçaktan kurtarılışını

Kumar, Dostoyevski ve Babam

/
okuma süresi: 7 dk.

Okuduğumuz bazı kitaplar bazen yazı yazma isteği uyandırır. Yıllar önce Dostoyevski’nin Kumarbaz(*) kitabını okumuştum. Eski klasikleri tekrar tekrar okuma huyum nedeniyle kitabı yeniden okudum. Ve bu yeni okumamda bazı yeni şeyler fark ettim. Dostoyevski günahkâr tabiatlı bir kumarbazdır. Avrupa’ya çıktığı seyahatlerinde kumar masalarından ender kalkar. “Kumara başladığında oyunun heyecanı başını döndürür”, tüm parasını kaybedene kadar oynar. Kumar için, “hamile karısının evlilik yüzüğünü, küpelerini ve paltosunu bile rehineciye” bırakır. Yayıncısından sürekli avans ister. Kumarda kaybettiklerini, “edebiyata dönüştürerek telafi etmeyi düşünür”. Yazı yazmak için sürekli oynar ve kumardan geriye kalan zamanlarında da durmadan yazar. Bir yazıcı (stenograf) kadın tutarak tam 29 günde

Ergani’deki “Taş Mektep” ve Diyarbekir Eğitim Tarihi

/
okuma süresi: 5 dk.

Yakın zamanda Nûbihar Yayınları Yönetmeni Süleyman Çevik’le telefonla görüşürken, konuşma arasında, ilgi alanıma giren yayınlanan yeni kitapların olup olmadığını sorduğumda, yeni kitapların olduğunu, ama kataloğa baktıktan sonra geri dönüş yaparak bilgi verebileceğini söyledi. Ben, Süleyman’ın geri dönüşünü beklemeden internetten Nûbihar’ın web sitesine girip gezinmeye başladım. Gezinirken kitaplardan birinin kapak fotoğrafı hemen mıknatıs gibi birden dikkatimi çekerek gözlerimi kitap üzerinde sabitleştirdi. Dayanamadım, dikkatimi çeken Amid’den Diyarbekir’e Eğitim Tarihi(*) kitabının siparişini verdim. Kitabı böyle hemen o anda birden beni almaya iten neden, yukarıda açıkladığım gibi, kitabın kapak fotoğrafı oldu. Kitap kapağında yer alan fotoğraf, okul hayatıma gözümü ilk açtığım okulun, halk arasında

Duygularım, Petersburg ve Dostoyevski’nin Acısı

/
okuma süresi: 5 dk.

Bir kitabın ismi bazen çekim merkezi olabilir. Kitapçı vitrininde gördüğüm Petersburg’lu Usta(*) kitabı önce Petersburg sözcüğüyle, sonra Usta’nın Dostoyevski olduğunu öğrenmemle beni hemen çekim merkezine aldı. Kitapla doğrudan duygusal bir ilişkiye girmiş oldum. Duygusal ilişkimi üç başlıkta toplaya bilirim: Birincisi, oğlum Ozan’ın yirmi yıldır eşi ve iki kızıyla Petersburg kentinde yaşıyor oluşudur. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, ilki 15 Nisan 2006’da olmak üzere Petersburg’a 5-6 kez gittim. Her gittiğimde sınırlı da olsa bu güzel kentin tarihi mekânlarını, müzelerini, cadde ve sokaklarını gezdim. 22 Nisan 2006’da, Dostoyevski’nin yaşadığı evin sokağında bulunan heykelini gördüğümde kendisiyle söyleştim; Dostoyevski Müzesi’ne dönüştürülen evinin salon ve odalarında

Çermik Dağlarında Gezer Bir Devrimci

/
okuma süresi: 5 dk.

Çermik, Diyarbakır’ın ilçelerinden biridir. Dört dağın ortasında, üç tarafı sularla çevrili çukur bir vadide yeşil ağaç ve bitki örtüsüyle kaplı bir yerleşim alanıdır. Nurettin Değirmenci’nin tanımlamasıyla: “Tarihin hüküm sürdüğü, zamanın durduğu, tabiatın konuştuğu yer”dir. Yaşamımda ve anılarımda Çermik’in çok önemli yeri vardır. Annemin Çermikli olması; gençliğe ilk adım atış dönemlerimde Çermik’e her gidişimde dayım Nurettin Değirmenci ve yakın akrabam Osman Bardakçı’dan kitap okuma sevgisini edinmem; 1971-1976 yıllarında Ankara’da yüksekokulu okurken Faho dedemin (Annemin babası Fahri Değirmenci/ d.1906-ö.1999) yanında kalmam bunun temel nedenidir. Ayrıca yine o dönem Ankara-İskitler ve Altındağ ilçesi Kazıkiçibostanları gecekondularında Çermikliler’in çok yoğun yerleşmiş olması ve bir çoğuyla

Mavi Çarşaflar Altında Saklanan Acılar

/
okuma süresi: 6 dk.

Çarşaf giymenin siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve doğal koşullar gibi birçok nedenleri vardır. 1960’lı ve 70’li yıllarda, yani çocukluk ve gençlik yıllarımda benim doğup büyüdüğüm Ergani’de ve annemin kasabası Çermik’te köylü kadınlar rengârenk kendi Kürt ulusal giysilerini, kasabalı kadınlar ise çoğunlukla kara çarşaf giyinirdi. Kitapların yazdığına göre kasabalılara çarşaf Hristiyan kadınlardan, Nasturi ve Süryaniler’den kalmıştır; Araplar genelde pek fazla çarşaf kullanmazlar. Kısacası çarşaf giyinme İslam’ın dayatması ile olan bir şey değildir. Siyasal İslam çarşafı sonradan sahiplenmiştir. Yukarıda belirttiğim gibi, eskiden Ergani ve Çermik kasaba merkezlerinde yaygın olarak kara çarşaf giyilirdi, ama yazın Çermik’te Hamambaşı’na kaplıcaya gelen Malatyalı kadınların beyaz mavi

Ergani İlçesi Monografisi-6

1 min read

Yazının öncesi:Bir Mezuniyet Tezi: Ergani İlçesinin MonografisiErgani İlçesi Monografisi-2Ergani İlçesi Monografisi-3Ergani İlçesi Monografisi-4Ergani İlçesi Monografisi-5 Bu fotoğraflar Gülden Uluğ’un mezuniyet tezinde yer alan fotoğrafların sonuncusu diyebilirim. Var olan diğer 3 fotoğraf hem çok uzaktan çekilmiş hem de çözünürlüğü iyi olmadığı için yayınlamaya değer bulmadım. Erganililer olarak, çok gecikmeli de olsa, “Ergani İlçesinin Monografisi” tezini hazırlayıp bu güzelim fotoğrafları bizlere armağan ettiği için Gülden Uluğ’a teşekkür borçluyuz. Kaynak: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi, Yerel Yer Numarası: 04264 Yazı dizisi 21 Aralık 2020’de yazıldı ama hiçbir siteye gönderilmedi.

Ergani İlçesi Monografisi-4

1 min read

Yazının öncesi:Bir Mezuniyet Tezi: Ergani İlçesinin MonografisiErgani İlçesi Monografisi-2Ergani İlçesi Monografisi-3 Nostalji, eski günleri anmak iyidir, ama bu fotoğraflara bakarken yaşamın o zamanlar çok çok zahmetli olduğunu da aklımızın bir kenarında tutalım. Sıcağın yakıcılığında suyun altın değerinde olduğu o zamanlarda bakın nasıl da geleneksel giysili Kürt köylü kadın ve kızları ovanın sonsuzluğu ve sessizliğinde her şeye rağmen ben varım diyor. Yine fotoğraflardan “Tamamen Taştan Yapılmış Pencere Yerine Tepede Bir Delik Bulunan Bir Köy Evi” de bir Kürt konut tarzı olarak bir zamanlar bende vardım diyor. Bu yapı çok ilginç. Ergani köylerinde böyle bir meskenin varlığını ben ilk defa bu fotoğraf

Dostum Misbah Hicri’nin Ardından…

okuma süresi: 3 dk.

“ağzımda beslediğim kelimeler!titreyen bir ses yüreğimi simgelersevdam size emanet” -Misbah Hicri Zaman kötü, amansız bir süreçten geçiyoruz. Bunca sorun yetmezmiş gibi, Korona da her gün peş peşe sevdiklerimizi bizden alıyor. Ellerimiz bağlı. Elimizden hiçbir şey gelmiyor. Bir araya gelemiyor, acımızı paylaşamıyor, yaslarımızı tutamıyoruz. Ölüm bile çok sinsileşti bu süreçte. Acılar katmerleşti.Böylesi berbat günlerde Misbah Hicri’yi dün, yani 27 Kasım 2020 günü Korona’dan kaybettiğimizin acı haberini aldım. Bir dostun, bir arkadaşın, en önemlisi güzel bir insanın kaybının acısını yüreğimde yaşadım. En verimli döneminde ölüm onu aramızdan aldı.O, doğumunu şöyle anlatır özgeçmişinde: “1952 yılında ayı ve günü belli olmayan, bahar mevsimi başlarında

1 3 4 5 6 7 26