Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de
Leningrad/Petersburg ve Kürdoloji
15-26 Nisan 2006 tarihleri arasında Rusya’nın St. Petersburg/ Leningrad kentinde bulundum. Sonrasında “St. Petersburg/ Leningrad İzlenimleri” başlığı altında kaleme aldığım izlenimlerim 26 Mayıs-30 Haziran 2006 tarihleri arasında Ergani’de haftalık yayınlanan Ergani Haber gazetesinde, 13-20 Haziran tarihleri arasında da Diyarbakır’da günlük olarak yayınlanan Yeni Yurt gazetesinde dizi halinde yayınlandı. İzlenimlerim yayınlandıktan sonra, Petersburg’un aynı zamanda Kürt Tarihi ve Kürdoloji açısından da önemli bir kent olduğunu fark ettim. Bu yazımda, tespit edebildiğim kadarıyla -devrim öncesi Petersburg’un Çarlık Rusya’sının başkenti olduğunu hatırlatarak- Petersburg’un bu pek bilinmeyen yönünü kısaca yazmak istiyorum. Petersburg, Kürt tarih çalışmaları ve Kürdoloji açısından çok önemli bir yere sahiptir. Kürtlerle
“Yerel” Tartışmaları ve Ergani’nin Kalkınması
Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede hükümetler, partiler, sivil toplum kuruluşları, entelektüel çevreler yaygın biçimde “Yerel ve Yerel Yönetim nedir?” sorusuna yanıt aramaktadırlar. Avrupa Birliği’nin demokratikleşme beklentileri, ulus devletin geleceğine ilişkin kuşkular, “kamu”ya ilişkin yeni yaklaşımlar ve özellikle HABİTAT süreciyle ortaya çıkan yeni öncelik ve eğilimlere ilişkin ipuçları, “yerel”i ve “yerel yönetim”leri yeniden tanımlanmayı zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluğun üstesinden gelmenin yolu ise, demokrasi tartışmalarını yönlendiren ve belirleyen “globalleşme” ve “sivil toplum” gibi iki temel kavramın yaşadığımız coğrafyaya uygun analizine bağlı. Bu analizlerde belirleyici olacak olan, yeni “yerel” ve “yerel yönetim” tanımlamaları olacaktır. Çeşitli üniversite, enstitü, vakıf, belediye ve benzeri kurumlar,
Çirkin Görüntülere Son Verilemez mi?
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir.“ (Anayasa -Madde 56) Kentler, bulundukları doğal yerleşim yerinde temin edemedikleri ihtiyaçları gidermek amacıyla civar bölgede yaşayan insanlar tarafından, müşterek, ilkin MÖ.4000-3000 yıllarında Dicle-Fırat arasında kalan ovalarda, bugünkü semt pazarlarından farklı olarak, herkesin alıcı ve satıcı rolüyle (değiş-tokuş gibi) kurmuş olduğu büyük ölçekli yerleşim yerleridir. Kentlerde, insanoğlu ihtiyacı olan mal ve hizmetleri temin ederken yaptığı faaliyetlerin planlanması ve uygulaması sırasında birtakım çevre kirliliklerine, örneğin hava, su, katı atık, gürültü, görüntü, radyoaktivite vb. gibi… kirliliklere neden olmaktadır. Teknoloji ve bilim
St. Petersburg/Leningrad İzlenimleri
Oğlum Ozan’ın davetlisi olarak eşimle birlikte Rusya’nın Saint Petersburg kentine gittik. Giderken sevinçli olmanın yanında, değişik duygular içerisindeydim. Birincisi, ilk defa yurt dışına çıkıyordum; farklı bir ülkeyi ve coğrafyayı, farklı insanları ve değişik bir kültürü görecektim. İkincisi, oğlumla buluşup hasret giderecektim, evinde konuk olacaktım. Üçüncüsü, -sevincimin yanında hüzün ve burukluğuma neden olan- rüyalarımı, hayallerimi süsleyen ve bir zamanlar “sosyalizmin kalesi”, “devrimci hareketin merkezi” olarak bildiğim “Sovyetler Birliği”ni -yıkılmış haliyle görecektim. Gidiş ve gelişim 12 gün sürdü. Bu gezim sonucu edindiğim bilgi ve izlenimleri olabildiğince tarafsız kalmaya çalışarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Kiril Alfabesi’ni ve Rusçayı bilmemem, Ozan’ın kaldığım süre içinde cumartesi
“Hapiste Yazmak”
Duy, vuruldum seslenemem sesim kısıkGüvercinim yaralı kanadı kırıkGönderemem sevda yüklü mektubumuBari görüşüme sen gel nazlım, sık sık Türkiye’de herkes bir gün cezaevine düşebilir.Türkiye’nin sosyal ve siyasal tarihine baktığımızda nice insanın cezaevlerinde ömür tükettiklerini, halen de ömür tüketenlerin var olduğunu görürüz. Katili, tetikçiyi, mafya bozuntularını, ırz düşmanını, hırsızı, rüşvetçiyi… bir tarafa bıraktığımızda: Celal Bayar gibi bir Cumhurbaşkanı; Başbakanlık yapmış Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan gibi parti liderleri; Şefik Hüsnü, Behice Boran, Alpaslan Türkeş gibi sağdan sola birçok politik önder; Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Ahmet Arif, Yılmaz Güney gibi birçok yazar ve sanatçı; İsmail Beşikçi gibi bilim adamları; Said-i Nursi/Said-i Kürdî
Kitapların Değerini, Kütüphanemizin Kıymetini Bilelim
“AB yolunda kadınlarımızın kovalarla su taşımasını kimse içine sindirmemeli.” -Şevket Atlı/Ergani Kaymakamı (26.01.2006 tarihli Bugün gazetesi) Kütüphane ve kitap uygarlığın ölçütüdür. Kütüphane ve kitap bilginin muhafaza ve yayılmasını sağlayan birer araçtır; işlevleriyle uygarlık ve kültür tarihine katkıda bulunurlar. Ergani Haber’de önceleri kitap ve okuma ile ilgili yazılarım yayınlandı. Okuduğum bir araştırma bu konuya yeniden eğilmemi ve bu yazının yazılmasına neden oldu. Sözünü ettiğim araştırma, Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Yılmaz tarafından hazırlanan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin halk kütüphanelerinin niceliksel hizmetlerini karşılaştırdığı araştırmadır. Bu araştırmaya göre, Avrupa Birliği müzakere sürecinde olan Türkiye,
İki Kaplıca Hakkında Düşüncelerim
Bir kaçamak yaparak eşimle birlikte, 17 Mart 2006’da üç günlüğüne Bursa iline bağlı “mobilya, köfte ve kaplıca şehri İnegöl”e, Oylat Kaplıcaları’na gittim. Kaplıcalara çocukluğumdan beri fırsat buldukça giderim. Annem Çermikli olduğu için dedemleri her ziyarete gittiğimizde veya gezmeye gittiğimde dayılarımla veya arkadaşlarca Hamambaşı’na, Büyükpaşa hamamına gider, temizce yıkanırdık. Şimdi de Ergani’ye her gittiğimde mutlaka Çermik’e hamama giderim. Bu yazımda, çok iyi bildiğim Çermik Kaplıcaları ile ilk defa gördüğüm Oylat Kaplıcaları’nı mukayese etmek istiyorum:1) Çermik Kaplıcaları çok eski, 2000 yıllık bir tarihi geçmişi var. Oylat Kaplıcaları ise, Romalılar döneminden beri kullanılmaktadır, ama kaplıcaların bulunduğu otel binaları çok yeni. 1611-1682 yılları arasında
Bahar, Gül ve Bir Mayıs
“Bir gülistândır hayalim dil şüküfte bülbülOl gülistânın latîf âb-ı revândır sözüm.” -Nef’î Bahar geldi, Mayıs/Gulan ayına girdik. Mayıs; gül ayı, insanın kanının kaynadığı aydır. Gül, Mayıs ayında kokusunu hiçbir şey beklemeden dünyaya sunar ve ben, güllerin kokusunu duyar gibiyim. Elimde olmadan, bu koku, beni benden alıp, eski zamanlara götürür. Eskiden çok güzel güllerimiz vardı. Gülbaran’da gül açtığında, etrafa kokular saçılırdı. Gül çiçeğinin yaprakları su dolu şişelere konulur, içerisine de azıcık limon tuzu atılarak şişelerin ağzı kapatıldıktan sonra güneşe bırakılırdı. Şişeler 15-20 gün güneşte kalınca, gül rengini şişe içersindeki suya verir, rengi kırmızılaşır veya pembeleşirdi. Sonra bu gül suyu bir tülbent
Korkuların Gözü Kör Olsun!
“Çocuklar hangi cinayeti işlemişlerdir de doğmaya mecbur olmuşlardır” -Schopenhauer Korku başa beladır. Korku, her canlıda var olan doğal bir duygudur. İnsanlardaki bu duygu, içinde bulunduğu ortamla doğrudan ilintilidir; toplumun kültür yapısı, insanın benlik gelişimini olumlu veya olumsuz etkiler. Özgüvene sahip olmadığımızda bir şeylerden hep korkarız; korkunun esiri oluruz ve sonr, korkularımız her alanda bizi yönetir. Beden kendisini tehlikede hissettiğinde, beyin harekete geçer, “kaç ya da savaş!” komutunu verir. Boşuna değil, “tavşan korktuğu için değil, kaçtığı için korkar!” diye söylenmesi. İnsanların farklı farklı korkuları vardır veya olur, ama genelde aşağıdaki ON KORKU toplumsal yaşamımızda en çok görülen korku çeşitleridir. İşte korkularımız:1.
Şerafettin Güneli’nin Ardından…
Şerafettin Güneli’yi kaybettik! Kötü haber tez ulaşır. Bu, ölüm olunca daha da tez ulaşır. Sevgili arkadaşım Resul Üstün’ün, “Sana üzüleceğin bir haber vermek zorundayım. Şerafettin Güneli ağabeyimizi 11.03.2006 Cumartesi günü kaybettik. Onu sevenler sağ olsun” diye yazdığı e-mail’inden ölümünü öğrendim. Her gidenin ardından farklı bir acı duyarız. Her ölüm, insanda farklı duygular uyandırır. Ben kendi adıma, Şerafetin Güneli ile doya doya, ağız dolusu sohbetler yapamadığıma yanarım. Çünkü: O, bir değerdi, canlı bir tarihti; Ergani ve bölgemizin aşığıydı. Kendi yeti ve imkânları ölçüsünde hep araştırırdı, yazdı. O, hem iş yaşamında ve hem de yazma, araştırma konusunda çalışkanlığı ile tüm Erganilerin takdir