Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zamanda çözüm ve önerilerle matematikte felsefeye yol
Bir Şairimiz: Hayri Çakmak
Daha önce birkaç yazımda Erganili hemşerilerimin yayınlanan kitaplarını veya Erganilileri yakından ilgilendiren kitaplar elime geçmeleri durumunda yetenek ve olanaklarım ölçüsünde tanıtmak istediğimi yazmıştım. Bu yazımda bir şairimizden, Hayri Çakmak’tan söz etmek istiyorum. Hayri Çakmak’ın yayınlanan Lâl şiir kitabının basımı biraz eski, ama benim elime yeni geçti. Zaten daha önceleri elime geçmiş olsaydı veya kitabından haberim olmuş olsaydı Çayönü’nden Ergani’ye Uzun bir yürüyüş adlı kitabımda kendisine de yer verirdim. Umarım kitabımın ikinci baskısında Hayri Çakmak, Resul Üstün, Mehmet Oğuz ve diğer hemşerilerimize de yer vererek bu eksikliği gideririz. Şairimiz Hayri Çakmak 1972 yılında Ergani’de doğmuştur. İlk öğrenimini Ergani’de, yüksek öğrenimini Dicle
Gurbetteki Bir Dostun Selam ve Kitabı
Daha önce birkaç yazımda Fransa’da yaşayan hemşerimiz M. Şehmus Güzel’in kitaplarından söz etmiştim. Geçenlerde bir mektup ve yeni yayınlanan Abidin Dino Hayat ve Sanat adlı kitabını gönderdi. M. Şehmus Güzel, yurtdışında olmasına karşın Türkiye’de ve dünyada olup bitenleri yakından takip eden, duygu ve düşüncelerini insanlarla paylaşmak için çeşitli dergi ve gazetelerde sürekli yazan, peş peşe durmadan kitaplar yayınlayan bir aydınımız: Ergani’nin yüzünü ak eden bir düşünce ve bilim insanımız. Paris: M. Ş. Güzel ve Güzin Dino kitap imzalarken. Foto: M. Ş. Güzel Arşivi 31 Mart 2007 tarihinde Paris’te: Abidin Dino Hayat ve Sanat, Gurbette Bile Bir Gökyüzü Varmış, Kadın Sineması,
Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -III
Yazının öncesi:Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -IGertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -II Diyarbakır’dan ayın 4’ünde Cuma günü ayrıldım, ve ucu bucağı olmayan bir ovada sıkıcı bir yolculuk yaptım. Neşeli bir düğünün yapıldığı tepenin altındaki küçük bir köyde Tarmur’de (Termül-Aşağı Kuyulu M. Üzülmez) kamp kurduk. Geceleyin komşu köyün sakinler fırsattan yararlanıp bir katırı çalmaya kalktılar. Zaten artık aşina olduğum tüfek sesiyle uyandım. Korumalarım ve Fattuh’un tüfeklerine fişek sürdüklerini işitene kadar ilgi göstermedim, daha sonra neler olduğuna baktım. Ama bundan fazla bir şey olmadı, ben tekrar uyudum. Ertesi sabah damadın köyünden gelini almak için geçtik. Gelin tepeden tırnağa parlak mor-kırmızı
Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -II
Yazının öncesi: Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -I Tarmur köyünün (Tarmur: Diyarbakır-Elazığ karayolunun 200 m. kuzeyinde Geyik İstasyonu’na yakın olan Ergani’nin Termül-Aşağı Kuyulu köyü olmalı.-M. Üzülmez) dışarısında, düğün şenlikleri münasebetiyle bir günümüzü burada harcadık. Eğlenceler şafak sökene kadar sürdü. Komşu köylerdeki halk, silahlarla ateş edilmesiyle birlikte biraz ürktüler. Gün ağarınca düğün alayı bitti ve yerini derin bir sessizlik aldı. Daha sonra; gelin, ipekten yapılmış duvağın içerisinde kocasının evine kadar uğurlandı. Gelin uğurlandıktan sonra, Arghana (Ergani) tepesine doğru yola koyulduk. Dik bir yolun kenarından, Ermeni manastırına doğru ilerlemeye devam ettik. Buradan manzara çok güzel ve büyüleyici görünüyordu. Yolculuğumuz esnasında papazla
Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -I
Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri başlıklı yazımda Gertrude Bell’in Meryem Ana Kilisesi avlusunda çektiği fotoğrafı vermiş, sonra da kiliseyle ilgili düşüncelerimi yazmıştım(23 Şubat 2007/ Ergani Haber). Bu yazımda ise, Gertrude Bell’in kendisini kısaca tanıttıktan sonra, Amurath to Amurath (1911) kitabında yer alan Zâkhô to Diyârbekir – Diyârbekir to Konia (Zako’dan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan Konya’ya) başlıklı yazısından Ergani ve Diyarbakır ile ilgili kısmı, babasına ve annesine yazdığı mektupların Türkçe çevrilerini bilgilerinize sunmak istiyorum. Ama önce Gertrude Bell’i tanıyalım. Gertrude Bell, 1868 yılında ABD’de doğdu, fakat çok genç yaşta, ailesiyle birlikte İngiltere’ye taşındı. İlk eğitimini evde ve daha sonra bayanların üniversite eğitiminin yaygın olmadığı dönemde,
Kaybolan Meslekler, Tarihe Karışan Nesneler
“Zihnim kendi zamanı içinde ilerlemeye ihtiyaç duyar, bir başkasının zamanına boyun eğmez!” -Rousseau. I. Kaybolan Meslekler Sanatçılar, yazarlar ve gazetecilerin yaşadığı dönemin tanıkları olduğu söylenir. Bu tanıklık, sanatçı ve yazarın uçsuz bucaksız düşsel dünyasında anı, fotoğraf ve yazılarında kalıcılaşırsa bir anlam kazanır. Kanımca sanatçılar, yazarlar ve gazeteciler topluma karşı sorumlu olduklarından biraz da buna mecburdurlar. Dünya çok hızlı dönüyor. Teknoloji akıllara durgunluk verecek şekilde gelişiyor, ilerliyor. Alışkanlıklar, yaşam biçimleri, tüketim kalıpları sürekli değişime zorlanıyor, değişiyor. Hızla değişen yaşamın an‘larını yakalayıp gelecek nesillere aktarmak, ancak sanatçı, yazar ve gazetecilerin bu görevi yerine getirmeleri ile mümkündür. Kaybolan, eskiyen meslekleri ve sanatkârlarını yakından
Mıgırdiç Margosyan, “Tespih Taneleri”, Ergani…
“Bi ana çocığını hanki dille severse sevsin, heç fark etmez. Anaların dili onların yüreğinin sesidir.” (s. 493.) Bu satırlar, Mıgırdiç Margosyan’ın yeni yayınlanan Tespih Taneleri kitabından alıntı. Kitabı okudum; sürükleyici ve düşündürücü. Okuyanı kendi iç dünyasında yolculuğa çıkaran, kendi geçmişiyle yüzleştiren bir yapıt. Bir Diyarbakırlı olarak, bu kitabı okurken biraz yaşadığım diyarın geçmişteki yaşamı gözümde canlandı, ama daha çok da geçmişte yaşanan acı olaylar nedeniyle yüreğim burkuldu. Kitap güzel bir anlatımla kaleme alınmış, bir solukta okunacak türden. Mıgırdiç Margosyan kimdir, Tespih Taneleri ne anlatmaktadır? Mıgırdiç Margosyan, hemşerimizdir. 23 Aralık 1938’de Diyarbakır’da, Hançepek Mahallesi’nde (Gâvur Mahallesi) doğdu. Eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu,
Okuduğumuz Kitapların Çevirileri Ne Kadar Doğru Yapılıyor?
“Siz nasıl bir yazar olursanız olun hatta dilediğiniz kadar başarılı ya da iyi bir yazar olun, son tahlilde çevirmendir sizi bir başka dilde var eden.” -Elif Şafak Dil en önemli iletişim aracıdır. Yabancı olduğumuz, bilmediğimiz dilde konuşulunca veya yazılınca, konuşulandan ve yazılandan bir şey anlamayız. Bu nedenle, yabancı biriyle bilmediğimiz dilde konuşacağımız zaman bir tercümana gereksinim duyarız; başka dillerde yazılı metinleri/ kitapları okuyup anlayabilmemiz için de birilerinin bu yazılı metinleri/ kitapları dilimize çevirmesi gerekir.Peki, piyasadan satın alıp okuduğumuz kitaplar aslına uygun çevriliyorlar mı? Bu soruya olumlu yanıt vermek çok zor. 23 Aralık 2006 tarihli Vatan gazetesinde Dilek Şanlı’nın “Türkler’i barbar
“Ali Emîrî Efendi ve Dünyası” Sergisi
İstanbul-Fatih’te bulunan Millet Yazma Eserler Kütüphanesi’nin kurucusu, Osmanlı’nın son kitap kurtlarından bilge insan Ali Emîrî Efendi’nın topladığı fermanlar, beratlar, hatlar ve elyazması kitaplar İstanbul’da Suna ve İnan Kıraç Vakfı, Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü salonlarında Millet Yazma Eserler Kütüphanesi ile birlikte düzenlenen “Ali Emîrî Efendi ve Dünyası” sergisinde sergileniyor. Sergide; ilk Türk dili sözlüğü olan onbirinci yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılmış Divân-ü Lugâti’t-Türk’ün günümüze ulaşan tek nüshasının da aralarında bulunduğu kıymetli eserler 1 Temmuz 2007 tarihine kadar görülebilecek. Millet Yazma Eserler Kütüphanesi yetkililerinin verdiği bilgiye göre sergilenen eserler, Ali Emîrî Efendi’nin çöken imparatorluğun yıkıntıları arasından toplayıp yaşamı boyunca titizlikle
R. J. Braidwood’un Bira mı, Ekmek mi Tartışması
Biranın tarihi çok eskidir, anayurdu da Mezopotamya’dır. Örneğin; Sümerlerde bira çok sevilen, bolca içilen bir içkidir. Sümer’de, MÖ. 6000’den başlayarak bira yapımı bir endüstri olma yolunda ilerlemiş ve çok ileri bir aşamaya gelmiştir. MÖ. 3500 tarihli bir tablette on altı çeşit biranın içildiğine dair bilgiler var. Sümerler birayı sadece sarhoşluk yarattığı için değil; “ilaç, ayin, mit” konulu tabletlerin bulunması, biranın keyif yaratmanın yanında, şifa niyetine sağlıkta; törensel etkinliklerde, dini ayinlerde de kullanıldığını gösterir. Ninkasi adında bira Tanrıçaları bile var; anlamı, “ağız dolduran hanım”dır. Arkeolojik kazılarda bulunan Ninkasi’ye İlahi tabletindeki bir bölümde şunlar yazılmakta: “Sen büyük, tatlı arpa mayasını iki eliyle