Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zamanda çözüm ve önerilerle matematikte felsefeye yol
“Piran’da Büyümek”
“Bir ülkemiz var… durmadan aradığımızBirde mavi şafaklarda ayağa kalkmış sevdamız” A. Ayata Piran çok eski bir yerleşim yeridir. Tarihsel olarak kökünden ve kökeninden koparılmak için, ismi sonradan Dicle olarak değiştirilmiştir, ama benim kuşağım ve öncesi kuşaklar için hep Piran olarak anılmış, bilinmiş ve bu adla belleklerde yer edinmiştir. Piran ve Piran dağlarının ismini, kekliklerinin çokluğu ve seslerinin güzelliğini ilkin avcı olan dedemden duymuştum. Piran dağlarında, vadilerinde yaptığı avları ve av esnasında geçtiği yerlerin muazzamlığını, Zaza köylerinde gördüklerini her av dönüşü anlatırdı. Benim Piran’la doğrudan ilişkim 1970’te oldu. Bu tarihte, Ergani-Piran arasında bulunan kabağıyla meşhur Kolbin köyünün cami minaresinin yapım işini
Göbekli Tepe Kitabında Çayönü ve Aldığım Bir Mesaj
Göbekli Tepe, Urfa’nın 20 km kuzeydoğusunda yer almakta olup, günümüzden 12 binyıl öncesinin bir inanç merkezi, yani insanoğlunun ilk HAC yerlerinden biridir. Denizden yüksekliği 834 metredir. Urfa’dan bakıldığında görülebilecek bir yerde, geniş görüş mesafelerini görebilecek hâkim bir noktadadır. Neolitik Dönem ve son avcı-toplayıcı topluluklara dair bilgileri barındırması, tarihsel olarak, yerleşik yaşama geçiş aşamasını temsil etmesi ve günümüzden 12 binyıl öncesine ışık tutması nedeniyle önemli yerleşim yerlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Tepe’de, bugün bir ziyaret, bir dilek ağacı ve eski bir mezarlık bulunmaktadır. 12 yıldır Alman arkeolog Klaus Schmidt ve ekibi burada kazı ve incelemeler yapmaktadır. Kazılardan elde edilen bulgular ile
Leningrad/ Petersburg ve Abidin Dino
Nisan 2006’daki St. Petersburg/ Leningrad gezimden döndükten sonra, Leningrad’ın Kürdolojiyle ilgisini keşfetmiş ve önemli bulduğum için, “St. Petersburg/ Leningrad İzlenimleri”me “Leningrad/ Petersburg ve Kürdoloji” bölümünü ilave etmiştim. Bu gezimin sonunda ise 16 Ocak 2008 tarihinde sevgili hemşerim M. Şehmus Güzel’in gönderdiği bir e-mail, benim “Leningrad/ Petersburg ve Abidin Dino” bölümünü yazmama vesile oldu. Hocama bu nedenle çok teşekkür diyorum. M. Ş. Güzel gönderdiği e-mail’de şöyle diyordu: “[St.Petersburg] İzlenimlerini merak ediyorum elbette. Bu kadar çok isim değiştiren kaç kent vardır dünyada? Bu kadar isim bu kadar heykel hangi kentte vardır? Bu kadar da yazara ilham kaynağı bir kent ayrıca. Bilmem bizim
Tarih Öğretimi ve İşçi Tarihine Bakmak
Her şeyin bir tarihi vardır, ama okullarımızda veya basınımızda genellikle tarih olarak geçmişte yaşamış krallar, kraliçeler, padişahlar, sultanlar, paşalar ile uzun veya kısa sureli kurulmuş devletler ve bunların maceraları yazılmaktadır, öğretilmektedir. Bu yazılan ve öğretilen tarih, egemenin oluşturduğu bir tarihtir. Egemen düşüncenin karşısında veya dışında olan, egemenlerin “kahramanlıklarını” anlatmayan tarih görmemezlikten gelinir. Egemen anlayışın dışında var olan tarihlerin yığınlarca bilinmemesi için de bütün görünür ve görünmez araçlar kullanılır. Genel olarak eğitim, basın-yayın, TV’ler, sinema bu anlayışın hizmetindedir. Dahası, sözden anlamayanlar olduğunda sopa gösterilir. Yerine ve zamanına göre tehdit, baskı, soruşturma, cezaevi ve faili meçhul cinayetler bir yöntem olarak kullanılır. Tarihi
Savaş ve Savaş Sanatı Üzerine
“Koyun olmayı seçenler kurtlara yem olur.” -Alman Atasözü Sanat, kısaca bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır; bir şey yapmada gösterilen ustalıktır. Savaş ise, uğraşma, kavga, mücadele olarak tanımlansa da, esas olarak diplomatik ilişkilerin kesilip silahla yapılan mücadeledir, konuşmanın bittiği yerde politikanın silahla yapılma halidir. Genelde savaşların temel nedeni ekonomiktir. Osmanlıların seferler düzenleyip fetihler yapmasının nedeni neyse, sonraları büyük devletlerin “hasta adam” Osmanlıyı işgal edip paylaşmalarının nedeni de aynıdır: Ekonomik çıkar. Sanat ve savaşı böyle tanımlayınca, Savaş sanatı’nı nasıl tanımlayacağız? Savaş sanatı; savaşla ilgili yöntemlerin üstün bir yaratıcılıkla kullanılmasıdır diyebiliriz.
Bir Köylü Kızı İki Şiir Kitabı
“Kadınlar ellerini kanatacaklar RachelBüyütene dek çiçekleri…” Hep yazıyorum: Ergani, şairi, yazarı ve çizeriyle bereketli bir topraktır diye. Bu bereketli toprağın bir tek eksiği; şairlerinin, yazarlarının, çizerlerinin, düşünce üretenlerinin hepsinin erkek oluşudur. Şimdi sevinebiliriz; eksikliği giderecek ilk adım atıldı. Artık Ergani’nin bir bayan şair ve yazarı var: Gülistan Çoban. Gülistan Çoban’ın ilk kitabı Asilerin Dönüşü 2004 yılında İstanbul’da Nûbihar Yayınları’nca basılmış, ama benim Gülistan Çoban ve de Asilerin Dönüşü kitabından haberim yoktu. Haberim, Gülistan’ın ağabeyi Zübeyir Çoban’ın 25 Nisan 2008 tarihli e-mail’i sayesinde oldu. Tesadüfe bakın, kitabın editörü Süleyman Çevik beyle İstanbul’da Nûbihar kitapevinde zaman zaman görüşmekteyiz. İşlerinin yoğunluğundan veya dalgınlıktan
Silvanlı Bir Şairimiz: Sadık Toraman
“Kalem şiire kıymasa da yüreksiz mısralarda,Şiir dediğin, bir tokat gibi çarpmalı adamı.” Erganili yazarlarımızı, şairlerimizi ve bunların yayınlamış oldukları kitapları zaman zaman tanıtmaya çalışıyorum. Bu yazımda Silvanlı bir şairimizi, Sadık Toraman’ı tanıtmak istiyorum. Sadık Toraman’ın yayınlanmış iki şiir kitabı var: Kimsesizliğimin Kimsesiyim ve Kendimi Sende Seviyorum. Bu iki kitabı da okudum. Şiirleri fena değil, güzel. Şiirlerinde genel olarak sevgi-ihanet, aşk-nefret, vefa-vefasızlık, ayrılık-özlem, umut-umutsuzluk, yalnızlık-isyan dizeleştirilip işlenmiştir. Biçim ve estetik, anlatım ve kurgu, dile hâkimiyet güzel, ama son dönem genç şairlerin çoğunda görülen süslü, ağdalı veya abartılı dizeler Sadık Toraman’ın şiirlerinde de var. Böylesi dizeler, bence anlam bulanıklığına neden olmaktadır. Şiirde
Hefaystos, Bir Mayıs ve Ergani İsminin Kökeni
Hefaystos (veya Hephaistos), Eski Yunan mitolojisinin önemli tanrılardan biridir. “Tanrılar ülkesi” Olympos’ta oturan “yüceler yücesi” baştanrı Zeus, karısı baştanrıça Hera’nın katkısı olmadan, anasız, tanrıça Atena’yı doğurur; Hera, buna çok içerlenir; kıskançlığından, inat olsun diye, o da tek başına, Zeus’un katkısı olmadan, babasız, tanrı Hefaystos’u bir ayağı kısa, topal olarak doğurur. Hefaystos, özürlü olduğundan, Hera, çok üzülür ve de çok utanır. Dayanamayıp, onu bir gün bacaklarından tutup Olympos’taki baştanrılık sarayının penceresinden dünyaya doğru savurur. Hefaystos, Ege Denizi’ne, Lemnos adasına düşer. Deniz tanrıçalarından Tetis ve denizkizı Eurinome onu korumaları altına alırlar. O da burada boş durmaz; düştüğü adada ve denizin dibindeki kızgın
Naci Gümüş’ün “Gül Aydınlığı”nda Dört Kitabı
Zaman zaman yazıyorum: Ergani farklıdır; toprağında bilgelik var diye. Ben, bu kadar çok yazarı, düşünürü, şairi bol bir ilçe ne gördüm ve ne de duydum. Benzeri bir başka ilçe yok. Olanaklarım ve ilişkilerim kısıtlı olmasına karşın, birkaç ayda bir, bir Erganilinin kitabının yayınlandığına tanık olmaktayım. Duymadıklarımı, görmediklerimi saymıyorum. Kitapların çoğundan, ancak kitapların bana gelmeleri sayesinde haberim olmaktadır. Kültürel zenginliğimizin bilince çıkması ve de tanıtılması için fırsat buldukça, ben de, ayrım yapmaksızın yazarlarımızın, şairlerimizin, düşünce üreten adamlarımızın ve kadınlarımızın eserlerini sizlere objektif olarak tanıtmaya çalışıyorum. Bu yazımda hemşerimiz Naci Gümüş’ü ve yeni yayınlanan 4 kitabını sizlere tanıtacağım. Naci Gümüş, 1951 Ergani/Bagür
Savaş ve Savaş Hileleri
“Savaş Hiledir.” -Hz. Muhammed İnsanoğlu yurt edinmek, yerleşmek; av ve ekin alanlarını genişletmek; başka insanları köleleştirmek, onların emeğini kullanmak; hammadde kaynaklarına el koymak, sömürgeleştirerek tüm varlıklarını talan etmek ve çalmak; kendi egemenlik alanlarını korumak, pekiştirmek ve genişletmek için tarih boyunca dört kıtada savaşmıştır. Bu savaşlarda, tarihi süreç içerisinde birçok ülke ve ulus veya inanç sistemi, insan ve insan grupları, adını koymasalar da binlerce kez çeşitli savaş hileleri’ne başvurmuştur. Dünyanın her yerinde savaş hileleri’ne başvuranlar bunları “beceri”, “akıllılık”, “askeri başarı”; karşı taraf başvurmuşsa “kalleşlik”, “kahpelik”, “arkadan hançerleme”, “alçakça pusuya düşürme” olarak nitelendirmiştir. Savaşta, zafere ulaşma insanın özünde var olduğu için, zafere