Kültür – Sayfa 16 – Müslüm Üzülmez

Kültür - Page 16

Felsefe ve Matematiğin Yoldaşlığı

Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de

okuma süresi: 169 dk.

Tokat Seyahatimden Notlar

okuma süresi: 7 dk.

“Ve gölgeler indi gökyüzünden bir gece yarısı…Dağıldılar tespih taneleri gibi dünyanın dört bucağına. Kimi bir ovayı mesken seçti kendine; kimi bir dağ başına kuruldu bütün heybetiyle. Tıpkı Tokat Kalesi’nde olduğu gibi…” -Emine Sarıkaya Tokat’ta askerlik yapan oğlumu görmeye gittim. 21.02.2009 günü İstanbul Esenler Otogarı’ndan otobüsümüz hareket etti. Hava yağışlı ve soğuktu. Otobüs, Bolu’ya kadar firmanın yazıhanelerinin olduğu yerlerden, yol kenarlarından müşteri toplamak için ha bire durup kalktı. Yolculuk boyunca saat 24’e kadar televizyonun ne sesi kısıldı, ne de kendisi kapatıldı. Yüksek sesin yanında; kanallar arası zıplamalar, otobüsün yönünün değişmesiyle “sinyal yok” uyarı yazıları dayanılmazdı. Açıkçası televizyon işkencesi çektim. Benim bildiğim

Valentine ve Hazreti Süleyman’ın Aşkı

okuma süresi: 3 dk.

Çok eskiden Yakındoğu’da, Mezopotamya’da, Ortadoğu’da, Anadolu’da ve Avrupa’da baharın gelişinde bereket ve verimlilik şenlikleri düzenlenirdi. Bunlardan biri de Eski Roma’da her 14 Şubat’ta Lupercalia Festivali kutlamalarıydı. Lupercalia, temelde tensel zevklerin kutsanması anlamını taşır. Lupercalia festivalinde şölenler verilir, içkiler içilir, herkes kendisine uygun bir eş bulup tensel ilişkiye girerdi. Papa Gelasius, MS. 494′te bu festivali “sapkınlık” olarak nitelendirdi, ama pek dinleyen olmadı. Bunun üzerine Lupercalia festivalini “Bakire Meryem’in Arınması” bayramına çevirdi; ardından, MS. 495′te de bu pagan festivalini tümden yasakladı. Aşka, sevgiye, cinselliğe dair ne varsa hepsine savaş açtı. Ama yine de bütünüyle festivalin izlerini yok edemedi. Bu savaşın bir sonucu

“Tarihin Adı: Urfa”

okuma süresi: 6 dk.

“Yasaklı levhalar anlatır gerçeği” -M. Hicri Urfa; tarihin, uygarlıkların, inançların, kimliklerin harmanlandığı gizemli kadim bir kenttir. Gizemli kadim bu kenti, Misbah Hicri’nin kaleme aldığı Tarihin Adı: Urfa adlı eserle tanımaya çalışmak, hem zevkli ve hem de öğretici: Kitap, “Mezopotamya’nın tarih kokan, kanla sulanmış, medeniyet ve uygarlıkların can bulduğu toprakları, ağıt, ezgi ve hawarları yanında güzelliğini, görkemini, kadim sevdasını” anlatıyor. Misbah Hicri, on parmağında on marifet olan bir arkadaşımız: Şairdir, yazardır, gazetecidir. Çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmaktadır. Bildiğim kadarıyla Tarihin Adı: Urfa kitabının dışında, Mutluluk Uğruna (Şiir), Harran Şiirleri-I (Antoloji), Harran Şiirler-II (Antoloji) ve Çığlığa Duran Sözler (Şiir) adlı yayınlanmış

Bir Ziyaretin Düşündürdükleri

/
okuma süresi: 4 dk.

15 Eylül 2008 günü Çapa Tıp Fakültesi Dâhiliye Bölümü 403 nolu odada hasta yatan Nail V. Çakırhan ve kendisine refakat eden eşi Prof. Dr. Halet Çambel’i ziyaret ettim. Nail Bey yatakta, sırtı duvara dönük kolunda serum takılı, arada sırada ki inlemelerinin dışında hiçbir harekette bulunmadan yatıyordu. Yarım saatlik ziyaretim sırasında bu vaziyeti hiç değişmedi. Durumunu sorduğumda, Halet Hanım, vücudunda enfeksiyon olduğunu, enfeksiyonun kaynağının henüz saptanamadığını açıkladı. Halet Hanım’a kendisinin nasıl olduğunu sorduğumda ise, kendisinin iyi olduğunu, uzun süredir Nail Bey’in sağlık sorunlarıyla ilgilendiğini belirtti. Halet Hanım’ı ilerlemiş yaşına rağmen gözlerinin içinin güldüğünü, canlı, zekâsının ise pırıl pırıl olduğunu gözlemledim. Gözlüksüz

“Piran’da Büyümek”

okuma süresi: 4 dk.

“Bir ülkemiz var… durmadan aradığımızBirde mavi şafaklarda ayağa kalkmış sevdamız” A. Ayata Piran çok eski bir yerleşim yeridir. Tarihsel olarak kökünden ve kökeninden koparılmak için, ismi sonradan Dicle olarak değiştirilmiştir, ama benim kuşağım ve öncesi kuşaklar için hep Piran olarak anılmış, bilinmiş ve bu adla belleklerde yer edinmiştir. Piran ve Piran dağlarının ismini, kekliklerinin çokluğu ve seslerinin güzelliğini ilkin avcı olan dedemden duymuştum. Piran dağlarında, vadilerinde yaptığı avları ve av esnasında geçtiği yerlerin muazzamlığını, Zaza köylerinde gördüklerini her av dönüşü anlatırdı. Benim Piran’la doğrudan ilişkim 1970’te oldu. Bu tarihte, Ergani-Piran arasında bulunan kabağıyla meşhur Kolbin köyünün cami minaresinin yapım işini

Göbekli Tepe Kitabında Çayönü ve Aldığım Bir Mesaj

/
okuma süresi: 10 dk.

Göbekli Tepe, Urfa’nın 20 km kuzeydoğusunda yer almakta olup, günümüzden 12 binyıl öncesinin bir inanç merkezi, yani insanoğlunun ilk HAC yerlerinden biridir. Denizden yüksekliği 834 metredir. Urfa’dan bakıldığında görülebilecek bir yerde, geniş görüş mesafelerini görebilecek hâkim bir noktadadır. Neolitik Dönem ve son avcı-toplayıcı topluluklara dair bilgileri barındırması, tarihsel olarak, yerleşik yaşama geçiş aşamasını temsil etmesi ve günümüzden 12 binyıl öncesine ışık tutması nedeniyle önemli yerleşim yerlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Tepe’de, bugün bir ziyaret, bir dilek ağacı ve eski bir mezarlık bulunmaktadır. 12 yıldır Alman arkeolog Klaus Schmidt ve ekibi burada kazı ve incelemeler yapmaktadır. Kazılardan elde edilen bulgular ile

Leningrad/ Petersburg ve Abidin Dino

okuma süresi: 6 dk.

Nisan 2006’daki St. Petersburg/ Leningrad gezimden döndükten sonra, Leningrad’ın Kürdolojiyle ilgisini keşfetmiş ve önemli bulduğum için, “St. Petersburg/ Leningrad İzlenimleri”me “Leningrad/ Petersburg ve Kürdoloji” bölümünü ilave etmiştim. Bu gezimin sonunda ise 16 Ocak 2008 tarihinde sevgili hemşerim M. Şehmus Güzel’in gönderdiği bir e-mail, benim “Leningrad/ Petersburg ve Abidin Dino” bölümünü yazmama vesile oldu. Hocama bu nedenle çok teşekkür diyorum. M. Ş. Güzel gönderdiği e-mail’de şöyle diyordu: “[St.Petersburg] İzlenimlerini merak ediyorum elbette. Bu kadar çok isim değiştiren kaç kent vardır dünyada? Bu kadar isim bu kadar heykel hangi kentte vardır? Bu kadar da yazara ilham kaynağı bir kent ayrıca. Bilmem bizim

Tarih Öğretimi ve İşçi Tarihine Bakmak

okuma süresi: 6 dk.

Her şeyin bir tarihi vardır, ama okullarımızda veya basınımızda genellikle tarih olarak geçmişte yaşamış krallar, kraliçeler, padişahlar, sultanlar, paşalar ile uzun veya kısa sureli kurulmuş devletler ve bunların maceraları yazılmaktadır, öğretilmektedir. Bu yazılan ve öğretilen tarih, egemenin oluşturduğu bir tarihtir. Egemen düşüncenin karşısında veya dışında olan, egemenlerin “kahramanlıklarını” anlatmayan tarih görmemezlikten gelinir. Egemen anlayışın dışında var olan tarihlerin yığınlarca bilinmemesi için de bütün görünür ve görünmez araçlar kullanılır. Genel olarak eğitim, basın-yayın, TV’ler, sinema bu anlayışın hizmetindedir. Dahası, sözden anlamayanlar olduğunda sopa gösterilir. Yerine ve zamanına göre tehdit, baskı, soruşturma, cezaevi ve faili meçhul cinayetler bir yöntem olarak kullanılır. Tarihi

Savaş ve Savaş Sanatı Üzerine

/
okuma süresi: 6 dk.

“Koyun olmayı seçenler kurtlara yem olur.” -Alman Atasözü Sanat, kısaca bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır; bir şey yapmada gösterilen ustalıktır. Savaş ise, uğraşma, kavga, mücadele olarak tanımlansa da, esas olarak diplomatik ilişkilerin kesilip silahla yapılan mücadeledir, konuşmanın bittiği yerde politikanın silahla yapılma halidir. Genelde savaşların temel nedeni ekonomiktir. Osmanlıların seferler düzenleyip fetihler yapmasının nedeni neyse, sonraları büyük devletlerin “hasta adam” Osmanlıyı işgal edip paylaşmalarının nedeni de aynıdır: Ekonomik çıkar. Sanat ve savaşı böyle tanımlayınca, Savaş sanatı’nı nasıl tanımlayacağız? Savaş sanatı; savaşla ilgili yöntemlerin üstün bir yaratıcılıkla kullanılmasıdır diyebiliriz.

Bir Köylü Kızı İki Şiir Kitabı

okuma süresi: 4 dk.

“Kadınlar ellerini kanatacaklar RachelBüyütene dek çiçekleri…” Hep yazıyorum: Ergani, şairi, yazarı ve çizeriyle bereketli bir topraktır diye. Bu bereketli toprağın bir tek eksiği; şairlerinin, yazarlarının, çizerlerinin, düşünce üretenlerinin hepsinin erkek oluşudur. Şimdi sevinebiliriz; eksikliği giderecek ilk adım atıldı. Artık Ergani’nin bir bayan şair ve yazarı var: Gülistan Çoban. Gülistan Çoban’ın ilk kitabı Asilerin Dönüşü 2004 yılında İstanbul’da Nûbihar Yayınları’nca basılmış, ama benim Gülistan Çoban ve de Asilerin Dönüşü kitabından haberim yoktu. Haberim, Gülistan’ın ağabeyi Zübeyir Çoban’ın 25 Nisan 2008 tarihli e-mail’i sayesinde oldu. Tesadüfe bakın, kitabın editörü Süleyman Çevik beyle İstanbul’da Nûbihar kitapevinde zaman zaman görüşmekteyiz. İşlerinin yoğunluğundan veya dalgınlıktan

1 14 15 16 17 18 26