Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zamanda çözüm ve önerilerle matematikte felsefeye yol
“Yas Yüzükleri”, “Kin Divanı”, “Temmuzun On Sekizi”
“artık o çürümüş seherde gülü gülle açıklayamayız şeyhim” –Kemal Varol Toprağımız bereketli. Ben, zaman buldukça sanatçılarımızı, yazarlarımızı, şairlerimizi, düşünce üreten bilim insanlarımızı tanıtmaya çalışıyorum, ama arada atladıklarım oluyor. Bunlardan biride Kemal Varol. Hani insan bazen gözünün önündekini görmez ya, benim de Kemal Varol’u şimdiye kadar tanıyamamam, fark edememem, kendisi ve eserleri hakkında bilgi edinememem öyle bir şey. Ergani ve Diyarbakır’dan yıllar önce ayrılmam, politik maceram, cezaevi süreci, cezaevi sonrası İstanbul’a yerleşmem, İstanbul’da sosyal ve maddi yaşamımı yeniden kurma uğraşım ve coğrafi mekân ayrılığım Kemal Varol gibi bir şairimizi tanımamış olmama mazeret olamaz. Yazan biri olarak fark etmem, bilmem gerekirdi. Çünkü
Hîlarlı Hîlar’ın Kitabını Yazdı
Hîlarlı Huneyin Kaygusuz’un HÎLAR kitabı kitapçı raflarında yerini aldı. Kaygusuz, Hîlar’la ilgili bildiklerini, gördüklerini ve duyduklarını kaleme alarak tarih kokan Hîlar’ı görmeyen ve merak edenler için yazdığını; kitabı yazarken herhangi bir kaynaktan, resmi veya bilimsel bir arşivden faydalanmadığını, tamamen gördüklerine, bildiklerine ve büyüklerinden duyduklarına dayanarak kaleme aldığını; Türkçe yazmakla beraber, halkın konuştuğu anadili olan Kurmancînın (Kürtçenin) yöresel konuşmasına ve ifadesine uygun olmasına özen gösterdiğini kitabında açıklamaktadır. Hîlar, Ergani (Diyarbakır) ilçesine bağlı köylerden biridir. İlçe merkezinin ve Elazığ-Diyarbakır Karayolu’nun 7 km güneyinde dağlara yaslı kayalar arasında yer alır. Hîlar, bugün güneşin parlak, rüzgârın sert, kayaların sağır, mağaraların kör, tarihin suskun olduğu
Nimetlerin Şahı Ekmek ve Gelincik Dağı
Ekmek/Nan, nimetlerin şahıdır.Ekmek/Nan, insanlar için en hayati besindir.Ekmek/Nan, doğanın insanlara bahşettiği rızkın en güzelidir.Ekmek/Nan, bütün toplumlarda ve inançlarda mübarektir.Ekmek/Nan, evrensel kutsal değerdir. Eskiden, kış aylarında ekmek ve yemeklerimiz aralık denilen, evin iç bölümünde bulunan kara ocakta pişirilirdi. Köylerde ve bazı evlerde halen de böyle pişirilmektedir. Yazları da evimizin önünde kozik dediğimiz yığma taşlardan veya kerpiçten yapılı, etrafı çevrili alan içinde bulunan ocakta, sac üzerinde pişirilirdi. En çok yediğimiz şey ekmek olduğundan, anam her daim bizlere ocakta mayalı ekşili sac ekmeği, mayasız fetir/yufka ekmek ve fetirin biraz daha kalıncası olan mayasız taplama ekmek pişirirdi. Ama sacda pişirilmiş ekşili ekmek her zaman
Meryem Ana Kilisesi [Surp Asdvadzadzin] İle İlgili Edindiğim Yeni Bilgiler
Sevgili hemşerim Yılmaz Varol’dan Web sitemdeki “iletişim” sayesinde 11.08.2010 günü bir ileti aldım. İletisinde: “Uzun zamandır merak ettiğim bir sorunun yanıtını buldum, sizin de çok sevineceğinizi düşünerek sizinle paylaşmak istedim. Ergani’deki manastırla ilgili sanırım bugüne dek yazılmış en detaylı bilgi V. Bardizaktsi-B. Natanyan-K.Sirvansdyants, Palu-Harput 1878, II. Cilt Raporlar, sayfa: 511–514’te yer alıyor. Dosya ekleyip yollayabileceğim bir mail adresiniz varsa, ilgili sayfaları taratıp gönderebilirim. Selamlar” diye yazıyordu. Bu ileti beni çok duygulandırdı ve sevindirdi. Duygulanmama neden, Yılmaz Varol gibi duyarlı hemşerilerimin var oluşuydu. Sevinmeme neden ise, iletide bildirilen bilgiydi. Sevgili hemşerimden hemen söz konusu kitabın ilgili sayfalarını tarayıp e-posta adresime göndermesini
“5 no’lu Cezaevi: 1980-1984” Belgesel Filmine Dair
karacadağ eteklerindeişkence fabrikası durmadan çalışıyor: 24 saat.insanlar açinsanlar perişankol geziyor veremhasta her yan,insanlarya ölüyor ya da kalıyor sakat.Zorluyorlartutsak halkımın evlatlarınıtutsak etmeyene derlerse“em-reeet komutaaanııım!” demeye. 1982-1984 yılları arasında ünlü (!) Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde tutuklu kaldım. Kaldığım süre içersinde çok şey yaşadım, çok şey gördüm, çok şey duydum. Çıktıktan sonra da 5 No’luyla ilgili yine çok şey dinledim, çok şey okudum. Yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı anlatmamda sözcüklerin anlamı yetersiz kalır, gücü yetmez. Cezaevinde bulunan tutuklu ve mahkûmların “hiç“leştirilmeleri; onursuz, kişiliksiz birer zavallı mahlûk olmaları hedeflenmişti. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi gerçek anlamıyla tam bir cehennemdi. 6 Temmuz 2010 günü İstanbul’da Seyr-î Mesel Sanat
“Diyarbakır İli Ergani İlçesi Halk Kültürü Araştırması” Üzerine…
Elime tesadüfen geçen Gözen Akça’nın hazırlamış olduğu Ergani Halk Kültürü ile ilgili “Yüksek Lisans Tezi“ni biraz tanıtmak ve sonra da bu tezle ilgili düşüncelerimi yazmak istiyorum. Gözen Akça, 2000–2009 yılları arasında yaptığı araştırmasını “Diyarbakır İli Ergani İlçesi Halk Kültürü Araştırması”(*) başlığı altında, Haziran 2009 yılında Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanlığı’na Tez olarak sunmuş ve anladığım kadarıyla da Tezi “kabul” edilmiştir. Araştırmanın danışmanlığını Yrd. Doç. Dr. Refiye Şenesen yapmıştır. Tez, yoğun bir emek ürünü, kapsamlı, 351 sayfa. İçindeki konulara teke tek ele alıp incelemek yazımı uzatacağından ötürü sadece tezin genel çerçevesini sunup, sonra da
İki Kongreye Dair Bazı Gözlemlerim
Geçtiğimiz günlerde iki önemli etkinliğe katıldım. Birincisi, Kimya Mühendisleri Odası -KMO İstanbul Şubesi tarafından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda 17-19 Mayıs 2006 tarihleri arasında düzenlenen 6. Uluslararası Boya, Vernik, Mürekkep ve Yardımcı Maddeler Sanayi Kongresi ve Fuarı (Boya 2006); İkincisi, 25-28 Mayıs 2006 tarihlerinde yapılan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği -TMMOB’nin 39. Olağan Genel Kurulu. Bu kongrelere ilişkin bazı gözlemlerim oldu, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. “Boya 2006” kongre ve fuarını TÜBİTAK dâhil 31 firma ve kuruluş destekledi. Açılış konuşmasını Sanayi ve Ticaret Bakanı Sn. Ali Coşkun yaptı. Kongre süresince, ana teması “Akıllı Boyalar ve Yeni Teknolojiler” olan toplantılar
“Hüzünler Sarnıcı”
Şiir insanlığın tarihiyle hemen hemen koşuttur. İnsanlar istek ve sevgilerini (dualarını), kin ve nefretlerini (beddualarını) şiirle, daha doğrusu şiirsel bir anlatımla hep dile getirmiştir. Şiir, tarihin süzgecinden geçerek bugünlere gelmiştir; şiirleri oluşturan dizelerle olaylar, olgular, duygu ve düşünceler sade ve anlaşılır, ama çarpıcı bir şekilde beyinlere nakşedilmeye çalışılmıştır. Sözcükler imbikten geçirilerek bazen bir silah, bazen de bir canlıya hayat veren iksir işlevini görmüştür. Bazen de gül dalında öten bülbülün nağmeleri ya da yaşlı bir insanın ağzından dökülen bilgelik gibi yaşamı anlamlandırıcı bir işlev görüp canlara derman olmuştur. Bu nedenle çok kişi şiir yazar, ama az sayıda şair çıkar. Değerli hemşerim
Erganispor’un Başarısı Ergani’nin Başarısıdır
Spor, yarışmalı ve eğlenceli bir etkinliktir, ama kıvrak zekâ, üstün beceri ister. İyi ve başarılı bir sporcu olabilmenin tek koşulu ise; sabırla, azimle ve takım ruhuyla disiplinli bir şekilde çalışmaktır. Ayrıca moral ve maddi desteğinin gerekliliğini de unutmamak lazım. Bizler eskiden spora ilkin ilkokulda başlardık, beden eğitimiyle. Sonra ortaokul ve lisede devam edilirdi. Okul dışındaysa, tarlalarda bez veya naylonlara sarılı yuvarlaklaştırılmış nesnelerle veya eskimiş toplarla top oynardık. Başka da, Makmak oynardık, çelik-çubuk oynardık, üçadım atlardık, ağaçlara tırmanırdık… Televizyon yoktu, bilgisayar yoktu, ama tarlalar boş ve oyun oynayacak arkadaş çoktu. Canımız istediği kadar, istediğimiz oyunları oynardık. Ama oynadığımız oyunların içinde eski
Anılar Dökülmese Tarih Karanlıkta Kalır
Toplumsal uyanışımızın tarihini bilmek, dahası bu tarihi oluşturmak için geçmişte yaşananların bir bütün olarak kayıt altına alınması, tarihin arşivine kalıcı olarak girmesiyle mümkündür. Toplumsal belleğin oluşumu ve kalıcılığı ancak böyle sağlanır. Ergani toplumsal uyanışın ilk yaşandığı yerlerden biridir. Toplumsal uyanışımıza dair elinde bilgi ve belge olanlar bunları bizlerle paylaşmalı, olayları yaşayanlar ise anılarını yazıp tarihe kayıt düşmelidir. Bu, görev olarak önümüzde duruyor hepimizin. Lütfen dokunalım: Anılar dökülsün. Tarih gölgede, karanlıkta kalmasın. 18 Eylül 2009´da Diyarbekir İletişim Grubunda “Ergani´de yapılan ilk sosyal içerikli yürüyüşlerden biri” adıyla bir fotoğrafı paylaştım. M. Şehmus Güzel Hocam bu fotoğrafın kendisinde yarattığı çağrışım ve anımsatmalar sonucu