Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de
Derinden Gelen Bir Ses: ya Su ya Meyra
“babamın feodal bıyıklarına tutunarak öğrendim yürümeyi” –Mehmet Oğuz Diyarbakır; surları, bazalt taşları, dinlerin ve kavimlerin ortak mekânı oluşu, muhalif duruşuyla olduğu kadar bağrından çıkardığı yazarların, şairlerin ve düşünürlerin çokluğuyla da anılan ve bilinen bir kadim kenttir. Bu kentin yetiştirdiği şairlerin en önemlilerinden biri de Cahit Sıtkı Tarancı’dır. Yani “Memleket İsterim” şiiriyle insanlığın ortak arzusunu, “Otuz Beş Yaş” şiiriyle de zaman karşısında insanın elinin kolunun bağlı kalışını ve çaresizliğini dizeleştiren şairimiz. İşte bu usta şairimizin anısına 2010’de düzenlenen “Doğumunun 100. Yılında Cahit Sıtkı Tarancı Şiir Ödülü” yarışmasında, Mehmet Oğuz’un “ya Su ya Meyra” adlı şiir dosyası en yüksek puanla birinciliği kazandı
Kırlangıç Uykusundaki Sayıklamalar: Cehennemde Üşüyorum
“Amed’in Kaşını Çizen Dicle’dir” Bilenler bilir. Diyarbakır sıcağı insanı yakar, Cehennemî bir sıcağı vardır. Bu sıcaklık fizikî bir sıcaklık değil sadece, Kürt coğrafyasını kasıp kavuran ve yakıp duman eden politik baskıların yoğunlaşmış halidir aynı zamanda. Böylesi cehennemî bir yerde, “akreplerin yılanların ininde/kır çiçekleri kadar taze kalmak” (s.4) çok zor olduğundan olacak ki, şairimiz Cumali Eşsizoğlu “Cehennemde Üşüyorum” diyor. Gençliğinde, Çukurova’da pamuk toplamada çalışırken ırgatların çok çalışması için, imamların sabah ezanını daha erken akşam ezanlarını daha geç okuduklarına (s.9), bütün değerlerin ayaklar altına alındığına tanık olur. Yüreği titrer, acemice de olsa sınıfsal içerikli şiirler yazmaya başlar. Çok sonraları dili ve varlığı
Tarihi Yapıları Kurtarmak İnsanlık Borcudur
Ocak ayının son haftası “Çüngüş’teki Kilise Kurtarılamaz mı?” başlıklı yazım çeşitli gazete ve web sitelerinde yayınlandı. Bu yazının yayınlanışından önce üyesi olduğum Diyarbekir Yahoo Grubu’nda belli aralıklarla kiliseye ait günde iki adet olmak üzere toplamda 18 adet fotoğrafı ve ardından söz konusu yazımı grup üyeleriyle paylaştım. Yazı ve fotoğrafların yayınlanmasından sonra başta HAYCAR –Hayrat Canlandıran Ve Araştıran Mimar Ve Mühendisler Dayanışma Derneği üyeleri olmak üzere, hem grup üyelerinden, hem de değişik kesimlerden çok sayıda telefonla veya gönderilen mail’lerle çok olumlu mesajlar alarak teselli buldum. Umarım yazım ve fotoğraflar bir işe yarar. Bizler, bu Ermeni kilisesi gibi ne yazık ki halklar
“Yas Yüzükleri”, “Kin Divanı”, “Temmuzun On Sekizi”
“artık o çürümüş seherde gülü gülle açıklayamayız şeyhim” –Kemal Varol Toprağımız bereketli. Ben, zaman buldukça sanatçılarımızı, yazarlarımızı, şairlerimizi, düşünce üreten bilim insanlarımızı tanıtmaya çalışıyorum, ama arada atladıklarım oluyor. Bunlardan biride Kemal Varol. Hani insan bazen gözünün önündekini görmez ya, benim de Kemal Varol’u şimdiye kadar tanıyamamam, fark edememem, kendisi ve eserleri hakkında bilgi edinememem öyle bir şey. Ergani ve Diyarbakır’dan yıllar önce ayrılmam, politik maceram, cezaevi süreci, cezaevi sonrası İstanbul’a yerleşmem, İstanbul’da sosyal ve maddi yaşamımı yeniden kurma uğraşım ve coğrafi mekân ayrılığım Kemal Varol gibi bir şairimizi tanımamış olmama mazeret olamaz. Yazan biri olarak fark etmem, bilmem gerekirdi. Çünkü
Hîlarlı Hîlar’ın Kitabını Yazdı
Hîlarlı Huneyin Kaygusuz’un HÎLAR kitabı kitapçı raflarında yerini aldı. Kaygusuz, Hîlar’la ilgili bildiklerini, gördüklerini ve duyduklarını kaleme alarak tarih kokan Hîlar’ı görmeyen ve merak edenler için yazdığını; kitabı yazarken herhangi bir kaynaktan, resmi veya bilimsel bir arşivden faydalanmadığını, tamamen gördüklerine, bildiklerine ve büyüklerinden duyduklarına dayanarak kaleme aldığını; Türkçe yazmakla beraber, halkın konuştuğu anadili olan Kurmancînın (Kürtçenin) yöresel konuşmasına ve ifadesine uygun olmasına özen gösterdiğini kitabında açıklamaktadır. Hîlar, Ergani (Diyarbakır) ilçesine bağlı köylerden biridir. İlçe merkezinin ve Elazığ-Diyarbakır Karayolu’nun 7 km güneyinde dağlara yaslı kayalar arasında yer alır. Hîlar, bugün güneşin parlak, rüzgârın sert, kayaların sağır, mağaraların kör, tarihin suskun olduğu
Nimetlerin Şahı Ekmek ve Gelincik Dağı
Ekmek/Nan, nimetlerin şahıdır.Ekmek/Nan, insanlar için en hayati besindir.Ekmek/Nan, doğanın insanlara bahşettiği rızkın en güzelidir.Ekmek/Nan, bütün toplumlarda ve inançlarda mübarektir.Ekmek/Nan, evrensel kutsal değerdir. Eskiden, kış aylarında ekmek ve yemeklerimiz aralık denilen, evin iç bölümünde bulunan kara ocakta pişirilirdi. Köylerde ve bazı evlerde halen de böyle pişirilmektedir. Yazları da evimizin önünde kozik dediğimiz yığma taşlardan veya kerpiçten yapılı, etrafı çevrili alan içinde bulunan ocakta, sac üzerinde pişirilirdi. En çok yediğimiz şey ekmek olduğundan, anam her daim bizlere ocakta mayalı ekşili sac ekmeği, mayasız fetir/yufka ekmek ve fetirin biraz daha kalıncası olan mayasız taplama ekmek pişirirdi. Ama sacda pişirilmiş ekşili ekmek her zaman
Meryem Ana Kilisesi [Surp Asdvadzadzin] İle İlgili Edindiğim Yeni Bilgiler
Sevgili hemşerim Yılmaz Varol’dan Web sitemdeki “iletişim” sayesinde 11.08.2010 günü bir ileti aldım. İletisinde: “Uzun zamandır merak ettiğim bir sorunun yanıtını buldum, sizin de çok sevineceğinizi düşünerek sizinle paylaşmak istedim. Ergani’deki manastırla ilgili sanırım bugüne dek yazılmış en detaylı bilgi V. Bardizaktsi-B. Natanyan-K.Sirvansdyants, Palu-Harput 1878, II. Cilt Raporlar, sayfa: 511–514’te yer alıyor. Dosya ekleyip yollayabileceğim bir mail adresiniz varsa, ilgili sayfaları taratıp gönderebilirim. Selamlar” diye yazıyordu. Bu ileti beni çok duygulandırdı ve sevindirdi. Duygulanmama neden, Yılmaz Varol gibi duyarlı hemşerilerimin var oluşuydu. Sevinmeme neden ise, iletide bildirilen bilgiydi. Sevgili hemşerimden hemen söz konusu kitabın ilgili sayfalarını tarayıp e-posta adresime göndermesini
“5 no’lu Cezaevi: 1980-1984” Belgesel Filmine Dair
karacadağ eteklerindeişkence fabrikası durmadan çalışıyor: 24 saat.insanlar açinsanlar perişankol geziyor veremhasta her yan,insanlarya ölüyor ya da kalıyor sakat.Zorluyorlartutsak halkımın evlatlarınıtutsak etmeyene derlerse“em-reeet komutaaanııım!” demeye. 1982-1984 yılları arasında ünlü (!) Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde tutuklu kaldım. Kaldığım süre içersinde çok şey yaşadım, çok şey gördüm, çok şey duydum. Çıktıktan sonra da 5 No’luyla ilgili yine çok şey dinledim, çok şey okudum. Yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı anlatmamda sözcüklerin anlamı yetersiz kalır, gücü yetmez. Cezaevinde bulunan tutuklu ve mahkûmların “hiç“leştirilmeleri; onursuz, kişiliksiz birer zavallı mahlûk olmaları hedeflenmişti. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi gerçek anlamıyla tam bir cehennemdi. 6 Temmuz 2010 günü İstanbul’da Seyr-î Mesel Sanat
“Diyarbakır İli Ergani İlçesi Halk Kültürü Araştırması” Üzerine…
Elime tesadüfen geçen Gözen Akça’nın hazırlamış olduğu Ergani Halk Kültürü ile ilgili “Yüksek Lisans Tezi“ni biraz tanıtmak ve sonra da bu tezle ilgili düşüncelerimi yazmak istiyorum. Gözen Akça, 2000–2009 yılları arasında yaptığı araştırmasını “Diyarbakır İli Ergani İlçesi Halk Kültürü Araştırması”(*) başlığı altında, Haziran 2009 yılında Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanlığı’na Tez olarak sunmuş ve anladığım kadarıyla da Tezi “kabul” edilmiştir. Araştırmanın danışmanlığını Yrd. Doç. Dr. Refiye Şenesen yapmıştır. Tez, yoğun bir emek ürünü, kapsamlı, 351 sayfa. İçindeki konulara teke tek ele alıp incelemek yazımı uzatacağından ötürü sadece tezin genel çerçevesini sunup, sonra da
İki Kongreye Dair Bazı Gözlemlerim
Geçtiğimiz günlerde iki önemli etkinliğe katıldım. Birincisi, Kimya Mühendisleri Odası -KMO İstanbul Şubesi tarafından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda 17-19 Mayıs 2006 tarihleri arasında düzenlenen 6. Uluslararası Boya, Vernik, Mürekkep ve Yardımcı Maddeler Sanayi Kongresi ve Fuarı (Boya 2006); İkincisi, 25-28 Mayıs 2006 tarihlerinde yapılan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği -TMMOB’nin 39. Olağan Genel Kurulu. Bu kongrelere ilişkin bazı gözlemlerim oldu, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. “Boya 2006” kongre ve fuarını TÜBİTAK dâhil 31 firma ve kuruluş destekledi. Açılış konuşmasını Sanayi ve Ticaret Bakanı Sn. Ali Coşkun yaptı. Kongre süresince, ana teması “Akıllı Boyalar ve Yeni Teknolojiler” olan toplantılar