Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de
Bir Kitabın Çağrıştırdığı Bir Anı(m)
“Hatırlamak ağır bir iştir ve hiçbir hatırlama sahih değildir.” Her şey zamanın ruhuna uygun değişir, ama bazı şeyler bu değişimin içinde yine de çok az değişir. Örneğin sihir, büyü, falcılık zaman içinde, şekil ve içerik bakımından belli değişimlere uğrasalar bile hâlâ birçok insan bugün bunlara inanmaktadır. Konuyla ilgisi dolaylı olan güzel bir kitap okuyorum. Adı Edessa (Urfa) Kutsal Şehir. İngiliz Akademisi Bilim Kurulu Üyesi Judah Benzion Segal kaleme almış. Urfalı, şair ve yazar Misbah Hicri kitabı bana hediye etti. Böyle güzel bir kitabı hediye ettiği için sevgili dostuma çok teşekkür ediyorum. Kitap isminden de anlaşıldığı gibi Edessa’yla/Urfa’yla ilgili. Urfa’nın kuruluşundan
Bunun Adı Korsanlıktır
“Başarılı insanların başarısı, bunu elde etmek için kullanmış oldukları yöntem ve vasıtalarla ölçülmelidir.” -La Rochefoucauld Onbin Yıllık Tarihin Tanığı ERGANİ adlı bir kitap elime geçti. Kitap özel bir ajansa hazırlatılmış, büyük boy ve hiçbir masraftan kaçınılmamış. Pahalı cinsinden birinci sınıf kaliteli kuşe kâğıda ofset basılmış. Kitap kapağının üstünde bir yuvarlak içinde “Türkiye Cumhuriyeti Ergani Kaymakamlığı”, alt kısmında ise “Ergani Kaymakamlığı’nın Kültür ve Tanıtım Hizmetidir” yazılmakta. Kapağın ortasında buğday başaklarıyla bezenmiş Hilar mağaralarından bir fotoğraf yer almakta. Künye kısmında ise İzmir’den bir adres ve bazı telefon numaraları yazılmış. Sonra da İmtiyaz Sahibinin Z. Canan Çeçen, Genel Müdürün Z. Canan Çeçen, Yazı
Şarap ve Edebiyat
İçki üzümden, aşk yürekten damıtılırBen, bu harika damıtımları hep tatmak isterim;Beni bekler çünkü değerlenen dirilen güzellik. Şarap, kadim bir içkidir. Şarabın tarihi, Anadolu’nun tarihi gibi çok eskidir. Eskiden çok iyi kaliteli şaraplar yapılırmış. Zaten Anadolu insanı hiçbir zaman şarapsız olmamış; antik çağlarda bile, Anadolu’da şarap törenlerde, şenliklerde, kutsamalarda has içkidir, hep var olmuştur. Dahası şarap, tanrıların içkisidir. Bu durum İslâm’ın Anadolu’yu fethedişine kadar devam etmiştir. Bugün Anadolu’nun değişik yerlerinde yapılan resmî ve kaçak kazılarda toprak altından en çok “küp” çıkmaktadır. Bu küp’ler başka başka amaçlar için kullanılsa da, daha çok şarap ve şarapçılıkta kullanılmaktaydı diyebiliriz. İslâm’ın Anadolu’yu fethetmesinden sonra da
Tarihin Hüküm Sürdüğü Mekân: Çermik’ten İzlenimler
“Şimdi size Heykel’den bir kartal gibi bakıyorumEski günleri bir bir hatırlıyorum.” –Nurettin Değirmenci 17 Mayıs 2012 günü iki haftalığına Ergani’ye (Diyarbakır) annemi ziyarete gittim. Kaldığım bu süre zarfında birkaç kez günübirlik olarak Diyarbakır ve Çermik’e de uğradım. Diyarbakır’da Kitap Fuarı, Ergani’de Hilar, Çermik’te ise bazı tarihî mekânlar dışında akraba ve arkadaşlarımı ziyaret etme imkânı buldum. Bu gezilerimde en kayda değer Çermik gezim oldu. İzlenimlerimi paylaşmak istiyorum. 20 Mayıs sabahı saat 8.30 da Ergani-Çermik arası çalışan minibüsün ön koltuğuna oturdum. Koltuklar dolunca yola koyulduk. Ergani-Çermik arası yaklaşık 35 km. Yol boyunca köyleri, dağları, bahçeleri, tarlaları seyrettim. Geçmişten izler aradım, zaman zaman
Finlandiya İzlenimlerim
Gelinim Galina’nın tıbbi bir operasyon geçirmesi nedeniyle geçmiş olsun dileğinde bulunmak, moral destek vermek ve aynı zamanda şirin torunlarımla birlikte olmak üzere 27 Mart 2012 günü eşimle Petersburg’a (Rusya) gittik. St. Petersburg’dayken çoğunlukla evde oturup uzun bir tatilin keyfini çıkardım. Bol bol torunlarımla oynadım. Kitap okudum. Yayınlanacak kitaplarım üzerinde çalıştım. Zaman zaman da tek başıma Petersburg turları attım. Çok kısa süreli de olsa bir Finlandiya gezisi yaptım. Finlandiya gezisi benim için ilginç bir gezi oldu. Oğlum Ozan gitmeden önce Holiday Club denen bir otelde rezervasyon yaptırmıştı. 6 Nisan Cuma günü sigorta işlemleri ve yiyecek-içecek, valizleri hazırlama gibi işleri yaptıktan sonra,
Dedem Fahri Değirmenci
Üzerimde dedemin çok emeği vardır. Ankara’da okurken (1972-1976 yılları) yanında kaldım. Yanında kaldığım o günleri ve dedemi unutmadım ve unutamam. O yıllar, anılarımın silinmez sayfalarında kayıtlıdırlar. Zor yıllardı. Yoldaş Koçero kitabımda kısa da olsa bir kısmını yazdım: “Kaldığımız ev çok ufaktı, dahası dedemin evi her gelen Çermiklinin uğrak yeriydi. Bu durum ders çalışmamı zorlaştırıyordu. Dahası nenem sürekli hastaydı. Ben ve dedem sürekli nenemle ilgilenmek zorunda kalıyorduk, ev işlerini birlikte yapıyorduk. Nenemin hastalığı nedeniyle evdeki tüm işleri dedem yapıyordu diyebilirim. Dedem, çalışma dinine inanan gerçek bir proleterdi. Bir kazan fabrikasında gece bekçiliği yapıyordu. Gece benim yattığım yatakta, gündüz o yatıyordu. Bana,
Ana! Esas Duruşa Geç
kırk kapı açıldıkırk kapı kapandıiki gözü iki çeşmeanam içeri alındı Devrimciler biraz divane olur. Fırtınalara aldırmazlar yürekten menzili uzak umutlara koşarlar. Aşkla yıldızlara bekçilik edip sevdayla güneşin doğuşunu bekler. Gökyüzü mavi özgürlüğün, yaşadıkları topraklar zulmün karanlığı altındaysa geceleri cehennem sıcağında üşürler. Altın başaklı buğday başaklarının herkese yetecek aş, özgürlüğün tüm dillerde coşkuyla söylenen bir türkü olmasını isterler. 12 Eylül’le birlikte bu kızıl güzel düşlere dolu vurdu. Ve sadece yıldızların bekçileri güneşin çocuklarının değil, tümden Türk ve Kürt halklarının üzerlerine kanlı karanlık çöktü. Gece yarıları yollar kesildi, kollar kırıldı. İstanbul’dan, Diyarbakır’dan ve adı dahi duyulmayan kasaba ve köylerden umutla havalanan güvercinler
Örtmeli Küçelerde Kalan Anılar
Karacadağ’ın rüzgârı karataşların, sıcaktan kavrulmuş kuru otların arasından eser. Bazen sert, bazen sıcak, bazen de ılık. Baharda binbir çiçek kokusunu, yazın sıcağı, sonbaharda hüznü, kışın kimsesizliği eteğine alıp Diyarbakır’a taşır. Diyarbakır’ı Diyarbakır yapan özellikler buradan gelir. Diyarbakır tarihi bir kent olmakla birlikte kültürlerin, inançların ve etnik toplulukların ortak mekânı, farklı kimlikleri yaşatmanın adıdır. Ve Diyarbakır kimlikleri yaşatmaya sevdalıdır. Doğduğum kent olmasından ziyade hep bu nedenle severim Diyarbakır’ı. Kavafis; “Yaşamı bir kentte ıskalarsan hepsinde ıskalarsın” der. Geçmişte Diyarbakır’da yaşamı bir kere, ama çok kötü ıskaladım. Bu nedenle ayrılmak zorunda kaldım. İstanbul’a yerleştim, ama mekân değiştirmeme rağmen ıskalamaktan bir türlü kurtulamadım. Gündüzleri
Bir Halaydır Ağıdımız/ Önsöz Yerine
Victor Hugo ”sürgünlük her yerde yalnız yaşamaktır” der.Değerli yazarımız Mehmed Uzun ise, bir yazısında, “bence sürgün, bir ayrılıktır; hüzünlü, sıkıntılı, kasvetli bir ayrılık. Sürgün, köklerinden koparılmaktır: zorla, baskıyla ya da mecburen.Sürgün, gidip dönmemektir.Sürgün insanı ise mecbur insandır; mecburen gitmiştir,mecburen orada yaşamaktadır” der. “Ne demiş tanrıOğlumu bile kurtaramadım.” Gurbetlik zor bir iştir. Çeken bilir.Göçmen kişi, genelde, hep döneceğini umar ve bu beklentiyle olmadık zorluklara katlanır. Ne var ki; yıllar geçer, koşullar değişmez, umutlar ertelenir, ama göçmenlik bitmez. Yine de bu yıl olmazsa, gelecek yıl dönerim diye düş kurar. Eğer eli kalem tutuyorsa şiire sarılır. Şiirle kendisini ayakta tutar, içine girdiği cehennemî
Değişim, “Ergani’de Düğün” ve Zerrin Gülben
“Sevgi gönülden gönle köprü kurmaktır.” (Newton) Her şey o kadar çok hızlı değişiyor ki, tutabilene aşk olsun. Değişim eskiden çok yavaş oluşurdu, şimdi kanatlanmış uçuyor. Şöyle bir 50 yıl öncesini ve bir de günümüzü göz önüne getirelim. Günlük yaşantımız başta olmak üzere ne, ne kadar değişti bir hatırlamaya çalışalım. Birçok nesne, sözcük, alışkanlık yavaş yavaş nasıl hayatımızdan çıkıp gitti bir düşünelim. Giden nesnelerinin, sözcüklerin ve alışkanlıkların yerini nasıl yenilerinin anında doldurduğunu bir göz önüne getirelim. Belli bir yaşın üzerinde olanlar bu yitip gidenleri şimdi özlemle anmakta, yeni kuşaklar için ise bu yitip gidenler pek bir şey ifade etmemekte, onların “kapsama