Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zamanda çözüm ve önerilerle matematikte felsefeye yol
Anılar Yumağı: “Diyarbakır Hatırası”
tarih kitapları yazmıyor.kurulduğundan bu yanakim bilir ne ordular sürüldü üstünebir bilen olsa da anlatsa… İbrahim Evirgen ile dostluğumuz 10 yıl öncesine dayanmaktadır. 2005 yılı Ekiminde Diyarbakır’a gittiğimde kardeşim Miktat bizleri tanıştırmıştı. O zamanlar Diyarbakır’da matbaa işleriyle uğraşıyordu. Ayrıca Diyarbakır’da günlük yayımlanan Yeni Yurt gazetesini çıkartıyor ve gazetenin başyazarlığını yapıyordu. Matbaa ve gazetecilik babadan kendisine yadigâr kalan bir iş ve meslek. İbrahim Evirgen için doğuştan bir gazeteci ve basın emekçisidir dersek kanımca abartmış olmayız. 1953 yılında yayın hayatına başlayan ve aralıksız 60 yıl yayımlanan Yeni Yurt gazetesi çeşitli nedenlerden dolayı 1 Nisan 2014 tarihinden itibaren Tigris Haber gazetesine devredildiği için, şimdi
Bir Bilim İnsanımızın Makam Çiçeği İle İlgili Düşünceleri
Uzun bir zaman önce (18 Kasım 2013 günü) Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Botanik Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Neşet Arslan hocam mütevazı bir şekilde «Ergani Makam dağında yetiştiğini belirttiğiniz makam çiçeğinin resmini yollayabilirseniz hangi tür olduğu konusunda yardımcı olmaya çalışırım» diye bir ileti gönderince; bende, Makam, Makam Çiçeği ve Bülbül kitabımda yer alan ve kitaba ismini veren makalemle birlikte iki tane de makam çiçeği fotoğrafını gönderdim. Gönderdiğim makalenin iki paragrafı makam çiçeği ile ilgiliydi ve şunları yazmıştım: «Makam’ın birçok özelliği var. Bu özelliklerden biri, burada açan ve buraya özgü Makam Çiçeği’dir. Bir rivayete göre Zülküf Peygamber’in terinin damladığı her
Acımasız Ballı Dünya: Kovan
Arı kovanlarının içinde büyüdüm. Dedem, amcam ve babam dönem dönem arıcılık yaptılar. Ben, kardeşlerim ve amca çocukları arı kovanları temizlenirken, kovandan bal alınırken, oğul arıları kovanlara yerleştirilirken ve çamur ya da tahtadan kovan yapılırken yardımcı olurduk. Arı kovanlarından yayılan uğultu ve arıların çevrede gezinirken çıkardıkları vızıltı bizlere ninni gibi gelirdi. Arı sokmalarından korkmazdık. Bazen kovanların önlerinde elimizde bir tahta veya çalı parçasıyla bal arılarına ve kovanlara musallat olan kırmızı (eşek) arıları kovalardık. Kovan ve arılara yabancı olmayan biri olarak Laline Paull’un kaleme aldığı Kovan(*) romanını merakla ve zevkle okudum. Ve bu sayede, arılarla ilgili bildiklerim hem daha da zenginleşti ve
HAW: Bir Köpeğin (Sk: 107’nin) Serencamı
Haw, Kemal Varol’un yeni yayınlanan romanı. Kemal Varol, mutlak hegemonya isteyen kutsal hiyerarşi ile örgütlenmiş derin devletin, resmi ideoloji ve siyasi rejimin yıkıcı etkisinin en çok hissedildiği coğrafyada, 1977’de Diyarbakır’da doğmuş, çocukluğunda 12 Eylül darbesinin, gençliğinde Kürt ulusal hareketi ile Devlet arasında süren savaşın tüm olumsuzluklarını görüp yaşamış biridir. Görüp yaşadıklarına dair duygu ve düşüncelerini bazen yazı ve bazen şiirleriyle bizlerle paylaşıyor. Haw romanı da bunlardan biri. Kemal Varol, Haw romanında Güneylilerle Kuzeylilerin (yani Kürtlerle Devletin) savaşını bir köpeğin gözünden anlatmaktadır. Yazar bu eseriyle “çağının en iyi tanığı edebiyattır” önermesinin doğruluğunu bir kez daha doğrulamakta ve topluma esastan bir ayna
“Yasaklarda Üşüyorum”, Êdî Bese
“ben bağrıma bazalt taşı basmışım/ kırıcılar kalbimi eder talan” Cehennemde Üşüyorum’un ardından Cumali Eşsizoğlu’nun “üşüyorum” dizisinde ikinci şiir kitabı Yasaklarda Üşüyorum adıyla okurlarıyla buluştu. Üşümek; ısı yokluğu, azlığı veya ısı kaybından etkilenmek, soğuğun etkisini duymak olarak tanımlanır. Fizik yasalarına göre farklı sıcaklıklara sahip cisimler birbirleriyle temas ettiklerinde aralarında ısı alışverişi gerçekleşir ve sıcak cisimden soğuk cisme bir ısı akışı olur. Böylesi durumlarda sıcak cismin sıcaklığı düşer. Her canlının vücut sıcaklığı kendine özgüdür, sağlıklı bir insanın vücut sıcaklığı normalde 36-370C dır. İç (hastalık vs.) ve dış (ortam sıcaklığı) etkilere göre bu sıcaklık değişebilir. Vücut ısısı bu sabit sıcaklığın üstüne çıktığında ateşimiz
“Kürdüm Doğruyum Çalışkanım”
Yazının başlığını Ufuk Coşkun’un Kaldırım Yayınları’nca yayınlanan kitabının adından aldım. Kitabın isminde bir ironi var. Ufuk Coşkun Kürt değil, ama Kürt sorunu çözülene kadar Kürt olduğunu söyleyen biri. Kanımca meramının iyi anlaşılması için kitabına Kürdüm Doğruyum Çalışkanım ismini vermiş. Ufuk Coşkun bir eğitimci, bir sivil düşünce aktivisti. Kitabında Milli Eğitim Sistemi, Anadilde Eğitim, Kürtçe ve Buruk Kürt Çocukları gibi konuları eleştirel bir yaklaşımla ele alıp ciddi bir şekilde milli eğitimle ilgili eleştiride bulunuyor. Tevhid-i Tedrisat’ın eğitim açısından neden olduğu sorunlar ve sistem içerisinde ötekileştirilen Kürtleri ve sorunlarını ele alıyor. Türkiye’deki milli eğitim sistemi ve bu eğitim sistemi içerisinde travmatik uygulamalara
“Abi Bu Bizi Anlati!”
Gezmeyi sever, hele Diyarbakır ve Ergani’ye gitmeye bayılırım. Bu yıl ilki Mayıs ayında, ikincisi de Eylül ve Ekim ayları arasında olmak üzere Diyarbakır ve Ergani’ye iki gezim oldu. Bu gezilerimde genellikle akrabalarımı, arkadaşlarımı ziyaret ettim, onlarla buluşup sohbetler ettim, hatırlarını sorup dertleştim. Bol bol güzel yemekler yedim. Son gezimde bazı işlerim nedeniyle çoğunlukla Ergani’de kaldım. Sadece bir gün günü birliğine amcam kızını ve ailesini görmek için eşim Sevgi’yle Maden’e gittim. İstanbul’a dönüşüme 4 gün kala Diyarbakır’a geçtim. Diyarbakır’da ancak sınırlı sayıda dostlarımı ziyaret edebildim. Zamanımın çoğunu kardeşim Şahin, eşi İkbal ve güzel yeğenim Aleynasu ile geçirdim. Şahin, Cumartesi ve Pazar
Yarasına Küsmüş İnsanların Öyküleri
“Gücünü iradesiz iradelere borçlu olanlar ve bu güce tapan gönüllü köleler benim gibileri sevemezler.” Erdinç Gültekin İnsanın ne zaman, nerede olacağı hiç belli olmuyor. Diyarbakır-Ergani’de annemin bahçesindeyim. Baharın yeşilliği her tarafı kaplamış, Mayıs ayının yüzü suyu hürmetine bahçede var olan bütün güzellikler çiçeklenmiş. Bahçe renklerin gökkuşağı sanki. Güneş ışıklarının bir oyunu değil de, renkler gerçeğin ta kendisi burada. Kelebek ve arıların renklerle dans edişleri ve renklerin yapraklara ve güllere taç oluşu insanı farklılaştırıyor. Gölgede kuşların sesini dinlemek, güller arasında gezinip renk ve kokularından sarhoş olup hayranlıkla eşsiz güzelliği yaşamak insanı çok güzel duygulara uçuruyor. Zaman unutuluyor. Böyle bir ortamda kız
“Bêje Çiyayêreş, Ceylanı Nasıl Yem Ettin Kurda”
Uğuldayan rüzgârın buz tutmuş camlara savurarak vurduğu kar tanelerinin insanın içini ürperttiği soğuk gecelerde sıcak soba başındaki anlatıcıların sesinde yankılanan masallar ve efsaneler çocukluğumuzda bizlerin yaşamına renk katardı. Gecenin karanlığında bir parlayıp bir sönen yıldızlar gibi dünyamızı aydınlatır, bizleri hayali güzel bir yolculuğa çıkarırdı. Anlatılan bu efsanelerde mutlaka anlatılmak istenen bir şeyler olurdu ve anlatılanlardan herkes kendi payına düşeni alırdı. Efsaneler zaten anlatılmak için vardır. Anlatım için de dinleyicilerin olması gerekir. Anlatılan, anlatıcı ve dinleyici üçlemesi gerçekleştiğinde efsanelerin büyüsü gerçekleşir; nesiller boyu aktarımı sonucu yeniden kendisini var ederek tarihteki yolculuğu devam etmiş olurdu. Babam ve Zelo Nenem iyi birer masal
Kahvehanelere Resmi Olmayan Bir Bakışla Bakmak
14-29 Mayıs 2013 tarihleri arasında Diyarbakır, Ergani ve Çermik’te bulundum. Bu süre zarfında kahvehanelerin çokluğuna bir kez daha yeniden tanık oldum ve zaman zaman bu konuda yapılan şikâyetleri dinledim. İstanbul’a dönünce de bu konuda ufak çaplı bir araştırma yaptım. Kahvehaneler bana yabancı mekânlar değil aslında. 1960 ve 1970’li yıllarda babam Cuma Üzülmez ve amcam Yahya Üzülmez Ergani’de, dayım Niyazı Değirmenci Çermik’te, dayım Veyis Değirmenci Ankara’da, kirvem Palas Musto Ergani’de kahvehane çalıştırırlardı. Değişik dönemlerde kendim de Ergani ve İstanbul’da bazen garson ve bazen de ocakta çay demleyen olarak çalıştım. Çayın demlenmesi, demlenen çayın kırılması, çayların bardaklara doldurulması, çayların servise hazırlaması ve