Üçevler’de herkesin yerine nöbete kalan Anam Hava Üzülmez’e… hüzün sarıncakayan bir yıldız gibi düşersin aklıma.ahhh… üçevler…dut ağacının gölgesinde kaldı gençliğim. Üçevler; Makam Dağı’ndan bazen çok sert, bazen de serin esen rüzgârların dokunuşuyla okşanan, yaşamımda geçmişe doğru uzanan biraz puslu, biraz silik,
Bunun Adı Korsanlıktır
“Başarılı insanların başarısı, bunu elde etmek için kullanmış oldukları yöntem ve vasıtalarla ölçülmelidir.” -La Rochefoucauld Onbin Yıllık Tarihin Tanığı ERGANİ adlı bir kitap elime geçti. Kitap özel bir ajansa hazırlatılmış, büyük boy ve hiçbir masraftan kaçınılmamış. Pahalı cinsinden birinci sınıf kaliteli kuşe kâğıda ofset basılmış. Kitap kapağının üstünde bir yuvarlak içinde “Türkiye Cumhuriyeti Ergani Kaymakamlığı”, alt kısmında ise “Ergani Kaymakamlığı’nın Kültür ve Tanıtım Hizmetidir” yazılmakta. Kapağın ortasında buğday başaklarıyla bezenmiş Hilar mağaralarından bir fotoğraf yer almakta. Künye kısmında ise İzmir’den bir adres ve bazı telefon numaraları yazılmış. Sonra da İmtiyaz Sahibinin Z. Canan Çeçen, Genel Müdürün Z. Canan Çeçen, Yazı
Çığlık, Vahşet ve İsyanın Mekânı: Diyarbakır Zindanı
diyarbakır;taşların gibi bir yanın hep karanlık olsa da, sanmıyorumgüneş seni sevdiği kadar başka bir kenti daha sevsin. Diyarbakır ve Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin benim yaşamımda çok farklı yerleri vardır. Diyarbakır, doğup büyüdüğüm ve umutla kırlangıçların kanadında baharları beklediğim kenttir. Diyarbakır Cezaevi ise, yaşamımın en zor anlarının geçtiği, teslimiyet ve direnmenin at başı gittiği dönemde onurumu korumanın mücadelesini verdiğim cehennemî bir mekândır. Diyarbakır’ı hep sevmişimdir, rüyalarımı süsler. Anılarımda renkli, güzel bir yeri vardır. Diyarbakır Cezaevi ise, tam tersine rüyalarımı zehirler, “hatırladıkça hançerlenir yüreğim”. Bu nedenle, cezaevinde yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı unutmadım, unutmayacağım! Diyarbakır ve Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi ile ilgili her haber,
Uzun Hasan ve Çermik
“Her haneden matem sesi yükseldi, o gece onlara kıyamet günü gibi oldu.” Akkoyunlar ve Karakoyunlar sürekli savaşmışlardır. Çermik dâhil savaşın sürdüğü mekânlarda yaşayan ahali ise perişan olmuş, kırıma uğramıştır. Bu savaşın baş aktörlerinden olan Uzun Hasan’ı ve mensubu olduğu Akkoyunları ve bunların Çermikle olan ilişkisini bilmekte yarar vardır. Akkoyunlular XIII. yüzyılın sonlarına doğru, İlhanlı hükümdarı Argon Han (1284-1291) döneminde, Horasan’dan Azerbaycan’a geldiler. Henüz aşiret halindeyken, XIV. yüzyılın sonlarında Azerbaycan, Harput ve Amid arasındaki yerlerde yer tuttu.(1) Sonra Timur’un orduları gökgürültüsü gibi gürleyip şimşekler çakarak Bağdat’a saldırdığında, Bağdat “şehrine öyle bir dolu yağdı ki gül bahçelerindeki ağaçlarda yapraktan eser kalmadı”. Şehir
Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’nde Ergani
Bugünlerde yeni edindiğim Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâmesi’ni inceliyorum. İncelemem esnasında Evliyâ Çelebi’nin yaşam hikâyesini ve Seyahatnâmesi’nde yer alan Ergani ile ilgili kısmı okuyucularımla paylaşmanın yararlı olacağı aklıma geldi ve bu yazıyı kaleme aldım. Evliyâ Çelebi, 25 Mart 1611’de İstanbul’da doğmuştur. Tam adı Evliyâ Çelebi Bin Derviş Mehmed Zillî’dir. Çok iyi bir öğrenim görmüş; önce mahalle mektebine, daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi’ne gidip burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderun’a devam etmiştir. Okul öğreniminin dışında özel hocalardan Kur’an, Arapça, güzel yazı, musiki, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri almıştır. Öğrenimini bitirdikten sonra Saray’da görev almış ve yaptığı
“Medreseden 5 Nolu’ya Nuri Yoldaş”a Dair
“Geleceğim, belki 60 yaşında olabilirim. Ama geldiğimde burayı müze olarak göreceğim. Ne ben bugünkü Nuri olacağım, ne de zaman bugünkü gibi olacak. Ben bir gün buraya geleceğim.” (s.9) Takvim yaprakları soluyor, yıllar su gibi akıp geçiyor ama Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’nde yaşatılan vahşet ve verilen onur mücadelesi unutulmuyor. Hafıza dosyalarında yaşananları kayıt altına alanlar günü geldiğinde yaşadıklarını bir bir yazıya döküyor. İyi de ediyorlar. Çünkü zulmün ve direnmenin tarihine kayıt düşüyorlar. Bu kayıtlara şimdi bir yenisi daha eklendi: Medreseden 5 Nolu’ya Nuri Yoldaş(*). 5 Nolu Cezaevi ile ilgili kaleme alınan her yazı, her kitap hafızamızı yenilemenin yanında toplumsal hafızanın
Tarihin Hüküm Sürdüğü Mekân: Çermik’ten İzlenimler
“Şimdi size Heykel’den bir kartal gibi bakıyorumEski günleri bir bir hatırlıyorum.” –Nurettin Değirmenci 17 Mayıs 2012 günü iki haftalığına Ergani’ye (Diyarbakır) annemi ziyarete gittim. Kaldığım bu süre zarfında birkaç kez günübirlik olarak Diyarbakır ve Çermik’e de uğradım. Diyarbakır’da Kitap Fuarı, Ergani’de Hilar, Çermik’te ise bazı tarihî mekânlar dışında akraba ve arkadaşlarımı ziyaret etme imkânı buldum. Bu gezilerimde en kayda değer Çermik gezim oldu. İzlenimlerimi paylaşmak istiyorum. 20 Mayıs sabahı saat 8.30 da Ergani-Çermik arası çalışan minibüsün ön koltuğuna oturdum. Koltuklar dolunca yola koyulduk. Ergani-Çermik arası yaklaşık 35 km. Yol boyunca köyleri, dağları, bahçeleri, tarlaları seyrettim. Geçmişten izler aradım, zaman zaman
“Zincirlenmiş Zamanlar” ve Diyarbakır 5 Nolu
zindanların uğultusu kulaklarımı her çınlattığındagün batımı hüznünde yüreğimin derisi yüzülür Türkiye Cumhuriyeti tarihi “zincirlenmiş zamanlar”ın tarihidir. Umumi Müfettişlikler, İstiklal Mahkemeleri, Darbeler, Sıkıyönetimler, Olağanüstü Hal Yönetimleri bunun en iyi kanıtlardır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşananlar ise bunların katmerlisidir. Mehmed Uzun, bir denemesinde, insanın kendisine ait olmayan, zorla kendisine dayatılan tutsak zamanı “zincirlenmiş zaman” olarak tanımlamaktadır. “Zincirlenmiş zaman, somut olarak şu; dışarıdan başka birisi (insan, güç, otorite, rejim, ordu, devlet) gelerek size ait olan yaşama müdahale ediyor ve etnik ya da sosyal ya da kültürel ya da tümünü içerecek halde yaşamınızı, kaba güçle, arzuladığı gibi biçimlendirmeye çalışıyor. Müdahalenin gerçekleştiği an, zamanın
Çermik’teki Sinagogla İlgili Bir Şey Yapamaz mıyız?
“bize doğunun büyük şiiri kaldısonra derviş defterimiz kapandı” Doğup büyüdüğüm Ergani’de (Diyarbakır) eskiden Ermenilerin yaşadığını Meryem Ana Kilisesi, Kırlar Kilisesi, Papazın Gölü, Papazın Bahçesi, Goconun Tepesi, Arutun Bağı gibi yer isimlerinden ve aile büyüklerimizden Zekeriya amcamın (Zekeriya Üzülmez d.1319/1903-ö.1987) yaşlılığın vermiş olduğu can sıkıntısı ve yalnızlığını gidermek amacıyla zaman zaman çocuklara ve gençlere anlattığı bazı hikâyelerden biliyordum, ama Yahudilere dair hiçbir yer ismi ve anlatı duymadım. Ama Çermik’te Yahudilere dair Faho dedemden (Fahri Değirmenci d.1906-ö.1999) maşatlık ve sinagog sözcüklerini ve bu sözcüklerle tanımlanan yerlerle ilgili çok kısa bazı anlatımlar duymuştum. Zaten çocukluk ve gençlik dönemimizde bizlerin bazı şeyleri bilmesi mümkün
Ana! Esas Duruşa Geç
kırk kapı açıldıkırk kapı kapandıiki gözü iki çeşmeanam içeri alındı Devrimciler biraz divane olur. Fırtınalara aldırmazlar yürekten menzili uzak umutlara koşarlar. Aşkla yıldızlara bekçilik edip sevdayla güneşin doğuşunu bekler. Gökyüzü mavi özgürlüğün, yaşadıkları topraklar zulmün karanlığı altındaysa geceleri cehennem sıcağında üşürler. Altın başaklı buğday başaklarının herkese yetecek aş, özgürlüğün tüm dillerde coşkuyla söylenen bir türkü olmasını isterler. 12 Eylül’le birlikte bu kızıl güzel düşlere dolu vurdu. Ve sadece yıldızların bekçileri güneşin çocuklarının değil, tümden Türk ve Kürt halklarının üzerlerine kanlı karanlık çöktü. Gece yarıları yollar kesildi, kollar kırıldı. İstanbul’dan, Diyarbakır’dan ve adı dahi duyulmayan kasaba ve köylerden umutla havalanan güvercinler
16. Yüzyılda Ergani’de Faaliyette Bulunan Vakıflar
I. GİRİŞ Bilindiği gibi Diyarbakır ve çevresi 1514 yılında Çaldıran Savaşı ile başlayan ve daha sonra devam eden savaşların sonucunda 1517 yılında sone eren bir zaman sürecinde Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir. Diyarbakır’ın Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girmesinden hemen sonra Diyarbakır ve çevresi yeni bir idari yapılanmayla Diyarbekir Eyaleti ve Kürdistan Eyaleti olmak üzere iki bölgeye ayrılmıştır. Bu iki eyalet arasındaki en önemli farktan biri Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı sancak beylerini (Ergani Sancağı bu beyliklerden biridir) doğrudan saray atamaktadır, Kürdistan Eyaleti’ne bağlı olan sancaklarda ise yönetim babadan oğulla geçmektedir. Yani Kürdistan Eyaleti’ne bağlı sancakların idari özerklikleri vardı. Bunlar sadece Osmanlı Devleti’ne düzenli vergi