Üçevler’de herkesin yerine nöbete kalan Anam Hava Üzülmez’e… hüzün sarıncakayan bir yıldız gibi düşersin aklıma.ahhh… üçevler…dut ağacının gölgesinde kaldı gençliğim. Üçevler; Makam Dağı’ndan bazen çok sert, bazen de serin esen rüzgârların dokunuşuyla okşanan, yaşamımda geçmişe doğru uzanan biraz puslu, biraz silik,
Çayönü ve Tarihin Dönemlere Ayrılması
Çayönü (Qotê Ber Çem), Diyarbakır’a bağlı Ergani ilçesinde Hilar köyü sınırları içerisinde bulunan bir ören yeridir. Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında burada yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan bulgular nedeniyle kültür tarihimizde önemli bir yeri vardır. Halem Çem (Diyarbakır) ve Nevala Çori (Urfa) ile birlikte neolitik dönemin (cilalı taş devrinin) en iyi, belki de en erken temsilcisidir. Neolitik Dönem, insanoğlunun yerleşik düzene geçişinin başlangıcıdır. Çağımızın sosyal ve ekonomik düzenin temelini oluşturan bu dönemi, “insanoğlunun en büyük devrimlerinden birini gerçekleştirildiği çağ” olarak nitelendirenlerin yanında, “on binlerce yıl süren bir aşamadan sonra ulaşılan evrim” olarak nitelendirenler de bulunmaktadır. Çayönü’ndeki neolitik
Hilar Adı Üzerine
“Nereye bir ad verilmişse, bir sebebi olduğu için o ad oraya verilmiştir. Dünyada sebepsiz verilmiş hiçbir ad yoktur.” -İmâmî Hilar’da tarihî süreç içerisinde çeşitli devletler, imparatorluklar, büyük ve küçük krallıklar, beylikler ve şehir devletleri belli zaman dilimlerinde hüküm sürmüş olmalarına karşın, mağara ve kabartmaların dışında, bunlardan günümüze kalan kalıntı ve eser hemen hemen yok gibi. Oysa Hilar, kayaların arasında kurulu tarihî, kadim bir köydür. Taş devrinden günümüze kadar çok sayıda kültür ve devletin yaşamını sürdürdüğü, Mezopotamya’nın önemli bir parçasıdır. Köy, Çayönü kazılarıyla dünya kültür tarihine ismini yazdırmış, ama kendisi, mağara ve kabartmalar Çayönü’nün gölgesinde kalmıştır. Şimdi mağara, mahzen ve kabartmalarıyla
Çayönü ve İnsanın Çamurdan Yaratılışının Hikâyesi
“Çamurdan yoğrulmuş bir küçük kıvılcımTaklit edince Rabbini, yoz şekil olur ancak sureti değil;Kader, özgürlük kovalar birbirini,Ama eksik kalır uyumu sağlayan us.” Çayönü, Diyarbakır iline bağlı Ergani ilçesinde bir höyüğün adıdır. Kuzey Mezopotamya’daki tarihî yerleşim yerlerinden biridir. Prof. Dr. Halet Çambel ve Prof. Dr. Robert J. Braidwood tarafından Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında başlatılan kazılar sonucunda tespit edilen “ilk üreticiliğe geçiş” yeri olması nedeniyle, önemli bir yer özelliğindedir. Neolitik dönemin en iyi, belki de en erken temsilcisidir. Bu dönem, yaklaşık MÖ. 7500-6000 yıllarına denk düşmektedir. İnsanoğlunun bu ilk yerleşim yerinde yapılan kazı ve çalışmalarda kilden, balçıktan, yani çamurdan kadın
Bilim, Çayönü ve Halet Çambel
“İnce düşünceli bilgin acı ilacı şekerle tatlı hale getirir” -Molla Camî İnsanları hayvanlardan farklı kılan iki önemli özelliği var: Elleri ve beyni. Biz insanlar, kolayımıza geldiği için ve alışkanlığımızdan olacak ki hep ellerimizi ve çenemizi kullanıyoruz. Oysa çene ve ellerimizin hareketi kadar aklımızı da kullanmamız lazım. Bizler, ellerimiz kadar beynimizi de kullanmaya başladığımız zaman veya bunu başardığımız ölçüde; tükettiğimizden daha fazla üretir duruma geliriz, sorunlarımızı çözmede ileri adımlar atmış oluruz, insanca yaşamanın maddi koşullarını yaratmış oluruz: Özgür oluruz. Maddeyi harekete geçirecek güç düşüncede saklıdır. İnsanlar, doğa yasalarını tanıyarak, yaşam sınırlarını genişletebilirler. Özgürlük, doğa yasallarının tanınması, nesne ve hareketlerin denetim altına
“Tarih Şereflidir”, Ama…
Tarih kitapları yazmıyor.Kurulduğundan buyanaKim bilir ne ordular sürüldü üstüne;Bir bilen olsa da anlatsa… Tarih, kısaca geçmişimizi araştıran bir bilim dalıdır; daha geniş anlamıyla da insanların yurt edinmek, yerleşmek; av ve ekin alanlarını genişletmek; başka insanları köleleştirmek, onların emeğini kullanmak; hammadde kaynaklarına el koymak, sömürgeleştirerek tüm varlıklarını talan etmek ve çalmak; kendi egemenlik alanlarını korumak ve genişletmek için yaptığı savaşların ve karşı savaşların resmigeçididir. İbn Haldun: “Tarih, insanların ve kavimlerin hal ve durumlarının nasıl değişmiş olduğunu, devlet sınırlarının nasıl genişlemiş, kuvvet ve kudretlerin nasıl artmış bulunduğunu, ölüm ve yıkılma çağı gelinceye kadar yeryüzünü nasıl imar ettiklerini bize bildirir. Bu, tarihin zâhiri
Sıra Emevî Halifeliği’nin Başkentinde mi?
“Tanrının ağzından çıkan her söz, doğrudan ya da dolaylı olarak bu sözleri kutsal bulan toplumun gelişmesine ve biyolojik ve ekonomik refahını artırmaya yaramazsa, o toplum eninde sonunda Tanrısıyla birlikte yok olur.” -Gordon Childe/Tarihte Neler Oldu? Ortadoğu kaynayan bir kazan. “Dünyanın efendisi” de bir eliyle durmadan bu kazanın altına odun atmakta, diğer eliyle de kepçeyle ha bire kazanı karıştırmakta. Ortadoğu halkları, daha doğrusu Müslümanlar “Ortadoğu zihniyeti” diye nitelenen bir zihniyete sahip oldukları için ne yapacaklarını bilmemenin yanında, olup-bitenleri de anlayacak durumda değiller. “Ortadoğu zihniyeti”, var olanı sorgusuzca kabul eden kaderci bir zihniyettir. Bu zihniyet dünü, dün bitmeden unutan; bugünü sorgulamadan “sadece”
Mine G. Kırıkkanat’a Zorunlu Bir Yanıt
Mine G.Kırıkkanat’ın 7 Aralık 2005 tarihli VATAN gazetesinde Kürtlerle ilgili “Asalak Kardeşlik” başlıklı bir yazısı yayınladı. Yazı içerik ve üslup olarak çok çirkin olmanın ötesinde, tam bir Alipaşa ağzıyla kaleme alınmış. Bekledim: Duyarlı insanlar bu yazıya bir tepki versin, ama hiç kimseden ses çıkmadı (veya çıkanları ben görmedim). Ses çıkmayınca, bu yazıyı yazma gereksinimi duydum. Önce, söz konusu yazının altı çizilecek yerlerini okuyalım: “Türkler ve Kürtler, bin yıldır bu toprakların tozunu tuzunu birlikte yuttu, nankörlüğü yoksulluğu ve cehaleti paylaştı. Eşkıya olup yollarını birlikte tuttu, balını ağusunu birlikte yaladı. Bu toprakları omuz omuza savunduklarında, karşılarında ortak düşman vardı. Ne zaman ki
TÖS Diye Bir Sendika Vardı
“Hazır olunMutsuzluk doğuran günlere karşı çıkacağız.” -Nalân Uluğ Tam 40 yıl önce, 8 Temmuz 1965 tarihinde Türkiye’nin ilk öğretmen sendikası -Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS- 1962 Anayasası’nın kamu çalışanlarına sendika kurma hakkından yararlanarak Ankara’da kuruldu. Genel başkanlığına öğretmen kökenli yazarlardan Fakir Baykurt getirildi. Temel amacı üyelerinin ekonomik, yasal ve toplumsal hak ve çıkarlarını korumaktı. TÖS, kuruluşunun ardından, öğretmenlerin mesleki ve özlük hakları için etkin çalışmalar yürüttü. Öğretmenler üzerinde uygulanan baskılara, haksız atamalara ve sürgünlere karşı çıktı. Nitelikli bir eğitim için seferber oldu. 4-8 Eylül 1968 tarihlerinde Ankara’da düzenlediği Devrimci Eğitim Şurası’na öğretmenlerin yanı sıra yazarlar, bilim adamları, üniversite öğretim elemanları katıldı.
30 Ağustos’un Düşündürdükleri
Tarih kitapları nedense hep sultanları, padişahları, beyleri ve paşaları anlatır. Kurtuluş Savaşı’nı da Türk kurtuluş savaşı olarak anlatır. Ben, bunların dışına çıkarak kendileri hakkında çok şey duyduğum insanları; kanıyla canıyla cephelerde savaşmış, ama tarihleri, hikâyeleri yazılmamışları: İbrahimleri, Seferleri, Recepleri, Hüseyinleri, Ömerleri, Cemalleri, Kamberleri anlatmaya çalışacağım. Çünkü onların hikâyesi, bir anlamda Ergani’nin, Anadolu’nun, Kürt ve Türk halkının hikâyesidir. “Seferberlik” ilan olunca, yediden yetmişe, Anadolu’nun dört bir yanından savaşmak için askerler toplanır; adı sanı duyulmadık cephelere gönderilir. Tüm cephelerde insan kırımı yaşanır. Ölenlerin yerine yeni askerler istenir… Binlerce insan cephelere gider! O günler, zor günlerdi. Gidenler, çok zor günler yaşadılar. Bedeli ağır
Muhabirimiz Bildiriyor: Eli Kanlı Katil Uzmanlık Eğitiminde
M. Fırat(*)/ Diyarbakır ATILIMTürkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi organı, 15 Ağustos 1986 Diyarbakır Askeri Ceza ve Tutukevi’nde Emniyet Amirliği görevinin yanısıra zaman zaman daha değişik görevlerde de bulunan Ali Osman Aydın “mesleki bilgi ve becerisini” artırıp, geliştirmek için Amerika’ya gönderildi. Ali Osman Aydın, Diyarbakır Ceza ve Tutukevi’nde Necmettin Büyükkaya’nın da içinde yer aldığı 62 (ki daha sonra yetkililer 33 kişinin öldüğünü resmen itiraf etmek zorunda kaldılar) yurtseverin ölümünden şu ya da bu şekilde sorumlu, eli yurtsever kanına bulaşmış, her olayda parmağı olan bir katildir. Ali Osman ki, devrimcilerin, Kürt yurtseverlerin ve komünistlerin savunmalarını engelleyen, savunma hakkını çiğneyen, tutukluları duruşma salonundan