Tarih - Page 14

/

Eski Zamanlarda Üçevler

                 Üçevler’de herkesin yerine nöbete kalan Anam Hava Üzülmez’e… hüzün sarıncakayan bir yıldız gibi düşersin aklıma.ahhh… üçevler…dut ağacının gölgesinde kaldı gençliğim. Üçevler; Makam Dağı’ndan bazen çok sert, bazen de serin esen rüzgârların dokunuşuyla okşanan, yaşamımda geçmişe doğru uzanan biraz puslu, biraz silik,

okuma süresi: 132 dk.

Tanrılar Diyarı Olympos

/
okuma süresi: 7 dk.

Ramazan Bayramı’nda (17 Mart 2006’da) tatil için ailece Tanrıların mekânı Olympos’a gittik. Olympos, Antalya’ya 80 km. uzaklıkta, Kemer-Finike arasında, karayolunun 7 km. güneyinde bulunan, heybetli dağların, yeşil ve görkemli ormanın, mavi denizin ve durmadan çağlayan nehrin bir arada, vadide buluştuğu güzel bir ören yeri. ‘Baba Tanrı’ Zeus başta olmak üzere, ‘rahmetli’ tüm eski Tanrı ve Tanrıçalar kendilerine güzel bir yeri yurt seçmişler: Helal olsun! Ören yeri açık müze gibi; her tarafı, dağlardaki kayaların üzeri, ormanların içi tarihi eserlerle dolu. Gökçay nehrinin iki tarafında ve denize döküldüğü yerde kale, burç, liman, hamam, kilise, anıt mezarlar gibi yapıların harabeleri, yıkıntıları var. Asılan

Uzun Hasan ve Tarihçilerin Değerlendirmeleri

okuma süresi: 14 dk.

I.Bölüm “Sen parmağındaki yüzüğü çevirinceye kadar dünya saltanatı değişir.” Uzun Hasan, Ergani’den çıkmış önemli bir tarihsel şahsiyettir. O’nun kimliği, kişiliği ve özellikleriyle ilgili tarihçilerin bazı önemli değerlendirmeleri mevcuttur. Fazla yorum yapmadan, bir kısmını şerh düşerek yazmak istiyorum. Şevket Beysanoğlu’nun, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi kitabına göre; Sultanu’l-âdil Ebû’n Nasr Hasan Han veya Sultanu’l-Galip Hasan Padişah unvanlarıyla anılan Uzun Hasan, 1423 yılında Ergani yöresinde doğdu. Babası, Karayülük Osman Bey’in oğlu Ali Bey; Annesi Saray Hatun’dur. Şevket Beysanoğlu, aynı kitabında, V. Minorsky, N.Çağatay ve Faruk Sümer’in eserlerine dayanarak şunları yazmaktadır: Uzun Hasan, Akkoyunlar İmparatorluğu’nun önemli hükümdarından biridir. 1473’te Fatih Sultan Mehmet’le

Karacadağ Dergisi’nde “Ergani’nin Zülküf Dağı”

/
okuma süresi: 5 dk.

Geçen hafta Tek Parti Dönemi’nde Diyarbakır Halkevleri tarafından ayda bir yayınlanan KARACADAĞ dergisinde; Münip Gültekin imzasıyla yayınlanan “Ergani Halkevi Çalışmaları” ve Muhtar Körükçü imzasıyla yayınlanan “Diyarbakır Sayfiyesi: Ergani” yazılarını, birer belge niteliğinde oldukları için, olduğu gibi aktarmıştım. Bu hafta ise, Aralık-Ocak 1945-1946 tarihli Karacadağ dergisinde (Cilt VII/85-86) Muhtar Körükçü imzasıyla yayınlanan ve ilginç savlar ortaya atan “Erganinin Zülküf Dağı” yazısını, yorumsuz, olduğu gibi bilgilerinize sunmak istiyorum: “Erganinin Zülküf Dağı Tren Diyarbakır’a gelirken de, giderken de Ergani’den gece geçer. Bu yüzden muhiti tanımayanların hemen hepsi Ergani’nin uzaktan göz alan heybetli ve sevimli manzarasını bilmezler. Ufkun kaybolduğu geniş bir ovaya bakan dik

Altın Arayıcıları (Defineciler) ve Bilginin Tahribi

/
okuma süresi: 4 dk.

“Akılları zayıf olan kimseler yerde gömülü olan define ve hazineleri aramaya düşkündürler. Onlar bu araştırmalarıyla kazanç temin etmek isterler. Bunlar eski kavimlerin bütün servetlerinin yeraltında gömülü olup, bütün bu servetlerin tılsımlı ve sihirli mühürlerle mühürlenmiş olduğuna ve ancak bu tılsımların ilmine vakıf olanların, bu tılsımların çözülmesine hizmet eden buhur ve kurbanlar getirenlerin, bunları çözen dualar bilenlerin bu tılsımlı çözebileceğine inanırlar.” (İbn Haldun, Mukaddime -II, MEB Yayınları, s. 330-331.) 628 yıl önce, İslam bilgini İbn Haldun böyle yazsa da, defineciler bugün bile hayal güçleri ve altına olan arama tutkuları nedeniyle Ergani ve başka yerlerde tarihi ve “kültürel hazine“yi zalimce talan ediliyor.

Petersburg İzlenimlerime Dair Aldığım Üç Yazı

//
okuma süresi: 9 dk.

15-26 Nisan 2006 tarihleri arasında St. Petersburg/Leningrad kentinde bulundum. Kente dair izlenimlerim Ergani Haber, Yeni Yurt gazetelerinde ve kendi web sitem www.uzulmez.info da yayımlandı. İzlenimlerimle ilgili yayımlanan yazıma dair çok sayıda e-mail, mektup, telefon aldım. Tepkiler faklı, ama olumlu. Gelen yazılardan üçünü paylaşmak istiyorum. Yazılar salt birer övgü mektubu değil, içlerinde çok güzel düşünceler ve eleştiriler var. Eleştirilerin muhatabı ben olsam da, bu güzel eleştirileri okumanızın iyi olacağını düşünüyorum. Sırasıyla okuyalım: 1. Yılmaz Değirmenci’nın yazısı “Müslüm Abiciğim, Yazını çok sevdim kişisel olarak. Özellikle senin için yepyeni olan bu deneyimi yazıya dökmüş olman çok harika gerçekten. Yurtdışına çıkmak, oradaki kültür ve

Dil Üzerine…

/
okuma süresi: 5 dk.

Dünyada konuşulan 6 bin dilin korunması amacıyla ilan edilen “Dünya Anadil Günü” Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) üyesi ülkelerde kutlandı. Şubat ayında Paris’teki merkez binasında ise, gün dolaysıyla dil çeşitliliği, Amerika, Afrika ve Asya’daki azınlıkların karşılaştığı zorluklar ve dillerinin korunması konulu bir konferans düzenledi. UNESCO Başkanı Koichiro Matsuura bu konferansta yaptığı konuşmada; “dilin bireyin kimliğiyle derinden ilişkili olduğunu” belirtip, 6 bin dilin yarısından fazlasının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.***Dil, duygu ve düşünceleri açıkça göstermeyi mümkün kılan her türlü işaret sistemidir. Bilinç içeriklerini, duyguları, arzuları, düşünceleri tutarlı bir anlam çerçevesi ya da modeli içinde ifade

“Çayönü’nde İnsan”

/
okuma süresi: 4 dk.

Çayönü’nde İnsan yakın zamanda yayınlanan bir kitabin ismi. Kitap, arkeoloji bilimine, tarihöncesi insanı tanımamıza, Ergani’nin tanıtılmasına emek veren, katkı sunan bilim adamlarımızdan biri olan Prof. Dr. Metin Özek tarafından kaleme almış olup Arkeoloji ve Sanat Yayınları‘nca yayınlanmıştır. Prof. Dr. Metin Özek, uzun uğraşılar sonucu, Çayönü kazılarıyla tarihin derin karanlığından gün yüzüne çıkartılan bilgi ve buluntuları titiz ve bilimsel bir yöntemle inceleyerek edindiği bilgileri anlaşılır, güzel bir anlatımla bu kitapta bizlere sunmaktadır. Kendisine, biz Erganiler ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağ ol hocam, eline ve yüreğine sağlık. Kitabı tanıtmadan önce, kısaca Metin Özbek’i tanıtmak istiyorum. M. Özek, 1948 yılında Çorum’da dünyaya

Türküler, Halkevleri ve Maden

/
okuma süresi: 3 dk.

Bu hafta, İstanbul’da Sivaslı bir arkadaşımda gördüğüm ve fotokopi örneğini aldığım bir belgeden, daha doğrusu bir kitapçıktan söz etmek istiyorum. Bu kitapçığın ismi: Elâziz Bakırmadeni Kazası Halk Türküleri. Kitapçık 1937 yılında İstanbul’da Resimli Ay Matbaası T.L. Şirketi’nde basılıp, Elâziz Halkevi Neşriyatından 10. sırada yayınlamıştır. Kitapçıktaki türküleri, Elâziz Halkevi Orkestra Şefi M. Ferruh Arsunar derlemiş. Derlenen 18 türkünün hem söz ve hem de notaları var. Türkülerin notaları konusunda, notadan anlamadığım için bir şey söylemem doğru olmaz. Ama türkülerin sözlerine baktığımızda başka il veya yörelere ait türkülerin Bakırmaden’e mal edildiği hemen göze çarpmaktadır. Bazı türküler ise, Kürtçe türkülerin Türkçeleştirilmiş hali. Zaten kitapçığın

Kamus-u A’lâm ve Ergani

okuma süresi: 4 dk.

Kamus-u A’lâm Osmanlı’dan günümüze kalan önemli belgelerden biridir. 1850–1904 yılları arasında yaşayan tarihçi ve dil bilimci Şemsettin Sami tarafından, 1889’da kaleme alınmıştır. Tarih, coğrafya ve özel adlardan oluşmaktadır. Ve Kamus-u A’lâm de, Ergani’de anlatılmaktadır. Şemseddin Sami’nin yazdığı Kamus-u A’lam’in kapağı.İkinci Cilt, İstanbul, Mihran Matbaası,1307 H/1889 Ben, “Çayönü’nden Ergani’ye: Uzun Bir Yürüyüş” kitabımın 3. Bölümde “Seyyahların, Gezginlerin, Tarihçilerin, Araştırmacıların Gözüyle Ergani” başlığı altında (s: 260–261), Kamus-u A’lâm’in Ergani ile ilgili kısmını, Ecevit Odabaşı’nın yayınlanmamış okul bitirme tezinden aktarmıştım. Tarih bilim uzmanı Abdurrahman Üzülmez, yakın zamanda, bana Kamus-u A’lâm’in hem kapak fotoğrafını, hem de Ergani ile ilgili kısmın orijinalini gönderdi. Abdurrahman Üzülmez,

Anılarımdaki Maden

//
okuma süresi: 6 dk.

Rüya mıydı hepsi, yoksa şimdi mi rüyadayım. Maden, Bakır Maden İşletmesi sayesinde eskiden çok şen, canlı bir ilçeyken, bugün Bakır İşletmesi‘nin kapatılması ve faaliyetine son verilmesi nedeniyle eski canlılığını yitirmiş, yoğun göç veren cansız bir ilçe konumuna düşmüştür. Bakır cevherleri tükendi diye işletmenin kapatılması sonucu, Madenlilerin çoğu başta Elazığ olmak üzere başka yerlere göç etti. İki dağ yamacında kurulu bulunan ve kibrit kutusu gibi birbirlerinin üzerine konulan evlerin çoğu ne yazık ki bugün sahipsiz birer harabeye dönmüş. Fabrika bacaları ise, birer anıt gibi tüm görkemleriyle ayakta, ama bacaları tütmüyor. Artık bakır üretilmiyor. Oysa eskiden Maden ve Maden’de hayat bir başkaydı.