Üçevler’de herkesin yerine nöbete kalan Anam Hava Üzülmez’e… hüzün sarıncakayan bir yıldız gibi düşersin aklıma.ahhh… üçevler…dut ağacının gölgesinde kaldı gençliğim. Üçevler; Makam Dağı’ndan bazen çok sert, bazen de serin esen rüzgârların dokunuşuyla okşanan, yaşamımda geçmişe doğru uzanan biraz puslu, biraz silik,
Karacadağ Dergisi’nde “Ergani’nin Zülküf Dağı”
Geçen hafta Tek Parti Dönemi’nde Diyarbakır Halkevleri tarafından ayda bir yayınlanan KARACADAĞ dergisinde; Münip Gültekin imzasıyla yayınlanan “Ergani Halkevi Çalışmaları” ve Muhtar Körükçü imzasıyla yayınlanan “Diyarbakır Sayfiyesi: Ergani” yazılarını, birer belge niteliğinde oldukları için, olduğu gibi aktarmıştım. Bu hafta ise, Aralık-Ocak 1945-1946 tarihli Karacadağ dergisinde (Cilt VII/85-86) Muhtar Körükçü imzasıyla yayınlanan ve ilginç savlar ortaya atan “Erganinin Zülküf Dağı” yazısını, yorumsuz, olduğu gibi bilgilerinize sunmak istiyorum: “Erganinin Zülküf Dağı Tren Diyarbakır’a gelirken de, giderken de Ergani’den gece geçer. Bu yüzden muhiti tanımayanların hemen hepsi Ergani’nin uzaktan göz alan heybetli ve sevimli manzarasını bilmezler. Ufkun kaybolduğu geniş bir ovaya bakan dik
Altın Arayıcıları (Defineciler) ve Bilginin Tahribi
“Akılları zayıf olan kimseler yerde gömülü olan define ve hazineleri aramaya düşkündürler. Onlar bu araştırmalarıyla kazanç temin etmek isterler. Bunlar eski kavimlerin bütün servetlerinin yeraltında gömülü olup, bütün bu servetlerin tılsımlı ve sihirli mühürlerle mühürlenmiş olduğuna ve ancak bu tılsımların ilmine vakıf olanların, bu tılsımların çözülmesine hizmet eden buhur ve kurbanlar getirenlerin, bunları çözen dualar bilenlerin bu tılsımlı çözebileceğine inanırlar.” (İbn Haldun, Mukaddime -II, MEB Yayınları, s. 330-331.) 628 yıl önce, İslam bilgini İbn Haldun böyle yazsa da, defineciler bugün bile hayal güçleri ve altına olan arama tutkuları nedeniyle Ergani ve başka yerlerde tarihi ve “kültürel hazine“yi zalimce talan ediliyor.
Petersburg İzlenimlerime Dair Aldığım Üç Yazı
15-26 Nisan 2006 tarihleri arasında St. Petersburg/Leningrad kentinde bulundum. Kente dair izlenimlerim Ergani Haber, Yeni Yurt gazetelerinde ve kendi web sitem www.uzulmez.info da yayımlandı. İzlenimlerimle ilgili yayımlanan yazıma dair çok sayıda e-mail, mektup, telefon aldım. Tepkiler faklı, ama olumlu. Gelen yazılardan üçünü paylaşmak istiyorum. Yazılar salt birer övgü mektubu değil, içlerinde çok güzel düşünceler ve eleştiriler var. Eleştirilerin muhatabı ben olsam da, bu güzel eleştirileri okumanızın iyi olacağını düşünüyorum. Sırasıyla okuyalım: 1. Yılmaz Değirmenci’nın yazısı “Müslüm Abiciğim, Yazını çok sevdim kişisel olarak. Özellikle senin için yepyeni olan bu deneyimi yazıya dökmüş olman çok harika gerçekten. Yurtdışına çıkmak, oradaki kültür ve
Dil Üzerine…
Dünyada konuşulan 6 bin dilin korunması amacıyla ilan edilen “Dünya Anadil Günü” Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) üyesi ülkelerde kutlandı. Şubat ayında Paris’teki merkez binasında ise, gün dolaysıyla dil çeşitliliği, Amerika, Afrika ve Asya’daki azınlıkların karşılaştığı zorluklar ve dillerinin korunması konulu bir konferans düzenledi. UNESCO Başkanı Koichiro Matsuura bu konferansta yaptığı konuşmada; “dilin bireyin kimliğiyle derinden ilişkili olduğunu” belirtip, 6 bin dilin yarısından fazlasının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.***Dil, duygu ve düşünceleri açıkça göstermeyi mümkün kılan her türlü işaret sistemidir. Bilinç içeriklerini, duyguları, arzuları, düşünceleri tutarlı bir anlam çerçevesi ya da modeli içinde ifade
“Çayönü’nde İnsan”
Çayönü’nde İnsan yakın zamanda yayınlanan bir kitabin ismi. Kitap, arkeoloji bilimine, tarihöncesi insanı tanımamıza, Ergani’nin tanıtılmasına emek veren, katkı sunan bilim adamlarımızdan biri olan Prof. Dr. Metin Özek tarafından kaleme almış olup Arkeoloji ve Sanat Yayınları‘nca yayınlanmıştır. Prof. Dr. Metin Özek, uzun uğraşılar sonucu, Çayönü kazılarıyla tarihin derin karanlığından gün yüzüne çıkartılan bilgi ve buluntuları titiz ve bilimsel bir yöntemle inceleyerek edindiği bilgileri anlaşılır, güzel bir anlatımla bu kitapta bizlere sunmaktadır. Kendisine, biz Erganiler ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağ ol hocam, eline ve yüreğine sağlık. Kitabı tanıtmadan önce, kısaca Metin Özbek’i tanıtmak istiyorum. M. Özek, 1948 yılında Çorum’da dünyaya
Türküler, Halkevleri ve Maden
Bu hafta, İstanbul’da Sivaslı bir arkadaşımda gördüğüm ve fotokopi örneğini aldığım bir belgeden, daha doğrusu bir kitapçıktan söz etmek istiyorum. Bu kitapçığın ismi: Elâziz Bakırmadeni Kazası Halk Türküleri. Kitapçık 1937 yılında İstanbul’da Resimli Ay Matbaası T.L. Şirketi’nde basılıp, Elâziz Halkevi Neşriyatından 10. sırada yayınlamıştır. Kitapçıktaki türküleri, Elâziz Halkevi Orkestra Şefi M. Ferruh Arsunar derlemiş. Derlenen 18 türkünün hem söz ve hem de notaları var. Türkülerin notaları konusunda, notadan anlamadığım için bir şey söylemem doğru olmaz. Ama türkülerin sözlerine baktığımızda başka il veya yörelere ait türkülerin Bakırmaden’e mal edildiği hemen göze çarpmaktadır. Bazı türküler ise, Kürtçe türkülerin Türkçeleştirilmiş hali. Zaten kitapçığın
Kamus-u A’lâm ve Ergani
Kamus-u A’lâm Osmanlı’dan günümüze kalan önemli belgelerden biridir. 1850–1904 yılları arasında yaşayan tarihçi ve dil bilimci Şemsettin Sami tarafından, 1889’da kaleme alınmıştır. Tarih, coğrafya ve özel adlardan oluşmaktadır. Ve Kamus-u A’lâm de, Ergani’de anlatılmaktadır. Şemseddin Sami’nin yazdığı Kamus-u A’lam’in kapağı.İkinci Cilt, İstanbul, Mihran Matbaası,1307 H/1889 Ben, “Çayönü’nden Ergani’ye: Uzun Bir Yürüyüş” kitabımın 3. Bölümde “Seyyahların, Gezginlerin, Tarihçilerin, Araştırmacıların Gözüyle Ergani” başlığı altında (s: 260–261), Kamus-u A’lâm’in Ergani ile ilgili kısmını, Ecevit Odabaşı’nın yayınlanmamış okul bitirme tezinden aktarmıştım. Tarih bilim uzmanı Abdurrahman Üzülmez, yakın zamanda, bana Kamus-u A’lâm’in hem kapak fotoğrafını, hem de Ergani ile ilgili kısmın orijinalini gönderdi. Abdurrahman Üzülmez,
Anılarımdaki Maden
Rüya mıydı hepsi, yoksa şimdi mi rüyadayım. Maden, Bakır Maden İşletmesi sayesinde eskiden çok şen, canlı bir ilçeyken, bugün Bakır İşletmesi‘nin kapatılması ve faaliyetine son verilmesi nedeniyle eski canlılığını yitirmiş, yoğun göç veren cansız bir ilçe konumuna düşmüştür. Bakır cevherleri tükendi diye işletmenin kapatılması sonucu, Madenlilerin çoğu başta Elazığ olmak üzere başka yerlere göç etti. İki dağ yamacında kurulu bulunan ve kibrit kutusu gibi birbirlerinin üzerine konulan evlerin çoğu ne yazık ki bugün sahipsiz birer harabeye dönmüş. Fabrika bacaları ise, birer anıt gibi tüm görkemleriyle ayakta, ama bacaları tütmüyor. Artık bakır üretilmiyor. Oysa eskiden Maden ve Maden’de hayat bir başkaydı.
“Yerel” Tartışmaları ve Ergani’nin Kalkınması
Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede hükümetler, partiler, sivil toplum kuruluşları, entelektüel çevreler yaygın biçimde “Yerel ve Yerel Yönetim nedir?” sorusuna yanıt aramaktadırlar. Avrupa Birliği’nin demokratikleşme beklentileri, ulus devletin geleceğine ilişkin kuşkular, “kamu”ya ilişkin yeni yaklaşımlar ve özellikle HABİTAT süreciyle ortaya çıkan yeni öncelik ve eğilimlere ilişkin ipuçları, “yerel”i ve “yerel yönetim”leri yeniden tanımlanmayı zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluğun üstesinden gelmenin yolu ise, demokrasi tartışmalarını yönlendiren ve belirleyen “globalleşme” ve “sivil toplum” gibi iki temel kavramın yaşadığımız coğrafyaya uygun analizine bağlı. Bu analizlerde belirleyici olacak olan, yeni “yerel” ve “yerel yönetim” tanımlamaları olacaktır. Çeşitli üniversite, enstitü, vakıf, belediye ve benzeri kurumlar,
“Kendi Halkını Yiyenlerin Toprağı”
“Fırat ve Dicle’nin harap kıyılarını,Zararlı otlar kaplamış.Hiç kimse sokağa adım atmıyor artık,Ve neşeyle dolaşmaya çıkmıyor.Çayırdaki sığırlar,Ne süt ne de yağ veriyor,Anaç koyunlar doğurmuyor,Tüm ülke korku içinde.” MÖ. 2000’li yıllarda Sümerlerce yazılmış Gılgameş Destanı’nda, günümüzde sıkça Ortadoğu diye anılan, ama tarihte Mezopotamya olarak bilinen Dicle ve Fırat arasında yaşanan Tufan bu dizelerle anlatılmaktadır. Destanda anlatılan tufan, doğal bir tufandır. Günümüzde ise, Ortadoğu veya Mezopotamya’da başka bir tufan var. Bu tufan, doğaya ihanetin yanında, yöneticilerin halkına ihanetinin sonucu yaşanmaktadır: İnsan, doğa ile uyum içinde yaşadığı ölçüde; yöneticiler, halkının çıkarlarını koruduğu sürece var olur. Tarih boyunca; elinde ıslık çalan keskin kılıcı, altında hızlı