Üçevler’de herkesin yerine nöbete kalan Anam Hava Üzülmez’e… hüzün sarıncakayan bir yıldız gibi düşersin aklıma.ahhh… üçevler…dut ağacının gölgesinde kaldı gençliğim. Üçevler; Makam Dağı’ndan bazen çok sert, bazen de serin esen rüzgârların dokunuşuyla okşanan, yaşamımda geçmişe doğru uzanan biraz puslu, biraz silik,
Çermik ve Çermik Sancağı Kanunnâmeleri
Çermik çok eski, tarihi bir yerleşim yeridir. Birçok uygarlık Çermik’te hüküm sürmüştür: Huriler, Mittanniler, Asurlular, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonlar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Emevîler, Abbasiler, Şeyh-Oğulları, Hamdanîler, Mervânîler, Selçuklular, İnanoğulları, Nisanoğulları, Anadolu Selçukluları, Artuklular, Osmanlılar belli dönemlerde sırasıyla Çermik’e egemen olmuşlardır. 1515 yılında Diyârbekir’in Osmanlı İmparatorluğu’na katılmasıyla; Çermik, Diyârbekir Eyâleti’ne bağlı Çermik Sancağı (Livası) adıyla idari yapı içinde yer almıştır. Cumhuriyetten sonra, 1926 yılında 1924 Anayasası’na dayanılarak 1926 tarih ve 877 sayılı kanunla sancaklar kaldırıldı. Vilayet, kaza, nahiye, kasaba, köy şeklinde yeni idari düzenlemeler getirildi. Bu yasaya bağlı olarak Çermik Sancağı da kaldırıldı; ilçe olarak Diyarbakır’a bağlandı.
“Doğunun Sorunları” Tartışmalarından Kısa Bir Kesit
“Doğu Sorunu” üzerine, doğrusu “Kürt Sorunu” üzerine yılardır konuşuyor ve tartışıyoruz. Bu tartışmalardan çok eski, ufak bir kesiti, ve bu tartışmalar içinde yer alan Turgut Akın’ın kaleme aldığı tarihi bir belge niteliğinde olan konuya dair bir yazısını paylaşmak istiyorum. 1960’ta, 27 Mayıs hükümet devirmesinden sonra “Doğunun Geri Kalmışlığı“, “Doğunun Kalkınması“, daha genel anlamıyla “Doğunun Sorunları” gündeme gelir. Basında, bu konuda tartışmalar başlar. 18 Temmuz 1962 tarihli Milliyet gazetesinin DURUM sütununda “Güneydoğudaki Sorunlar” başlıklı yazı yayınlanır. Yazıda kısaca şunlar yazılır: «Güneydoğudaki âsâyişsizliği satıhta kalacak, tesiri geçici olacak tedbirler değil, meseleyi kaynağından halledecek çareler önleyecektir. Bunun için bölgenin durumunu iktisadî ve sosyal
Kürt Coğrafyasında Tarihî Eserlerin Tahribi ve Nedenleri
Türkiye genelinde tarihi eserlere maalesef yeteri kadar ilgi gösterilmiyor ve korunmuyor. Kürt coğrafyasında ise durum daha kötü: Keldanilere, Süryanilere, Ermenilere, Yahudilere, Araplara, Türklere, Kürtlere ait tarihi eserler ya tahrip ediliyor ya da sahipsizlikten yok oluyor. Tarihi eserlerin yok oluş ve tahrip ediliş nedenleri arasında şunlar sayılabilir: Doğal aşınma: Tarihî yapılar, kaya kabartmaları, mağaralar binlerce yıldır yağmur, dolu, kar, sıcak, soğuk, rüzgâr, fırtına gibi fiziki doğa koşullarının etkisi altında. Bu durum, tarihî yapıların ve üzerlerindeki kabartmaların, desenlerin, yazıların aşınmasına neden olmaktadır. Zamanında bakım ve onarım çalışmalarının yapılmaması, koruyucu önlemlerin alınmaması doğal olarak tarihî eserlerin yok oluşunu hızlandırmaktadır. Mevcut olan tarihî eserlerin
Salnamelerde Ergani
Yayına Hazırlayan: Müslüm ÜZÜLMEZÇeviri: Abdurrahman ÜZÜLMEZ “Korkma salnameye bir köşesinden iliş, istikbalin taht-i emniyettir.” Cenap Şahabettin SunuşBirinci Bölüm: Osmanlı Dönemi SalnameleriI. 1310H/1308R/(1892M) Salname-i Devlet-i Aliye-i OsmaniyeII. 1312H/1310R/(1894M) Salname-i Devlet-i Aliye-i OsmaniyeIII. 1313H/1311R/(1895M) Salname-i Devlet-i Aliye-i OsmaniyeIV. 1314H/1312R/(1896M) Salname-i Devlet-i Aliye-i OsmaniyeV. 1315H/1313R/(1897M) Salname-i Devlet-i Aliye-i OsmaniyeVI. 1316H/1314R/(1898M) Salname-i Devlet-i Aliye-i OsmaniyeVII. 1317H/1315R/(1899M) Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniyeİkinci Bölüm: Cumhuriyet Dönemi SalnameleriI. 1925-1926 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Devlet SalnamesiII. 1926-1927 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Devlet SalnamesiIII. 1927-1928 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Devlet SalnamesiIV. 8 Teşrinievvel 1927 Tarihli Vilayet, Kaza, Şehir ve Köyler İtibariyle Türkiye NüfusuV. 1928 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Büyük Ticaret SalnamesiVI. 1928-1929 Tarihli Türkiye
Osmanlı Belgelerine Dair Aldığım İki Yazı
Osmanlı Belgelerinde ERGANİ başlıklı çalışmam Kasım 2008’de bu sitede ve 25 Aralık 2008 – 9 Ocak 2009 tarihleri arasında 14 bölüm halinde dizi olarak Yeni Yurt (Diyarbakır) gazetesinde yayınlandıktan sonra bir çok ileti, mektup ve telefon aldım. Gelen yazılarda, bu çalışmanın Ergani tarihinin bilinmesine ve Ergani ile ilgili bilgi ve belgelerin gün yüzüne çıkartılmasına ve Ergani’nin tanıtılmasına yaptığım katkı olarak görülüp teşekkür mahiyetinde övücü şeyler içermekte. Konuyla ilgili Sn. Nurettin Değirmenci’den aldığım iki yazı, bu gelenlerden çok farklıydı. Birinci yazıda, Osmanlıda idari yönetimin işleyişi ve vergilerin (haraçların) toplanışına dair tespitler; ikinci yazıda, Osmanlılar hakkında açıklayıcı bilgilerin yanında, Osmanlı Belgelerine nasıl
Ergani Bölgesinde Arkeolojik Araştırmalar
Önemli bir bilim insanının İngilizce yazdığı Hilar ile ilgili bir yazıyı bilgilerinize sunmak istiyorum. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Bilimler Akademisi Konsey Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özdoğan hocamın incelemem için bana verdiği İtalya-Roma Üniversitesi Eski Çağlar Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Eugenia Equini Schneider‘in kaleme aldığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan X. Araştırma Sonuçları Toplantısı‘nda (Ankara 25-29 Mayıs 1992, s: 249-260) İngilizce olarak yer alan HİLAR ile ilgili bu yazı; Hilar/Ergani, dahası Bölge tarihini yakından ilgilendirmektedir. Yazıyı önemli bulmam nedeniyle, ricam üzerine mesai arkadaşım Çev. Müh. Yunus Koç Türkçe çevrisini
İnsanların İlk Kâbe’si: Göbekli Tepe
Urfa’nın sürekli peygamberler şehri olduğu söylenir. Meğer boşuna değilmiş, dahası varmış: Urfa il sınırları içinde yer alan Göbekli Tepe, günümüzden 12 bin yıl önce bir inanç merkezi, insanoğlunun ilk hac yerlerinden biriymiş. Göbekli Tepe gizemli olduğu kadar, hikâyesi de ilginçtir. Şavak adında bir çiftçi, bir gün tarlasını sürerken bir heykel bulur. Çevresinin yönlendirmesiyle bulduğu heykeli para eder düşüncesiyle müzeye götürür. Müzedeki yetkililer heykelin tarihi bir özelliği olmadığı savıyla heykeli müze ambarına atarlar. Yıllar sonra müzeye gelen uzman kişiler tarafından incelenen heykelin gerçek değeri anlaşılır; heykelin bulunduğu tepenin, birkaç metre derinliğine inilince, saklı muhteşem tarih gün yüzüne çıkar. Kazılarla gün yüzüne
Göbekli Tepe Kitabında Çayönü ve Aldığım Bir Mesaj
Göbekli Tepe, Urfa’nın 20 km kuzeydoğusunda yer almakta olup, günümüzden 12 binyıl öncesinin bir inanç merkezi, yani insanoğlunun ilk HAC yerlerinden biridir. Denizden yüksekliği 834 metredir. Urfa’dan bakıldığında görülebilecek bir yerde, geniş görüş mesafelerini görebilecek hâkim bir noktadadır. Neolitik Dönem ve son avcı-toplayıcı topluluklara dair bilgileri barındırması, tarihsel olarak, yerleşik yaşama geçiş aşamasını temsil etmesi ve günümüzden 12 binyıl öncesine ışık tutması nedeniyle önemli yerleşim yerlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Tepe’de, bugün bir ziyaret, bir dilek ağacı ve eski bir mezarlık bulunmaktadır. 12 yıldır Alman arkeolog Klaus Schmidt ve ekibi burada kazı ve incelemeler yapmaktadır. Kazılardan elde edilen bulgular ile
“Kendi Halkını Yiyenlerin Toprağı”
“Fırat ve Dicle’nin harap kıyılarını,Zararlı otlar kaplamış.Hiç kimse sokağa adım atmıyor artık,Ve neşeyle dolaşmaya çıkmıyor.Çayırdaki sığırlar,Ne süt ne de yağ veriyor,Anaç koyunlar doğurmuyor,Tüm ülke korku içinde.” MÖ. 2000’li yıllarda Sümerlerce yazılmış Gılgameş Destanı’nda, günümüzde sıkça Ortadoğu diye anılan, ama tarihte Mezopotamya olarak bilinen Dicle ve Fırat arasında yaşanan Tufan bu dizelerle anlatılmaktadır. Destanda anlatılan tufan, doğal bir tufandır. Günümüzde ise, Ortadoğu veya Mezopotamya’da başka bir tufan var. Bu tufan, doğaya ihanetin yanında, yöneticilerin halkına ihanetinin sonucu yaşanmaktadır: İnsan, doğa ile uyum içinde yaşadığı ölçüde; yöneticiler, halkının çıkarlarını koruduğu sürece var olur. Tarih boyunca; elinde ıslık çalan keskin kılıcı, altında hızlı
Şevki Bey ve Hakkındaki Kimi Bilgiler
Bu yazı, Çayönü’nden Ergani’ye Uzun bir yürüyüş kitabımda var olan bir eksikliği gidermek için kaleme alınmıştır. Kitabımda babamın amcası Zekerya Üzülmez’den Şeyh Sait İsyanı ile ilgili duyduklarımı yazmaya çalışmıştım. Zekarya Üzülmez’in Şeyh Sait İsyanı ile ilgili anlattığı olaylardan biri de “Şevki Bey’in öldürülmesi” olaydı. Sonradan, bu olayın sadece babamın amcasının anlatımlarına dayanarak tek taraflı bir anlatımının doğru olmadığını ve çok yönlü araştırılması gerektiğini hayatın kendisi öğretmiş oldu. Şevki Bey dediğimiz, bugünkü Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı Aziz Yıldırım’ın dedeleri oluyor. Ergani’de ilk belediye başkanlığını yapmış bir kişidir. 1920’li yıllarda tam bir derebeyi, astığı astık kestiği kestik; yiğit ve gözü kara bir